POLİTİKA - 22 Nisan 2024 Pazartesi 21:02

AK Parti İl Başkanı Ökten, istifa etmek gibi bir düşüncesi olmadığını açıkladı

A
A
A
AK Parti İl Başkanı Ökten, istifa etmek gibi bir düşüncesi olmadığını açıkladı

AK Parti Aydın İl Başkanı Gökhan Ökten, seçim sonuçlarını değerlendirip hakkındaki iddialar açıklık getirdi. Basın mensuplarının sorularını da cevaplayan Ökten, ağır bir yenilgi alan Ak Parti’nin İl Başkanı olarak istifa edip etmeyeceği sorulması üzerine şu anda istifa etme gibi bir düşüncesi olmadığını açıkladı. Ökten, 17 ilçede seçimde vatandaşların neden sandığı gitmediğini detaylı bir şekilde araştırıp rapor halinde genel merkeze sunacaklarını söyledi.



AK Parti Aydın İl Başkanı Gökhan Ökten, Mahalli İdareler Seçimi sonuçlarını değerlendirdi. İl Başkanlığında gerçekleştirilen değerlendirme toplantısında konuşan Başkan Ökten, “Bu güne kadar girmiş olduğumuz seçimlerde bir kere bile seçmen iradesini yok sayan, yükü seçmene atan bir parti değiliz. Beklediğimiz gibi bir sonuç çıkmadı. Seçmenin söylediği bizim için önemli ve baş tacıdır.” dedi.



Aydın Adliyesi binasının yeri hakkında bilgi veren Ökten, bina yapılacak alanda su ve gaz çıktığını söyledi. Ökten, bakanlık tarafından alanda zemin incelemesinin sürdüğünü bina yapımına uygun olmadığına karar verildiği durumda alternatif bir yer bakılacağını söyledi. Ökten, adliye sarayının yerinin değişeceğinin sinyalini verdi.



Kazanan belediye başkanlarını tebrik ettiklerini belirten Ökten, “Bugün yetkiyi mazbatayı alanın görevi, oradaki vatandaşlara hizmet etmek. Efeler Belediyesi’nde şuanda çalışanların maaşının düştüğü yönünde bilgi geldi. Bunu takip edeceğiz. Vatandaşların da bunu sorgulamasını sağlayacağız” dedi.



Şahsına yönelik eleştirilere de cevap veren AK Parti Aydın İl Başkanı Gökhan Ökten, “Biz önden gidine çelme, arkadan gelene dirsek atan siyaseti sevmiyoruz. Bu siyasetin içinde var. Yine hakkımızda farklı farklı şeyler yazılıp çiziliyor. Çamur at izi kalsın için uğraşıyorlar” dedi.



Partinin seçim sürecinde kiraladığı araçlara ilişkin iddialara da açıklık getiren Ökten, “Siyasi partiler ve adaylar, ihtiyaç duyduklarında araç kiralayabilir. Biz il genelinde seçim sürecinde toplam 120 adet minibüs ve araç kiraladık. Bu araçlar seçim çalışmasında kullandık. Sabah çıkıp gece yarısı eve dönüyoruz. Biz bir transporter minibüs kiraladık. Bu yöntemi Türkiye genelinde bütün adaylar kullanmış olabilir. Ödemesini il başkanlığı tarafından yaptık. 40 günlük süreçte KDV’si ile birlikte 48 bin lira yaptık. Bunun içerisinde şoför ve araç parası dahildi. Bu partiye şahsi olarak kendi cebimden 127 bin lira bağış yaptım.” dedi.



Koruma ile gezdiği yönündeki konuya açıklık getiren Başkan Ökten, “Bir konu gelişti. Emniyetten bir polis memuru bize iki veya üç hafta eşlik etti. Polise gerek kalmadığını söyledik ve polis memuru görevine döndü.” diye konuştu.



Seçimi kaybetmenin tek nedeni emekliler değil


Seçim sonuçlarına ilişkin de ciddi bir analiz yaptıklarını kaydeden Ökten, “17 ilçede sandık sandık katılımlara bakıyoruz. Seçmen sandığı neden gitmedi. Sandığa giden seçmen tercihini neye göre yaptığını sahada araştırıyoruz. İlk başta emekli tepkisi diye söyleniyor. Kira, özel okul artışları da bu olumsuz sonucun oluşmasında büyük etkisi var. Bu sonuçları genel merkeze Aydın ölçeğinde ileteceğiz. İlçe ilçe ayrı değerlendirip bunları sonuç haline getireceğiz.” dedi.


-Neden istifa etmediğini açıkladı


AK Parti’nin Aydın’da seçimde başarısız çıkmasına rağmen neden istifa etmediği yönündeki soruya da cevap veren Gökhan Ökten’e “Siz beni istifaya davet ediyorsunuz. Seçimden bu yana partinin içinde dışında, herkes şunu söylüyor, siz elinden geleni yaptınız. Çok koşturdunuz. Takdir seçmenin iradesi. Bu sonucun sebebi neyse ortaya koyacağız. Siz bunun siyasi hatamızdan dolayı kaynaklandığını ispatlayın gereğini yapayım. Herkes eline vicdanına koyup evet Aydın’da bu sonuç il başkanlığından kaynaklanıyor desin. O zaman ne gerekiyorsa yapmaya hazırım” dedi.



AK Parti AYdın İl Başkanı Gökhan Ökten ayrıca 2008’den bu yana bazıları tarafından adeta hedef tahtasında olduğunu ileri sürerek, avukat olmasına rağmen siyaset yaparken Avukatlık unvanını ön planda tutmadığını, seçim döneminde eşi için herhangi bir araç kiralamadığını, sadece seçim döneminde belli bir süre koruma polisi ile dolaştığını, AYTER şirketinin avukatlığını hatırlamadığı bir süreden beri sürdürdüğünü ve bunun da normal olduğunu düşündüğünü söyledi.


İngilizce öğretmeni olan eşi ile ilgili haber adı altıda yazılan bazı yazıların gerçeği yansıtmadığını belirterek eşinin Milli Eğitim Müdürülüğü’nde vazifesini sürdürdüğünü kaydeden Ökten, eşinin vazifesi ve çeşitli görevlendirmeleri hakkında yapılanların kıyak değil normal bi röğretmene yapılması gerekenler olduğunu kaydetti.


Ökten, "Meclis üyeliklerini müteahhitlere ve yanınızdakilere verdiniz, istifa etmeyi niye düşünmüyorsunuz. Etik olarak istifa etmelisiniz" diye sorulan bir soruya ise meclis üyeliklerinin belirlenmesi konusunda kendisinin çok fazla dahli olmadığını, isitfa konusunda ise yargısız infaz yapılmaması gerektiğini savundu.




AK Parti İl Başkanı Ökten, istifa etmek gibi bir düşüncesi olmadığını açıkladı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Başkan Gürhan Akdoğan: "Bursa ovası da, sanayisi de sahipsiz değildir" Atatürkçü Düşünce Derneği Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan, 1977 yılında yapılan tarımsal arazilerin ve özellikle Bursa ovasının korunması hakkındaki protokolle 20 bin hektar alandan geriye, 9 bin hektarın kaldığını söyledi. ADD Bursa Şubesi, Bursa’da sanayileşme ve kentleşme çerçevesinde çevresel etkileri hiçe sayan, doğayı tahrip ederek kent ve toplum çıkarları yerine, bireysel çıkarları hedefleyen gündemdeki bazı projeler hakkın basın mensuplarıyla bir araya geldi. Nilüfer Karaman Dernekler Yerleşkesinde konuşan ADD Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan, "Yıllarca anlattık, olmadı. Her şeyi rant gören anlayışla vahşice çarpık kentleşme ve çarpık sanayileşme ile mücadele ettik. ’Bursa ovasını yok ediyorsunuz’, ’Sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda doğayı çevreyi koruyarak sanayileşmeyi, kentleşmeyi birlikte planlayalım’ dedik yine olmadı. Onlarca sanayileşme ve kentleşme sempozyumları düzenledik, raporlar hazırladık, kent yağmasına, ova talanına karşı davalar açtık ama bir türlü dinlemediler. 1977 yılında yapılan tarımsal arazilerin ve özellikle Bursa ovasının korunması hakkındaki protokolde korunacak ova koruma alanı 20 bin hektar olarak belirlenmiş olmasına rağmen ova korunamamış, meydana gelen sanayileşme ve yerleşim sebebiyle ova koruma alanı 11 bin 245 hektara kadar küçülmüştür. Bu duruma rağmen yapılan araştırmalar (2011 yılında belirlenen ova koruma alanı 9 bin 163 hektar) Bursa ovasının kan kaybetmeye devam ettiğini, günümüzde 9 bin hektarın da çok altına düştüğünü göstermektedir. Bursa ovasının elimizde 9 bin hektarı kalırken onu da sulayamıyoruz. Bursa 2020 yılı çevre düzeni planın da bugüne kadar yaklaşık 300 adet plan değişikliği yapılmıştır. Bu değişiklikleri yapan kurumlar sırasıyla Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Bursa İl Özel İdaresi ve Bursa Büyükşehir Belediyesi ile ilçe Belediyeleri ve meclisleridir" dedi. "Tarım arazileri her geçen gün küçülmektedir" Dünyada yaşayan insanların nüfusu 2000 yılında 6 milyar iken, şimdi 7,8 milyara ulaştığını belirten Akdoğan, "19. yüzyıl başlarında 1,5 milyar olan dünya nüfusunun, 2050 yılında 10 milyara çıkacağı tahmin edilmektedir. 1950 yılında 21 milyon olan nüfusumuz, 2023 yılında 4 kat artarak 85 milyona ulaşmıştır. Yaşadığımız uygarlık, doğal kaynakların yanlış kullanımı ve doğal yaşam alalarına verilen zarar sebebiyle tehlikeye girmiş durumdadır. Kapasitenin üzerinde kullanımının sonucunda dünya, aşın bir baskıyla karşı karşıyadır. Endüstri devriminden günümüze dek geçen süre içerisinde dünya nüfusu sekiz katına çıkmıştır. Son 100 yıl içinde, endüstriyel üretim 100 kat artmıştır. İnsan etkinliklerinin ve nüfusun bu inanılmaz artışı çevre üzerinde önemli ölçüde olumsuz etkiler oluşturmuştur. Bursa’da ise tarım arazisi 2016 yılında 417 bin 420 hektarla toplam arazinin yüzde 38,34’ünü oluştururken, 2022 yılında 369 bin 727,80 hektara düşerek yüzde 33,36’ ya gerilemiştir. Yani son 16 yılda 47 bin 692,20 hektar tarım arazisi, tarım dışına çıkarılmıştır. Tarım dışına çıkarılan bu arazilerin büyük bir kısmı da yerleşim yerlerine ve sanayi alanına dönüşmüştür. Bursa toplam tarım alanının yüzde 79’luk kısmı sulamaya uygun olmasına rağmen, yüzde 42’lik kısmı sulanabilmektedir. Sulamaya uygun alanın ise yüzde 53’ü sulanmaktadır. Tüm Türkiye’de olduğu gibi Bursa’da da hala tarımsal sulama suyunun yüzde 68’i açık sulama sistemleri ile, sadece yüzde 32’si kapalı basınçlı sistemlerle sulanacak arazilere ulaştırılmaktadır" dedi. Türkiye’de olduğu gibi Bursa’da da plansız ve ağırlıklı dışa bağımlı bir sanayileşme söz konusu olduğunu belirten Akdoğan, "Bugün Bursa’da, faaliyette ve alt yapı çalışmaları devam eden, 17 adet Organize Sanayi bölgesi (OSB), 3 adet Özel Endüstri Bölgesi (ÖEB), 8 adet Sanayi Bölgeleri (SB), 24 adet Küçük Sanayi Sitesi (KSS) toplam 52 adettir. Yaklaşık olarak toplam 5 bin 200 hektarlık bir alan kullanan Organize Sanayi Bölgelerinde, 153 bin civarında kişi istihdam edilmektedir. Bursa’da yeterince sanayi bölgesi oluşmuştur. Dağınık ve plansız sanayileşme, tarım arazilerinin yok edilmesi ve gecekondulaşma gibi kentsel sorunları da beraberinde getirmiştir. Artık, mevcut kapasite kullanımları da değerlendirildiğinde, yeni sanayi bölgelerinin açılmasına izin verilmemelidir. Sanayi Bölgeleri, Sanayi Siteleri dışında endüstriyel tesislerin kurulmasına ve çalışmasına izin verilmemelidir. Organize sanayi bölgelerinin büyük bir bölümünde, sonradan OSB olmasından kaynaklı olarak, alt ve üst yapı sorunları hala sürmektedir. Parsel bazında yüzde 30 boş kapasitesi olan Organize Sanayi Bölgelerinin, yüzde 62’sinde Arıtma tesisi yoktur. yüzde 85 inde itfaiye teşkilatı, yüzde 92’sinde Sağlık Merkezi, yüzde 70’inde PTT ve Okul gibi tesisler bulunmamaktadır. Sınırları içerisinde, sanayi bölge ve sitelerini yoğun şekilde barındıran Kestel, Nilüfer ve Osmangazi ilçelerinin durumu ise vahimdir. Bu ilçeler adeta SOS vermektedir" diye konuştu.
Eskişehir Vali Hüseyin Aksoy, Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası mesajı yayımladı Eskişehir Valisi Hüseyin Aksoy, Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası’yla alakalı bir mesaj yayımladı. Eskişehirlileri, Yunus’u okumaya, anlamaya ve anma etkinliklerine katılmaya davet ettiğini mesajında belirten Vali Hüseyin Aksoy, Yunus Emre’yi kardeşlik, hoşgörülük ve Türkçeyi duru kullanmasıyla örnek gösterdi. Vali Aksoy’un mesajının tamamı ise şöyle; "Yunus Emre’yi yüzyıllar öncesinden günümüze uzanan bir dil ve gönül köprüsü, kardeşlik ve hoşgörü abidesi olarak tanıyor ve seviyoruz. Bu yüzden onun düşüncelerinin, insan sevgisinin doğru biçimde bilinmesi ve gelecek nesillere aktarılması son derece önemlidir. Sevgi elçisi Yunus Emre tüm çağlara özgü bir çağrıda bulunmuştur: "Sevelim, sevilelim. Bu dünya kimseye kalmaz. Çağlar üstü çağrısıyla kimseye kalmayan dünyada kalıcı bir kelime olan sevgi ile insanlık trajedisinin kaynağını teşhis etmiştir. Hakikatin ve hikmetin yolcusu Yunus, sevgi ve sevinci Allah’ın armağanı olarak görmüştür. Duru Türkçesi ile her kelimesi, vicdan ve zihinlere Allah, evren ve insanın bütüncül zincirinin birer halkası olarak tefekküre ve sevgiye davet etmiştir. Yunus Emre’nin şiirleri sanat kaygısı taşımaksızın halkın ruhuna işleyen bir dille yazılmıştır. Yüzyıllardır büyük bir ilgiye mazhar olan Yunus Emre, kendi alanında aşılamamıştır. Sadece Anadolu insanının değil, Türkçe konuşan bütün halkların gönlünde yaşamaktadır. Herkesin Yunus’ta seveceği şiirler ve düşünceler bulması, onun büyüklüğünün bir delili olarak kabul edilmelidir. Yunus, söyledikleriyle insanları yok olmayacak, tükenmeyecek değerlere sevk etmeye çalışmıştır. Yüzyıllar geçtikçe kıymeti daha iyi anlaşılan, milli tarihimizin abide şahsiyeti Yunus Emre’nin çok büyük değer taşıyan düşüncelerinden barış, mutluluk, sevgi ve hoşgörüye susamış olan günümüz insanının alacağı çok şey vardır. Bulabildikleriyle, biriktirdikleriyle herkesin kendince algıladığı Yunus’un daveti dinmeyecek, çağlarca çağlayana dönüşecektir. Eskişehirlileri, Yunus’u okumaya, anlamaya ve anma etkinliklerimize katılmaya davet ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.”
Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde kültür söyleşilerine Prof. Dr. Halil Berktay konuk oldu Eskişehir’de ‘Kültür Söyleşileri’ kapsamında düzenlenen ’Tarih ve İdeoloji’ başlıklı söyleşi Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi (İBF) Şener Şen Salonu’nda gerçekleştirildi. Anadolu Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi (TÜDAM) Müdürü Prof. Dr. Haşim Şahin’in moderatörlüğünü yaptığı etkinliğe İbn Haldun Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halil Berktay konuk oldu. Söyleşiye İBF Dekanı Prof. Dr. Bülend Aydın Ertekin başta olmak üzere çok sayıda akademisyen ve öğrenci de katılım gösterdi. “Tarihçilik ve tarih yazıcılığı bugün ile geçmiş arasında sürekli bir ilişkidir” Tarihçinin özelliklerinden ve tarihi ideolojilerden kurtarmanın mümkün olup olmadığına değinen İbn Haldun Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halil Berktay konuşmasında şunlara yer verdi: “Bilimde objektiflik apriori değildir aposteoridir. İyi bilim insanı ise sadece yanıldığını kabul etmekle kalmaz, yanıldığının düzeltilmesinden sevinç duyar. Kendisini aşağılanmış hissetmez gerçeğe daha fazla yaklaşmak uğruna hatasının düzeltilmesinden sevinç duyar. Sadece gerçeği bilmek söz konusu değildir. Tarihte niyet ve bağlayıcı meslek etiği önemlidir. Tarihçilik ve tarih yazıcılığı bugün ile geçmiş arasında sürekli bir ilişkidir; geçmişin nötr bir şekilde incelenmesi yerine bugün ile geçmiş arasında sürekli diyalogdur ve bu ilişki bugünden kurulur. Günümüz olayları, ideolojik politik cereyanları tarihi belirli bir ortamla kuşatır ve ona bazı fikirleri, konuları, temaları ilham eder. Duyarlılıklar doğrultusunda her nesil kendi tarihine ilişkin sorular sorar. 1960-1968 Paris Vietnam savaşı ve protestoları birer dalgalanma örnekleri. 1950’lerin sonundan itibaren birçok İlkçağ Tarihine yönelen genç araştırmacılar, kölelik ve köle isyanını çalışıyor çünkü 1960’ların, o dönemin solcu terminolojisi, aşağıdan yukarı patlak veren isyanları, özellikle klasik Atina’nın ve Roma’nın kölelik düzeni ve köleleri ile zihinsel ve duygusal bir bağlantı kuruyorlar. Böylelikle İlkçağ Tarihçiliğinde yoksulluk, sınıflar, sınıfsallaşma, köylü isyanları gibi konular öne çıkar. Sovyetler Birliği çökünce ve bütün Doğu Avrupa’daki komünist tek partili rejimleri de transformasyona uğratınca demokrasiye geri dönüş gerçekleşti. Bunun sonucunda İlkçağ Tarihçiliğinde, ilkçağ demokrasisi yeniden değer kazandı.” ‘Tarih ve İdeoloji’ söyleşisi soru-cevap kısmının ardından İBF Dekanı Prof. Dr. Bülend Aydın Ertekin’in Prof. Dr. Halil Berktay’a teşekkür belgesi ve hediye takdim etmesiyle sona erdi.