SAĞLIK - 28 Şubat 2023 Salı 16:23

İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı’ndan 'taşınma' açıklaması: 'Olabilecek yeni binaları tarıyoruz'

A
A
A
İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı’ndan 'taşınma' açıklaması: 'Olabilecek yeni binaları tarıyoruz'

İstanbul Tıp Fakültesi ile ilgili konuşan Dekan Prof. Dr. Tufan Tükek, “Bizim binalarımız da çok sağlam değil, eski binalar, depremde ne olacağını kestiremiyoruz, İstanbul’da büyük bir deprem beklendiği için çözüm bulmamız gerekiyor. Sağlık Bakanlığı ile görüştük, gelecek kararı bekliyoruz'' dedi.

Kahramanmaraş merkezli depremler büyük yıkıma neden olurken yapıların depreme dayanıklılığı konusu da yeniden gündeme geldi. Binlerce vatandaşın hayatını kaybettiği depremler sonrası sağlık hizmetinin depreme dayanıklı yapılarda verilmesi amacıyla riskli olduğu belirtilen hastanelerde de tahliye çalışmaları başladı. Dün İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin büyük kısmı kapatılırken, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki son durumu Dekan Prof. Dr. Tufan Tükek, İHA muhabirine değerlendirdi. Prof. Dr. Tükek, Hasdal ve Çapa'daki yapımına başlanan fakülte binalarının hızla bitirilerek hizmete sunulmasının önemine dikkat çekerken, fakültenin riskli olduğu ifade edilen yapılarına ilişkin de açıklamalarda bulundu.

"Binalarımız çok sağlam değil, depremde ne olacağını kestiremiyoruz"

Afetler sonrası sağlık hizmetlerinin devamının büyük önem taşıdığına vurgu yapan İstanbul Üniversitesi-İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek, “Ülke çok ciddi travma yaşadı, tabi bu travmada hastanelerin çok önemli olduğu ortaya çıktı. Vefat edenlerden çok daha fazla yaralı ve kurtulanlar olduğunu gördük. Bunların bakımı ve bu kişilerin hayatta kalması için sağlam tesislere ihtiyaç olduğunu burada gördük. İstanbul’da deprem senaryoları çok çalışılıyor, 1999’dan beri çalışılıyor bu maksatla da çok güzel işler, hastaneler yapıldı ancak mevcut diğer hastanelerin durumuyla alakalı da bundan sonra çok kısa süre içinde çalışma yapılması gerekiyor.

2019’dan itibaren bu şekilde planlamamızı yapıyorduk, bizim binalarımız da çok sağlam değil, eski binalar, depremde ne olacağını tabi kestiremiyoruz ama İstanbul’da büyük bir deprem beklendiği için bizim bir çözüm bulmamız gerekiyor. Yapılanmamızı hem Çapa hem Hasdal kampüsünde sürdürdük. Özellikle Çapa’da 3-4 tane bina yapıyoruz, bunların bir kısmı bitti, bir kısmı da bitmek üzere. Çok ufak bir mali destekle bunların çabucak bitirilip en azından hizmete hazır hale gelmesi mümkün olacaktır. Çok iyi yapılıyor, bunlar depreme dayanıklı binalar olacak. Bunun dışında Hasdal’da yürüyen İstanbul Üniversitesi’nin ileride gerçekten çok büyük bir gururu olacak bir tesis yapılıyor. İlk etabın kaba inşaatının büyük bölümü bitirilmiş durumda. 1-2 sene içinde onun da tamamlanıp hizmete girmesi bekleniyor. Onun hizmete girmesi ve buradaki yapılanmayla birlikte İstanbul Tıp Fakültesi’nin olabilecek depreme hazır hale geldiğini söyleyebileceğiz. Ama şu anda hazır mı derseniz, tabi ki bunların biraz zamana ihtiyacı var diye düşünüyoruz" dedi.

"Gereken görüşmeleri yaptık, cevap bekliyoruz"

Eski yapılara karşı yetkililerle görüştüklerini aktaran Prof. Dr. Tufak Tükek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sağlık Bakanlığı ile görüşerek nerelerde hizmet edebiliriz, daha güvenli binalara geçme teklifimizi tabi ki biz de yaptık, onlardan gelecek kararı bekliyoruz. Bu binalarımız yapılana kadar daha güvenli alanlarda çalışabilir miyiz ya da öyle bir yer bize tahsis edilebilir mi, biz gereken görüşmeleri yaptık o konuda da cevap bekliyoruz. Bizim en büyük binamız monoblok binası, 50 bin metrekare hakikaten çok büyük bir bina dolayısıyla biz onun bir an önce daha güvenli bir yere alınması açısından diyoruz. Çünkü orada binin üzerinde çalışan var, hastaları da düşünürsek 2 bin civarında bir insan yoğunluğunun olduğu çok yoğun bir bölge. Kısa vadeli çözüm önerileri içinde monobloğun bir yere taşınması fikrini en azından yapabilirsek diye düşünüyorduk. Devletimizle, Sağlık Bakanlığı ile olan görüşmelerde ona bir yer istediğimiz gibi bununla birlikte bir takım arayış içindeyiz. Olabilecek yeni binaları üniversite yönetimiyle birlikte tarıyoruz, araştırıyoruz. Bununla ilgili de kısa bir süre içerisinde bir sonuca varacağımızı düşünüyorum.

Bizi alacak çok büyük bir bina yok, büyük bir sağlık tesisi de yok aslında ama bununla ilgili en azından biraz küçülerek biraz zaman kazanarak, geçici olarak zaten bunu yapıyoruz. Yoksa zaten monoblok dediğimiz binamızın diğer cerrahi branşlarla birlikte Hasdal’da hizmet vermesini hedefliyoruz. Bu geçiş döneminde belki bize gösterilecek ya da bizim bulabileceğimiz uygun bir yerde çalışmayı devam ettirmeyi düşünüyoruz. Doktora programları ve yüksek lisans öğrencileriyle birlikte 4 bini bulan öğrenci, 5 bine yakın personeli olan çok büyük bir kurumuz. Sonuç olarak bu kurumun hem İstanbul depreminde çok büyük hizmet vereceğini düşünüyoruz hem de zaten ülkemizin göz bebeği kurumlardan bir tanesi olduğu için biz hizmetin aksamaksızın devam etmesi taraftarıyız"

"Binaların hızlı bir şekilde bitirilmesi İstanbul için çok elzem durumda"

İstanbul Tıp Fakültesi'nin inşaatı devam eden binalarının en hızlı şekilde hizmete alınmasının büyük önem taşıdığını ifade eden Prof. Dr. Tükek, sağlık hizmetini aksaksız sürdürmeyi hedeflediklerini aktararak, "Tüm Türkiye’den aslında buraya bir hasta akışı var. İstanbul’un 2 önemli kurumu İstanbul Tıp ve Cerrahpaşa Tıp. Biz hastalarımıza elimizden geldiğince bakmaya devam edeceğiz ya burada olacak ya da başka bir yerde aksamadan bu işi sürdürmek istiyoruz. Yeni yaptığımız binaları da bir an önce bitirebilirsek Çapa’daki yerleşkemizin yüzde 40’ına yakın bir kısmı korunmuş olacak, güvenli binalarda hizmet vermeye başlayacak. Bunun yanı sıra göz ve kulak burun boğaz hastanemiz güçlendirilmiş binada hizmet veriyor, şu anda sıkıntımız yok.

Bizim birkaç binayla ilgili çözüm arayışımız var, bunları da sağladığımız takdirde inşallah İstanbul depreminde dimdik ayakta olarak halkımızın, milletimizin, ülkemizin hizmetinde olacağız. Sismik izolatör kullanıyoruz, bizim Çapa’da yaptığımız 44 bin metrekarelik Dahili Tıp Bilimleri Binamız ki şu anda kaba inşaatı bitmiş durumda, onun altında 136 tane sismik izolatörü var. Hasdal’daki yaptığımız 650 bin metrekarelik kapalı alanı olan hastane binamızda da şu anda 800’ün üzerinde izolatör kullanıldı, gerçekten ciddi maliyeti olan ve ciddi çalışma gerektiren alanlardı, bundan hiçbir şekilde taviz verilmedi. O binaların hızlı bir şekilde bitirilmesi İstanbul için çok elzem durumda.

Tam tamamlandığında orada bir hastane kompleksi olacak. Bütün birimlerimiz orada olacak hatta onun dışında Türkiye’de olmayan proton merkezi gibi merkezlerin de orada yapılması planlanıyor. Çok gelişmiş bir nükleer tıp merkezi olacak. Orada ana hastane binası, Çapa’da da eğitim, acil, poliklinik hizmetleriyle ilgili diğer yan hizmetlerin sürdürülmesi planlanıyor. Bundan sonraki süreçte ana hastane yapımız, omurgamız Hasdal’da olacak. Ülkemiz zor bir dönemden geçiyor, hakikaten büyük bir felaket yaşadık. 500’e yakın bir depremzede başvurdu bize, onlar içerisinde de 100’e yakın yatan oluyor. Özellikle çocuk hastalar, çocuk yoğun bakım ihtiyacı olan hastalar halen bizde tedavileri devam ediyor" ifadelerini kullandı.

Hasibe Karadağ - Alperen Baran Metecan

 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bartın Kazada ölen kızlarının cenazesinin getirildiği evleri 6 yıl sonra kendilerine mezar oldu Bartın’da 9 gün önce engelli Tevfik Çetinbağ’ın hayatını kaybettiği yangında ağır yaralanan eşi de hayatını kaybetti. Çiftin 6 yıl önce evlat acısı yaşadıkları ortaya çıkarken, kazada ölen 9 yaşındaki kızlarının son kez cenazesinin getirildiği ev kendilerine mezar oldu. Bartın’ın Kayadibikavlak köyü Örencik Mahallesi’nde bedensel engelli Tevfik Çetinbağ’ın evinde tüpten çıkan gaz nedeniyle yangın çıkmış, evde yatalak halde bulunan Tevfik Çetinbağ alevlerin arasında kalmıştı. Dışarı çıkarak yardım isteyen Seher Çetinbağ ve kaynı Selim Çetinbağ, Tevfik Çetinbağı kurtarmak için yeniden alevlerin arasına dalmıştı. Olay yerine sevk edilen itfaiye, sağlık ve jandarma ekipleri tarafından müdahale edilen yangın kısa sürede söndürülürken, feci olayda Tevfik Çetinbağ hayatını kaybetmiş, Seher Çetinbağ ve Selim Çetinbağ ağır yaralı olarak kurtarılmıştı. Ağır şekilde yaralanan Seher ve Selim Çetinbağ 112 ekiplerince yapılan ilk müdahalenin ardından önce Bartın Devlet Hastanesine ardından ise İstanbul Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesine sevk edilerek tedavi altına alınmıştı. Selim Çetinbağ’ın hayati tehlikesi sürürken, Seher Çetinbağ ise 9 gün süren yaşam mücadelesini kaybetti. Seher Çetinbağ’ın cenazesinin İstanbul’dan Bartın’ın Kayadibikavlak köyüne getirilerek, aynı yangında hayatını kaybeden kocasının mezarının yanına defin edileceği öğrenildi. 6 yıl önce ölen kızlarının tabutunun getirildiği ev kendilerine mezar oldu Yangında hayatını kaybeden bedensel engelli Tevfik Çetinbağ ve eşi Seher Çetinbağ’ın 6 yıl önce evlat acısı yaşadıkları ortaya çıktı. 6 Nisan 2018 yılında Bartın Sipahiler Şehit Gürdal Çakır İlkokulu bahçesinde meydana gelen kazada, özel eğitim alan 9 yaşındaki Emine Çetinbağ’a servis aracı çarpmış, kazada hayatını kaybeden küçük kızın tabutu son kez evlerine götürülmüştü. Bedensel engelli baba tekerlekli sandalye ile evin dışına çıkarılan acılı baba Tevfik Çetinbağ, son kez evlerinin önüne getirilen kızının tabutu başında gözyaşı dökmüş, anne Seher Çetinbağ ise, "Benim kınalı kuzum, babaannene selam söyle" diyerek ettiği feryat yürekleri dağlamıştı. Küçük kızın tabutunun getirildiği ev, olaydan 6 yıl sonra çıkan yangında tamamen kül olurken, küçük kızın evde yaşayan anne ve babası Tevfik ile Seher Çetinbağ yangında hayatını kaybetti.
Ankara İletişim Başkanı Altun: "TRT, Batılı medya organlarının görmezden geldiği her konuda, uluslararası topluma doğru bilgileri, yerinde ve zamanında ulaştırıyor" İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "TRT, Batılı medya organlarının üzerini örttüğü veya görmezden geldiği hemen her konuda uluslararası topluma doğru bilgileri, yerinde ve zamanında ulaştırıyor” dedi. İletişim Başkanı Fahrettin Altun, ATO Congresium’da düzenlenen TRT 60. Yıl Gala Programında konuştu. Altun, Türkiye’nin en güçlü, en etkili yayın organın TRT’nin kuruluş dolasıyla aranızda olmaktan büyük bir memnuniyet duyduğunu belirtti. Türkiye’nin modernleşme tarihi ile medya tarihi iç içe geçtiğini ifade eden Altun, “Kitle iletişim araçlarının gelişimi ile devletin, toplumun, siyasetin serencamı arasında çok ciddi geçişlilikler vardır. Tanzimat’tan bugüne iletişim tarihimiz içerisinde 4 önemli dönemden bahsedebiliriz. Gazete yayıncılığı, radyo yayıncılığı, televizyon yayıncılığı, ve dijital yayıncılık. Bu tarihi seyir içinde Türkiye Radyo ve Televizyon kurumu asli bir rol oynamıştır” ifadelerini kullandı. TRT’nin 60 yıl önce, 1 Mayıs 1964 yılında kurulduğunu ve 1990’lı yılların başına kadar televizyon ve radyo yayıncılığı yükünü tek başına sırtlandığını hatırlatan Altun, “TRT, bu süreçte alternatifi olmayan bir okul işlevi görmüştür. Özel radyo ve televizyonlar ilk kuruldukları yıllarda, ihtiyaç duyduğu insan kaynağını ve meslek kültürünü TRT’den karşılamıştır. Yayıncılık faaliyetlerine ek olarak, eğitim ve araştırma alanında TRT’nin önemli katkıları olmuştur. 2000 sonrasında ise, TRT hem kanal sayısını artırmış hem de yayın faaliyetlerini çeşitlendirmiştir. TRT’nin yarım asrı aşan yayınları, aslında Türkiye’nin son 60 yıllık siyasal, toplumsal ve kültürel serencamını da gözler önüne sermektedir. Bu kapsamda, TRT Türkiye’nin sevinçlerine olduğu kadar, darbelere, sıkıyönetim dönemlerine, ulusal ve uluslararası krizlere de şahitlik etmiştir. Şahitlik etmekle kalmamış, çalkantılı süreçlerden etkilenmiştir” şeklinde konuştu. TRT’nin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde büyük bir atılım içerisine giren ülkemizin yeni konumuna uygun olarak milletin, gönül coğrafyanın ve insanlığın yararına önemli adımlar attığına dikkat çeken Altun, “TRT, büyük ve güçlü Türkiye’nin bir kurumu olarak habercilik, belgeselcilik, dizi ve film sektörlerinde güçlü içerikler ve markalar üretmiştir. TRT bunu yaparken, sadece ulusal alanda ve konvansiyonel medyanın sınırları içinde kalmamış, aynı zamanda yetkin bir uluslararasılaşma ve dijitalleşme sürecini de hayata geçirmiş ve yönetmiştir. Uluslararasılaşma ve dijitalleşme. Bana göre bu iki kavram TRT’nin son dönemine damgasını vuran iki önemli kavramdır. Bugün TRT, TRT World başta olmak üzere, geçen hafta açılışını yaptığımız TRT İspanyolca Dijital Haber Platformu, TRT Arapça, TRT Rusça, TRT Afrika, TRT Balkan, TRT Fransızca’nın da aralarında olduğu 41 dil ve lehçede yaptığı yayınlarla küresel bir içerik üreticisidir” diye konuştu. “Uluslararası haber ağlarını yönetmek, dünya kamuoyunun algısını yönetmek için önemli bir imkandır” Küresel alanda medya emperyalizmini destekleyen başlıca unsursa uluslararası haber ağları ve onların anlatı mekanizmaları olduğunu belirten Altun, “Uluslararası haber ağlarını yönetmek, dünya kamuoyunun algısını yönetmek için önemli bir imkandır. Fakat dünya kamuoyunun algısını yönetmek noktasında belki de en sinsi güç, medyanın söylem ve anlatı oluşturma gücüdür. Batı dünyası bugün bu güçten kendi emperyal amaçlarını kamufle etmek için faydalanmaktadır” açıklamalarında bulundu. "Uluslararası barış, adalet ve hakkaniyet ortamının oluşumuna katkı sunacak sıhhatli bir iletişim akışına katkı sunmaktır” 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan haber ajanslarının basınla birlikte sömürgeciliğin keşif kolunu oluşturduğunu bildiren Altun, "İletişim ve medya alanında Batı tahakkümünün tartışma konusu olması ancak 1970’lerle birlikte mümkün olmuştur. 1970’lerde çok sesli ve çok kültürlü enformasyon akışı talepleri yükselmeye başlamıştır. Türkiye, o dönemde bu taleplere cevap vermeye çalışmış, ne var ki bu gücü ancak 2010’lardan sonra kendisinde bulabilmiş ve TRT World başta olmak üzere uluslararası medya markalarını bünyesinden çıkarabilmiştir. Buradaki en temel amaç, uluslararası barış, adalet ve hakkaniyet ortamının oluşumuna katkı sunacak sıhhatli bir iletişim akışına katkı sunmaktır” ifadelerini kullandı. "Şartlar ne olursa olsun, biz hakikat nöbetimizi sadece ulusal düzlemde değil, küresel düzlemde de tüm kurum ve kuruluşlarımızla sürdürmekte kararlıyız" TRT’nin Batılı medya organlarının üzerini örttüğü veya görmezden geldiği hemen her konuda uluslararası topluma doğru bilgileri yerinde ve zamanında ulaştırma mücadelesi verdiğine dikkat çeken Altun, “Örneğin bugün Amerikan üniversitelerinde yaşanan İsrail protestoları Batılı medya tekelleri tarafından görmezden gelinmektedir. TRT bu olayları en başından itibaren yerinde izlemekte ve böylelikle uluslararası alanda bir hakikat mücadelesi vermektedir. TRT gibi kurumlarımız, üniversite öğrencilerinin, akademisyenlerin İsrail’in soykırımına karşı uluslararası ayaklanmasını bütün dünyaya aktarmaya çalışmaktadır. Bu çok önemli bir çabadır. Şartlar ne olursa olsun, biz hakikat nöbetimizi sadece ulusal düzlemde değil, küresel düzlemde de tüm kurum ve kuruluşlarımızla sürdürmekte kararlıyız” diye konuştu. “Dijitalleşmeyle birlikte dezenformasyon, yalan ve kurgusal içeriklerin hızla yaygınlaşabildiği bir medya eko-sistemi inşa edildi” Günümüzdeki iletişim ekosisteminin bir ayağı uluslararasılaşma ise diğer bir ayağı da dijitalleşme olduğunu belirten Altun sözlerini şu şekilde konuştu: “Dijitalleşme öncesi medya ekosisteminde tek yönlü iletişim sözkonusuydu. Gazeteler, televizyonlar, dergiler yayınlarıyla özne durumundaydı; hedef kitlenin ise bunları okumak veya izlemek dışında bir seçeneği yoktu. Günün sonunda dijitalleşme olgusunun hayatımıza girmesiyle birlikte medya kuruluşları, kitleyi pasif bir tüketici değil, aynı zamanda bir özne olarak kabul etmek zorunda kaldı. Bununla birlikte dijitalleşme kuşkusuz yeni meydan okumaları beraberinde getirdi. Dijitalleşmeyle birlikte dezenformasyon, yalan ve kurgusal içeriklerin hızla yaygınlaşabildiği bir medya eko-sistemi inşa edildi. Bu yönüyle dijitalleşme medya sektöründe hem yeni imkanları beraberinde getirdi, hem de ciddi risklerin gün yüzüne çıkmasına yol açtı. TRT bu süreçte, dijitalleşmenin hem imkanlarından yararlanmayı hem de risklerini yönetmeyi tercih etti. TRT gerek habercilik alanında gerekse de dizi ve film yayıncılığı alanında birçok yeni dijital marka üretti. Bu itibarla, TRT, tabii başta olmak üzere dijital platformları, çok yönlü ve çeşitli iletişim kanallarıyla dijital medya konusunda öncü bir kuruluş olmuştur.” “TRT, iletişim ve medya sektörünün mevcut ve muhtemel eğilimlerini belirlemeye devam edecektir” TRT’nin bugün Türkiye İletişim Modeli’nin en önemli taşıyıcı unsurlarından biri olduğuna dikkat çeken Altun, “Bu vasfıyla TRT, öyle inanıyorum ki hak ve adalet eksenli iletişim ve medya kültürümüzü en doğru şekilde Türkiye Yüzyılı’nda taşımayı sürdürecektir. Son yıllarda hayata geçirdiği çalışmalarla ve yaptığı atılımlarla TRT, bu kapasiteye, bu birikim ve tecrübeye ziyadesiyle sahiptir. İnanıyorum ki TRT, iletişim ve medya sektörünün mevcut ve muhtemel eğilimlerini belirlemeye devam edecektir” şeklinde konuştu. “Haktan, hakikatten, adaletten ve kaliteden taviz vermeden alanında öncü ve yenilikçi çalışmalar ortaya koymalıyız” Dünyada itibarlı şekilde sözünü söyleyecek, değişime duyarlı ve fakat ona yön veren bir yayıncılık anlayışını temsil etmenin gerekliliğine ifade eden Altun, “Televizyon dizisi ve sinema yapımlarını daha da nitelikli hale getirmeli, bunları kültürel diplomasinin ve Türkiye’nin yumuşak gücünün etkili birer enstrümanı dönüştürmeliyiz. Haktan, hakikatten, adaletten ve kaliteden taviz vermeden alanında öncü ve yenilikçi çalışmalar ortaya koymalıyız. Küresel medya dilini, imtiyazlı elitlerin dayattığı ezber tanımlardan, kavramlardan ve hakikat nazarında karşılığı olmayan söylemlerden arındırmalıyız. Hakikat kriziyle ve bunun en önemli ayaklarından birisi olan dezenformasyonla mücadele etmeyi sürdürmeliyiz; bu mücadelede, hızlı ve etkin çözümler sunacak araçlar geliştirmeliyiz” dedi. Altun, kamuoyunu ‘tüketim toplumu’, yayıncılığı ise ‘tüketim metası’ olarak kayıtlayan çarpık anlayışa karşı, medya içeriklerini toplumun kültürel ve entelektüel derinliğini artıracak şekilde üretmeye devam etmesi gerektiğine dikkat çekti. Altun konuşmasının sonunda 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı tebrik etti. Altun, Nisan ayında Beşiktaş’ta bir gece kulübünün inşaatı esnasında çıkan yangında can veren 29 işçi kardeşi de bu vesileyle rahmetle andı. Altun, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı vesile kılarak taşkınlık oluşturmak isteyen, provokasyon peşindeki kimi marjinal çevrelerin bu işçi kardeşlerimizin hatırlamamasına elbette şaşırmadıklarını ve bu ikiyüzlü duruşu kabul etmediklerinin altını çizdi. Altun, ideolojik saplantılar, siyasi aidiyetler hakikatle olan ilişkimizi asla perdelememesini sahici olmalı, hakikat için mücadele edilmesini belirtti.