SAĞLIK - 18 Mayıs 2018 Cuma 12:14

Yaz mevsimi diyet mevsimi mi?

A
A
A
Yaz mevsimi diyet mevsimi mi?

Fizyomer Terapia Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Tıp Merkezi Diyetisyeni F.

Fizyomer Terapia Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Tıp Merkezi Diyetisyeni F. Bengü Büyükdereci, yaz aylarında form tutmanın yollarını paylaştı.


Yaz mevsiminin aynı zamanda diyet mevsimi olarak görüldüğünü ifade eden Diyetisyen Büyükdereci, “Fakat unutulmamalıdır ki diyet, mevsimlik olarak uygulayacağımız bir program değil, gelecekteki sağlık ve hastalık haritamızı oluşturacak olan bir yaşam tarzı değişikliğidir” şeklinde konuştu.


Nasıl bir diyet programı tercih edilmeli?


Bireylerin bir diyet programını uygulamaya başlamadan önce; “Bu diyeti hayatımın geri kalanında alışkanlık haline getirebilir miyim?”, “Diyet programı yaşam tarzıma uyuyor mu?”, “Diyet programı dengeli ve çeşitli mi, yoksa tek bir besin ya da besin grubu üzerinden mi ilerliyor?” sorularını kendisine sorması gerektiğini belirten Büyükdereci, “Unutmayın, hızlı ve kısa sürede fazla kilo vermeyi vadeden şok diyetleri, detoks diyetleri ve bir çok popüler diyetin geri dönüşleri daha hızlı ve daha zararlı olur. Bu aşamada dikkat edilmesi gereken çeşitli, dengeli, porsiyon kontrolü ile ilerleyen bir diyet programı tercih etmek olmalı” şeklinde konuştu.


İçeceklere dikkat


Herkesin bildiği gibi su tüketiminin günlük ortalama olarak 2- 2,5 litre olması gerektiğini aktaran F. Bengü Büyükdereci, “Yaz aylarında yapılan hatalardan biri de, gün içerisinde sıcağın etkisiyle su yerine gazlı içecekler, meyve suları, limonata, şekerli içecekler tüketmektir. Ekstradan içtiğimiz hiçbir sıvı su tüketimimizi tamamlamaz, kalorisiz ya da düşük kalorili olsa bile. Sıcağın etkisiyle tüketilen en masum taze sıkılmış bir meyve suyu bile yüzlerce kalori içerebilir. Bu nedenle soğuk bitki çayları ya da ev yapımı içecekler yaz için kurtarıcı olabilir” ifadelerini kullandı.


Karbonhidrat tüketilmeli mi?


“Karbonhidratlar tamamen beslenme programından çıkarılmalı mı” sorusunun cevabı kesinlikle “hayır” olması gerektiğini kaydeden Büyükdereci, “Vücudumuzun karbonhidrat, yağ ve protein gruplarından dengeli olarak alınmasına ihtiyacı vardır” dedi. Büyükdereci, gün içerisinde “doğru karbonhidrat” tüketiminin metabolizmayı hızlandırdığını, formda kalmayı ve açlığı kontrol etmeyi sağladığını vurguladı ve doğru karbonhidrat tüketimini ise şöyle açıkladı: “Bu tam tahıllı ve yüksek posalı karbonhidrat kaynakları ile mümkün olur, bu durumda beyaz şekerden ve beyaz unlu besinlerden uzak durmak gerekir.”


Ara öğün mutlaka olmalı


“Meyve şeker içerikli bir besindir fakat bu oran düşüktür” şeklinde konuşan Diyetisyen Büyükdereci, meyve şekerinin aynı zamanda rafine şeker olarak tabir edilen şeker çeşidinden de farklı olduğunu söyledi. Bu şeker içeriğinin posa ve vitamin mineral açısından zengin olduğuna dikkat çeken Büyükdereci, “Bu nedenle günlük 400-500 gram taze meyve tüketimi hem kan şekerini kontrol etmeye yardımcı olur, hem tokluğu sağlar, hem de günlük olarak alınan posa miktarını arttırır. Yaz aylarında taze meyve sularının tüketimi yerine, meyvenin bütünüyle kendini tüketmek daha faydalıdır” şeklinde konuştu. Son olarak gün içerisinde ana öğünlerin ve ara öğünlerin arasında 2 saat olması gerektiğini sözlerine ekleyen Diyetisyen Büyükdereci, “Ara öğün; yağ yakımına, kan şekeri kontrolüne, açlığı kontrol etmeye yardımcıdır. Sağlıklı ara öğün tercihleri ile günlük olarak tüketilen 3-4 ara öğün kilo yönetiminde etkilidir” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kocaeli Down sendromlu doğmuştu: Özel hastaneye 21 milyonluk tazminat şoku Kocaeli’de bebek bekleyen çift, hamilelik sürecinde başvurdukları özel hastanede dörtlü tarama testi talep etti. İstedikleri testlerin yaptırılmadığını iddia eden çift, doğumun ardından bebeklerinin down sendromlu olduğunu öğrendi. Hastaneye ve gebelik durumunu takip eden doktora dava açan çifte, 8 yıllık hukuk mücadelesinin ardından 21 milyon 289 bin 691 TL tazminat ödenmesine karar verildi. İzmit’te yaşayan Faruk (44) ve Serpil Gürdal (40) çifti, 2016’da ikinci kez bebek bekledikleri dönemde hamilelik süreciyle ilgili destek almak için ilçedeki özel bir hastaneye başvurdu. Gürdal çiftinin iddiasına göre dörtlü tarama testi talepleri doktorun, “Bana güvenmiyor musunuz? Bebeğiniz gayet sağlıklı, bu işin uzmanıyım” söylemleriyle gerek görülmemesi üzerine reddedildi. Hamilelik sürecinin 7’inci ayına giren Serpil Gürdal, bebeğin karnında hareket etmemesi sebebiyle eşi Faruk Gürdal ile hastanenin yolunu tuttu. Yapılan incelemenin akabinde Serpil Gürdal, bebekte bağırsak enfeksiyonunun yaşandığı öne sürülerek ameliyata alındı. Sezaryen ile dünyaya gelen erkek bebeğin yapılan tetkiklerin ardından down sendromlu olduğu belirlendi. Bunun üzerine Gürdal çifti konuyu mahkemeye taşıyarak, doktor ve hastaneden şikayetçi oldu. 21 milyonluk tazminat Kocaeli 1’inci Tüketici Mahkemesi’nde açılan dava 8 yılın ardından karara bağladı. Mahkeme, aileye 21 milyon 89 bin 691 TL maddi, 200 bin TL de manevi tazminat ödenmesine hükmetti. “İlk taramadan sonraki tahlillerimiz yapılmadı” Süreci anlatan Faruk Gürdal, “İlk çocuğumuzu Allah 8 yıl sonra nasip etti, sonrasında tüp bebek yaptık. İkinci çocuğumuz doğal yollardan geldi, hamilelik sürecinde üzerinde çok durduk. Özel bir hastaneye gitmek istedik. Aslında maddi durumumuz çok da iyi değildi, işsizdim. Özel hastanede insanlar özel ilgi bekler. 15 günde bir gidersiniz ense yapısı, kalp atışına bakarlar, fakat bunların hiçbiri fark edilmedi. Hamilelik sürecinin 7’nci ayında annenin mide bulantıları, düşük tehlikesi süreçlerini yaşadık. Çocuğun hiç kıpırdamadığını öğrendik. Tahlillerin tamamını yaptırmak istedik fakat ilk taramadan sonraki tahlillerimiz yapılmadı. Biz yapılmasını istemiş olmamıza rağmen yapılmadı. Doktorumuz ‘Bana güvenmiyor musunuz? Ben size ne söylüyorsam odur. Gerek yok bebeğiniz gayet sağlıklı’ dedi. ‘Hocam bu tarz sorunlar yaşıyoruz, problem olmaz mı?’ dediğimizde ise ‘Hayır ben bu işin uzmanıyım. Bana güvenmeniz gerekiyor’ dedi” ifadelerini kullandı. “8 yılın sonunda dava lehimize sonuçlandı” Eşinin hamileliğinin 8’inci ayında doğuma alındığını kaydeden Gürdal, “Sebebini sorduğumuzda bağırsak enfeksiyonu yaşadığını, ölüm tehlikesi olduğu için bir an önce alınması gerektiğini söyledi. İşin ucunda ölüm olduğu için biz de kabul ettik. 1 gün sonrasında ameliyata alındı ve down sendromlu olduğunu öğrendik. Biz down sendromunun ne olduğunu bilmiyorduk. Yoğun bir psikolojik baskı yaşadık. Psikolojik ve maddi süreci nasıl atlatırız diye çok düşündük. İyi bir aile bireyi olamam, iyi bir çocuk yetiştiremem düşüncesiyle dava açmaya karar verdik. 8 yılın sonunda dava çok şükür lehimize sonuçlandı” diye konuştu. "Emsal olmaktan mutluyum" Emsal niteliğinde bir karar çıktığını söyleyen Faruk Gürdal, “Karar lehimize sonuçlandı. Miktarı biz belirlemedik, maddiyatta gözümüz yok. 21 milyon TL lehimize sonuçlandı. Çok heyecanlıyım, çok mutluyum. Çocuğuma güzel bir gelecek hazırlayacağım için çok mutluyum. Türkiye’deki ailelere emsal olmaktan mutluyum. Çocuğumun eğitimi için harcayacağım. 8 yaşına geldi, hala bezleniyor. Konuşamıyor, çok geç yürüdü. 3,5 yaşında yürümeye başladı. 36 günlük yoğun bakım süreci vardı. Bu süreç bizi çok etkiledi. 35 gün yavrumuza kavuşamadık. Annesi boğazından hortum salarak beslemişti. Bu süreçler bizi çok yıprattı. O benim evladım, down sendromlu olduğu için bu davayı açmadım. Çocuğumun hakkı olduğu için bu davayı açtım” dedi.
Muş Muş’ta iki araçta silah ve uyuşturucu ele geçirildi Muş’ta düzenlenen operasyonda iki araçta uyuşturucu madde ve ruhsatsız silah ele geçirilirken, gözaltına alınan 3 kişi tutuklandı. Muş Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürlüğü ekiplerince uyuşturucu madde ticareti ve sevkine yönelik yapılan çalışmalarda iki araçta silah ve uyuşturucu madde ile yakalanan 3 kişi, sevk edildikleri adli makamlarca tutuklandı. Muş Valiliğinden yapılan açıklamada, “Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğümüzce ilimize veya batı illerine uyuşturucu madde ticareti ve sevkine yönelik yapılan çalışmalarda uyuşturucu madde taşıdığı tespit edilen 2 araç ekiplerimiz tarafından takibe alınmış ve belirtilen araçlar durdurularak narkotik madde arama köpeği Thor eşliğinde arama yapılmıştır. Yapılan kontrollerde bin 53 gram metamfetamin maddesi, 13,4 kilogram skunk maddesi, 1 adet AK-47 piyade tüfeği, 2 adet şarjör, 4 adet 7,62 mm fişek ele geçirilmiştir. Konu ile ilgili olarak Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğümüzce 4 şüpheli şahıs TCK 188 kapsamında işlem yapılmak üzere gözaltına alınmış, ayrıca bu şüphelilerden 2’si hakkında Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğümüzce 6136 S.K.M suçundan adli işlem başlatılmış ve şüpheli şahıslar emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilmiş olup, 3 şahıs mahkemece tutuklanırken, 1 şahıs adli kontrol şartıyla serbest kalmıştır” denildi.
Ankara Adalet Bakanı Tunç: “Şu anda cezaevlerinde 65 bin 986 öğrenci var" Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, cezaevlerinde 65 bin 986 öğrenci olduğunu belirterek, bunlardan bin 164 kişinin örgün eğitimde ön lisans, bin 269 kişinin de lisans eğitimi gördüğünü söyledi. Adalet Bakanı Tunç, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu toplantısına katıldı. Tunç, İstanbul Sözleşmesi yürürlülükten kaldırıldıktan sonra 2021 yılında 343, 2022’de 358, 2023’te 315, bu yıl içinde de şu ana kadar 107 kadın cinayeti yaşandığını belirterek, "Dolayısıyla hiç olmasın, yani bu noktada en aza indirelim. Türkiye olarak Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre bizim bölgemiz orta sıralarda gözüküyor. Ama bizim ülkemizde hiç kadın cinayeti olmasın, biz bunu temenni ederiz” ifadelerini kullandı. Milli Eğitim Bakanlığı ile bir protokol imzaladıklarını ve meslek liseleri açtıklarını ifade eden Tunç, “Şu anda cezaevlerinde 65 bin 986 öğrenci var. Bunların tabii yaşı küçük olan da var, ileri yaşta olanlar da var. Açık öğretim ortaokulu okuyan var, 9 bin 389 kişi. Açık öğretim lisesi okuyan var, 43 bin 184 kişi. Açık öğretim fakültesi ön lisans ve lisans okuyan 6 bin 914 kişi var. Örgün eğitim ortaokula gidenler, örgün eğitim liseye gidenler; 494 kişi. Örgün eğitim ön lisans bin 164 kişi. Örgün eğitim lisans, yani gündüzleri üniversiteye gidiyor, akşamları cezaevine dönüyor. Okulda da kimse onun cezaevinde kaldığını bile bilmiyor, yani böyle insancıl bir ortam var. Cezaevlerinde bin 269 kişi lisans eğitimi görüyor. Yüksek lisans 61, doktora 21, uzaktan eğitimle ön lisans 38, uzaktan eğitimle lisans 91, Adalet Mesleki Eğitim Merkezi’nde 8 Mayıs itibarıyla bin 550 kişi şu anda mesleki eğitim görüyor. Çok programlı liselerde de 237 kişi” dedi.
Zonguldak Kız çocuğuna cinsel istismar iddiasıyla yargılanan kuaföre tahliye Zonguldak’ta 14 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklanan ve hakkında 48 yıl 3 ay hapis cezası talep edilen kuaför ilk duruşmada tahliye edildi. İddialara göre, kadın kuaföründe stajyer olarak çalışan 14 yaşındaki kız çocuğu, işletme sahibi H.E. tarafından cinsel istismara uğradığını ve kendisine mesajlar gönderdiğini öne sürerek durumu ailesine bildirdi. Aile durumu polise anlatarak, işletme sahibi H.E.’den şikayetçi oldu. Pedagog eşliğinde kız çocuğunun ifadesine başvuruldu. H.E., ekiplerce yakalanarak gözaltına alındı. Tutuklanan H.E. hakkında hazırlanan iddianame 1. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi. Tutuklu sanık H.E. hakkında çocuğun cinsel istismarı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğa karşı cinsel taciz suçlarından 48 yıl 3 ay hapis cezası talep edildi. Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki ilk duruşmada hakim karşısına çıkan H.E., suçlamaları reddederek, kendisine iftira atıldığını öne sürdü. Kız çocuğu Ö.T.’nin iş yerinde stajyer olarak çalıştığını, kendisine fazladan harçlık da verdiğini söyleyen H.E., “Bizde çalışması için onay verdik. Şartları kabul ettiler. Bunlara devlet para ödüyor. Hesabına yatan parayı ailesi elinden alıyormuş. Sonrasında kendi parasız kaldığı için benden harçlık istedi. Bizde diğer stajyerlere harçlık verdiğimiz gibi kendisine de harçlık verdik. Sonrasında ise parasız kaldığında bizden harçlık alamadığında iş yerinde huzursuzluk çıkarmaya başladı. Verilen işleri yapmamaya başladı. Tartışmaya başladı. Kendisiyle konuştuk, ‘Bu şekilde yapmaya devam edersen işini sonlandıracağız’ dedik. Bu konuşmaların üzerine bir ara iyi oldu, yine agresif hareketlerine tekrar başladı” dedi. Ö.T.’nin bir ara ailesiyle tartıştığını ve işe gelemeyeceği yönünde mesajlar attığını söyleyen H.E., “Bana WhatsApp üzerinden kollarını jiletlediği fotoğraf attı. ‘Ben yarın işe gelemeyeceğim’ dedi. Ailesiyle tartışmış. Sonrasında işe geldi. Bizde dedik ki ‘Böyle şeyler’ yapma. Psikologdan destek alması gerektiğini söyledik. Agresif hareketler yapmaya devam etti. Tekrar konuştuk. ‘Senin stajını yakacağız’ dedik. Ondan sonrasında şahsın psikolojik sorunları olduğu ve ailesine bu durumları anlatamayacağı için ailesinden de şiddet görüyormuş, bu iftiraları bize attı” diye konuştu. "Üzerimize atılan tamamen iftiradır" Ö.T.’yi iş yerine kilitlemediğini ve cinsel tacizde bulunmadığını öne süren H.E., “İş yerine kilitleme yoktur. İş yerimin kapısı camdır, içerisi görülür. İş yerimizin anahtarı tektir. Son çıkan anahtarı çıkışta askılığa asar. Kendisinin ‘Göğsümü tuttu, öptü’ gibi bu iddialar doğru değildir. Bu olaylar hiç yaşanmamıştır. Böyle bir olay yaşanmamıştır. Bizim koridorumuzda avukat, hukuk büroları var. Geç saate kadar çalışırlar. 23 yıldır kendi iş yerimi işletiyorum. Çok sayıda stajyer çalıştırdım. Bu zamana kadar böyle bir olay olmamıştır. Üzerimize atılan tamamen iftarıdır” ifadelerini kullandı. Ö.T. ile aralarındaki mesajlaşmalar ve ses kaydıyla ilgili mahkeme başkanının sorusuna da yanıt veren H.E., “Şahsın bahsettiği konuşmalar tamamen işle alakalıdır. Cinsel içerikli hiçbir konu yoktur. Ses kaydı almış. Orada işle ilgili konuştuk. O ses kaydından da haberim yok. Kendi kafasında hikaye kurgulamış. Kurguladığı şeye inanmış. Hakkımda şikayetçi olmuştur. Şahıs bu stajını yakma olayını anlatamayacağı için bu iftirayı üzerime atmıştır. Çünkü bir sene sınıf tekrarı yapmak durumunda kalacaktı” şeklinde kendini savundu. Sosyal çalışmacı eşliğinde ifadesi alındı Sosyal çalışmacı eşliğinde ifadesi alınan Ö.T. ise otele gelin saçı yapmaya gittikleri gün H.E.’nin kendisine “Seninle olmak istiyorum” diye mesaj attığını öne sürdü. Bu mesajları staja başlamasına referans olan ve tanık olarak dinlenilen Z.P.’ye de gösterdiğini söyleyen Ö.T., şöyle devam etti: “Geçen aralık ayında göğsüme dokundu. Kıyafetlerin üzerinden dokunuyordu. Sürekli ‘Seninle birlikte olmak istiyorum. Sen benimsin’ gibi cümleler kullanıyordu. Onu istemediğimi, ondan uzaklaşmaya çalıştığımı söyledim. Bana daha çok yakınlaşmaya çalışıyordu. Her fırsatta bana dokunmaya çalışıyordu. Okulumla tehdit etti. Diğer elemanları çıkartmıştı, tehdit ettiği için çıkamadım. Kapıyı kilitledi. Kendi soyundu. Ben uzaklaşınca ‘Git o zaman’ dedi. ‘Seni istemiyorum, bana zorla dokunuyorsun’ dedim.” "Şahit olsam engellemeye çalışır, müdahale ederdim" Duruşmada Ö.T.’nin babası T.T. ile annesi Ş.T. de dinlendi. Baba T.T. olayı öğrenince polis merkezine giderek şikayetçi olduğunu söylerken, anne Ş.T. de “Kızım gergindi, nedenini sorduğumda o da bana taciz olaylarını anlattı. Kızımın karşısında soyunmuş ve kendini dokundurmak istemiş. Kızım kendini savunmak amacıyla bıçak çektiğini söyledi. Kızım bana ses kaydını gösterdi” ifadelerine yer verdi. H.E.’nin Ö.T.’ye yönelik iddialarıyla ilgili dinlenen tanık Z.P., “Böyle bir şey varsa ailesine anlatması gerektiğini söyledim. Eğer korkuyorsa beraber anlatabileceğimizi söyledim. Birkaç gün sonra ailesine anlattı. Şikayette bulundular. O sıra bende sanık H.E.’ye mağdur Ö.T.’nin anlattıklarını sormuştum. O da bana ‘Böyle bir şey yok’ dedi. Gözümle gördüğüm bir olay yoktur. Şahit olsam engellemeye çalışır ve müdahale ederdim. Sanığın ‘Seni istiyorum, çok güzelsin’ şeklinde mesajlar attığını gördüm” dedi. Sanık avukatı, söz konusu iddiaların hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, mağdurun beyanlarının çelişkili olduğunu savundu. Cumhuriyet savcısının tahliye talebinin ardından karar veren mahkeme heyeti, suçun niteliğinin değişme ihtimali, tutuklulukta geçirdiği süreyi ve tutuklamanın tedbir niteliğini dikkate alarak yurtdışı çıkış yasağı koyarak, sanık H.E.’nin tahliyesine karar verdi.