GÜNDEM - 29 Ocak 2021 Cuma 12:15

Solucanlarına gözü gibi bakıyor

A
A
A
Solucanlarına gözü gibi bakıyor

Samsun'da özellikle seracılık faaliyetlerinin yaygın olduğu Çarşamba ilçesinde solucandan gübre üretenler yaygınlaşıyor.

Genellikle California solucanı kullanan üreticiler, bu gübrenin daha çok bilinmesini istiyor. Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Prof. Dr. Rıdvan Kızılkaya, "Solucan gübresi nerede kullanırsak daha iyi sonuç alırız bu iyi bilmek gerekiyor. Solucan gübresini, büyükbaş hayvan gübresi gibi açık alanda, tarlada ya da meyve bahçelerinde kullanmak bunu değersizleştirmek anlamına gelir" dedi.

Halk arasında "California" solucanı veya "Anadolu" solucanı olarak adlandırılan dünyadaki yaygın ismi 'Vermikompost' olan solucan gübresinin üretimi yaygınlaşıyor. Çarşamba'da 2 buçuk yıldır solucan gübresi üreten Recep Pazan ise solucan gübresinin toprak verimliğinde ve suda birçok faydasını olduğunu belirtti. Solucanları toprak içerisinde bekleten, sulayan onları atık meyve ve sebze ile besleyen akabinde onları süzgeçten geçiren Pazan, gübre üretiyor. Gübreyi insanlara tanıtmaya çalıştığını ifade eden Yazan, "Bu gübreyi insanlara tanıtmaya çalışıyorum. Benim için ekmek kapısıdır. Bu gübre sayesinde topraklarımızın eski verimine kavuşacak, sularımızın sağlıklı olacağına inanıyorum. Solucanlarımızın yedikleri şey hayvan gübresidir. Seperatörden çıkmış hayvan gübresidir. İçinde yanmış, çürümüş, sebze, meyveleri yiyorlar. Bir nevi geri dönüşüm yapıyorlar. İnsan sağlığına da zararlı olan tuzlu ve asitli hiçbir şey yemiyor bu hayvanlar. Diğer çürümüş olan her şeyi hayvanlar yiyor. Satışlarımızda iyidir. Yeni olmamıza nazaran güzel gidiyor. Hedefim bu sene 50 ton satmaktır. Talep olursa kapasitemizi artıracağız. Solucanlarımız California solucanıdır. 8 ile 12 santimetre arasında büyürler. Daha çok çalışan, daha çok sindiren cinstir. Bir hastalığı yoktur" diye konuştu.

"Solucan gübresini seralarda, fideliklerde kullanılırsa daha iyi sonuçlar elde edilecektir"

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rıdvan Kızılkaya ise "Bu solucan türleri gübre üretiminde kullanılıyor. Bütün hayvan gübreleri tarımsal anlamda topraklara ilave edildiği zaman toprağın fiziksel, kimyasal, biyolojik dokusu üzerinde yaptığı iyileştirmeleri oluşturan bir yapıdır. Solucan gübresi büyükbaş hayvan gübresinden farklı değildir. Bitki besleme veya bitki besleme maddeleriyle yada materyalin içerisindeki bitki besleme maddesi konsantrasyonlarını karşılaştırdığınız zaman solucan gübresinin içeriği azot, fosfor ve potasyum maddelerinin içeriği diğer büyükbaş hayvan gübrelerinin içeriği kadar yoktur. Bu onu değersiz kılmaz. Sadece solucan gübresi nerede kullanırsak daha iyi sonuç alırız bu iyi bilmek gerekiyor. Solucan gübresini, büyükbaş hayvan gübresi gibi açık alanda, tarlada ya da meyve bahçelerinde kullanmak bunu değersizleştirmek anlamına gelir. Bu tarla tarımında kullanılacak bir materyal değildir. Solucan gübresinin içerisinde pek organik, inorganik asitler vardır. Bunların daha çok örtü altında, seralarda, fideliklerde kullanmaları durumunda daha iyi sonuçlar elde edilecektir. Ülkemizde solucan gübresi üretimi her geçen gün artıyor. Solucan gübresini üretmek inanın büyükbaş hayvan gübresi üretmekten daha kolaydır" şeklinde konuştu.

"Amaca uygun solucan gübresi üretmek gerekiyor"

Solucan gübresi üretmede doğru yöntem izlemenin önemli olduğunu söyleyen Kızılkaya, "Bizim insanımız büyükbaş hayvan gübresinin içerisinde solucan gübresini koyuyor. Bir süre sonra solucanlar ayıklanıyor veya başka bir ortama aktarılıyor. Geriye kalan kısım ambalajlanıyor ve solucan gübresi olarak satılıyor. Hayvan ne yerse ortama dışkı olarak onu bırakır. Biz hedefi sondan koymak gerekiyor. Ben şu nitelikte solucan gübresi üretmem gerekiyor, bunun için solucan ne yemesi lazım. Dolayısıyla amacı ortaya koyarak solucan gübresi üretirsek hem etkinliği daha fazla hem pazar değer daha fazla olur. Hayvan gübresinin içerisine solucanları salarak bir süre sonra solucanlardan vermicompost elde ederek çuvallara koyarsak işte o zaman pazar noktasında bir miktar zorlanırız. Doğru olan yöntem amaca yönelik olarak solucan gübresi üretmektir" ifadelerini kullandı.

Furkan Abrek Ünal - Nuri Oğuzhan Şeker- Oğuzhan Uysal
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Doç. Dr. Solay: “Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’nin kan ve vücut sıvıları yoluyla bulaştığını biliyoruz” Etlik Şehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği’nde görev yapan Doç. Dr. Aslı Haykır Solay, kene ısırması sonucu bulaş olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’nin kan ve vücut sıvıları yoluyla bir başka insana bulaşabileceğini dile getirdi. Uzmanlar, genellikle Mayıs ve Eylül ayları arasında ortaya çıkan ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı’nı (KKKA) insanları bulaştırabilen kenelerin, iklim değişikliği sonucu kene ısırması nedeniyle acil servise başvuran hasta sayısında artış olduğuna dikkati çekiyor. Özellikle Çorum, Yozgat, Tokat, Sivas, Giresun, Gümüşhane, Erzincan ve Erzurum hattında kene vakalarının yoğun şekilde görüldüğünü aktaran uzmanlar, dış ortamda çalışan vatandaşları ve piknikçileri keneye karşı önlem alma konusunda uyarıyor. Etlik Şehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği’nde görev yapan Doç. Dr. Aslı Haykır Solay, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, kenenin insan vücudundaki her yere tutunabileceğine vurgu yaparak, “Kene salyasında anestezik bir madde vardır ve bunu hissetmeyiz. Bu nedenle piknik, hayvan bakımı gibi riskli bölgelere giderken mutlaka uzun kıyafetlerin giyilmesi gerekir. Açık renkte ve vücudu örten kıyafetler giyilmeli. Mümkünse çizme değilse çorabın içerisine girecek şekilde ayakkabı giyilmeli. Riskli bölgelerde kesinlikle çıplak ayakla dolaşılmamalı. Orada bulunulan süre içerisinde koruyucu kıyafetler bulunacak ve zaman zaman da vücut kene var mı yok mu diye kontrol edilecek” diye konuştu. Riskli bölgelerden uzaklaştıktan sonra vücudun kontrol edilmesi gerektiğini belirten Solay, “Kene tespit ettiysek eğer ve vücudumuza tutunmamışsa kapalı bir kutuya koyup bertarafı sağlanmalı. Vücudumuzda kene görürsek kesinlikle elle çıkarmıyoruz. Başından tutularak çıkarılması lazım çünkü elle tutulduğu zaman kenenin parçalanma ihtimali var ve virüsü dışarı çıkarma ihtimali var” açıklamasında bulundu. Kene ısırması sonucu KKKA virüsünün ateş, baş ağrısı, bulantı, kusma, ishal, yaygın kas ağrıları ve kanama gibi belirtiler gösterdiğini söyleyen Solay, “Belirtilerin hepsinin birden olmasına gerek yok. Riskli teması olan ya da hasta bir kişiyle temas öyküsü olan bireyde bu belirtilerden herhangi birinin olması halinde mutlaka doktora başvurmalıdır. Kene tutması sonrası bu belirtileri ortalama 1 ila 3 günde bekleriz. Hastadan hastaya bulaştığında ise 5 ila 6 gündür ama bu süre 14 güne kadar uzayabilir. O yüzden bu hastaları 14 gün boyunca takip etmemiz lazım” dedi. Kene ısırması sonrası virüsün kan ve vücut sıvılarına temas yoluyla bulaştığına dikkati çeken Solay, şu uyarılarda bulundu: “Solunum yoluyla bulaş net olarak kanıtlanmamıştır ama kan ve vücut sıvıları yoluyla bulaştığını biliyoruz. Bu nedenle hasta kişilerin çıktılarına temas etmemek lazım. Bu şekilde bulaşan vakalar var. Hastalık geçildikten sonra virüs idrar yoluyla atılım 6 hafta devam etmekte bu nedenle hastaların kıyafetleri dezenfekte edilmeli, düzgün temizlenmeli. Girdiği tuvalet ayrı olmalı ve çamaşır suyuyla yıkanmalı.”
Antalya Yaralının yardımına koştular kaçan otomobilin altında kalmaktan saniyelerle kurtuldular Antalya’nın Manavgat ilçesinde kırmızı ışık ihlali yapan ve motosiklete çarpan otomobil sürücüsü, olay yerinden kaçarken, yaralı motosiklet sürücüsünün yardımına koşan vatandaşlar kaçan otomobilin altında kalmaktan son anda kurtuldu. Olay yerine gelen trafik ekipleri kaçan otomobil ve sürücüsünü bulabilmek için adeta dedektif gibi çalıştı. Polisler otomobili 2 sokak ileride terk edilmiş olarak buldu. Çevredeki güvenlik kameralarından belirlenen araç sürücüsü de karakola teslim oldu. Kaza, Aşağı Pazarcı Mahallesi Zübeyde Hanım Caddesinde meydana geldi. Alınan bilgiye göre, Doğu Garajı istikametinden İbrahim Sözen Caddesi istikametine seyir halindeki Mehmet Kemal Kılıç’ın kullandığı tescilsiz ve plakasız motosiklet, kırmızı ışık ihlali yaparak Zübeyde Hanım Caddesine çıkan Hüseyin Sarıkaya’nın kullandığı 07 LME 45 plakalı Tofaş marka otomobille çarpıştı. Çarpmanın şiddetiyle 25-30 metre sürüklenen motosiklet sürücüsü yaralanırken otomobil sürücüsü aracını yaralıya yardıma koşanların üzerine sürerek olay yerinden kaçtı. Yaralı motosiklet sürücüsü 112 sağlık ekiplerinin olay yerindeki müdahalesinin ardından ambulansla hastaneye kaldırıldı. Tescili ve plakası olmayan motosiklet bağlanarak yediemin otoparkına çekilirken, motosiklet sürücüsüne yetersiz ehliyetten 6 bin 439 TL para cezası uygulandı. Trafik polisleri dedektiflere taş çıkarttı Olay yerine gelen Manavgat Emniyet Müdürlüğü Trafik Denetleme Büro Amirliği ekibi kaçan otomobili olay yerinde düşen plakasından ve patlayan lastiğinin izinden yola çıkarak 2 sokak ileride ara sokakta park halinde buldu. Çevrede güvenlik kamerası inceleyen trafik polisleri, araç sürücüsünü belirledikten sonra telefonla arayarak Cumhuriyet Polis Merkezine gelmesini sağladılar.
Erzurum Doğa severler için saklı bir güzellik; İspir Yedigöller Ovit Dağı’nın güney yamaçlarında bulunan İspir Yedigöller, küçüklü büyüklü tepelerin arasına dizilmiş 11 turkuaz renkli volkanik gölü ile Türkiye’de mutlaka görülmesi gereken eşsiz yerlerden birisi olarak ifade ediliyor. Erzurum Valiliği tarafından yapılan paylaşımda; yükseklikleri yaklaşık 4 bin metreyi bulan Kaçkar Dağları’nın güneyinde yer alan İspir Yedi Göller’in, iklim şartları ve doğal güzellikleriyle doğa turizmi için oldukça elverişli olduğu dile getirildi. İspir Yedigöller ile ilgili yapılan paylaşımda şu ifadelere yer verildi, “İspir’e 39, Erzurum’a ise 115 km uzaklıktadır. Genellikle göl bölgesine Moryayla üzerinden kuzeybatıya giden yol takip edilerek ulaşılmaktadır. Yedigöller’de kamp yapmak için en uygun zaman haziran ile ağustos ayları arasıdır. Volkanik yapıdaki Yedigöller’de; keklik, vaşak, çengel boynuzlu dağ keçisi, yaban ördeği, kırmızı benekli alabalık, porsuk, boz ayı, kara kartal, atmaca, dağ kargası, dağ engereği gibi ender bulunan hayvan türleri yaşamaktadır. Doğal bir kamp alanı olan göl bölgesinde tesis bulunmadığından kampçıların ihtiyaçlarını merkezi yerlerden karşılaması gerekmektedir. Lütfen alandan ayrılırken çevrenizdeki çöpleri toplayarak doğayı temiz bırakmaya özen gösterelim. Keyifli kamplar.” Erzurumlu doğasever Bülent Erkan yedi göllerin yaz sezonu açmaya hazırlandığını belirterek, “30 göller parkurunun sadece bir kısmı çifte göller ve yedi göller. 30 göller parkurunun diğerleri Yedigöl Köyü’nün Livasor vadisinde yer almaktadır. Aksu Vadisini oluşturan ana koldur. 30 göller parkurunun tamamını yapmak isteyenler Yedigöl Köyünün eski Salkin Yaylasında kamp atmak zorundadır. Diğer türlü sâdece yedi göller ve çifte gölleri yapabilir. Birlikte İspir’in doğasını Kaçkar Dağları’nın güneyini keşfedelim.” dedi.
Bursa İnsanlar tarafından şiddete uğramışlardı, emekliliğe ayrıldılar Türkiye’nin yer yerinden insanlara hizmet eden, daha sonrasında insan unsuru veya afet nedeniyle sakatlanan ve hastalanan hayvanlar, Bursa’daki Emekli Hayvanlar Çiftliği’nde kalan ömürlerini huzur içerisinde geçiriyor. Veteriner hakimler tarafından düzenli olarak sağlık kontrolü yapılan hayvanlar emeklilik hayatı sürüyor. Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) ve Her Eve Bir Pati Derneği (HEPAD) tarafından Bursa’da kurulan Emekli Hayvanlar Çiftliği’ndeki yardıma muhtaç hayvanlar, kalan günlerini huzur içerisinde geçiriyor. Orman yangınları, deprem bölgeleri gibi birçok afetzede hayvanların yanı sıra insanlar tarafından şiddete uğramış hayvanlar da veteriner hekimler tarafından tedavi edilmelerinin ardından, kalan yaşamlarında emekliliğe ayrılıyor. Tamamen bağışlarla yönetilen Emekli Hayvanlar Çiftliği, belirli gün ve saatlerde ziyarete açılarak çeşitli etkinlikler gerçekleştiriliyor. “Tüm canlıların iyi bir yaşam hakkı olduğunu savunuyoruz” Sadece sokak hayvanlarının değil, tüm hayvanların iyi bir yaşam hakkı olduğuna inandıklarını belirten HAYTAP Bursa Temsilcisi Ömer Semih Çelik, “Ev sahipliği yaptığımız ortalama 100’e yakın hayvan var burada. Bunların içinde at, eşek, inek ve tavuk gibi aklınıza gelebilecek her hayvan bulunuyor. Biz HAYTAP olarak kedi ve köpek değil bütün canlıların yaşama hakkı olduğunu savunuyoruz. Burası bir pilot bölge. Türkiye’de 3’üncüsünü Dalaman’da açtık. Bir de Osmaniye’de Emekli Hayvanlar Çiftliği var. Burada engelli hayvanların da yaşama hakkının olduğunu göstermek istiyoruz” şeklinde konuştu. Düzenli kontrol ve aşıları yapılıyor Çiftliğe gelen hayvanların uzman veteriner hekimler tarafından düzenli sağlık kontrolleri yapıldığını ifade eden Çelik, “Gelen dostlarımızın çoğu Manavgat yangınlarından ve deprem bölgesinden. Türkiye’nin her yerinden ihbarlar ile koruma altına alıyoruz. Burada emekli hayatı sürüyorlar. Zamanında köyde üzerine yük bindirilmiş bir eşek burada emeklilik hayatı yaşıyor. Düzenli olarak veteriner hekim tarafından kontrolleri ve aşıları yapılıyor. Tedavileri ve aşıları yapıldıktan sonra buraya alıyoruz. Genelde yangında yanan, deprem enkazından kurtarılan, insanlar tarafından hastalanmış, sakatlanmış ve yaşlanmış gibi sebeplerden dolayı terk edilen hayvanlar var. Biz onları yaşatmaya çalışıyoruz. İnsanlarda olduğu gibi onlarda da çeşitli hastalıklar var hepsini biz burada gücümüz yettiğince barındırmaya çalışıyoruz. 2018 yılında ilk burası kuruldu. Daha sonra Osmaniye ve şimdi de Dalaman’da 3’üncüsünü kurduk. Sayıların daha da artmasını umuyoruz” dedi.