GÜNDEM - 13 Mayıs 2020 Çarşamba 12:52

Solucan gübresi üreterek kanser vakalarının önüne geçmeyi hedefliyor

A
A
A
Solucan gübresi üreterek kanser vakalarının önüne geçmeyi hedefliyor

İnebolulu çiftçi, Dünyanın birçok ülkesinin tarımda kullandığı organik solucan gübresini üreterek doğal fideler yetiştirmeyi hedeflerken, ürettiği solucan gübreleri sayesinde kanser vak'alarının da önüne geçmeyi planlıyor.

Solucan gübresinin ürünlerde erken hasat, verim artışı ve sezonu geç kapatma özelliği sağladığına inanan Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde ikamet eden Kazım Bozoklu, kurduğu tesiste solucan gübresi üretmeye başladı. Ürettiği solucan gübresiyle doğal fide üretmeyi hedefleyen Bozoklu, ayrıca daha da yüksek verim almayı planlıyor.

“Solucan gübresi İnebolu’da yeni yeni tanınmaya başlandı”

Yaptığı işin değerini tarım ile geçimini sağlayan Trakya ve Ege Bölgesindeki çiftçilerin daha iyi bildiğini ve İnebolu’da da yeni yeni tanınmaya başladığını belirten İnebolulu çiftçi Kazım Bozoklu, “Toprağın üç maddeye ihtiyacı var. Mineraller, canlılar ve organik maddeler. Biz bölge olarak topraklarımızda organik maddeyi kaybettik, canlıları da kaybetmiş bunuyoruz. Sadece mineraller var. Toprağı daha kaliteli hale getirmek ve daha kaliteli üretim almak için iki şeye ihtiyacımız var. Kaybettiklerimizden birisi canlılar, diğeri de organik değerlerdir. Dünyanın birçok ülkesi ABD, Hollanda, Belçika ve özellikle İsrail bile çölleşmiş topraklarını solucan gübresi ile kalkındırıp kimyasal gübresini bize satıyor ve kanser vak'ası onlarda yok denecek kadar az iken bizde almış başını gidiyor” dedi.

“7 milyon Kırmızı Kaliforniya solucanımız var”

Solucan gübresini nasıl oluşturduklarından da bahseden Bozoklu, şunları söyledi: “Burada canlıları ve seperatörden geçmiş yüzde 70 hayvan gübresini yüzde 30 oranda içinde mantar kompostu, mısır sılajı, yumurta kabuğu tozu, çay kisbesi, fındık koçanından oluşan bitkisel atık takviyesi ile buluşturuyoruz ve solucan gübresi oluşturuyoruz. Burada bulunan her havuzda 150 bin toplamda 7 milyon Kırmızı Kaliforniya solucanımız var. 7 aydan önce solucan gübresine dokunamıyoruz. Çünkü kasaların dolması ve gübrenin oluşumu 7 ayı buluyor. Ondan sonra diğer işlemleri yerine getiriyoruz. Bu canlının diğer ismi kültür solucanı. Solucan gübresi pH'ı dengeler ve yüksek pH'ı düşürür düşük olanları da yükseltme özelliği vardır. Bunu da yapabilen başka bir canlı yoktur. Kırmızı Kaliforniya solucanı 1 metre kare de 65 bin adet solucan yaşayabiliyor. Gübre oluşuncaya kadar uzunca bir süre geçiyor. Sabretmek gerekiyor. Bende onu yapıyorum. Daha sonra paketleyip üreticilere pazarlıyoruz. Şuan Türkiye’nin birçok iline ve ilçesine kargo ile gönderiyoruz”
2 yıl önce amatör olarak başladığı solucan gübresi üretme işini büyütmek ve geliştirmek isteyen Kazım Bozoklu, “Solucan gübresi katılarak üretilen ürünlerde erken hasatta verim artışı ve sezonu geç kapatma özelliği yaşanıyor” diye konuştu.

“Verim arttırıcı yüzde 100 organik bir gübredir”

Organik solucan gübresi tarımın her alanında kullanıldığını söyleyen Bozoklu, “Suyu, havayı kirletmez ve hiçbir zararı yoktur. Kimyasal gübre ile yorulmuş toprakları canlandırır, bitkilerin köklerini güçlendirir, topraktaki organik madde miktarını artırır. Solucanın salgıladığı solöm sıvısı sayesinde bitki kök hastalıklarına karşı direnç sağlar. Her türlü sebze, meyve bahçesi, bütün tarla ve sera bitkileri için besleyici, köklendirici, verim artırıcı ve erkencilik sağlayan özelliklere sahip yüzde 100 organik bir gübredir” şeklinde konuştu.

“Fide, yerli tohum ve çilek serasında denemeler başladı”

Solucan gübresi ile ilk denemeyi kendisinin yapmaya başladığını ifade eden Kazım Bozoklu, kurduğu fide serasında ağırlıklı olarak doğal İnebolu tohumlarından oluşan çay domatesi, şan köyü biberi, dikenli salatalık, sakız kabağı, patlıcan, kabak fideleri yetiştirdiğini belirterek, şunları kaydetti: “Seramızda ata tohumu (yerli) tohumundan fideleri, hiçbir kimyasal gübre kullanmadan katı solucan gübresi ve sıvı solucan gübresi ile yumurta kabuğu tozu kullanarak organik fide yetiştiriyorum. Yerli tohumu fide haline getiriyorum. Yetiştirdiğimiz ürünlerimizdeki gerçek tadı alıyoruz. Seramız da yetiştirdiğimiz şuanda biber, domates, sakız kapağı, dikenli salatalık çeşitleri, marul, maydanoz gibi fidelerimizi burada yetiştiriyoruz. Bizim buradaki tek amacımız doğal ve organik ürünler üretmektir ve bunun içinde tohumun yerli tohum olması, gübrenin de organik olması gerekiyor. Ürettiğimiz bütün ürünlerin solucan gübresini kullanarak yetişmesini sağlıyoruz. Şu ana kadar yaptığımız fide üretiminde solucan gübresinin yaktığını hiç görmedim. Çünkü ürünü yakan gübre değil içindeki asittir. Bizim hammaddemizde aside yer yok, çünkü solucan asitte yaşayamaz. Bizim buradaki amacımız solucan gübresi ile toplamda pH dengesini dengeleyip doğal organik ürünler yetiştirmektir. Ülkemizde şimdiye kadar analiz yapılmadan ne kadar ve nasıl atılacağı bilinmeden, kimyasal gübreler atılarak toprağın dengesi bozulmuş. Canlılar yok edilmiş. Çünkü kimyasal gübrenin kimisi pH yükseltiyor, kimisi de düşürüyor. Bizde pH’ın dengelemesi için solucan gübresine ihtiyaç duyuyoruz. pH’ı dengeleyen tek gübre solucan gübresidir. Canlıların boyutları ve ebatları küçüldükçe gübrenin kalitesi ve değeri artar”

Cemal İlyasoğlu
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Yeniden Refah Partisi lideri Erbakan: “Ahlaklı belediyecilikte belediye başkanlığı makamı ticaret değil, ibadet makamıdır” Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, Yeniden Refah Partisi’nin 55 yıllık siyasi geçmişi olduğunu ve geçmişte belediyelerin ’ahlaklı belediyecilik’ anlayışıyla yönetildiğini dile getirerek, “Ahlaklı belediyecilikte belediye başkanlığı makamı ticaret değil, ibadet makamıdır” dedi. Erbakan, bir otelde düzenlenen Yeniden Refah Partisi Belediye Başkanları Toplantısı’na katıldı. Burada konuşan Erbakan, partisinin 31 Mart Mahalli İdareler Genel Seçimlerinde yüzde 6,2 oy alması sonucu üçüncü parti olduğunu kaydederek, “ Bu büyük başarı, hepimizi sevindirdi. Belediye Meclisi seçiminde Türkiye geneli oy ortalamamız yüzde 7’ye ulaştı. Bu sonuçlara göre bir önceki seçime göre oylarını yüzde yüzün üzerinde artırarak 31 Mart seçimlerinin tartışmasız galibi ve zafer kazanan partisi Yeniden Refah Partimiz olmuştur. Yeniden Refah Partimiz, bugün Türkiye siyasetinin parlayan yıldızıdır ve Türkiye siyasetinin en güçlü aktörü ve anahtar partisi konumundadır” değerlendirmesinde bulundu. “31 Mart seçimleri sonucu, Yeniden Refah Partimizin iktidar yürüyüşünün ayak sesleridir” Yerel Seçimlerde partisinin 20 ilde yüzde 10’un, 132 ilçede yüzde 20’nin ve 210 ilçede de yüzde 10’un üzerinde oy aldığını hatırlatan Erbakan, “Yeniden Refah Partisi, belediye başkanlığını kazanmasa bile pek çok bölgede başarı göstermiştir. Milletimiz tercihini milli görüşten ve Yeniden Refah’tan yana kullanmıştır. Bu sonuçlar milli görüşün ikinci kırk yılda yeniden şahlanışı demektir ve Yeniden Refah Partimizin iktidar yürüyüşünün ayak sesleri demektir” açıklamasında bulundu. Yeniden Refah Partisi’nin 55 yıllık siyasi geçmişi olduğunu dile getiren Erbakan, 1989 ve 1994 yıllarında uygulanan milli görüş belediyecilik anlayışı çerçevesinde ortaya konulan ‘ahlaklı belediyecilik’ anlayışını geçmişte Türkiye’ye kazandırdıklarını ve şimdi de aynı anlayışı devam ettireceklerini kaydetti. “Ahlaklı belediyecilikte belediye başkanlığı makamı ticaret değil, ibadet makamıdır” Yeniden Refah Partisi’nden seçilen belediye başkanlarının, başkanlık makamını ticaret makamı olarak değil, ibadet makamı olarak göreceklerini ifade eden Erbakan, “Belediye başkanlığı makamını kendisini ve akrabalarını zengin etmek için kullanılan bir ticaret makamı olarak görmek, rant belediyeciliğinin özelliğidir. Ahlaklı belediyecilikte belediye başkanlığı makamı ticaret değil, ibadet makamıdır” dedi. Konuşmasının sonunda ise partisinin Ahlaklı Belediyecilik Protokolü’nü ilan eden Erbakan, şu maddelere dikkati çekti: “Belediyelerin yönetiminde yolsuzluğa asla müsaade edilmeyecek. Tüm faaliyetlerin şeffaf ve denetlenebilir şekilde yürütülecek. Belediyelerimizin bütün kademelerinde rüşvete kesinlikle geçit verilmeyecek. Belediye harcamalarında israfa son verilecek. Belediye bütçesinden harcama yaparken kendi cebimizden harcama yapmaktan daha hassas davranılacak ve en kısa sürede ‘Denk Bütçe’ gerçekleştirilecek. İhtiyaç fazlası makam araçları alınmayacak. İhtiyaç hasıl olduğunda ülkemizde üretilen binek araçların tercih edilecek. Hali hazırda belediyenin elinde bulunan ve ihtiyaç fazlası durumunda olan araçlar elden çıkartılacak. Çalışmayan yani bankamatik memuru olan kişilerin durumunun tespit edilerek işine son verilecek ve personel istihdamında sadece liyakat esas alınacak, adil davranılacak. Nesillerimizi tehdit eden LGBT projesi ile en etkili şekilde mücadele edilecek, gençlerimizin ve çocuklarımızın bu felaketten korunması için gerekli çalışmalar yürütülecek. Sokak hayvanlarının mümkün olduğu kadar sahiplendirilmesi, sahiplenilmeyen ve tehlike arz eden hayvanların oluşturulacak en yüksek standartlı barınaklarda veterinerler gözetiminde hayatlarına devam etmelerinin sağlanacak. Böylelikle kamu düzeninin ve kamu sağlığı da koruma altına alınmış olacak.”
İstanbul 59. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nu Frank van den Broek kazandı 59. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nu Dsm-Firmenich PostNL sporcusu Frank van den Broek kazandı ve 2024’ün şampiyonu olarak Turkuaz Mayo’nun ebedi sahibi oldu. TUR’un İstanbul etabına hava muhalefeti engel oldu. Cumhurbaşkanlığı himayelerinde, Gençlik ve Spor Bakanlığının destekleriyle Türkiye Bisiklet Federasyonu tarafından bu yıl 59. kez gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu tamamlandı. Organizasyonun 8. ve son etabı olan İstanbul - İstanbul etabında yağmurlu hava etkili oldu. Yağış sonrası yolların kaygan olması sebebiyle 8. etap nötralize edildi. Bisikletçiler yarış dışı olarak İstanbul’da tur atıp etabı tamamladı. Yarışın genel şampiyonu, Yeşil Mayo, Kırmızı Mayo ve Beyaz Mayo sahipleri dünkü sonuçlar geçerli olmak üzere tescil edildi. Geçtiğimiz pazar günü Antalya - Antalya etabı ile start alan ve 8 gün boyunca 1.188 kilometre yol kat eden bisikletçilerin bu yoğun mücadelesi İstanbul’da noktalandı. Tur’u DSM-Firmenich Takımı’ndan Hollandalı Frank Van Den Broek kazandı ve 2024’ün şampiyonu olarak Turkuaz Mayo’nun ebedi sahibi oldu. İkinciliği Terengganu Takımı’ndan Kudus Merhavi, üçüncülüğü de Polti Kometa Takımı’ndan Paul Double kazandı. Beyaz ve Kırmızı Mayoları da Bike Aid sporcusu Vinzent Dorn elde etti. Sprint Mayo’sunu ise yine DSM-Firmenich Takımı’ndan Tobias Andresen elde etti. Takım halinde şampiyonluğu da Q36.5 Pro Cycling aldı. Son etap nötralize edildi Sporcuların güvenliği ön planda olduğu için herhangi bir olumsuzluk yaşanmaması adına bugünkü yarış nötralize şekilde devam etti. Bisikletçiler, pelotonun önünde TUR’un mayolarını taşıyan liderlerin ardında, yine planlanan güzergahta, Caddebostan Sahili’nde 5 yerine 1 tur atarak Sultanahmet Meydanı’nda parkuru tamamladı. Bu etaptaki para ödülü bir hayır kurumuna bağışlanacak. Beşiktaş Meydanı’ndan saat 11.00’de yola çıkan bisikletçiler saat 13.10 civarında Sultanahmet Meydanı’nda olurken, finiş noktasını 4 formanın liderleri birlikte geçti.
Sivas Bu belirtiler varsa Lohusa Sendromu yaşıyor olabilirsiniz Doğum sonrası başlayıp ortalama 6 hafta devam eden lohusalık sürecinde anneler duygusal, biyolojik, fiziksel, toplumsal, psikolojik değişiklikler yaşıyor. Medicana Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Kerime Nazlı Salihoğlu, “Anneler doğumun ardından kendilerini mutsuz, karamsar, üzgün hissedebilir. Hayattan zevk alamama, bebeğine yeterli sevgi hissedememe, dışarı çıkmak istememe, aşırı uyku hali ve aşırı iştah ya da tam tersi uykusuzluk ve iştahsızlık gibi durumlar yaşayabilir. Bu süreçte aile ve eşlerin anneye desteği çok önemlidir” dedi. Medicana Sivas Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Kerime Nazlı Salihoğlu, doğum yapan her 100 kadından 10-15’inde lohusa sendromunun görebileceğini söyledi. Lohusa sendromu belirtilerini anlatan Op. Dr. Nazlı Salihoğlu, sendrom döneminde aile desteğinin önemli olduğunu söyledi. Lohusalık sürecinin önemli olduğunu söyleyen Salihoğlu, “Bazen hastalarımız, kadınlarımız bu durumu gizledikleri için ya da çok farkına varamadıkları için ortaya çıkması da gecikebilir. Toplumda her doğum yapan kadında lohusa sendromu görülme riski vardır. Her 100 doğum yapan kadının 10-15 ‘inde de görülebilir. Aslında bu oranlar daha fazla ama kadınlar paylaşmadıkları için oranlar biraz daha düşükmüş gibi algılanıyor. Doğumu zor olan hastalarımızda, travmatik bir doğum yaşamışsa, prematüre bir doğum yaşamışsa, daha önce gebelik döneminde depresyon şikayeti varsa, ailesi ile ve eşiyle problemi olan hastalarımızda lohusa sendromu risk altındadır. Daha önce gebelikte anksiyete ya da sosyo-ekonomik düzey olarak düşük seyreden hastalarımızda lohusa sendromunu daha fazla görüyoruz. Yapılan çalışmalarda; normal doğum yapanlarda, sezaryen doğuma oranla, daha fazla lohusalık sendromu görüldüğü belirtiliyor. Çalışan annelerde de çalışmayan annelere oranla daha fazla görülüyor’’ şeklinde konuştu. “Herkeste görülebilen ve tedavisi mümkün olan bir durum” Salihoğlu, bu süreçte annelerin bebeği reddetme, kötü davranma, beslememe durumunun olduğunu belirterek “Bazen lohusalık sendromunda, bebeğini kucağına aldığında yeterli sevgi hissedemediğini söyleyen anneler oluyor. Ya da ‘Anne olamadım mı?’ diye düşünenler oluyor. Bebeği reddetme durumu görülebiliyor. Bazen kötü davranma, emzirmeme, bakımını yapmama gibi tepkilerle karşılaşabiliyoruz. Bu süreçte anneler bebeğine gerçekten kötü davranma meyillin de olabiliyorlar. Bu süreçte mutlaka psikolojik ve psikiyatrik destek almalarını öneriyorum. Mutlaka eşiyle, hekimiyle, aile hekimiyle ya da kadın doğum hekimiyle mutlaka paylaşılmalı. Çünkü bunlar önlenemeyen şeyler değildir. Herkeste görülebilen bir durumdur. Tedavisi olmayan bir durum değildir. Genelde konuşarak ya da bazen psikolog desteği alarak da ortadan kaldırılabilir. Bazen psikoza kadar ilerleyebilir. O zamanda ilaç tedavisi ya da psikiyatrik destekte öneriyoruz mutlaka. Bu süreçte aileye ve eşe çok fazla destek düşüyor’’ ifadelerini kullandı. “Kendimizi yıpratmamızın bir anlamı yok’’ Op. Dr. Salihoğlu, Lohusalık Sendromuna yakalanan annelerin egzersiz yapmalarını, yürüyüş yapmalarını ve eşleriyle vakit geçirmelerini önerdiğini ifade ederek, “Bazen eve yeni bir bebek gelmenin heyecanıyla bütün ilgi bebeğe kayabiliyor. Anne burada kendini değersiz, sevilmediğini, artık ikinci planda olduğunu hissedebiliyor. Bazen bu hissiyatta annelerimizi lohusalık sendromuna sokabiliyor. O yüzden ailede bebeğe bakımı açısından destek olup, eşler yeri geldiğinde mutlaka annelerimizle birlikte ayrıntılı vakit geçirmeliler. Annemize bu süreçte en önemli tavsiyem mutlaka kendisine vakit ayırmasını öneriyorum. Bolca dinlenmesini, uyku düzenini oturtmasını, ailesinden bebek için yardım almasını, eşiyle birlikte yalnız olarak dışarı çıkıp birlikte vakit geçirmelerini öneriyorum. Ya da annemizin arkadaşlarıyla birlikte vakit geçirmesini öneriyorum. Bolca egzersiz yapabilir, yürüyüş yapabilir, televizyon izleyebilir, sosyal medyada anne bloklarını takip edebilir. Hayatta her şey rol olduğu gibi annelikte bir roldür ve oynadıkça, öğrendikçe bizler öğreneceğiz. O yüzden kendimizi yıpratmamızın bir anlamı yok. Mutlaka önemli olan sevgi temeline dayalı, bebeğiyle birlikte vakit geçirerek bu süreci birlikte atlatabileceklerini düşünüyorum” ifadelerine yer verdi.