POLİTİKA - 13 Mart 2018 Salı 18:29

Türkiye Diyanet Vakfı 4. Uluslararası İyilik Ödülleri

A
A
A
Türkiye Diyanet Vakfı 4. Uluslararası İyilik Ödülleri

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Afrin’e girdik giriyoruz, çok fazla bir şey kalmadı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Afrin’e girdik giriyoruz, çok fazla bir şey kalmadı. Biz işgal için girmiyoruz, Afrin’i gerçek sahiplerine teslim etmek için giriyoruz. Batı medyasında moda ikonu edası ile pazarlanana teröristlerin vahşi, gaddar ve katil yüzleri böylece ifşa oluyor” dedi.


Türkiye Diyanet Vakfı 4. Uluslararası İyilik Ödülleri töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de teröristlerin maskelerinin bir bir düştüğünü söyleyerek, Türk askerinin sivillerle ilgili özel hassasiyet gösterdiğini kaydetti.



“Dünyanın dört bir ucundan gelen iyilik hikayeleri ile ümitlerimizi tekrar yeşerttik”


4. Uluslararası İyilik Ödülleri’nin en prestijli projelerinden birisi haline geldiğini söyleyen Erdoğan, “Bu ödüller hem ülkemizde hem de dünyanın farklı köşelerinde gayret gösteren iyilik neferlerine umut, cesaret ve güç verdi. Bu ödüller vesilesiyle bizler de birbirlerinden değerli hayır faaliyetlerinden haberdar olduk, göz yaşartıcı hikayelere şahitlik ettik. Etrafımızda yaşanan onca savaşa, şiddete ve insanı insanlığından utandıran vahşet görüntülerine rağmen dünyanın dört bir ucundan gelen iyilik hikayeleri ile sevindik, gururlandık, ümitlerimizi tekrar yeşerttik” diye konuştu.



“Afrin’e girdik giriyoruz, çok fazla bir şey kalmadı”


“Hep beraber izlediğimiz hayat hikayeleri insan olarak bizi diğer varlıklardan ayıran temel hasletlerin halen diri olduğunu gösteriyor” diyen Erdoğan, iyilik pınarlarının çorak gönülleri sulamaya devam ettiğini söyledi. Erdoğan, bu yıl ki iyilik ödüllerine layık görülen isimleri tek tek tebrik ettikten sonra, “Dünyanın dört bir yanında diktiğiniz bu iyilik fidanlarının uzun yıllar meyve vermeye devam edeceğine inanıyorum. Bu yıl ki vefa ödülünün de çok anlamlı bir yere gittiğini görüyorum. Vefa Ödülü’nün milletimizin gözbebeği, istiklalimizin ve istikbalimizin teminatı, bölgemizdeki mazlumların muhafızı kahraman Mehmetçiklerimize taktim edilmesinden büyük bir memnuniyet duydum. TSK’mız gerçekleştirdiği başarılı operasyonlarla hem vatanımızın güvenliğini temin ediyor hem de terör örgütlerinin zulmüne maruz kalan kardeşlerimizin yardımına koşuyor. Son birkaç gündür Afrin’den yansıyan insanlık dışı manzaraları sizler de görüyorsunuz. Sivilleri canlı kalkan olarak kullanan, kurduğu tuzaklarla çocukları katleden terör örgütünün makyajı dökülüyor. Hamd olsun şuan itibariyle 3 bin 400 teröristi etkisiz hale getirdik. Afrin’e girdik giriyoruz, çok fazla bir şey kalmadı. Biz işgal için girmiyoruz, Afrin’i gerçek sahiplerine teslim etmek için giriyoruz. Batı medyasında moda ikonu edası ile pazarlanana teröristlerin vahşi, gaddar ve katil yüzleri böylece ifşa oluyor. Mehmetçiklerimiz ÖSO ile beraber teröristlerden temizlediği her toprak parçası ile bölge halkının geleceğini kurtarıyor. DEAŞ bahanesi ile coğrafyamıza biçilmeye çalışılan kefeni Allah’ın izni, milletimizin duası, kahraman askerlerimizi mücadelesi ile inşallah paramparça ettik ediyoruz. Bir asır önce nasıl Çanakkale’de emperyalist hevesleri kursaklarda bıraktıysak bugün de aynısını tüm güney sınırımız boyunca yapacağız. 911 kilometre Suriye sınırı. İnsanlıktan, adalet ve merhametten taviz vermeden, hakkımızda yürütülen kara propagandaya aldırmadan, Afrin’i, Mümbiç’i ve Suriye’nin kuzeyini bu katil sürülerinden tamamen temizleyeceğiz. Bütün bu toprakları Suriyeli kardeşlerimizin emniyet ve huzur içinde yurtlarına dönebilecekleri hale getireceğiz. Böylelikle hem bölgedeki Kürt, Arap ve Türkmen kardeşlerimizi terör örgütlerinin zulmünden kurtaracak hem de Suriye’nin yeniden inşasına yönelik anlamlı bir adım atacağız” şeklinde konuştu.



“Diyanet Vakfımız dünyanın her yerinde tüm ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşuyor”


Bugün aynı zamanda Türkiye Diyanet Vakfının 43. kuruluş yıl dönümü olduğunu hatırlatan Erdoğan, “Yarım asra yaklaşan mazisi ile Türkiye Diyanet Vakfı gerek yurt içindeki gerekse yurt dışındaki başarıları ile hayır hasenat faaliyetleri ile göğsümüzü kabartan hizmetlere imza atıyor. Dualarla, sadece Hakk’a ve halka dayanarak kurulan bu müessesemiz hamd olsun bugün dünyanın 140 ülkesinde vakıf geleneğimizin sancaktarlığını yapan bir abideye dönüştü. Bir avuç dert sahibi insanın yıllar önce attığı küçük adım şimdi binlerce öğrenciye sahip çıkan, yüzbinlerce mazlumun dertleri ile dertlenen, her yıl milyonlarca insana dokunan devasa bir hayır hareketinin adı oldu. İnsanlığın ve İslam ümmetinin çok ciddi sıkıntılarla yüzleştiği günümüzde Diyanet Vakfımız dünyanın her yerinde dil, din, ırk, mezhep, meşrep farkı gözetmeksizin tüm ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşuyor. Vakfımız sosyal yardımlardan eğitime, cami inşasından gönüllerin ihyasına kadar birçok alanda bir birinden değerli ve kalıcı çalışmalar yürütüyor” ifadelerini kullandı.



“Biz sivilleri de hedef alsaydık Afrin çoktan düşmüştü beyler”


30 yıllık bir emeğin ürünü olan 44 ciltli İslam Ansiklopedisi’nin cumhuriyet döneminin en muhteşem kültür hazinesi olarak değerlendirildiğini belirten Erdoğan, “Birçok dilde tercümesi yapılmak suretiyle ansiklopedimiz insanlığın hizmetine sunulacak” dedi.


Diyanet Vakfının her yerde iyilik mühürlerine şahit olduğunu kaydeden Erdoğan, birilerinin Suriye’ye binlerce kamyon dolusu silah ve mühimmat gönderirken, Türkiye Diyanet Vakfı’nın oraya binlerce kamyon insani yardım gönderdiği ve göndermeye devam ettiğini kaydetti. Erdoğan, “Kızılay, AFAD aynı şekilde. Şimdi ben dünyaya sesleniyorum, peki siz ne yapıyorsunuz? Siz varil bombaları, bombalarla Doğu Guta’da binlerce çocuk, yaşlı, kadın öldürürken, siz Suriye’nin genelinde 1 milyona ulaşan insanı öldürürken ve öldüren insana sahip çıkarken biz sadece mağdur ve mazlum olanlara yardım elini uzatıyoruz, aramızdaki fark bu. Bize kalkıp akıl veriyorlar, ‘sivil insanlar ölüyor’ diyorlar, bilerek konuşun, bilmeden konuşmayın. Biz sivil insanları hiçbir zaman hedef almadık. Biz sivilleri de hedef alsaydık Afrin çoktan düşmüştü beyler. O kadar hassas gidiyoruz ki, aman siviller vurulmasın. Bunlarda böyle bir şey yok. Bunlar için fark etmez, bombaları yağdırıyorlar. Bizi onlardan ayıran bu. Biz bu hassasiyetimizi aynen gözeterek yolumuza devam edeceğiz. Birileri Suriye’de terör örgütlerine yardıma giderken Diyanet Vakfı gibi kurumlarımız, askerlerimiz orada yaraları sarıyor. Adeta oralarda bir sivil savunma görevini icra ediyorlar. Birileri mazlumların kanı ve gözyaşı üzerinden sevilmeye çalışırken, bizim kuruluşlarımız Suriye’den Irak’a kadar tüm insanlığın yüzünü ağarttı” açıklamasında bulundu.



“Bazı ukalalar dolaşıyor ortalarda”


İslam’ın ihsan, ahlak ve merhamet dini olduğunun altını çizen Erdoğan, İslam dini ile ilgili bilgileri örnekler eşliğinde anlattı. Erdoğan, “Birilerinin son zamanlarda söyledikleri birçok şey var. Detaya girmeyeceğim. Onların hepsi Diyanet camiasının ilgi alanındadır ve bu konuda gereğini yapacaklar. Bir şey Akif’in dilinde kendini gayet güzel buluyor, bizim derdimiz, Müslüman olarak bizim hedefimiz ‘doğrudan doğruya Kur’an’dan alarak ilhamı asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.’ Bizim için başka kapı yok. Diğerleri lafı güzaf” dedi.


Bazı hadislerden örnekler veren Erdoğan, “Bazı ukalalar dolaşıyor ortalarda, bu hadisler üzerinde yok şöyle, yok böyle gibi laflar konuşuyorlar. Ben yine tekrar ediyorum, eğer bu Hadis’i Şerifler Kur’an-ı Kerim’in hükümlerine aynen uyuyorsa bizim için sahihtir ve biz ona uyarız, kim ne derse desin” diye konuştu.



Hadislerden örnekler veren ve nebevi devlet ve irşat metodunun nasıl olması gerektiğini açıkça gösterdiğinin altını çizen Erdoğan, ”Bu ilahi prensipler bize İslam’ı anlatırken nasıl hareket etmemiz gerektiğinin çerçevesini de çiziyor. Bu ilkelerin özellikle peygamberlerin varisleri şerefini üzerlerinde taşıyan alimlerimiz, ariflerimiz, hocalarımız için son derece önemli olduğuna inanıyorum. Hem dinimize yönelik saldırıların hem de İslam’a ve Müslümanlara olan ilginin arttığı bir dönemde hocalarımızın irşat vazifelerini ifa ederken ve İslam’ı anlatırken çok daha dikkatli olmaları gerekiyor. Atalarımız ne güzel söylemiş, ‘doğru yerinden kalkıncaya kadar yalan dünyayı dolanır gelir.’ Öyleyse alanı boş bırakmayacağız. Tüm Diyanet camiamızın, başta Din İşleri Yüksek Kurulumuz olmak üzere, Türkiye’nin dört bir yanındaki mensupları ile alanı hiçbir zaman boş bırakmayacaklar. Tüm ilahiyat fakültelerimiz, hocalarımız da alanı hiçbir zaman boş bırakmayacaklar. Ondan sonra ‘biz vazifemizi yaptık ne oldu’ diyemezler. Bunun çözüme uğraması için bu vazifenin yapılması lazım ki, gelip birileri oraları işgal etmesin. Özellikle iletişim araçlarının bu derece ilerlediği, internetin, sosyal medyanın, cep telefonunun hayatımızın her anına girdiği bir dönemde menfi haber, yorum ve ifadeler çok daha hızlı yayılıyor. Soran ile sorulan arasında kalması gereken beyanlar bir anda milyonlarca insana mal olabiliyor. İlgili ilgisiz birçok kişi bunları maksadı aşacak şekilde, Müslümanları ve İslam dinini karalamak için kullanabiliyor. Müftü ve hocalarımız başta olmak üzere tüm alimlerimizin, ilahiyatçılarımızın azami hassasiyet göstermesini bekliyorum. Kimseyi incitmeyelim, güler yüzlü irşat ve tebliğ vazifemizi yerine getireceğiz. Bu süreçte İslam’ı anlatırken ne kınayıcının kınamasından korkacağız ne de din ve millet düşmanlarına istismar malzemesi vereceğiz. Bilhassa sosyal medyanın ve internetin parıltısına aldanmayacak, bu tür platformlara gönlümüzü kaptırmayacak, dibini görmediğimiz kuyuya asla dalmayacağız. Sözümüzün ağırlığını bir kuyumcu titizliği ile tartarak güzel sözle, güler yüzle, birliğimiz ve sevgimizle insanları İslam’a çağırmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.



“Fark edilmesi en zor düşman bizim gibi giyinen, konuşan, görünendir”


Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:


“Birileri bizi ısrarla FETÖ ve DEAŞ’ın, Boko Haram’ın temsil ettiği bu sapık din anlayışlarına mahkum etmeye çalışıyorlar. Sahih ve sahici İslam düşüncesi yerine ehlileştirdikleri özünden ve ruhundan kopardıkları işlerine gelince de rahatça kullanabildikleri bu yapıları bize adeta dayatıyorlar. FETÖ’nün 15 Temmuz gecesi döktüğü onca kana rağmen Külliye’nin etrafında 29 şehidimiz var. 36 gazimiz var. Bunlar bizde yara. Türkiye genelinde 251 şehidimiz var, 2 bin 193 gazimiz var. Bunlar bizde yara. Biz bunları unutmadık, unutmuyoruz ve unutmayacağız. Hukuk içerisinde de bunun bedelini ödeyecekler. FETÖ’nün 15 Temmuz gecesi döktüğü onca kana rağmen halen batılı ülkelerde rağbet görmesinin bu örgüte kol kanat germesinin sebebi budur. Aynı şekilde DEAŞ’ın uzun süre bitirilmemesinin, DEAŞ’a katılımların önüne bilinçli bir şekilde geçilmemesinin nedeni de aynıdır. Batılıların jargonuyla söyleyecek olursak DEAŞ ve FETÖ eski Roma’nın sembollerinden Janus’un biri doğuya diğeri batıya bakan iki yüzü gibidir. Bir başka ifadeyle bu iki örgüt Müslümanların arasına sokulmuş, içine de fitne gizlenmiş Truva atıdır. Her ikisinin de amacı iman ve itikadımızı zehirlemektir. Her iki örgütünde kuruluş gayesi Müslümanlara yönelik operasyonu kolaylaştırmaktır. İslam ümmeti olarak artık şunu görmemiz gerekiyor. Birileri bizi kendi dinimizin kavramlarıyla, kendi dinimize mensup gözüken kadrolarla vurmaya çalışıyor. Yanlışın en tehlikelisi doğruya en yakın olandır derler. Fark edilmesi en zor düşman bizim gibi giyinen, konuşan, görünendir. Mesele beyaz pirincindeki içindeki beyaz taşı bulup çıkarmaktır. Müslüman basiret ve feraset sahibi olarak bir kez ısırıldığı delikten bir daha asla ısırılmamalıdır.”



“Modern Hasan Sabbahların sapık ve sapkın din anlayışlarıyla evlatlarımızı efsunlamasına, neo haşhaşilere çevirmesine izin vermemeliyiz”


“Hayır, eğitim, cihat gibi dinimizce mukaddes olan kavramların birilerinin sinsi emellerine kolayca maske yapılmasına rıza göstermemeliyiz” diyen Erdoğan, “Özellikle gençlerimizin kopartılıp alınmasına 3-5 şarlatanın elinden mankurtlaşmasına asla müsaade etmemeliyiz. Unutmayın modern Hasan Sabbahların sapık ve sapkın din anlayışlarıyla evlatlarımızı efsunlamasına, neo haşhaşilere çevirmesine izin vermemeliyiz. Cihad gibi gerçekten çok önemli ve kapsamlı bir kavramın gözünü kan ve vahşet bürümüş katil sürüleri tarafından coğrafyamızın yakılıp yıkılması amacıyla kullanılmasına seyirci kalamayız. Bunun içinde din eğitimine çok büyük önem vermeliyiz. Din eğitimi ve öğretimi çalışmalarının muteber kurumlar, vakıflar ve şahıslar tarafından yürütülmesini sağlamak zorundayız. Yüzyıllardır İslam coğrafyasını aşk ve ilimle ilmek ilmek dokuyan gönül erlerinin bu süreçte daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Bizler dini ilimler ve irşat faaliyetleri açısından gerçekten zengin bir kaynağa sahibiz. Anadolu’yu vatan kılan sadece akıncılarımızın kılıç sesleri değil, aynı zamanda dervişlerimizin o hu hu nidalarıdır. Bu yurt bize Sultan Alparslan’ın, Fatih’in, Yavuz’un olduğu kadar Yunus Emre’nin, Molla Gürani’nin, Hacı Bayramı Veli’nin, Akşemseddin’in de emanettir. Bin yıldır onca saldırıya ve ihanete rağmen bu coğrafyada tutunmamızı sağlayan Kur’an ve sünnet ile kurduğumuz o muhkem bağdır. Bu noktada herkese önemli görevler düştüğüne inanıyorum. Hocalarımızın vaizlerimizin Kur’an kursu öğreticilerimizin evvela kendilerini çok iyi yetiştirmeleri sonra bu birikimlerini de her cinsiyetten her yaştan insanlarımıza aktarmaları gerekiyor. Unutmayalım ki kainat boşluk kabul etmez. Siz milletimizi irşat etmezseniz, mahallenize, şehrinize, caminize sahip çıkmazsanız oralara bir başkası gelir çörekler. Allah yar ve yardımcımız olsun. Milletimizi Türkiye Diyanet Vakfı gibi dünyanın dört bir tarafında hayır ve hasenatın sancaktarlığını yapan kurumlarımıza daha fazla sahip çıkmaya davet ediyorum” ifadelerini kullandı.



2018 Uluslararası İyilik Ödülleri sahipleri


Komisyonlar tarafından ciddi bir çalışma ve titiz bir değerlendirme sonucunda bu yıl Uluslararası İyilik Ödülü verilmesi kararlaştırılan isimler şöyle:


“Hasan Kızıl


İyilik kahramanlarından biri Hasan Kızıl. Hasan, 22 yaşında Mardin Derik’te yaşayan genç bir iyiliksever. Ona ‘hayat tamircisi’ diyorlar. Hasan Kızıl, engelli hayvanlara kendi imkânlarıyla yürüteç ve protez yapıyor. İlk zamanlar oyuncaklardan, hurdacılardan bulduğu malzemelerden yürüteçler yapmaya çalışan Hasan, kendini hayvanlara adıyor ve onlara gönüllü olarak hizmet veriyor. Bugüne kadar Türkiye’nin her yerinden 200 hayvana protez yapmış, iki tane ise yurt dışına göndermiş. Hasan Kızıl’ın en büyük hedefi 4 ayağını kullanamayan hayvanlar için biyosensör teknolojisini kullanarak biyonik ayaklar geliştirmek. Üniversite sınavına hazırlanan Hasan Kızıl, hayvanlarla daha yakından ilgilenebilmek için veteriner olmak istiyor.



Sevde Sevan Usak


Tanzanya’da Masaili bir çiftçi ile evli olan Sevde Sevan Usak, bölgedeki çocukların ve kadınların eğitimine destek oluyor. Sevde Sevan Usak, sadece bunlarla yetinmiyor; okul bahçelerine ağaçlar dikiyor, komşular için meyve bahçeleri yapıyor. Yaşadığı Masaili bölgesinde elektrik ve su bulunmadığı için Türkiye’deki STK’larla görüşerek bölgeye su kuyuları yapılabilmesi için STK’ları harekete geçiriyor ve bölgede 4 su kuyusu açılmasına yardımcı oluyor. Sevde Sevan Usak, bir süre sonra Türkiye’den denemek üzere sorgum, fiğ ve arpa tohumları götürerek bölgeye ekiyor. Bunlarla birlikte bölgedeki açlığa bir çözüm olması açısından yine Türkiye’den sebze tohumları getiriyor ve bunları eşiyle birlikte kuyulardan birinin yakın olduğu araziye ekiyorlar ve burada da çok verimli sonuçlar alıyorlar. Bu araziye ektikleri sebzelerin yetişmesi sonucu sebzeleri Ramazan ayı boyunca tüm bölge halkına iftarlık olarak dağıtıyorlar. Yakın bir zamanda Afrika’da bir okulun bahçesine 160 tane meyve ekiyorlar ve bu süreçte bölgedeki tüm okulları ağaçlandırmayı planlıyorlar. İyilik gönüllüsünün hedefi ise Afrika’yı bir milyon ağaçla donatarak, Afrika’nın çehresini değiştirmek.



Kanber Bozan


Kanber Bozan, 49 yaşında İstanbul Üsküdar’da bir bakkal. Bakkal dükkanının bir kısmını kütüphaneye çevirmiş, mahallenin çocuklarına kitap dağıtıyor ve okudukları kitap karşılığında onlara istedikleri bir şeyi bedava veriyor. Çocukların sevgili Kanber amcası, onlara kitap okuma alışkanlığı kazandırmak ve durumu olmayanların istediklerini alabilmelerini kolaylaştırmak için kitap karşılığında alışveriş imkânı sağlıyor. Sosyal medyada da oldukça fazla ilgi gören projeye birçok ilden kitap gönderilmiş. Hatta Kamber Bozan’a 5-6 ay içinde 2 bine yakın kitap gelmiş.


Yahya Hashemi-Ala Abdelrazaq Jabur


Kanada’nın Montreal kentinde Müslüman lokantasında parası olmadığını söyleyen herkese ücretsiz yemek verilmekte. Bu küçük lokantanın sahibi Yahya Hashemi ve ortağı Ala Abdelrazaq işletmelerinin kapısına İngilizce ve Fransızca astıkları notla; parası olmayanlara ücretsiz yemek vereceklerini duyurmuş. Bu lokanta sahipleri ‘Aç olanı doyurmak inancımızın gereği. Ayrıca bu ülke bize çok şey verdi, biz de Kanada’ya bir şeyler vermek istedik. Bir insan parası olmadığını ve yemek istediğini söylerse, neden ve sebep sorulmadan güler yüzle ona yemek verilir’ diyor. Bu yardım halkasına müşteriler bile katkıda bulunuyor ve bir sonraki parasız müşterinin hesabını ödüyorlar.



Mahmut Karaman


Yrd. Doç. Dr. Mahmut Karaman gündüzleri üniversitede hoca. Geceleri ise evsizlere, kimsesizlere el uzatan bir yardımsever. Mahmut Karaman, Kardeşlik Seferberliği oluşumunda yer alarak yoksul ve Suriyeli ailelere, yeni evlenen çiftlere ev eşyası ve gıda yardımı yapılmasına öncülük ediyor. Türkiye genelinde 40 ayrı yerde faaliyet gösteren Kardeşlik Seferberliği gönüllüleri, hiç bir ayrım yapmadan ihtiyaç sahibi herkesin ve her canlının yanında olmaya çalışan sivil bir oluşum olarak dikkati çekiyor. Kendi imkânlarıyla oluşturduğu aracıyla da günde yaklaşık 500 evsize çorba ve ekmek dağıtan Karaman, bu büyük iyiliği şu üç kelimeyle özetliyor: ‘Komşum aç yatmayacak.’



Muhammed Bzeek


Aslen Libyalı olan Muhammed Bzeek 62 yaşında. 1978 yılında ABD’ye göç etmiş ve o zamandan beri kimsesiz çocukları evlat ediniyor. Evlatlık aldığı 80 çocuğun 10’unu kaybetmiş. Muhammed Bzeek, Şikago’da elektronik mühendisliği üzerine eğitim almış, Los Angeles’ta çalışmaya başlamış. Muhammed ve eşi 1995’te artık sadece ölüm döşeğindeki çocukları evlat edinmeye karar vermişler. O tarihten itibaren evlerinin kapılarını hastanelerde, soğuk odalarda ölümü bekleyen onlarca çocuğa açmışlar. Muhammed Bzeek’in eşi 2015 yılında hayatını kaybetmiş. Fakat o, eşi öldükten sonra da kimsesiz çocuklara bakmaya devam etmiş. O ölümcül hastalığa yakalanmış kimsesiz çocuklara ışık olmak istiyor.



Levent Uçkan


Levent Uçkan, Kadıköy Tarihi Hasanpaşa Camii’nin din görevlisi. O, sokak çocuklarına ve sokakta kalanlara rehabilite çalışmalarında bulunmaya çalışıyor. Cami eşrafıyla birlikte önemli günlerde ve belli zamanlarda yöre günleri yapmaya başlamışlar ve bu sayede mahallenin dokusunu korumaya çalışıyorlar. Caminin hizmeti bunlarla bitmiyor. Muhtarlık ve hayırseverler aracılığıyla verilen akşam yemekleri sayesinde çok sayıda öğrenci 4 yıldır kahvaltı ve akşam yemeği için Hasanpaşa Camii’ne gidiyor.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Adalet Bakanı Tunç: “Şu anda cezaevlerinde 65 bin 986 öğrenci var" Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, cezaevlerinde 65 bin 986 öğrenci olduğunu belirterek, bunlardan bin 164 kişinin örgün eğitimde ön lisans, bin 269 kişinin de lisans eğitimi gördüğünü söyledi. Adalet Bakanı Tunç, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu toplantısına katıldı. Tunç, İstanbul Sözleşmesi yürürlülükten kaldırıldıktan sonra 2021 yılında 343, 2022’de 358, 2023’te 315, bu yıl içinde de şu ana kadar 107 kadın cinayeti yaşandığını belirterek, "Dolayısıyla hiç olmasın, yani bu noktada en aza indirelim. Türkiye olarak Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre bizim bölgemiz orta sıralarda gözüküyor. Ama bizim ülkemizde hiç kadın cinayeti olmasın, biz bunu temenni ederiz” ifadelerini kullandı. Milli Eğitim Bakanlığı ile bir protokol imzaladıklarını ve meslek liseleri açtıklarını ifade eden Tunç, “Şu anda cezaevlerinde 65 bin 986 öğrenci var. Bunların tabii yaşı küçük olan da var, ileri yaşta olanlar da var. Açık öğretim ortaokulu okuyan var, 9 bin 389 kişi. Açık öğretim lisesi okuyan var, 43 bin 184 kişi. Açık öğretim fakültesi ön lisans ve lisans okuyan 6 bin 914 kişi var. Örgün eğitim ortaokula gidenler, örgün eğitim liseye gidenler; 494 kişi. Örgün eğitim ön lisans bin 164 kişi. Örgün eğitim lisans, yani gündüzleri üniversiteye gidiyor, akşamları cezaevine dönüyor. Okulda da kimse onun cezaevinde kaldığını bile bilmiyor, yani böyle insancıl bir ortam var. Cezaevlerinde bin 269 kişi lisans eğitimi görüyor. Yüksek lisans 61, doktora 21, uzaktan eğitimle ön lisans 38, uzaktan eğitimle lisans 91, Adalet Mesleki Eğitim Merkezi’nde 8 Mayıs itibarıyla bin 550 kişi şu anda mesleki eğitim görüyor. Çok programlı liselerde de 237 kişi” dedi.
Zonguldak Kız çocuğuna cinsel istismar iddiasıyla yargılanan kuaföre tahliye Zonguldak’ta 14 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklanan ve hakkında 48 yıl 3 ay hapis cezası talep edilen kuaför ilk duruşmada tahliye edildi. İddialara göre, kadın kuaföründe stajyer olarak çalışan 14 yaşındaki kız çocuğu, işletme sahibi H.E. tarafından cinsel istismara uğradığını ve kendisine mesajlar gönderdiğini öne sürerek durumu ailesine bildirdi. Aile durumu polise anlatarak, işletme sahibi H.E.’den şikayetçi oldu. Pedagog eşliğinde kız çocuğunun ifadesine başvuruldu. H.E., ekiplerce yakalanarak gözaltına alındı. Tutuklanan H.E. hakkında hazırlanan iddianame 1. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi. Tutuklu sanık H.E. hakkında çocuğun cinsel istismarı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğa karşı cinsel taciz suçlarından 48 yıl 3 ay hapis cezası talep edildi. Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki ilk duruşmada hakim karşısına çıkan H.E., suçlamaları reddederek, kendisine iftira atıldığını öne sürdü. Kız çocuğu Ö.T.’nin iş yerinde stajyer olarak çalıştığını, kendisine fazladan harçlık da verdiğini söyleyen H.E., “Bizde çalışması için onay verdik. Şartları kabul ettiler. Bunlara devlet para ödüyor. Hesabına yatan parayı ailesi elinden alıyormuş. Sonrasında kendi parasız kaldığı için benden harçlık istedi. Bizde diğer stajyerlere harçlık verdiğimiz gibi kendisine de harçlık verdik. Sonrasında ise parasız kaldığında bizden harçlık alamadığında iş yerinde huzursuzluk çıkarmaya başladı. Verilen işleri yapmamaya başladı. Tartışmaya başladı. Kendisiyle konuştuk, ‘Bu şekilde yapmaya devam edersen işini sonlandıracağız’ dedik. Bu konuşmaların üzerine bir ara iyi oldu, yine agresif hareketlerine tekrar başladı” dedi. Ö.T.’nin bir ara ailesiyle tartıştığını ve işe gelemeyeceği yönünde mesajlar attığını söyleyen H.E., “Bana WhatsApp üzerinden kollarını jiletlediği fotoğraf attı. ‘Ben yarın işe gelemeyeceğim’ dedi. Ailesiyle tartışmış. Sonrasında işe geldi. Bizde dedik ki ‘Böyle şeyler’ yapma. Psikologdan destek alması gerektiğini söyledik. Agresif hareketler yapmaya devam etti. Tekrar konuştuk. ‘Senin stajını yakacağız’ dedik. Ondan sonrasında şahsın psikolojik sorunları olduğu ve ailesine bu durumları anlatamayacağı için ailesinden de şiddet görüyormuş, bu iftiraları bize attı” diye konuştu. "Üzerimize atılan tamamen iftiradır" Ö.T.’yi iş yerine kilitlemediğini ve cinsel tacizde bulunmadığını öne süren H.E., “İş yerine kilitleme yoktur. İş yerimin kapısı camdır, içerisi görülür. İş yerimizin anahtarı tektir. Son çıkan anahtarı çıkışta askılığa asar. Kendisinin ‘Göğsümü tuttu, öptü’ gibi bu iddialar doğru değildir. Bu olaylar hiç yaşanmamıştır. Böyle bir olay yaşanmamıştır. Bizim koridorumuzda avukat, hukuk büroları var. Geç saate kadar çalışırlar. 23 yıldır kendi iş yerimi işletiyorum. Çok sayıda stajyer çalıştırdım. Bu zamana kadar böyle bir olay olmamıştır. Üzerimize atılan tamamen iftarıdır” ifadelerini kullandı. Ö.T. ile aralarındaki mesajlaşmalar ve ses kaydıyla ilgili mahkeme başkanının sorusuna da yanıt veren H.E., “Şahsın bahsettiği konuşmalar tamamen işle alakalıdır. Cinsel içerikli hiçbir konu yoktur. Ses kaydı almış. Orada işle ilgili konuştuk. O ses kaydından da haberim yok. Kendi kafasında hikaye kurgulamış. Kurguladığı şeye inanmış. Hakkımda şikayetçi olmuştur. Şahıs bu stajını yakma olayını anlatamayacağı için bu iftirayı üzerime atmıştır. Çünkü bir sene sınıf tekrarı yapmak durumunda kalacaktı” şeklinde kendini savundu. Sosyal çalışmacı eşliğinde ifadesi alındı Sosyal çalışmacı eşliğinde ifadesi alınan Ö.T. ise otele gelin saçı yapmaya gittikleri gün H.E.’nin kendisine “Seninle olmak istiyorum” diye mesaj attığını öne sürdü. Bu mesajları staja başlamasına referans olan ve tanık olarak dinlenilen Z.P.’ye de gösterdiğini söyleyen Ö.T., şöyle devam etti: “Geçen aralık ayında göğsüme dokundu. Kıyafetlerin üzerinden dokunuyordu. Sürekli ‘Seninle birlikte olmak istiyorum. Sen benimsin’ gibi cümleler kullanıyordu. Onu istemediğimi, ondan uzaklaşmaya çalıştığımı söyledim. Bana daha çok yakınlaşmaya çalışıyordu. Her fırsatta bana dokunmaya çalışıyordu. Okulumla tehdit etti. Diğer elemanları çıkartmıştı, tehdit ettiği için çıkamadım. Kapıyı kilitledi. Kendi soyundu. Ben uzaklaşınca ‘Git o zaman’ dedi. ‘Seni istemiyorum, bana zorla dokunuyorsun’ dedim.” "Şahit olsam engellemeye çalışır, müdahale ederdim" Duruşmada Ö.T.’nin babası T.T. ile annesi Ş.T. de dinlendi. Baba T.T. olayı öğrenince polis merkezine giderek şikayetçi olduğunu söylerken, anne Ş.T. de “Kızım gergindi, nedenini sorduğumda o da bana taciz olaylarını anlattı. Kızımın karşısında soyunmuş ve kendini dokundurmak istemiş. Kızım kendini savunmak amacıyla bıçak çektiğini söyledi. Kızım bana ses kaydını gösterdi” ifadelerine yer verdi. H.E.’nin Ö.T.’ye yönelik iddialarıyla ilgili dinlenen tanık Z.P., “Böyle bir şey varsa ailesine anlatması gerektiğini söyledim. Eğer korkuyorsa beraber anlatabileceğimizi söyledim. Birkaç gün sonra ailesine anlattı. Şikayette bulundular. O sıra bende sanık H.E.’ye mağdur Ö.T.’nin anlattıklarını sormuştum. O da bana ‘Böyle bir şey yok’ dedi. Gözümle gördüğüm bir olay yoktur. Şahit olsam engellemeye çalışır ve müdahale ederdim. Sanığın ‘Seni istiyorum, çok güzelsin’ şeklinde mesajlar attığını gördüm” dedi. Sanık avukatı, söz konusu iddiaların hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, mağdurun beyanlarının çelişkili olduğunu savundu. Cumhuriyet savcısının tahliye talebinin ardından karar veren mahkeme heyeti, suçun niteliğinin değişme ihtimali, tutuklulukta geçirdiği süreyi ve tutuklamanın tedbir niteliğini dikkate alarak yurtdışı çıkış yasağı koyarak, sanık H.E.’nin tahliyesine karar verdi.
Bursa Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey: “Bursaspor için sistem oluşturmalıyız” Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Bursaspor Divan Kurulu Toplantısı’nda yaptığı açıklamada, “Bursa’yı uluslararası platformlarda Bursaspor markasıyla temsil etmek istiyoruz. Ve biz bu işte varız. Ama sadece bizim olmamız yeterli değil. Bir sistem geliştirmemiz lazım. Yapılanların yanlış olduğunu gördük. Yeni bir sistem ve kurguyla Bursaspor’u ayağa kaldırmamız lazım” dedi. Bursaspor Divan Kurulu Toplantısı, Merinos Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Sinan Bür kaptanımız, başkanımız büyük sorumluluk üstlendi ve göreve geldiler. İstekleri ve arzuları ligde kalabilmekti. Ancak gençlerle ancak bu kadar olabiliyor. Burada tecrübe gerekiyor. Bu yüzden de isteğimiz olmadı. Bursaspor’un mutlak suretle buradan geri dönmesi lazım. Hepimiz Bursasporluyuz. 40 merdivenlerde başlayan o serüvenlerimiz daha sonra şampiyonlukla taçlandı. Müthiş bir süreç yaşadık. Şimdi de bu süreci yaşıyoruz. Bursa bunu asla hak etmiyor. Dördüncü büyük şehir olan, ekonomik olarak da Türkiye’de ikinci sırada bulunan bir kentin marka değeri olarak gösterdiğimiz takımımızın buralarda olması hepimizin vicdanını sızlatması lazım. Hepimiz üzülmeliyiz. Herkes nedenlerini biliyor, tartışıyor. Artık dün için uğraşmayacağız. Dün bitti. Biz şimdi yarın ne yaparız, onu düşünmeliyiz. Ve tekrar gerisi geriye dönen, yükselen ve aynı zamanda her yıl bir lig atlayan Bursaspor’u nasıl inşa ederiz onu planlamalıyız. Şu anda da öyle bir toplantıdayız. Ben sizin karşınızda öncelikle Bursaspor taraftarı ve üyesi olarak karşınızdayım. Bir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak asla icazet makamı olmayacağım. Ve asla Bursaspor’un iç işlerine karışan bir yönetici olmayacağım. Bursaspor’un buraya gelmesinde de bir neden kent yönetimin bunlara karışması oldu. Bu teknik direktörü al, şunu gönder, bu futbolcuyu al, şunu gönder gibi şeyler duyduk. Ama bir kent yöneticisinin, belediye başkanının bu tür şeylere karışmaması lazım. Destek çıkacak, sahip çıkacak ama oraya gelince profesyonellere bırakacak. Hiç o işlere girmeyecek, fikir dahi söylemeyecek. Bu işin uzmanlarına bir şey anlatmak, hele hele futbolun içinden gelenlere bunları anlatmak sorun oluşturuyor. Bugünden itibaren dünü düşünmeyen bir Bursaspor oluşturacağız. Bursa’yı uluslararası platformlarda Bursaspor markasıyla temsil etmek istiyoruz. Ve biz bu işte varız. Ama sadece bizim olmamız yeterli değil. Bir sistem geliştirmemiz lazım. Yapılanların yanlış olduğunu gördük. Yeni bir sistem ve kurguyla Bursaspor’u ayağa kaldırmamız lazım. Bunu yapacak birikimli insanlarımız çok. İş dünyası biraz mesafeli bakıyor. Neden? Çünkü güven duymuyor. Onların da güvenini oluşturacağımız bir sistemin Bursaspor’da kurulması lazım. Ben önce sistem olarak bakıyorum. Bugün burada nasıl bir sistemle yol alalımı tartışmamız lazım. Öneriler mutlaka vardır. Ama yine sistemsiz bir şekilde devam edilirse, bu defa hangi yönetici gelirse gelsin başarının olma ihtimali yok. Bir sistem üzerinde tartışmamız lazım." “Transfer tahtasının sürdürülebilir olması” Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, transfer tahtasıyla ilgili olarak ise, “Tahta açılabilir arkadaşlar. Fakat sürdürebilir olması şart. Yani bu sene açtınız, seneye aynı durumlar ortaya çıkarsa ne yapacaksınız? Alacaklılar var. Onlardan rica mı ederiz, ikna mı ederiz? Eski yöneticilerimiz bağış mı yapar? Destek mi verir? Bilmiyorum. Ama destek vermeliler. Size bir hikaye anlatayım. 16-17 sene önce bir takımın başkanı 90-100 milyon TL para harcamış. Oranın CEO’suna sordum. Ben de çok para harcadınız dedim. Onlar da 160 milyon TL’lik reklam yaptık, bunu 90’a çözdük dedi. Ve bunu da hibe ettik dedi. Bursaspor’da bu durumda. Bursaspor’un marka değeri kullanarak reklamlarını yaptılar. Artık onların da bir şeyler yapması gerekiyor. Örnek verdim size 16 sene önce 90 milyon TL’lik hibeden bahsediyorum. İşte Bursaspor da böyle bir marka aslında. Bunu da değerlendirmemiz lazım” ifadelerini kullandı. “Güzel projelerle stadyumun çehresi değişecek” Yüzüncü Yıl Atatürk Stadı ile ilgili olarak da konuşan Bozbey, “Kaynak konusunda da sık sık sorular geliyor. Stadyumumuz var. Yanında hemen hastane. Oraları kullanabilme ve gelir elde edebilme imkanları çok. Sadece orasını söylüyorum. Oralar daha farklı değerlendirilebilir. Onun çalışmasını da yapılması lazım. Orasını bir sosyal alana çevirirsek, marka firmaların oraya gelmesini sağlarsak, Bursaspor’un geliri de artar, gece gündüz yaşayan bir yeri de inşa etmiş oluruz. Ve her geçen gün Bursaspor daha da gelir sağlar. Araba kiralayan firmalara yerleri vermek oranın kalitesini de düşürür. Güzel projelerle orasının çehresi değişecektir. Dünya kulüpleri bu şekilde kazanç sağlıyor” dedi. Bursaspor’un eski yöneticilerine kritik çağrı Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Bursaspor’un eski başkan ve yöneticilerine borçlarını sıfırlaması çağrısı yaptı. Bozbey, konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı: “Tahtanın açılması da mümkün olacaktır. Ama sadece tahtanın açılması yetmez. Burada daha önce görev yapmış yönetici arkadaşlarımızın fedakarlıklarını hemen kamuoyu ile paylaşması lazım. Sıfırlamaları lazım. Dünü sıfırlamamız lazım. Diyeceğim bu. Bize düşeni biz yapmaya hazırız. Hiç merak etmeyin. Sizlerin de önerileri olacaktır. Biz Bursasporluyuz. Bursaspor’un bu haline en çok üzülenlerden biri de ben değilim. Farklı bir şehirdeyim ilk sorulan soru; ‘Ne olacak bu Bursaspor’un hali?’ oluyor. Bursaspor’u ayağa kaldırdığımızda Bursa’da ayağa kalkacak. Bunan inanın. Sistem tartışmasını açalım ve konuşalım.” Galip Sakder: “Pazarlığa dahi yanaşmayan futbolcular var” Bursaspor Divan Kurulu Toplantısı’nda konuşan Divan Kurulu Başkanı Galip Sakder ise, “Başkan Sinan Bür ve yönetime teşekkür ediyorum. Keşke sportif başarı da olsaydı. Biz Bursaspor’un şu anki durumunu açıklamak istiyoruz. Esas gayemiz bu. Bugün önceki toplantılarımızdan farklı olarak Bursa’nın kent yönetimi ve iş insanları da katılım gösterdi. Kendilerine hoş geldin diyorum. Bursaspor’a her konuda sizlerden destek bekliyoruz. 1,5 milyar TL’ye yakın borçla şampiyon apoleti taşıyan Bursaspor’umuz son profesyonel seviyede mücadele edeceğiz. Ya yükü omuzlayacağız, ya da daha ağır bir yükle devam edeceğiz. Bursaspor’un eski yöneticileri başta olmak üzere borçlu olduğumuz kişilerde toparlanacak seviyeye kadar fedakarlık bekliyoruz. Seçimlerden sonra bir Bursa modeli ortaya koymalıyız. Bu yeni süreçte Divan Kurulu olarak elimizden gelen desteği vereceğiz. Transfer tahtası için bilinenden daha ağır bir bilanço mevcut. Daha önceki yöneticilerin yaptıkları anlaşmalar sonucu cezai maddeler de borcun üstüne borç olarak yüklenmiştir. 250 bin Euro’luk borçlarımız ödeme olmasına rağmen 300-400 milyon Euro’ya ulaşmış. Pazarlığa dahi yanaşmayan futbolcular var. İçler acısı bir durumla karşı karşıyayız. Bugünkü kurla 380-400 milyon TL’yi buluyor. Eğer fedakarlık sağlanmazsa tahtanın açılması çok zor. Sadece Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı ve aday olacak isimler değil, tüm şehrin bu görevi üstlenmesi ve taşın altına elini koyması gerekir. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanımızdan da bunu talep ettik. Sürdürülebilir bir yönetim bulmayız. Öyle bir yönetim bulmayız ki kentim bütünleşmesi gerekiyor” dedi. Sinan Bür: “Süper Lig havamız hala var” Bursaspor Başkanı Sinan Bür de, “Yaklaşık 3,5 ay önce görevi üstlendik. Bursaspor forması taşıyan, Bursaspor formasından keyif alan ve terleten arkadaşlarımla Bursaspor’u yaşatmak istedik. Bugünkü durumundan da kurtarmak istedik. Sondan 2’inci sırada aldık öyle de bıraktık maalesef. Bizi çok üzdü bu durum. Bugün çok farklı bir organizasyon var burada. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanımız sıkıntıları biliyor. Son zamanlarda pek görüşemedik ama tekrar bir araya geleceğiz. Meşhur tahtayı anlatan görüşlerimiz ve sporcularımızın durumları var. Tesislerimiz var Belki TFF 3. Lig’e düştük ama Süper Lig havamız hala var. Maliyetimiz de var. Gelirimiz yok, giderimiz çok. Buraya TFF Başkanı’nı çağırdık. Şaşırdı. Tesisleri görünce de buraya hak etmediğimizi gördü. İbrahim Yazıcı’dan sonra gelen arkadaşlar Bursaspor’u yüceltmek yerine zarar vermişler. Özellikle bazılarını ben Allah’a emanet ediyorum. Garip arkadaşlar geldi ve Bursaspor’a birçok darbe oldu. Parasını ödemediğimiz birçok arkadaşlar da onun adamları. Nereden bulanacak bu paralar inanın bilmiyorum! Dayanışma gerekli. Bursaspor’u canlandırmamız gerekli. Belediye başkanlarımızın belki katkıları olacak ama eski yöneticiler, başkanlar, sanayiciler taşın altına koyması gerekiyor. Kulüpte görev verilirse ben sportif anlamda yine destek çıkarız. Önemli genç futbolcularımız var. Bunları da hazırlamamız ve takıma entegre etmemiz lazım. Ama bunların yanına da tecrübeli isimler koymamız lazım. TFF 3. Lig’de de büyük paralar harcanıyor. Bizim bunlarla savaşmamız lazım. Geride kalan sene beceremedik bunu. Gençlerimiz hazır değildi. Bunlara çok dikkat etmemiz lazım. Bu toplantı Bursaspor için milat olmalı. Hep beraber taşın altına elimizi koyup, Bursaspor’u canlandırmamız lazım. Kimse Bursaspor’dan kaçmamalı” ifadelerini kullandı. Erkan Aydın: “Bursaspor’u hep birlikte ayağa kaldıracağız" Divan Kurulu Toplantısı’na katılan Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın da şu açıklamaya yaptı: “Bursa’nın en büyük markası aşağıya doğru gitmesine rağmen Bursaspor’dur. Bursaspor’un ayağa kaldırılması lazım. Bursaspor birçok kişinin yaşama sevincidir. Ama geldiği durum maalesef Bursa’ya yakışmıyor. Ortak projeler geliştirilmeye çalışıyor. Bizler de kafa yoruyoruz. Neler yapılır diye düşünüyoruz. Ancak bir kişi bu sorunları çözemez. Ortak akıl ve projelerle devam etmemiz lazım. Herkes taşın altına elini koymalı. Doğru bir yönetim anlayışı olmalı. Bu ekip doğru oluşursa, herkes kongreye de koşa koşa gelir. 390 milyon TL’lik bir tahta açılması durumu var. Bunun düşmesi de gerekiyor. Ne yapılması gerekiyorsa yapılmalı. Bu sadece para toplanılacak bir şey değil. Yiğit düştüğü yerden kalkar. Yönetimi ziyarete geleceğiz ve konuşacağız. Bursaspor’u hep birlikte ayağa kaldıracağız diye umuyorum ve Divan Kurulu Toplantımız hayırlı olsun diyorum.” Bu arada Bursaspor’un borcunun da 1 milyar 568 milyon 708 bin TL olarak açıklandı.