SAĞLIK - 13 Ekim 2017 Cuma 17:44

D vitamini eksikliği, demansa bile neden olabilir

A
A
A
D vitamini eksikliği, demansa bile neden olabilir

Prof. Dr. Bekir Sami Uyanık, D vitamininin kemikleri ve iskelet sistemini güçlendirdiğini belirterek, vitaminin eksikliğinde de devamlı yorgunluk hali, depresyona eğilim, özellikle sırt, el ve bacaklar olmak üzere genel olarak uzun süren ağrılar görülebileceğini söyledi.

En büyük D vitamini kaynağı olan güneşin eksikliğini hissedilen bu günlerde, kış hastalıkları yavaştan kendisini göstermeye başladı. Özellikle çocuklarda ve yaşlılarda görülen D vitamini eksiliği üzerine açıklamalarda bulunan Hisar Hospital Klinik Laboratuvarlar Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bekir Sami Uyanık, kemikleri ve iskelet sistemini güçlendirdiğini söyledi. D Vitamininin, vücutta kalsiyum ve fosfor minerallerinin metabolizması ile ilgili, kemik yapılanması ve gücünün artırılmasıyla birlikte, osteoporoz denilen kemik kaybının önlenmesinde önemli fonksiyonları olan, yağda eriyen bir vitamin olduğunu belirten Uyanık, “Besinle alınan kalsiyumun bağırsaktan emilmesini sağlayarak, kemiklere kazandırır. Ayrıca vücut için gerekli olan kalsiyumun idrarla böbrekten atılmasına engel olur. Kemiklerle birlikte kas kitlesini ve kasılma gücünü artırarak iskelet sistemini sağlamlaştırmaktadır. Kemik gelişimini sağladığı gibi, bebeklerde ve çocuklarda raşitizmi önlemekte, yetişkinlerde de osteoporoz riskini azaltmaktadır” dedi.

Prof. Dr. Bekir Sami Uyanık, kan basıncının (tansiyon) normal sınırlarda kalması gibi fonksiyonu dışında, enfeksiyon hastalıklarına karşı vücut direncini artırarak tedaviyi kolaylaştırdığını vurgulayarak, “Meme ve kalın bağırsak kanseri gibi bazı tümörlerin ortaya çıkışını önlediği, diyabet ve romatizmal hastalıkları engellediği ile ilgili araştırmalar bulunmaktadır. Hafıza kaybı, demans (bunama) ve felç gibi ileri yaşlarda olabilecek hastalıkları geciktirdiği ya da hafif geçmesini sağladığı bildirilmektedir" ifadelerini kullandı.

Besin kaynaklarıyla beraber vücut, asıl vitamini güneşten alıyor
Vücutta bulunan bir kolesterol bileşiğinden güneş ışığının etkisiyle, deride Vitamin D3 oluşturduğu ve daha sonra karaciğer ile böbrek tarafından aktif D vitaminine dönüştürülmekte olduğunu belirten Uyanık, "Bitkisel ve hayvansal D vitaminleri ince bağırsağın üst bölümünde, safra ile eriyerek emilmekte ve kana geçmektedir. Bu sebeple safra akışının bozulduğu karaciğer hastalıklarında D vitamini emilimi aksadığından D vitaminine daha çok ihtiyaç duyulur” dedi.

Prof. Dr. Bekir Sami Uyanık, özellikle yumurta sarısı, balık, balık yağı, tereyağı, karaciğer ve süt ürünleri gibi besin kaynakları yanında, güneş ışınlarından ultraviyole B (UVB) vücutta D vitaminin sentezlenmesi açısından vazgeçilemez bir ihtiyaç olduğunu söyleyerek, "Her gün en az yarım saat, özellikle öğle zamanında (saat 11.00- 14.00), giysi ve cam UVB geçirmediğinden, cildin direkt güneş görmesi gerekir. Cilt koruyucu kremler kullanılmamışsa, el ve yüzlerin güneş görmesi bile yeterli olabilmektedir" dedi.

D vitamini eksikliğinde ortaya çıkan belirtiler
Süt çocukluğu döneminden itibaren iştahsızlık, özellikle gece huzursuzluğu, terleme, soluk bir cildin belirtilerin D vitamini eksikliğinden kaynaklanabileceğini kaydeden Uyanık, "Teşhis gecikir, tedavi eksik olur veya yapılmazsa, kafatasında şekil bozukluğu, yumuşama, sırtta kamburluk, kaburgalarda küçük şişlikler, emekleme, oturma ve yürümede gecikme, bacaklarda eğrilik, boy kısalığı gibi belirti ve bulgularla karakterize raşitizm hastalığı ortaya çıkar” dedi.

Prof. Dr. Bekir Sami Uyanık, yetişkinlerde D vitamini eksikliği görüldüğünde ise "Kan kalsiyum seviyesinde azalma olduğundan, kemik ve kaslarda güçsüzlük, kasılmalar, kramplar başlar. Devamlı yorgunluk hali, depresyona eğilim, özellikle sırt, el ve bacaklar olmak üzere genel olarak uzun süren ağrılar görülür. Kemik erimesi hızlanır, ilerleyen dönemde ve yaşlılarda hareket kabiliyeti azalması ile yürüme zorlaşır, denge bozukluğu, düşmelerle kırıklar, enfeksiyonlar daha sık ortaya çıkar. Ayrıca unutkanlık, hafıza zorlukları ve kayıpları, hatta demansla karşılaşılabilmektedir" şeklinde konuştu. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kocaeli Down sendromlu doğmuştu: Özel hastaneye 21 milyonluk tazminat şoku Kocaeli’de bebek bekleyen çift, hamilelik sürecinde başvurdukları özel hastanede dörtlü tarama testi talep etti. İstedikleri testlerin yaptırılmadığını iddia eden çift, doğumun ardından bebeklerinin down sendromlu olduğunu öğrendi. Hastaneye ve gebelik durumunu takip eden doktora dava açan çifte, 8 yıllık hukuk mücadelesinin ardından 21 milyon 289 bin 691 TL tazminat ödenmesine karar verildi. İzmit’te yaşayan Faruk (44) ve Serpil Gürdal (40) çifti, 2016’da ikinci kez bebek bekledikleri dönemde hamilelik süreciyle ilgili destek almak için ilçedeki özel bir hastaneye başvurdu. Gürdal çiftinin iddiasına göre dörtlü tarama testi talepleri doktorun, “Bana güvenmiyor musunuz? Bebeğiniz gayet sağlıklı, bu işin uzmanıyım” söylemleriyle gerek görülmemesi üzerine reddedildi. Hamilelik sürecinin 7’inci ayına giren Serpil Gürdal, bebeğin karnında hareket etmemesi sebebiyle eşi Faruk Gürdal ile hastanenin yolunu tuttu. Yapılan incelemenin akabinde Serpil Gürdal, bebekte bağırsak enfeksiyonunun yaşandığı öne sürülerek ameliyata alındı. Sezaryen ile dünyaya gelen erkek bebeğin yapılan tetkiklerin ardından down sendromlu olduğu belirlendi. Bunun üzerine Gürdal çifti konuyu mahkemeye taşıyarak, doktor ve hastaneden şikayetçi oldu. 21 milyonluk tazminat Kocaeli 1’inci Tüketici Mahkemesi’nde açılan dava 8 yılın ardından karara bağladı. Mahkeme, aileye 21 milyon 89 bin 691 TL maddi, 200 bin TL de manevi tazminat ödenmesine hükmetti. “İlk taramadan sonraki tahlillerimiz yapılmadı” Süreci anlatan Faruk Gürdal, “İlk çocuğumuzu Allah 8 yıl sonra nasip etti, sonrasında tüp bebek yaptık. İkinci çocuğumuz doğal yollardan geldi, hamilelik sürecinde üzerinde çok durduk. Özel bir hastaneye gitmek istedik. Aslında maddi durumumuz çok da iyi değildi, işsizdim. Özel hastanede insanlar özel ilgi bekler. 15 günde bir gidersiniz ense yapısı, kalp atışına bakarlar, fakat bunların hiçbiri fark edilmedi. Hamilelik sürecinin 7’nci ayında annenin mide bulantıları, düşük tehlikesi süreçlerini yaşadık. Çocuğun hiç kıpırdamadığını öğrendik. Tahlillerin tamamını yaptırmak istedik fakat ilk taramadan sonraki tahlillerimiz yapılmadı. Biz yapılmasını istemiş olmamıza rağmen yapılmadı. Doktorumuz ‘Bana güvenmiyor musunuz? Ben size ne söylüyorsam odur. Gerek yok bebeğiniz gayet sağlıklı’ dedi. ‘Hocam bu tarz sorunlar yaşıyoruz, problem olmaz mı?’ dediğimizde ise ‘Hayır ben bu işin uzmanıyım. Bana güvenmeniz gerekiyor’ dedi” ifadelerini kullandı. “8 yılın sonunda dava lehimize sonuçlandı” Eşinin hamileliğinin 8’inci ayında doğuma alındığını kaydeden Gürdal, “Sebebini sorduğumuzda bağırsak enfeksiyonu yaşadığını, ölüm tehlikesi olduğu için bir an önce alınması gerektiğini söyledi. İşin ucunda ölüm olduğu için biz de kabul ettik. 1 gün sonrasında ameliyata alındı ve down sendromlu olduğunu öğrendik. Biz down sendromunun ne olduğunu bilmiyorduk. Yoğun bir psikolojik baskı yaşadık. Psikolojik ve maddi süreci nasıl atlatırız diye çok düşündük. İyi bir aile bireyi olamam, iyi bir çocuk yetiştiremem düşüncesiyle dava açmaya karar verdik. 8 yılın sonunda dava çok şükür lehimize sonuçlandı” diye konuştu. "Emsal olmaktan mutluyum" Emsal niteliğinde bir karar çıktığını söyleyen Faruk Gürdal, “Karar lehimize sonuçlandı. Miktarı biz belirlemedik, maddiyatta gözümüz yok. 21 milyon TL lehimize sonuçlandı. Çok heyecanlıyım, çok mutluyum. Çocuğuma güzel bir gelecek hazırlayacağım için çok mutluyum. Türkiye’deki ailelere emsal olmaktan mutluyum. Çocuğumun eğitimi için harcayacağım. 8 yaşına geldi, hala bezleniyor. Konuşamıyor, çok geç yürüdü. 3,5 yaşında yürümeye başladı. 36 günlük yoğun bakım süreci vardı. Bu süreç bizi çok etkiledi. 35 gün yavrumuza kavuşamadık. Annesi boğazından hortum salarak beslemişti. Bu süreçler bizi çok yıprattı. O benim evladım, down sendromlu olduğu için bu davayı açmadım. Çocuğumun hakkı olduğu için bu davayı açtım” dedi.
Muş Muş’ta iki araçta silah ve uyuşturucu ele geçirildi Muş’ta düzenlenen operasyonda iki araçta uyuşturucu madde ve ruhsatsız silah ele geçirilirken, gözaltına alınan 3 kişi tutuklandı. Muş Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürlüğü ekiplerince uyuşturucu madde ticareti ve sevkine yönelik yapılan çalışmalarda iki araçta silah ve uyuşturucu madde ile yakalanan 3 kişi, sevk edildikleri adli makamlarca tutuklandı. Muş Valiliğinden yapılan açıklamada, “Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğümüzce ilimize veya batı illerine uyuşturucu madde ticareti ve sevkine yönelik yapılan çalışmalarda uyuşturucu madde taşıdığı tespit edilen 2 araç ekiplerimiz tarafından takibe alınmış ve belirtilen araçlar durdurularak narkotik madde arama köpeği Thor eşliğinde arama yapılmıştır. Yapılan kontrollerde bin 53 gram metamfetamin maddesi, 13,4 kilogram skunk maddesi, 1 adet AK-47 piyade tüfeği, 2 adet şarjör, 4 adet 7,62 mm fişek ele geçirilmiştir. Konu ile ilgili olarak Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğümüzce 4 şüpheli şahıs TCK 188 kapsamında işlem yapılmak üzere gözaltına alınmış, ayrıca bu şüphelilerden 2’si hakkında Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğümüzce 6136 S.K.M suçundan adli işlem başlatılmış ve şüpheli şahıslar emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilmiş olup, 3 şahıs mahkemece tutuklanırken, 1 şahıs adli kontrol şartıyla serbest kalmıştır” denildi.
Ankara Adalet Bakanı Tunç: “Şu anda cezaevlerinde 65 bin 986 öğrenci var" Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, cezaevlerinde 65 bin 986 öğrenci olduğunu belirterek, bunlardan bin 164 kişinin örgün eğitimde ön lisans, bin 269 kişinin de lisans eğitimi gördüğünü söyledi. Adalet Bakanı Tunç, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu toplantısına katıldı. Tunç, İstanbul Sözleşmesi yürürlülükten kaldırıldıktan sonra 2021 yılında 343, 2022’de 358, 2023’te 315, bu yıl içinde de şu ana kadar 107 kadın cinayeti yaşandığını belirterek, "Dolayısıyla hiç olmasın, yani bu noktada en aza indirelim. Türkiye olarak Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre bizim bölgemiz orta sıralarda gözüküyor. Ama bizim ülkemizde hiç kadın cinayeti olmasın, biz bunu temenni ederiz” ifadelerini kullandı. Milli Eğitim Bakanlığı ile bir protokol imzaladıklarını ve meslek liseleri açtıklarını ifade eden Tunç, “Şu anda cezaevlerinde 65 bin 986 öğrenci var. Bunların tabii yaşı küçük olan da var, ileri yaşta olanlar da var. Açık öğretim ortaokulu okuyan var, 9 bin 389 kişi. Açık öğretim lisesi okuyan var, 43 bin 184 kişi. Açık öğretim fakültesi ön lisans ve lisans okuyan 6 bin 914 kişi var. Örgün eğitim ortaokula gidenler, örgün eğitim liseye gidenler; 494 kişi. Örgün eğitim ön lisans bin 164 kişi. Örgün eğitim lisans, yani gündüzleri üniversiteye gidiyor, akşamları cezaevine dönüyor. Okulda da kimse onun cezaevinde kaldığını bile bilmiyor, yani böyle insancıl bir ortam var. Cezaevlerinde bin 269 kişi lisans eğitimi görüyor. Yüksek lisans 61, doktora 21, uzaktan eğitimle ön lisans 38, uzaktan eğitimle lisans 91, Adalet Mesleki Eğitim Merkezi’nde 8 Mayıs itibarıyla bin 550 kişi şu anda mesleki eğitim görüyor. Çok programlı liselerde de 237 kişi” dedi.