GENEL - 14 Eylül 2018 Cuma 11:49

“Karkamış Antik Kenti” kitabı yayımlandı

A
A
A
“Karkamış Antik Kenti” kitabı yayımlandı

Gazikültür AŞ Genel Müdürü Prof.

Gazikültür AŞ Genel Müdürü Prof. Dr. Halil İbrahim Yakar, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi olarak kültürel değerleri hatırlatmak ve gelecek nesillere bırakmak adına pek çok kültürel proje yürüttüklerini belirterek, bu projeler kapsamında "Karkamış Antik Kenti" ile ilgili kitabın yayımlandığını söyledi.


Yakar, kitap ile ilgili bilgi vererek, Karkamış Antik Kenti ile ilgili ulaşılan bilgilerde Karkamış’ın Hitit Merkezi ileri karakol görevi gördüğünü söyledi. Yakar, “Anadolu’dan, Mezopotamya’ya ve Mısır’a uzanan yolların önemli bir kavşak noktasında yer alan Karkamış Antik Kenti, geçmiş dönemlerde bu bölgenin ne kadar ehemmiyetli bir konumda olduğunu ortaya koymaktadır. Gaziantep birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olması sebebiyle birçok medeniyetin halen izlerini taşımaktadır. Bunlardan biri de Hititlerin Karkamış Kenti’dir. Stratejik bir yerde kurulmuş olan Karkamış, Hititlerin ve Asurların önemli bir yerleşim yeri olmuştur. Karkamış Geç Hitit Döneminin en önemli kentidir. MÖ 1400’lü yıllarda Hitit Devletinin hakimiyeti altına girmiş, I. Şuppiluliuma’nın oğullarından Piyasili’den itibaren 600 yıl boyunca Hitit geleneğini Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye’de ileri karakol görevi gören Karkamış Hitit Merkezi yönetimini her zaman rahatlatmıştır” dedi.



Karkamış Antik Kenti 1923 yılında ikiye ayrıldı


Karkamış hanedanının kesintisiz beş kuşak Kuzey Suriye’de Hitit Devletini temsil ettiğini hatırlatan Gazikültür AŞ Genel Müdürü Prof. Dr. Halil İbrahim Yakar, "12’nci yüzyılın başlarında Hitit Devletinin yıkılmasıyla Geç Hitit Krallıklarından birinin merkezi olmuştur. MÖ 717 yılında Asur Kralı II. Sargon Karkamış’ı ele geçirmiş ve Karkamış Asur Kenti olmuştur. Daha sonra değişik medeniyetlerin eline geçen Karkamış Osmanlı Dönemi’nde de iskan görmüştür. Karkamış Antik Kenti uzun yıllar unutulmuş, 1911 yılında İngiliz arkeologlar tarafından yerinin tespit edilmesiyle kazı çalışmalarına başlanılmıştır. 1911-1914 ve 1920 yıllarında yapılan kazılarla bulunan arkeolojik eserlerin bir kısmı yurtdışına çıkarılmış, bir kısmı Türkiye’de kalmıştır. Karkamış Antik Kenti 1923 yılında ülke sınırının belirlenmesi sırasında sınırın şehrin ortasından geçirilmesiyle ikiye ayrılmıştır. Antik kentin 55 hektarlık en önemli kısmı Türkiye’de, dış kentin 35 hektarlık bölümü Cerablus’ta (Suriye) kalmıştır. Antik Kent 1956 yılından 2011 tarihine kadar mayınlı askeri yasak bölge olarak kalmış ve 2011 tarihinde Gaziantep İl Özel İdaresi tarafından mayınlar temizletilmiştir. Kent 1920’li yıllardan 2011 yılına kadar yaklaşık 100 yıl arkeolojik çalışmaları kapalı kalmıştır" ifadelerini kullandı.



"Karkamış’ta çıkan eserler 4 müzede yer alıyor"


Kitapta ise, "2011 yılında Türk-İtalyan Arkeoloji Kurulu (Bologna, İstanbul ve Gaziantep Üniversitesi katılımıyla) tarafından alanda yeni kazı çalışmalarına başlanılmıştır. Günümüzdeki kazı çalışmaları İtalya Bologna Üniversitesinden Prof. Dr. Nicolo Marc¬hetti başkanlığında devam etmektedir. Günümüzde Karkamış’ın yukarı şehir ve kale kalıntıları Türkiye sınırları içerisinde, Gaziantep, Karkamış ilçesi yakınlarında, Aşağı şehir ise Suriye’nin Cerablus/ Cerabis (Hiera-polis) Köyü sınırlarındadır. Antik kent, Akro¬polis, Aşağı Kent ve Dış Kent olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Bilindiği üzere 1. Dünya savaşında İngiliz ajanı olarak Ortadoğu’da görev yapan T.E. Lawrence de Karkamış’ta kazı yapan İngiliz ekibi içinde yer almıştır. Çıkarılan bazı tarihi eserler Londra’daki British Museum’a götürülmüştür. Kazı çalışmaları British Museum’un yayınladığı Karkamış adlı üç ciltlik kitapta bir araya getirilmiştir. Karkamış’ta arkeolojik çalışmalar sonucunda elde edilen eserler, bugün British Museum, İstanbul Arkeoloji Müzesi, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. Ankara’daki Anadolu Medeniyetler Müzesi’nin Taş Eserler kısmında yer alan ünlü rölyeflerin büyük bir kısmı Karkamış’tan çıkarılan eserlerden oluşmaktadır" ifadeleri yer aldı.



Turizmin cazibe merkezi haline gelecek


Kitabın sonunda Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından projelendirilen ve Türkiye’deki ulusal öneme sahip 45 sulak alandan biri olan Karkamış-Nizip Taşkın Ovası Sulak Alanı içerisinde kurulan "Ekopark Projesi" hakkında da yer alan bilgilerde ise, "Karkamış Antik Kenti’nin yanı başında yer alan Karkamış Sulak Alanı Projesi, sadece Gaziantep ve Türkiye’nin değil, tüm dünyanın büyük bir kültürel ve coğrafi mirasıdır. Yaklaşık 5 bin 500 dönümü kapsayan projede kıyı boyunca farklı peyzaj karakterlerini barındıran plaj, ekopark, su altı araştırma merkezi, teras ve rehabilitasyon alanları yer almaktadır. Ekopark Projesi’yle 197 kuş türü ve 71 farklı canlının barınacağı sulak alanda, vatandaşlar adeta doğayla bütünleşecektir. Ekopark Projesi’yle Fırat Nehri’nin etrafında kurulan Hitit ve Asur gibi çok önemli medeniyetlerin izleri, bitkiler ve kuş türleri korunarak bölgenin zenginlikleri gözler önüne serilecektir. Projeyle bölge iç ve dış turizmin cazibe merkezi haline gelecektir. Uzun soluklu bir çalışmanın ürünü olan kitap, Gaziantep’in geçmişte sahip olduğu tarihi kültürü doyurucu bilgilerle gözler önüne sermektedir. Burhan Balcıoğlu tarafından hazırlanan Karkamış Antik Kenti adlı bu çalışmada, tarih sahnesinde çok önemli bir konuma sahip Karkamış’ın Hitit, Geç Hitit ve Osmanlı dönemindeki tarihi üzerinde durulmuş, Karkamış kral ve yöneticileri hakkında bilgiler verilmiş, antik kentin yapısı ve kazı çalışmaları üzerinde durulmuş ve Karkamış’ta yer alan ortostatlar zengin fotoğraf görselleriyle tek tek tanıtılmıştır" denildi.


Prof. Dr. Halil İbrahim Yakar, Gazikültür AŞ’nin 19’uncu yayını olarak okuyucuyla buluşan 180 sayfalık kitabın Gaziantep Zeugma Müzesi ile Arkeoloji Müzesi mağazalarında, Türkiye çapında seçkin kitapçılarda ve internette satışa sunulduğunu bildirdi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Artan küresel sağlık problemleri ebelik mesleğininin önemini arttırıyor Dünya Ebeler Haftası çerçevesinde Türkiye Hastanesi tarafından düzenlenen bu yılki sempozyumun ana teması “Küresel Değişim ve Ebelik” oldu. Etkinlikte küresel değişim ve ısınma ile birlikte artan sağlık sorunları ve azalan doğum oranları sebebiyle ebelik mesleğinin günden güne daha fazla önem taşıdığı belirtilirken aynı zamanda gelişen sağlık teknolojileri ile mesleğin nasıl entegre olduğu konuları ele alındı. Türkiye Hastanesi, Dünya Ebeler Haftası dolayısıyla ebeler ve ebelik öğrencileri için sempozyum düzenledi. Bu yıl ki ana tema olarak “Küresel Değişim ve Ebelik” konusunun ele alındığı etkinlikte, iklim değişikliğinin kadın ve çocuk sağlığına etkileri, kadın sağlığı ve yenidoğan bakımında teknolojik yenilikler gibi birçok konu masaya yatırıldı. Sektörde aktif olarak hizmet verenler tarafından deneyimlerin de paylaşıldığı sempozyum ebeler ve ebe öğrenciler tarafından yoğun ilgi ile karşılandı. “Küresel değişim ebelik mesleğinin önemini günden güne arttırıyor” Küresel ısınma ile birlikte artan özellikle kadın sağlığı problemleri ile ebelik mesleğinin günden güne daha da fazla önem kazandığını aktaran Türkiye Hastanesi Hemşirelik Hizmetleri Müdürü Aysel Sağlam, “Hastanemizin Hemşirelik Hizmetleri Müdürlüğü olarak her yıl Ebeler Haftası dolayısıyla ebelerin önemini anlatabilmek için bir sempozyum düzenliyoruz. Bu yıl ikincisini düzenledik. Dünya Ebeler Federasyonunun bu yılki ana temasına uygun olarak ilerliyoruz bu yüzden Küresel Değişim ve Ebelik konusunu ele aldık. Küresel ısınma ile birlikte ortaya çıkan sağlık problemlerinin başında kadın sağlık problemleri de artmakta. Aynı zamanda son yıllarda doğum oranlarında da ciddi azalma söz konusu. Bu noktada da ebelere düşen görev fazla olduğu için özellikle konunun altını çizmekte fayda gördük. Küresel ısınma ve ebelik bağlamında gelecekte de gerek yaşanan problemler gerekse gelişen teknolojiyle birlikte önümüzdeki yıllarda ebelik mesleğinin daha da öneminin artacağını düşünüyoruz” dedi. “Teknolojik gelişmeler ölümlerin azaltılmasında ve daha sağlıklı gelecek için bizlere öncülük ediyor” Hastanenin Eğitim Hemşiresi Funda Tarhan Çelik ise ebelere ve ebelik bölümü öğrencilerine gelişen sağlık teknolojilerini ve meslekteki gelişmeleri aktardı. Çelik, gelişmelerin son derece önemli olduğu konuşmasında şunları söyledi: “Kadın sağlığı teknolojisi de bizler için gelişen ve değişen bir dünya. Teknolojinin gelişmesi ve ilerlemesiyle birlikte kadın sağlığı alanında hastalıkları tanılama, önleme, tedavi etme ve uzun dönem bakımında kullanılması amacıyla birçok teknolojik cihaz kullanılmaya başlanmıştır. Bu teknolojik gelişmeleri yakından takip etmek ve ebelik mesleği ile entegre olması oldukça önemli. Çünkü ebelik sisteminde ve ebelik bakımlarında bu teknolojileri kullanmak hem maliyet hem zaman tasarrufu hem de hastaya etkin bakım vermede bizim işimizi kolaylaştıran teknolojiler. Bu teknolojilere örnek olarak, yapay zeka teknolojileri, telesağlık uygulamaları, robotik ve laparoskopik cerrahileri sıralayabiliriz. Örneğin telesağlık sistemleri gebelerin hastaneye gelmeden onlara uzaktan eğitim bağlantısı sağladığımız, hem gebelerdeki komplikasyonları önleyip hem de onlara uzaktan erişim sağlayarak zaman tasarrufu yaptığımız bir sistem. Uzaktan gebe okulu programları da bunlara dahil edilebiliyor. Teknoloji kullanımını mesleğimize dahil ettiğimizde erken teşhis ,tedavileri ve bakımları kolaylaştırmış oluyoruz. Bu tanı ve tedavilerin kolaylaştırması hem ölümlerin azaltılmasında hem de daha sağlıklı çocuklar ve gelecek için bizlere öncülük ediyor.” “Yapay zekanın ve robotların gelecekte ebelik mesleğinin yerini alabilir mi” sorusu üzerine ise Çelik, hastalarla kurulan temasın önemine değinerek, “Bizim mesleğimiz hastaya dokunduğumuz bir meslek grubudur. Robotların tek başına yapılabilecekleri bir sektör değil.Robotlar sadece sağlık çalışanlarına destek sağlayıcı ve kolaylaştırıcı yöntemlerden biri” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Diyarbakır Akdeniz anemisi anne ve babada taşıyıcılık varsa çocukta 4’te 1 ihtimalle oluyor Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hematoloji branşında Uzman Doktor Özlem Beyler, “Talasemi, diğer adıyla Akdeniz anemisi kalıtımsal geçen genetik bir kansızlık hastalığıdır. Anne ve babada eğer taşıyıcılık varsa çocukta 4’te 1 ihtimalle hastalık olur. Ülkemizde yüzde 2 oranında görüyoruz” dedi. Uzman Doktor Özlem Beyler, Akdeniz anemisinin kalıtımsal bir hastalık olduğunu söyledi. Anne ve babada eğer taşıyıcılık varsa çocukta 4’te 1 ihtimalle olduğunu belirten Dr. Beyler, hastalığın Türkiye’de yüzde 2 oranında görüldüğünü ifade etti. “Bu taşıyıcılık neden önemli? Evlilik öncesi genetik danışmanlık gerekebilir” diyen Dr. Beyler, “Hastalar, evlilik öncesi yapılan tarama testleriyle bize yönlendiriliyor. Biz de hemoglobin elektroforeze bakarak bilgilendirme yapıyoruz. Taşıyıcılık bir hastalık değildir, tedavi gerektirmez. Taşıyıcıların evlenmesinde ya da çocuk sahibi olmasında herhangi bir sakınca yoktur. Ancak çocuklarına aktarılabildiği bir hastalık olduğu için çocukta ciddi kansızlık olabilir. Bu nedenle takipte olmaları önemlidir” dedi. Bu hastaların kansızlığı olduğu için gereksiz demir tedavisi verilme durumu olabildiğine dikkat çeken Dr. Beyler, şöyle konuştu: “O açıdan mutlaka bir hematoloji uzmanına muayene olmalarını öneririm. Daha sonrasında bazı ağır talasemi hastalarına aylık kan nakli yapmak gerebiliyor. Buna bağlı olarak demir yükleri olabiliyor. Başka organların etkilenme riski olabiliyor. Yine bu hastaların aylık takipte kalmaları lazım. Beslenme durumuna gelecek olursak özel bir beslenme şekli yok. Herkes gibi yiyip içebilirler, beslenebilirler. Bazen biz folik asit desteği verebiliyoruz. Yine bu kontrollerdeki kan değerlerine bakarak karar verebileceğimiz bir durum. Tam kan sayımı, periferik yayma, hemoglobin elektroforezi ve demir testlerine bakarak tanı koyuyoruz. Bu şekilde diğer kansızlık nedenlerinden ayırt etmemiz gerekiyor bu hastaları. Çünkü gereksiz yere vitamin takviyesi alıp kan seviyelerini yükseltme durumlarına girmelerini engellemek istiyoruz.” "Türkiye, Akdeniz Bölgesin’e komşuluğu açısından bu hastalığı sık gördüğümüz bir bölge" Ailenin eğer bir hastada halsizlik, aşırı yorgunluk, çarpıntı, nefes darlığı gibi kansızlığın oluşturduğu durumlar varsa bir doktora gidip kontrol ettirebileceğini aktaran Dr. Beyler, “Bunun haricinde de evlilik öncesi rutin tarama testi yapılıyor. Bu şekilde ülkemizdeki yüksek taşıyıcılık oranlarından kaynaklanabilecek çocuklara aktarımın önüne geçilmiş oluyor. Bizim bu civar için oran yüzde 6 diyebiliriz. Aslında bunlar hep yüksek oranlar. Türkiye için yüzde 2, bölgemiz için yüzde 6’lara çıkıyor. Ama Antalya, Hatay civarına gittiğimizde yüzde 13’lere çıkıyor. Talasemi, aslında sık gördüğümüz bir kansızlık. Akdeniz Bölgesi derken Güneydoğu Asya’ya kadar uzanan, tüm dünyada sıklıkla görülen bir genetik kansızlık nedeni. Türkiye, Akdeniz Bölgesi’ne komşuluğu açısından bu hastalığı sık gördüğümüz bir bölge” şeklinde konuştu.