POLİTİKA - 13 Mart 2018 Salı 18:29

Türkiye Diyanet Vakfı 4. Uluslararası İyilik Ödülleri

A
A
A
Türkiye Diyanet Vakfı 4. Uluslararası İyilik Ödülleri

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Afrin’e girdik giriyoruz, çok fazla bir şey kalmadı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Afrin’e girdik giriyoruz, çok fazla bir şey kalmadı. Biz işgal için girmiyoruz, Afrin’i gerçek sahiplerine teslim etmek için giriyoruz. Batı medyasında moda ikonu edası ile pazarlanana teröristlerin vahşi, gaddar ve katil yüzleri böylece ifşa oluyor” dedi.


Türkiye Diyanet Vakfı 4. Uluslararası İyilik Ödülleri töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de teröristlerin maskelerinin bir bir düştüğünü söyleyerek, Türk askerinin sivillerle ilgili özel hassasiyet gösterdiğini kaydetti.



“Dünyanın dört bir ucundan gelen iyilik hikayeleri ile ümitlerimizi tekrar yeşerttik”


4. Uluslararası İyilik Ödülleri’nin en prestijli projelerinden birisi haline geldiğini söyleyen Erdoğan, “Bu ödüller hem ülkemizde hem de dünyanın farklı köşelerinde gayret gösteren iyilik neferlerine umut, cesaret ve güç verdi. Bu ödüller vesilesiyle bizler de birbirlerinden değerli hayır faaliyetlerinden haberdar olduk, göz yaşartıcı hikayelere şahitlik ettik. Etrafımızda yaşanan onca savaşa, şiddete ve insanı insanlığından utandıran vahşet görüntülerine rağmen dünyanın dört bir ucundan gelen iyilik hikayeleri ile sevindik, gururlandık, ümitlerimizi tekrar yeşerttik” diye konuştu.



“Afrin’e girdik giriyoruz, çok fazla bir şey kalmadı”


“Hep beraber izlediğimiz hayat hikayeleri insan olarak bizi diğer varlıklardan ayıran temel hasletlerin halen diri olduğunu gösteriyor” diyen Erdoğan, iyilik pınarlarının çorak gönülleri sulamaya devam ettiğini söyledi. Erdoğan, bu yıl ki iyilik ödüllerine layık görülen isimleri tek tek tebrik ettikten sonra, “Dünyanın dört bir yanında diktiğiniz bu iyilik fidanlarının uzun yıllar meyve vermeye devam edeceğine inanıyorum. Bu yıl ki vefa ödülünün de çok anlamlı bir yere gittiğini görüyorum. Vefa Ödülü’nün milletimizin gözbebeği, istiklalimizin ve istikbalimizin teminatı, bölgemizdeki mazlumların muhafızı kahraman Mehmetçiklerimize taktim edilmesinden büyük bir memnuniyet duydum. TSK’mız gerçekleştirdiği başarılı operasyonlarla hem vatanımızın güvenliğini temin ediyor hem de terör örgütlerinin zulmüne maruz kalan kardeşlerimizin yardımına koşuyor. Son birkaç gündür Afrin’den yansıyan insanlık dışı manzaraları sizler de görüyorsunuz. Sivilleri canlı kalkan olarak kullanan, kurduğu tuzaklarla çocukları katleden terör örgütünün makyajı dökülüyor. Hamd olsun şuan itibariyle 3 bin 400 teröristi etkisiz hale getirdik. Afrin’e girdik giriyoruz, çok fazla bir şey kalmadı. Biz işgal için girmiyoruz, Afrin’i gerçek sahiplerine teslim etmek için giriyoruz. Batı medyasında moda ikonu edası ile pazarlanana teröristlerin vahşi, gaddar ve katil yüzleri böylece ifşa oluyor. Mehmetçiklerimiz ÖSO ile beraber teröristlerden temizlediği her toprak parçası ile bölge halkının geleceğini kurtarıyor. DEAŞ bahanesi ile coğrafyamıza biçilmeye çalışılan kefeni Allah’ın izni, milletimizin duası, kahraman askerlerimizi mücadelesi ile inşallah paramparça ettik ediyoruz. Bir asır önce nasıl Çanakkale’de emperyalist hevesleri kursaklarda bıraktıysak bugün de aynısını tüm güney sınırımız boyunca yapacağız. 911 kilometre Suriye sınırı. İnsanlıktan, adalet ve merhametten taviz vermeden, hakkımızda yürütülen kara propagandaya aldırmadan, Afrin’i, Mümbiç’i ve Suriye’nin kuzeyini bu katil sürülerinden tamamen temizleyeceğiz. Bütün bu toprakları Suriyeli kardeşlerimizin emniyet ve huzur içinde yurtlarına dönebilecekleri hale getireceğiz. Böylelikle hem bölgedeki Kürt, Arap ve Türkmen kardeşlerimizi terör örgütlerinin zulmünden kurtaracak hem de Suriye’nin yeniden inşasına yönelik anlamlı bir adım atacağız” şeklinde konuştu.



“Diyanet Vakfımız dünyanın her yerinde tüm ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşuyor”


Bugün aynı zamanda Türkiye Diyanet Vakfının 43. kuruluş yıl dönümü olduğunu hatırlatan Erdoğan, “Yarım asra yaklaşan mazisi ile Türkiye Diyanet Vakfı gerek yurt içindeki gerekse yurt dışındaki başarıları ile hayır hasenat faaliyetleri ile göğsümüzü kabartan hizmetlere imza atıyor. Dualarla, sadece Hakk’a ve halka dayanarak kurulan bu müessesemiz hamd olsun bugün dünyanın 140 ülkesinde vakıf geleneğimizin sancaktarlığını yapan bir abideye dönüştü. Bir avuç dert sahibi insanın yıllar önce attığı küçük adım şimdi binlerce öğrenciye sahip çıkan, yüzbinlerce mazlumun dertleri ile dertlenen, her yıl milyonlarca insana dokunan devasa bir hayır hareketinin adı oldu. İnsanlığın ve İslam ümmetinin çok ciddi sıkıntılarla yüzleştiği günümüzde Diyanet Vakfımız dünyanın her yerinde dil, din, ırk, mezhep, meşrep farkı gözetmeksizin tüm ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşuyor. Vakfımız sosyal yardımlardan eğitime, cami inşasından gönüllerin ihyasına kadar birçok alanda bir birinden değerli ve kalıcı çalışmalar yürütüyor” ifadelerini kullandı.



“Biz sivilleri de hedef alsaydık Afrin çoktan düşmüştü beyler”


30 yıllık bir emeğin ürünü olan 44 ciltli İslam Ansiklopedisi’nin cumhuriyet döneminin en muhteşem kültür hazinesi olarak değerlendirildiğini belirten Erdoğan, “Birçok dilde tercümesi yapılmak suretiyle ansiklopedimiz insanlığın hizmetine sunulacak” dedi.


Diyanet Vakfının her yerde iyilik mühürlerine şahit olduğunu kaydeden Erdoğan, birilerinin Suriye’ye binlerce kamyon dolusu silah ve mühimmat gönderirken, Türkiye Diyanet Vakfı’nın oraya binlerce kamyon insani yardım gönderdiği ve göndermeye devam ettiğini kaydetti. Erdoğan, “Kızılay, AFAD aynı şekilde. Şimdi ben dünyaya sesleniyorum, peki siz ne yapıyorsunuz? Siz varil bombaları, bombalarla Doğu Guta’da binlerce çocuk, yaşlı, kadın öldürürken, siz Suriye’nin genelinde 1 milyona ulaşan insanı öldürürken ve öldüren insana sahip çıkarken biz sadece mağdur ve mazlum olanlara yardım elini uzatıyoruz, aramızdaki fark bu. Bize kalkıp akıl veriyorlar, ‘sivil insanlar ölüyor’ diyorlar, bilerek konuşun, bilmeden konuşmayın. Biz sivil insanları hiçbir zaman hedef almadık. Biz sivilleri de hedef alsaydık Afrin çoktan düşmüştü beyler. O kadar hassas gidiyoruz ki, aman siviller vurulmasın. Bunlarda böyle bir şey yok. Bunlar için fark etmez, bombaları yağdırıyorlar. Bizi onlardan ayıran bu. Biz bu hassasiyetimizi aynen gözeterek yolumuza devam edeceğiz. Birileri Suriye’de terör örgütlerine yardıma giderken Diyanet Vakfı gibi kurumlarımız, askerlerimiz orada yaraları sarıyor. Adeta oralarda bir sivil savunma görevini icra ediyorlar. Birileri mazlumların kanı ve gözyaşı üzerinden sevilmeye çalışırken, bizim kuruluşlarımız Suriye’den Irak’a kadar tüm insanlığın yüzünü ağarttı” açıklamasında bulundu.



“Bazı ukalalar dolaşıyor ortalarda”


İslam’ın ihsan, ahlak ve merhamet dini olduğunun altını çizen Erdoğan, İslam dini ile ilgili bilgileri örnekler eşliğinde anlattı. Erdoğan, “Birilerinin son zamanlarda söyledikleri birçok şey var. Detaya girmeyeceğim. Onların hepsi Diyanet camiasının ilgi alanındadır ve bu konuda gereğini yapacaklar. Bir şey Akif’in dilinde kendini gayet güzel buluyor, bizim derdimiz, Müslüman olarak bizim hedefimiz ‘doğrudan doğruya Kur’an’dan alarak ilhamı asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.’ Bizim için başka kapı yok. Diğerleri lafı güzaf” dedi.


Bazı hadislerden örnekler veren Erdoğan, “Bazı ukalalar dolaşıyor ortalarda, bu hadisler üzerinde yok şöyle, yok böyle gibi laflar konuşuyorlar. Ben yine tekrar ediyorum, eğer bu Hadis’i Şerifler Kur’an-ı Kerim’in hükümlerine aynen uyuyorsa bizim için sahihtir ve biz ona uyarız, kim ne derse desin” diye konuştu.



Hadislerden örnekler veren ve nebevi devlet ve irşat metodunun nasıl olması gerektiğini açıkça gösterdiğinin altını çizen Erdoğan, ”Bu ilahi prensipler bize İslam’ı anlatırken nasıl hareket etmemiz gerektiğinin çerçevesini de çiziyor. Bu ilkelerin özellikle peygamberlerin varisleri şerefini üzerlerinde taşıyan alimlerimiz, ariflerimiz, hocalarımız için son derece önemli olduğuna inanıyorum. Hem dinimize yönelik saldırıların hem de İslam’a ve Müslümanlara olan ilginin arttığı bir dönemde hocalarımızın irşat vazifelerini ifa ederken ve İslam’ı anlatırken çok daha dikkatli olmaları gerekiyor. Atalarımız ne güzel söylemiş, ‘doğru yerinden kalkıncaya kadar yalan dünyayı dolanır gelir.’ Öyleyse alanı boş bırakmayacağız. Tüm Diyanet camiamızın, başta Din İşleri Yüksek Kurulumuz olmak üzere, Türkiye’nin dört bir yanındaki mensupları ile alanı hiçbir zaman boş bırakmayacaklar. Tüm ilahiyat fakültelerimiz, hocalarımız da alanı hiçbir zaman boş bırakmayacaklar. Ondan sonra ‘biz vazifemizi yaptık ne oldu’ diyemezler. Bunun çözüme uğraması için bu vazifenin yapılması lazım ki, gelip birileri oraları işgal etmesin. Özellikle iletişim araçlarının bu derece ilerlediği, internetin, sosyal medyanın, cep telefonunun hayatımızın her anına girdiği bir dönemde menfi haber, yorum ve ifadeler çok daha hızlı yayılıyor. Soran ile sorulan arasında kalması gereken beyanlar bir anda milyonlarca insana mal olabiliyor. İlgili ilgisiz birçok kişi bunları maksadı aşacak şekilde, Müslümanları ve İslam dinini karalamak için kullanabiliyor. Müftü ve hocalarımız başta olmak üzere tüm alimlerimizin, ilahiyatçılarımızın azami hassasiyet göstermesini bekliyorum. Kimseyi incitmeyelim, güler yüzlü irşat ve tebliğ vazifemizi yerine getireceğiz. Bu süreçte İslam’ı anlatırken ne kınayıcının kınamasından korkacağız ne de din ve millet düşmanlarına istismar malzemesi vereceğiz. Bilhassa sosyal medyanın ve internetin parıltısına aldanmayacak, bu tür platformlara gönlümüzü kaptırmayacak, dibini görmediğimiz kuyuya asla dalmayacağız. Sözümüzün ağırlığını bir kuyumcu titizliği ile tartarak güzel sözle, güler yüzle, birliğimiz ve sevgimizle insanları İslam’a çağırmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.



“Fark edilmesi en zor düşman bizim gibi giyinen, konuşan, görünendir”


Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:


“Birileri bizi ısrarla FETÖ ve DEAŞ’ın, Boko Haram’ın temsil ettiği bu sapık din anlayışlarına mahkum etmeye çalışıyorlar. Sahih ve sahici İslam düşüncesi yerine ehlileştirdikleri özünden ve ruhundan kopardıkları işlerine gelince de rahatça kullanabildikleri bu yapıları bize adeta dayatıyorlar. FETÖ’nün 15 Temmuz gecesi döktüğü onca kana rağmen Külliye’nin etrafında 29 şehidimiz var. 36 gazimiz var. Bunlar bizde yara. Türkiye genelinde 251 şehidimiz var, 2 bin 193 gazimiz var. Bunlar bizde yara. Biz bunları unutmadık, unutmuyoruz ve unutmayacağız. Hukuk içerisinde de bunun bedelini ödeyecekler. FETÖ’nün 15 Temmuz gecesi döktüğü onca kana rağmen halen batılı ülkelerde rağbet görmesinin bu örgüte kol kanat germesinin sebebi budur. Aynı şekilde DEAŞ’ın uzun süre bitirilmemesinin, DEAŞ’a katılımların önüne bilinçli bir şekilde geçilmemesinin nedeni de aynıdır. Batılıların jargonuyla söyleyecek olursak DEAŞ ve FETÖ eski Roma’nın sembollerinden Janus’un biri doğuya diğeri batıya bakan iki yüzü gibidir. Bir başka ifadeyle bu iki örgüt Müslümanların arasına sokulmuş, içine de fitne gizlenmiş Truva atıdır. Her ikisinin de amacı iman ve itikadımızı zehirlemektir. Her iki örgütünde kuruluş gayesi Müslümanlara yönelik operasyonu kolaylaştırmaktır. İslam ümmeti olarak artık şunu görmemiz gerekiyor. Birileri bizi kendi dinimizin kavramlarıyla, kendi dinimize mensup gözüken kadrolarla vurmaya çalışıyor. Yanlışın en tehlikelisi doğruya en yakın olandır derler. Fark edilmesi en zor düşman bizim gibi giyinen, konuşan, görünendir. Mesele beyaz pirincindeki içindeki beyaz taşı bulup çıkarmaktır. Müslüman basiret ve feraset sahibi olarak bir kez ısırıldığı delikten bir daha asla ısırılmamalıdır.”



“Modern Hasan Sabbahların sapık ve sapkın din anlayışlarıyla evlatlarımızı efsunlamasına, neo haşhaşilere çevirmesine izin vermemeliyiz”


“Hayır, eğitim, cihat gibi dinimizce mukaddes olan kavramların birilerinin sinsi emellerine kolayca maske yapılmasına rıza göstermemeliyiz” diyen Erdoğan, “Özellikle gençlerimizin kopartılıp alınmasına 3-5 şarlatanın elinden mankurtlaşmasına asla müsaade etmemeliyiz. Unutmayın modern Hasan Sabbahların sapık ve sapkın din anlayışlarıyla evlatlarımızı efsunlamasına, neo haşhaşilere çevirmesine izin vermemeliyiz. Cihad gibi gerçekten çok önemli ve kapsamlı bir kavramın gözünü kan ve vahşet bürümüş katil sürüleri tarafından coğrafyamızın yakılıp yıkılması amacıyla kullanılmasına seyirci kalamayız. Bunun içinde din eğitimine çok büyük önem vermeliyiz. Din eğitimi ve öğretimi çalışmalarının muteber kurumlar, vakıflar ve şahıslar tarafından yürütülmesini sağlamak zorundayız. Yüzyıllardır İslam coğrafyasını aşk ve ilimle ilmek ilmek dokuyan gönül erlerinin bu süreçte daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Bizler dini ilimler ve irşat faaliyetleri açısından gerçekten zengin bir kaynağa sahibiz. Anadolu’yu vatan kılan sadece akıncılarımızın kılıç sesleri değil, aynı zamanda dervişlerimizin o hu hu nidalarıdır. Bu yurt bize Sultan Alparslan’ın, Fatih’in, Yavuz’un olduğu kadar Yunus Emre’nin, Molla Gürani’nin, Hacı Bayramı Veli’nin, Akşemseddin’in de emanettir. Bin yıldır onca saldırıya ve ihanete rağmen bu coğrafyada tutunmamızı sağlayan Kur’an ve sünnet ile kurduğumuz o muhkem bağdır. Bu noktada herkese önemli görevler düştüğüne inanıyorum. Hocalarımızın vaizlerimizin Kur’an kursu öğreticilerimizin evvela kendilerini çok iyi yetiştirmeleri sonra bu birikimlerini de her cinsiyetten her yaştan insanlarımıza aktarmaları gerekiyor. Unutmayalım ki kainat boşluk kabul etmez. Siz milletimizi irşat etmezseniz, mahallenize, şehrinize, caminize sahip çıkmazsanız oralara bir başkası gelir çörekler. Allah yar ve yardımcımız olsun. Milletimizi Türkiye Diyanet Vakfı gibi dünyanın dört bir tarafında hayır ve hasenatın sancaktarlığını yapan kurumlarımıza daha fazla sahip çıkmaya davet ediyorum” ifadelerini kullandı.



2018 Uluslararası İyilik Ödülleri sahipleri


Komisyonlar tarafından ciddi bir çalışma ve titiz bir değerlendirme sonucunda bu yıl Uluslararası İyilik Ödülü verilmesi kararlaştırılan isimler şöyle:


“Hasan Kızıl


İyilik kahramanlarından biri Hasan Kızıl. Hasan, 22 yaşında Mardin Derik’te yaşayan genç bir iyiliksever. Ona ‘hayat tamircisi’ diyorlar. Hasan Kızıl, engelli hayvanlara kendi imkânlarıyla yürüteç ve protez yapıyor. İlk zamanlar oyuncaklardan, hurdacılardan bulduğu malzemelerden yürüteçler yapmaya çalışan Hasan, kendini hayvanlara adıyor ve onlara gönüllü olarak hizmet veriyor. Bugüne kadar Türkiye’nin her yerinden 200 hayvana protez yapmış, iki tane ise yurt dışına göndermiş. Hasan Kızıl’ın en büyük hedefi 4 ayağını kullanamayan hayvanlar için biyosensör teknolojisini kullanarak biyonik ayaklar geliştirmek. Üniversite sınavına hazırlanan Hasan Kızıl, hayvanlarla daha yakından ilgilenebilmek için veteriner olmak istiyor.



Sevde Sevan Usak


Tanzanya’da Masaili bir çiftçi ile evli olan Sevde Sevan Usak, bölgedeki çocukların ve kadınların eğitimine destek oluyor. Sevde Sevan Usak, sadece bunlarla yetinmiyor; okul bahçelerine ağaçlar dikiyor, komşular için meyve bahçeleri yapıyor. Yaşadığı Masaili bölgesinde elektrik ve su bulunmadığı için Türkiye’deki STK’larla görüşerek bölgeye su kuyuları yapılabilmesi için STK’ları harekete geçiriyor ve bölgede 4 su kuyusu açılmasına yardımcı oluyor. Sevde Sevan Usak, bir süre sonra Türkiye’den denemek üzere sorgum, fiğ ve arpa tohumları götürerek bölgeye ekiyor. Bunlarla birlikte bölgedeki açlığa bir çözüm olması açısından yine Türkiye’den sebze tohumları getiriyor ve bunları eşiyle birlikte kuyulardan birinin yakın olduğu araziye ekiyorlar ve burada da çok verimli sonuçlar alıyorlar. Bu araziye ektikleri sebzelerin yetişmesi sonucu sebzeleri Ramazan ayı boyunca tüm bölge halkına iftarlık olarak dağıtıyorlar. Yakın bir zamanda Afrika’da bir okulun bahçesine 160 tane meyve ekiyorlar ve bu süreçte bölgedeki tüm okulları ağaçlandırmayı planlıyorlar. İyilik gönüllüsünün hedefi ise Afrika’yı bir milyon ağaçla donatarak, Afrika’nın çehresini değiştirmek.



Kanber Bozan


Kanber Bozan, 49 yaşında İstanbul Üsküdar’da bir bakkal. Bakkal dükkanının bir kısmını kütüphaneye çevirmiş, mahallenin çocuklarına kitap dağıtıyor ve okudukları kitap karşılığında onlara istedikleri bir şeyi bedava veriyor. Çocukların sevgili Kanber amcası, onlara kitap okuma alışkanlığı kazandırmak ve durumu olmayanların istediklerini alabilmelerini kolaylaştırmak için kitap karşılığında alışveriş imkânı sağlıyor. Sosyal medyada da oldukça fazla ilgi gören projeye birçok ilden kitap gönderilmiş. Hatta Kamber Bozan’a 5-6 ay içinde 2 bine yakın kitap gelmiş.


Yahya Hashemi-Ala Abdelrazaq Jabur


Kanada’nın Montreal kentinde Müslüman lokantasında parası olmadığını söyleyen herkese ücretsiz yemek verilmekte. Bu küçük lokantanın sahibi Yahya Hashemi ve ortağı Ala Abdelrazaq işletmelerinin kapısına İngilizce ve Fransızca astıkları notla; parası olmayanlara ücretsiz yemek vereceklerini duyurmuş. Bu lokanta sahipleri ‘Aç olanı doyurmak inancımızın gereği. Ayrıca bu ülke bize çok şey verdi, biz de Kanada’ya bir şeyler vermek istedik. Bir insan parası olmadığını ve yemek istediğini söylerse, neden ve sebep sorulmadan güler yüzle ona yemek verilir’ diyor. Bu yardım halkasına müşteriler bile katkıda bulunuyor ve bir sonraki parasız müşterinin hesabını ödüyorlar.



Mahmut Karaman


Yrd. Doç. Dr. Mahmut Karaman gündüzleri üniversitede hoca. Geceleri ise evsizlere, kimsesizlere el uzatan bir yardımsever. Mahmut Karaman, Kardeşlik Seferberliği oluşumunda yer alarak yoksul ve Suriyeli ailelere, yeni evlenen çiftlere ev eşyası ve gıda yardımı yapılmasına öncülük ediyor. Türkiye genelinde 40 ayrı yerde faaliyet gösteren Kardeşlik Seferberliği gönüllüleri, hiç bir ayrım yapmadan ihtiyaç sahibi herkesin ve her canlının yanında olmaya çalışan sivil bir oluşum olarak dikkati çekiyor. Kendi imkânlarıyla oluşturduğu aracıyla da günde yaklaşık 500 evsize çorba ve ekmek dağıtan Karaman, bu büyük iyiliği şu üç kelimeyle özetliyor: ‘Komşum aç yatmayacak.’



Muhammed Bzeek


Aslen Libyalı olan Muhammed Bzeek 62 yaşında. 1978 yılında ABD’ye göç etmiş ve o zamandan beri kimsesiz çocukları evlat ediniyor. Evlatlık aldığı 80 çocuğun 10’unu kaybetmiş. Muhammed Bzeek, Şikago’da elektronik mühendisliği üzerine eğitim almış, Los Angeles’ta çalışmaya başlamış. Muhammed ve eşi 1995’te artık sadece ölüm döşeğindeki çocukları evlat edinmeye karar vermişler. O tarihten itibaren evlerinin kapılarını hastanelerde, soğuk odalarda ölümü bekleyen onlarca çocuğa açmışlar. Muhammed Bzeek’in eşi 2015 yılında hayatını kaybetmiş. Fakat o, eşi öldükten sonra da kimsesiz çocuklara bakmaya devam etmiş. O ölümcül hastalığa yakalanmış kimsesiz çocuklara ışık olmak istiyor.



Levent Uçkan


Levent Uçkan, Kadıköy Tarihi Hasanpaşa Camii’nin din görevlisi. O, sokak çocuklarına ve sokakta kalanlara rehabilite çalışmalarında bulunmaya çalışıyor. Cami eşrafıyla birlikte önemli günlerde ve belli zamanlarda yöre günleri yapmaya başlamışlar ve bu sayede mahallenin dokusunu korumaya çalışıyorlar. Caminin hizmeti bunlarla bitmiyor. Muhtarlık ve hayırseverler aracılığıyla verilen akşam yemekleri sayesinde çok sayıda öğrenci 4 yıldır kahvaltı ve akşam yemeği için Hasanpaşa Camii’ne gidiyor.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Niğde Niğde’de ‘Merkezim Her Yerde’ projesi ile köy okullarında etkinlikler yapılıyor Niğde’de gönüllü gençler, ’Merkezim Her Yerde’ projesi çerçevesinde köy okullarını ziyaret ederek çeşitli etkinliklerle öğrencilerle buluşuyorlar. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın başlattığı ’Merkezim Her Yerde’ projesi ile Niğde Gençlik Spor İl Müdürlüğü Şehit Ramazan Konuş Gençlik Merkezi gönüllüleri, kent genelindeki okullarda eğitim gören öğrencilerle sportif ve sosyal faaliyetler yaparak, geleneksel oyunlar oynayarak çocukların keyifli zaman geçirmesine katkı sağlıyor. Proje çerçevesinde gönüllü gençler ve liderleri, kent merkezine bağlı Ovacık Şehit Bayram Aksoy İlkokulu ile Ortaokulunda eğitim gören öğrencilerle okul bahçesinde buluştu. Yüz boyama, zeka oyunları, halat çekme, ok atma gibi oyunların oynandığı etkinlikte, müzik eşliğinde oyunlar oynayan gönüllü gençler, minik kardeşlerine patlamış mısır ve pamuk şeker ikram etti. Niğde Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü, Gençlik Hizmetleri Müdürü Turan Sayın, Niğde Gençlik Spor Müdürlüğü olarak, koordineli olarak köy okullarında ve dezavantajlı öğrencilerin bulunduğu bölgelerde etkinlikler yaptıklarını söyledi. Sayın, "Merkezim Her yerde’ projesi çerçevesinde köy okulundaki öğrencilerimiz hem oyun oynadılar, hem de oynanan oyunlar hakkında bilgi sahibi oldular. Projedeki amacımız gençler arasında sosyal farkındalık oluşturarak sağlıklı bir iletişim ortamı oluşturmak, sorumluluk duygularını geliştirmek ve topluma daha duyarlı bireyler kazandırmak, kırsalda yaşayan ve köy okulunda okuyan gençlere gençlik liderlerimizin aracılığıyla vizyon kazandırmak, gençlere çevre bilinci kazandırmak, gençlerde aidiyet duygusu oluşturmak ve bununla birlikte gönüllü gençlerimizin ve öğrencilerimizin moral ve motivasyonunu arttırmaktır” dedi.
Yozgat Bozkırın ortasından Avrupa’ya gümüş balığı ihracat ediliyor Denize kıyısı olmayan ve bozkırın ortasında yer alan Yozgat’ın Çekerek ilçesinde barajda avlanan tonlarca gümüş balığı, başta Fransa ve Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesine ihraç ediliyor. Türkiye’de yeterince rağbet görmeyen gümüş balığını Avrupalılar çerez niyetine tüketiyor. Yozgat’ta bulunan baraj ve göletler, balıkçılıkla uğraşan bölge halkının geçim kaynağı haline geldi. Özellikle sulama, enerji ve taşkın kontrolü amacıyla kurulan Çekerek Barajı’nda vatandaşlar yılın belli dönemlerinde geçimlerini balık avlayarak sağlıyor. Çekerek Barajı’nda su seviyesinin yükselmesiyle bu yıl gümüş balığı bolluğu yaşanıyor. Son 5 yıldır gümüş balığının olmadığı barajda günlük 15-20 ton arasında balık avlanıyor. Bölge halkı, balık sezonunda tonlarca gümüş balığı, alabalık, kerevit avlayarak, Avrupa ülkelerine ihraç ediyor. Bozkırın ortasında denizi olmayan Yozgat’ta avlanan gümüş balığı, Avrupa ülkelerinin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Türkiye’de vatandaşların çok fazla ilgi göstermediği gümüş balığı, bozkırda avlandıktan sonra tesislere gönderilerek işlenip Avrupa ülkelerine ulaştırılıyor. Avrupalılar gümüş balığını yağda patates kızartması gibi kızartıp, cips ve çerez gibi tüketiyor. “Avrupa’da cips niyetine yiyorlar” Çekerek Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Dursun Uslu, son 5 yıldır baraj sularındaki azalma nedeniyle gümüş balığı avlayamadıklarını belirterek, bu yıl gümüş balığı bolluğu yaşandığını söyledi. Uslu, “Son 5 senedir nisan ayında baraj suyunu bıraktıkları için gümüş balığı olmadı. Biz 5 senedir gümüş balığı tutmuyoruz. Ama bu sene gümüş balığı bolluğu yaşanıyor ve 70 kişi gümüş balığı avlamak için çalışıyor. Biz bu balığı Avrupa ülkelerine ihraç ediyoruz. Orada cips niyetine yiyorlar. Bu güzel bir ekmek kapısı. Günlük 25 tona kadar gümüş balığı tutacağız. Çalışacak insan bulsak bu sayıyı daha da artırabiliriz” dedi. “Günlük 20 ton gümüş balığı avlıyoruz” Çekerek Su Ürünleri Kooperatifi işletmecisi Paşa Koç ise günlük 15-20 ton arasında gümüş balığı tuttuklarını ifade ederek, “5-6 senedir gümüş balığında bu barajdan verim alamadık ancak bu sene suyun yüksek olmasından dolayı verim iyi oldu. Bir ay boyunca bu balığı işleyeceğiz ve günlük yaklaşık 15-20 ton balık avlıyoruz. Bunu Avrupa ülkelerine gönderiyoruz. Yaklaşık 80 kişiyi istihdam ediyoruz burada. Bu barajda sezonuna göre sazan, kerevit gibi balıklar avlıyoruz. Çok verimli bir baraj. Şu an gümüş balığı avlıyoruz. Kilogramı 10 liraya alınıyor ve biz fabrikalara gönderiyoruz. Oradan da Fransa, Norveç, Almanya gibi ülkelere gidiyor. Orada bunu çerez niyetine tüketiyorlar” şeklinde konuştu.
Adana Yavru sazan balığı üretimi sağımla başladı Adana İl Tarım ve Orman Müdürlüğü Su Ürünleri Üretim İstasyonu’nda yeni balık yetiştirme sezonunun ilk adımı atılarak anaç balıklardan sağım yapıldı. Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü kullanımından bir süre önce Tarım ve Orman Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’ne devri yapılan Adana Su Ürünleri Üretim İstasyonu’nda yavru sazan balıkları yetiştirmek için anaç sazan balıklarından sağım yapıldı. Üretim İstasyonunun kuluçkahane kısmındaki mini havuzlara bir gün önce alınan ve sağım için hazırlanan anaç balıklardan yumurta sağımını yapan İl Tarım ve Orman Müdürü Mehmet Nuri Kökçüoğlu, yeni üretim sezonunda hedeflerinin 10 milyon yavru sazan balığı üretmek olduğunu söyledi. Yavru balık üretiminin Türkiye genelindeki farklı su ürünleri üretme istasyonunda gerçekleştiğini ifade eden Kökçüoğlu, "Geçen yıl 10 milyon adet yavru sazan balığı elde ettik. Bunları bizim ildeki göl ve göletlere bıraktık ayrıca bize bağlı olan çevre illere dağıtımını yaptık ve o illerdeki göl ve göletlere bırakılmasını sağladık. Bu yıl yeni sağım dönemi başladı. 10 milyon yavru sazan balığı üreterek iç sularımıza bırakmayı ve su ürünleri sektörümüzde sürdürülebilirliği sağlamayı amaçlıyoruz. Tüm bunları yaparken il müdürlüğü olarak su ürünlerine yönelik denetim çalışmalarımız da devam ediyor" dedi. Farklı büyüklükte 9’u beton, 10’u toprak 19 adet yavru ve anaç balık havuzunun yanı sıra 32 adet beton nakliye havuzlarının yer aldığı istasyonda, teknik personellerce sağımı yapılan balık yumurtaları daha sonra dölleme işleminden geçiriliyor. Dölleme yapılan yumurtalardan 72 saat sonra larva balıklar çıkmaya başlıyor. Yumurtadan çıktıktan sonra özenle bakımları yapılan larva balıklar, bir süre mini havuzlarda beslendikten sonra istasyon içerisindeki toprak havuzlara alınarak 5-6 santimetre büyüklüğe gelene kadar bakılıyor ve daha sonra göl ve göletlere salınmak üzere çevre illere gönderiliyor. Adana İl Tarım ve Orman Müdürlüğü Su Ürünleri Üretim İstasyonunda geçen yıl üretimi yapılan 10 milyona yakın sazan balığı başta Adana olmak üzere Konya, Kahramanmaraş, Mersin, Nevşehir, Kayseri, Osmaniye, Kırşehir, Hatay, Aksaray, Karaman, Niğde illerine gönderilerek buradaki göl ve göletlere bırakıldı.
Sivas Suyun 50 kilometrelik yolculuğu başladı, yüzde 50 kayıp kaçak moral bozdu Sivas Belediyesi ve Devlet Su İşleri (DSİ) 19. Bölge Müdürlüğü iş birliğiyle yürütülen proje kapsamında, 50 kilometre uzaklıkta ki Pusat Özen barajdan kentin içme suyunu karşılayan 4 Eylül barajına yapılan ishale hattı tamamlandı. Geçtiğimiz yıllarda etkili olan kuraklık nedeniyle kentin içme suyu ihtiyacının bir kısmını karşılayan 4 Eylül barajında su seviyesi dip noktaya gelmişti. Kentte alınan geçici önlemler kapsamında ara ara su kesintileri yapılmıştı. Bu soruna çözüm arayan Sivas Belediyesi, Devlet Su İşleri (DSİ) 19. Bölge Müdürlüğü iş birliğiyle kolları sıvamış ve yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta bulunan Pusat Özen Barajından 4 Eylül Barajına su takviyesi yapılabilmesi için ishale hattı tamamlandı. Proje tamamlanarak baraja su verilmeye başlandı. Sivas Belediye Başkanı Adem Uzun ise projenin tamamlanmasının su sıkıntısının yaşanmayacağı anlamına gelmediğini ifade etti. “Şehirdeki kayıp ve kaçak oranı yüzde 50 civarında” Başkan Uzun, hatlarda çok ciddi anlamda kayıp ve kaçakların olduğunu belirterek; “Hatlarda ki kaçaklar için bir mücadele sürecini başlatacağız. Ben bunlarla ilgili özellikle Türkiye’nin bazı önde gelen kişileriyle, firmalarıyla şu an görüşmeler yapıyorum. Şehrin özellikle su yönetimini sağlıklı bir şekilde kurabileceğimiz bir sistem oluşturacağız. Bunun için de SKADA ismini vermiş olduğumuz bir sistem kuracağız. Bu sistemle birlikte suyun yönetimini inşallah gerçekleştireceğiz. Sivas’ın önümüzdeki yüz yıllık dönemde herhangi bir su kesintisi yaşamadan sağlıklı bir su yönetim sistemi oluşturmak istiyoruz. Şu an itibariyle herhangi bir sıkıntı görmüyoruz. Ama 2029-30 yılları arasında dünyada çok şiddetli kuraklıklar bekleniyor. Yani dünyada bir küresel ısıma var ve bunu getirmiş olduğu bir küresel iklim kriziyle kesinlikle karşılaşacağız. Sivas’taki doğal afetlerin başında da kuraklık geliyor. Hatlardan başlayarak kayıp ve kaçaklarla mücadele etmek istiyoruz. Şu an şehirdeki kayıp ve kaçak oranı yüzde elli civarında. Tabii bu hemen bizim 22 günde çözeceğimiz bir sorun değil. Bununla ilgili çok ciddi anlamda çalışmalar gerekiyor. Ama önümüzdeki günlerde şu an araştırmalarımızı yapıyoruz. Uzmanlarla bir araya geleceğiz. Ve şehrin su yönetimini sağlıklı bir hale getireceğiz” dedi. “Şehir gelecekte özellikle ciddi anlamda sorunlar yaşayabilir” Kentin gelecek yıllarda ciddi anlamda su sorunu yaşayabileceğini ifade eden Uzun, “ Şu an itibariyle barajın kendisini toparladığını görüyoruz. 2022 tarihinde artık o en alt çamur tabakası dediğimiz en alt tabakadan su çekilirken şimdi artık barajın biraz toparladığını görüyoruz. Tabii bu ishale hattıyla birlikte Pusat Özlem Barajı’ndan da düzenli bir su aktarımı var ama bu da tabii şehrin su sorununu bitirmedi. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum şöyle bir algı oluşmasın. İshale hattı tamamlandı ama şehrin sorunu bitmedi. Şehir gelecekte özellikle ciddi anlamda sorunlar yaşayabilir. Hatta Pusat Özen Barajı’na da çok yüklenmemek gerekiyor. Sonuçta burası tarımsal sulama amaçlı kurulan bir baraj. Buradaki üretimin de özellikle çevresinde aksamaması gerekiyor. Bunun için yapılması gereken en önemli husus tabii ki kayıp ve kaçakla mücadele. Kayıp ve kaçakla bizim hedefimiz. Şu an yüzde 50 olan, kayıp kaçak oranını eğer yüzde otuzlar gibi bir seviyeye çekebilirsek çok büyük bir başarı elde etmiş olacağız” şeklinde konuştu.