ÇEVRE - 01 Ağustos 2017 Salı 16:12

Şirince'de kaçak yapılar yıkılıyor

A
A
A
Şirince'de kaçak yapılar yıkılıyor

Aralarında Nişanyan Evleri, Matematik Köyü ve çok sayıda tesisin de bulunduğu Şirince'de kaçak yapıların yıkımı gerçekleştirilmeye başlandı.

1980 yılından bu yana devam eden Şirince Koruma Amaçlı İmar Planı kapsamında karar verilen kaçak yapılar için yıkım kararları gerçekleştiriliyor. Selçuk Belediyesi, kaçak yapıların yıkımı için 10 gün önce vatandaşlara tebligat gönderirken, kaçak yapısı bulunan vatandaşlar, herhangi bir tahribat olmaması için eşyalarını kendileri boşattı.

Şirince girişinde 5 yıldır otopark işletmeciliğini yapan Tekin Karadağ, "Söz konusu yıkım kararında otopark girişinde bulunan ahşaptan yapılma seyyar kulübenin kaldırılması isteniyor. Zarar görmemesi için kulübemi ben kaldırıyorum. Ancak bu yıkım daha büyük problemler yaratır. Uzlaşı yolu getirilip çözüm bulunması gerekir" diye konuştu.

Çatı katı yıkılacak

Yıkım kararından etkilenecek olan binalarında kot farkı olduğunu söyleyen Zeytinli Konağı Butik Otel İşletmecisi Pınar Kızıl, "Aslında pansiyon giriş katı birinci kat, yıkım kararı olan yer de ikinci kat olarak biliniyor. Fakat zamanının Anıtlar Kurulu bu bölümü üçüncü kat olarak görüp, köyde üçüncü kat yasak diyerek yıkım kararı vermişlerdir" dedi.

Sonrasında devam eden mahkeme sürecini yakından takip edemedikleri için bugün mağduriyet yaşadıklarını kaydeden Kızıl, "Bugün köyde 100'ün üzerinde binada yıkım kararı var. Belediye aslında imar planı askıya asılıp onaylandıktan sonra bizlere olumlu bir çözüm sunabilecekken bu yapıları yıkmamızı istiyor. Buradaki yapıların bir çoğu turistik tesis ve manzara bakımından da en güzel görüntüye sahiptir. Cafe ve butik otel olarak hizmet vermiş olan tesisimizin çok seven müşterileri vardır.Böyle bir yeri kaybediyor olmanın üzüntüsünü yaşıyoruz. Bizler buraya var olan güzelliği daha da güzelleştirmek ve şirin hale getirmek için dekorasyonlar yaptık. Buna rağmen belediye yıkmamızı istediği için bir çok eşya harap olmadan kendimiz boşalttık. Bakanlıktan emir almadıkları halde buranın yıkımını birkaç gün içerisinde yapacaklarını söylediler. Güzel ve Şirin olan köyümüzü sezonun ortasında yıkım yapmaları çözüm değildir" diye konuştu.

"Olumlu ve yapıcı bir çözüm istiyoruz"

Bu konuda olumlu ve yapıcı bir çözüm istediklerine dikkat çeken Pınar Kızıl, projelendirmelerin yapılabileceğini, gerekirse ön taraflara çatılar yapılabilinecek çözümlerin üretilmesi gerektiğini söyledi.
1997 yılında restoran olarak çalışan yapının 2002 yılında pansiyon olarak işletilmeye başlandığını, 2004 yılında imar affının olmasına rağmen hala devam eden mahkeme sürecinden dolayı kendilerinin bundan faydalanamadıklarını kaydeden Kızıl, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu durumda devam eden mahkeme süreci olduğu halde yargılanmanın yenilenmesini istedik, yürütmeyi durdurmayı talep ettik, fakat bu kararların alınması çok hızlı olmadığı için bugünlere geldik. Bizim belediye den istediğimiz tek şey bizlere zaman tanımasıdır.Hukuksal anlamda bizim mücadelemize izin vermesini istesek de şu anda buna dahi müsaade etmiyorlar.Herkese devamlı tebligatlar geliyor.En son olarak da gelen 10 gün önce tebligat geldi, ya kendileri yıkacak yada bizim yıkmamızı bildirdiler. İzinsiz tadilat yapılan eski Rum evleri ve bazı kaçak yapılar üzerinde de yıkım kararı var. Eğer yıkımlar yapılırsa köyümüz turizm anlamında çok büyük bir değer kaybedecek, prestij anlamında da değer kaybedecektir. Biz bu yıkımların yapılmasını istemiyoruz, bizlere kalıcı çözümler üretilmesini istiyoruz. Bizim amacımız budur."


Nilüfer Öztürk Silay

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Eczacıbaşı Dynavit, Kathryn Plummer’ı renklerine bağladı Eczacıbaşı Dynavit yeni sezon transfer çalışmaları kapsamında ABD’li smaçör Kathryn Plummer’ı kadrosuna kattı. Eczacıbaşı Dynavit, İtalya Ligi ve CEV Şampiyonlar Ligi’nin son şampiyonu ABD’li smaçör Kathryn Plummer’ı transfer etti. Plummer’ın transferiyle ilgili kulüpten yapılan yazılı açıklamada, "Plummer, çok güçlü ve çok kaliteli bir oyuncu. Oyun sistemimize direkt katkı yapabilecek kapasitede yetenekleri var. Final maçlarındaki tecrübesi ve İtalyan Ligi’ndeki kazandığı başarılar iyi bir transfer yaptığımızın göstergesidir. Kendisini aramızda görmekten dolayı çok mutluyuz" denildi. Transferle ilgili konuşan Kathryn Plummer, "Sporda köklü bir geçmişe sahip bu kadar prestijli bir kulübün parçası olmaktan büyük heyecan duyuyorum. Yeni takım arkadaşlarımla ve teknik ekiple tanışmayı ve nihai hedeflerimize ulaşmak için onlarla çalışmayı sabırsızlıkla bekliyorum. Gelecek sezon grubumuzun özel olacağını düşünüyorum. Birlikte neler başarabileceğimizi görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum. Genel olarak yeni bir kültür ve yaşam tarzı öğrenmeye ve ailemi de kulübe dahil etmeye hevesliyim. Teşekkürler Kaplanlar" dedi. ABD Milli Takımı’nda da oynayan 1998 doğumlu oyuncu, kariyerine Tstreet Volleyball Club’ta başladı ve sırasıyla Standford Üniversitesi Voleybol Takımı, Saugelle Team Monza, Denso Airybees ve Prosecco Doc Imoco Volley Conegliano takımlarında forma giydi.
Eskişehir ANAKARİYER’den 9 Mayıs Avrupa gününe özel etkinlik Anadolu Üniversitesi Kariyer ve Mezun Merkezi (ANAKARİYER) tarafından 9 Mayıs Avrupa Günü kapsamında “AB’nin Bütünleşme Süreci İçerisinde Birliğin Kültür Politikası: ‘Farklılık’ ve ‘Çeşitlilik’” etkinliği düzenlendi. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Erhan Akdemir’in konuşmacı olarak yer aldığı etkinlik Anadolu Üniversitesi Kongre Merkezi Salon Anadolu’da gerçekleştirildi. Anadolu Üniversitesi Kariyer ve Mezun Merkezi Müdürü Doç. Dr. Seda Tekeli başta olmak üzere, pek çok öğrenci katılım gösterdi. “AB, Türk kamuoyu tarafından yanlış biliniyor” “AB’nin Bütünleşme Süreci İçerisinde Birliğin Kültür Politikası: Farklılık ve Çeşitlilik” etkinliğinde konuşmacı olarak yer alan Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Erhan Akdemir konuşmasında AB’nin bir araya gelme sürecinden bahsetti. Doç. Dr. Akdemir konuşmasına şöyle devam etti: “Avrupa Birliği’nde yirmi yedi farklı ülke, kültür, dil mevcut. Bu da yirmi yedi farklı düşünce demek. AB’de farklılıklara saygı duyan, ortak kültür mirası anlayışı var. Avrupa Birliği kültür farklılıklarını çeşitlilik olarak algılamaktadır. 2022 yılında başlayan ve 2025 yılında tamamlanması öngörülen ‘AB Jean Monnet Module’ kapsamında hazırladığımız projemiz ile AB bütünleşme sürecinde Birliğin kültür politikasını dersler, eğitim programları ve etkinlikler gibi çeşitli araçlarla siz değerli katılımcılarımız gibi öğrencilerimize ve insanlara aktarmaya, onları bilinçlendirme çalışıyoruz.” “AB’nin Bütünleşme Süreci İçerisinde Birliğin Kültür Politikası: Farklılık ve Çeşitlilik” etkinliği soru cevap kısmının ardından ANAKARİYER Müdürü Doç. Dr. Seda Tekeli’nin Doç. Dr. Erhan Akdemir’e teşekkür belgesi takdim etmesiyle sona erdi.
İstanbul Duygu kontrolü çocukluk döneminde ailede öğrenilmeli İstanbul Eyüpsultan’da Iraklı eski öğrenci Y.K. tarafından silahla vurulan okul müdürü İbrahim Oktugan’ın ölümüyle özellikle ergen ve gençlerde duygu kontrolünün önemi bir kez daha gündeme geldi. Prof. Dr. H. Nermin Çelen, evde şiddet davranışı varsa çocuğun duygu düzenlemesini öğrenemediğini vurguladı. Prof. Dr. Çelen’e göre duygu kontrolü çocukluk döneminden itibaren önce ailede sonra akranlardan öğreniliyor. İstanbul Atlas Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. H. Nermin Çelen, duygu kontrolüne ilişkin değerlendirmede bulundu. Sağlıklı bir insanın duygularını kontrol edebileceğini belirten Prof. Dr. Çelen, “Duygu kontrolünü ya da duygularımızı düzenlemeyi çocukluktan itibaren öğreniyoruz. Duygu kontrolü her insan için geçerlidir. Her duygumuzu yoğun şekilde yaşamak çok sağlıklı olmayabilir” açıklamasında bulundu. Duygu kontrolünün oluşabilmesi için önce aile sonra akranların katkıda bulunduğuna değinen Prof. Dr. H. Nermin Çelen, “Eğer aile içerisinde şiddet varsa, masa yumruklamak, kapıları çarpmak, tokat atmak gibi şiddet davranışları ailede varsa çocuk duygularının nasıl düzenleneceğini öğrenemiyor. Anne ve babanın duygu kontrolündeki rolü çok büyük. Diyelim çocuk okul öncesi ya da ilkokula gitti, duygu kontrolünü bilmiyorsa diğer çocuklar ondan hızla uzaklaşıyor. Yalnız kalmamak için duygularını yavaş yavaş kontrol etmeye başlıyor” dedi. Ergenlik döneminde duygular çok yoğun yaşanıyor Eğer bunlar olmadıysa yani çocuk ailede ve ilkokul döneminde bunları öğrenemediği taktirde ergenlik döneminde farklı problemlerin yaşandığını belirten Prof. Dr. Çelen, “Beyinde duygularımızın merkezi limbik sistem ve amigdaladır. Gençlik döneminde amigdala duyguları özgürce üretir. Fren sistemi henüz gelişmemiştir. Freni olabilmesi için prefrontal lob dediğimiz alnın arkasındaki beyin bölümünün, limbik sistem arasında biyolojik iletişim kurması gerekiyor. Bu da zaman alıyor. Amigdala sayesinde ergenlik döneminde duygular çok yoğun yaşanıyor. Ön beyin lobu ile iletişim olmadığında duygular frenlenemiyor. Öfke ve benzeri sonuna kadar yaşanabiliyor. Ergenlik döneminde dopamin üretimi çok artıyor, fışkırıyor diye tabir ediliyor. Ama daha önceden duygularını kontrol etmeyi öğrendiyse nispeten onları yumuşatıyor” şeklinde konuştu. Olumsuz imkanlar donakalım durumunu ortaya çıkarıyor Olumsuz imkanların kişide frustrasyon da denilen donakalım durumunu ortaya çıkardığını da belirten Prof. Dr. Çelen, “Özellikle ergenlik döneminde çocukluktan itibaren duygu kontrolü yoksa, birtakım olumsuz imkanlar varsa mesela yabancı olmak, sığınmacı olmak, arkadaşları tarafından onaylanmamak, ders notlarının düşük olması, yeni çevreye uyum sağlayamaması bireyde donakalım denilen durumu ortaya çıkarıyor. Donakalımda şu oluyor: Diyelim evden çıkacaksın kapının kilidi düştü ve çıkamıyorsun. O an ne hissedersin? Ya da eşine mesaj göndereceksin şarjın bitmiş, ne hissedersin? İşte o anda yaşanan ve hissettiğin şeye donakalım deniyor” dedi. Donakalım öfke duygusunu ortaya çıkarıyor Donakalımın fizyolojik bir durum olup öfke duygusunu ortaya çıkardığını belirten Prof. Dr. Çelen, duygu kontrolü yoksa onun da şiddet davranışına dönüşebildiğini ifade etti. Prof. Dr. Çelen, “Gencin çözemediği sorunu varsa dışarıya da zarar vermiyorsa kendine dönük şiddet uygulayabilir. Dövme yaptırmak, dudağa pearcing taktırmak içe dönük şiddettir. Dışarıya yönelik şiddette cam kırar, duvarı yumruklar. Bunun en uç noktası adam öldürmektir. İçe dönük şiddetin en uç noktası ise intihardır” dedi. Prof. Dr. Çelen, şiddet davranışının sadece erkek çocuklarda değil, kız çocuklarında da ortaya çıkabildiğini söyledi. Duygular taklit yoluyla da kazanılır Prof. Dr. Çelen, “Davranışları onaylı ya da onaysız da olsa prestij sahibi, popüler kişilerin davranışlarının taklit edilmesi söz konusudur. Toplumda, medyada çok örnek bulunmaktadır” dedi. Duygu düzenlemesi duygusal zekayla ilgili Duygu düzenlemenin duygusal zekayla alakası olduğunu kaydeden Prof. Dr. Çelen, “Bilişsel zekâmız doğuştan biçilmiş olarak dünyaya geliyoruz ama duygusal zekayı artırabiliyoruz. Yani insanların duygu düzenlemesinin dolayısıyla duygusal zekâsını özel programlarla ve profesyonel yardımla artırmak mümkün” dedi. Prof. Dr. Çelen şöyle konuştu: “Medyada son günlerde yer alan vakalardaki şiddet örnekleri yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda değerlendirildiğinde gençlerin fizyolojik yapısı, isteklerini erteleme özelliklerinin olmayışı, donakalım yaşantısının geçmişi ve taklit edilecek modellerin çokluğu günümüz imkanlarında sadece bizde değil, dünyada büyük bir sorun haline gelmiştir. Tabii bunda duygusal zekânın yeterli olmayışı da söz konusudur. İnsan, hayvan ve doğa sevgisi öğretmek de çok önemlidir. Unutmayalım ki gençler dünya kurulalı beri otoriteye de karşıdır.” Profesyonel yardım alınmalıdır Prof. Dr. Çelen son olarak duygu kontrolü ile ilgili sorun yaşayan çocuk ya da ergenle ilgili profesyonel yardım alınması gerektiğini belirterek “Ebeveyn sorunun farkındaysa çocukları için profesyonel yardım almalıdır. Ayrıca ailenin yanı sıra okullardaki rehberlik servislerine büyük sorumluluk düşmektedir” şeklinde sözlerini tamamladı.
Burdur Türk müziğinin ineklerin süt verimini artırdığı akademik olarak ispatlandı Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Çiftliğinde Devlet Konservatuarı ile ortak düzenlenen "Türk Müziğinin Süt İneklerinin Hormon ve Süt Verimi Üzerindeki Etkisinin İncelenmesi" projesi çerçevesinde ineklere Türk müziği dinletilerek süt veriminin arttığı gözlemlendi. Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı, Veteriner Fakültesi, Gıda Tarım ve Hayvancılık MYO, MAKÜ Çiftliği’nin de iş birliği yaptığı "Müziğin Süt İneklerinin Hormon ve Süt Verimi Üzerindeki Etkisinin İncelenmesi" projesi meyvelerini veriyor. Çiftlikte yetiştirilen ineklere dinletilen Türk Müziği’nin ardından ineklerin daha sakin ve huzurlu bir ortamda beslendikleri için süt veriminde de artış sağlandığı gözlemlendi. Proje sorumlusu MAKÜ Müzik Kültürü Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürü Prof. Dr. Zeki Nacakcı projesi hakkında MAKÜ Çiftliği’ndeki ineklere uyguladıkları projelerinde müziğin her bir tarzına ineklerin farklı tepkiler verdiklerini, müzikli ortamda durmalarının onlardaki mutluluk hormonlarında değişim gösterdiğini ve bu sayede de süt verimlerinin de arttığını aktardı. Daha önce birçok farklı yerde uygulanan bu yöntemin MAKÜ’de uygulanan bu sistemin farkının ise Türk Halk Müziği ve yöresel müzikler dinletmeleri olduğunu belirtti. Ayrıca proje hakkında bilgi veren Prof. Dr. Zeki Nacakcı, "Müziğin canlılar üzerindeki etkisine yönelik birçok çalışma vardır. Biz de bu projede ineklerin süt verimini artırabilir miyiz düşüncesiyle hareket ederek MAKÜ Çiftliği’nde müzik denemeleriyle ineklerimizin süt verimini artırmaya yönelik bir proje başlattık. Bizim dünyada yapılan diğer projelerden farkımız onlar klasik müzik temelli araştırmalar yaparken biz bunu Türk halk müziği ile, yöre müzikleri ile, meditasyon müzikleri ile şekillendirme çalışması başlattık. Bunun öncelikli etapta dünyadan çok daha farklı olarak fareler üzerinde, atlar üzerinde, onlarında stres hormonlarını ve süt verimini artırıcı hormonları üzerinde çalışmalarını yaptık. Bu çalışmalarda belli başlı müzikleri belirledik ve hangi desibelde vereceğimizi, hangi sürelerde vereceğimizi, ne kadar vereceğimiz gibi konuları önce atlar üzerinde yapılan araştırmalar ile belirledikten sonra çiftlikte ineklere günün belirli saatlerinde müzik dinletiyoruz. Bir de biliyoruz ki inekler en çok süt sağarken strese giriyorlar. Onlara o noktada farklı müzikler dinletip Pavlov’un şartlı deneysel olarak yapmış olduğu araştırma gibi bizde farklı denemeler yapıyoruz. Tabii bunların sonuçlarını daha almadık ama görünen o ki şu anda olumlu yönde gidiyoruz. Çünkü yaptığımız ön araştırmalara göre ineklerin müziğe çok güzel tepki verdiğini görüyoruz. Hatta ben ilk projeye başladığımda çok da şaşırmıştım, bu kadar aşırı bir tepki beklemiyordum. Direkt bütün sese odaklanarak hareket ediyorlar. İlk etap araştırmalarımızda Türk halk müziğine, caz müziğine, meditasyon müziklerine diğer müziklere oranla daha çok tepki verdikleri görülüyor. Proje sonuçlandıktan sonra bunun bilimsel verileri makaleler ve bilimsel ortamlarda açıklanacak. O zaman çok daha net veriler elimize ulaşmış olacaktır" dedi. "İneklerin stresleri az olunca süt verimi de artıyor" İneklerin süt veriminin dış etkenlere bağlı olduğunu ve mutlu olduklarında süt veriminde artış yaşandığının altını çizen Prof. Dr. Nacakcı, "Benim diğer uzman arkadaşlardan aldığım davranışları ile ilgili bilgilere göre, inekler stresleri ne kadar az olursa o kadar süt verimleri artıyor. Dolayısıyla normal yemeklerini yedikten sonra dinlenme modlarındaki müziklerin aslında meditasyon ve onları çok hareket ettirmeyecek bir tarzda müzik olduğu zaman onların çok daha rahat yattıkları ya da dinlendiklerini görüyoruz. Bu da onların günlük süt üretimlerini artırdığı gibi hareketli müziklerde de çok daha canlı hissediyorlar. İnsanlar nasıl farklı müziklere farklı tepkiler gösteriyorlar aynı hayvanlar da farklı müziklere farklı tepkiler gösteriyorlar ve bunun sonuçlarını da alıyoruz. Proje başlayalı bir yıl oldu. Bir yıl süresi içerisinde değerli veriler elde ettik. Bunu gerek kan alma örneklerinde, gerekse davranışlarını gözlemleyerek de görüyoruz. Projenin sonlarına doğru geldik. Yaklaşık 3 ay içinde de projemiz sonuçlanacak. 3 ay sonra da basın mensupları ile bu verileri paylaşacağız" şeklinde konuştu. "Projede farklı fakültelerden 15 kişi yer alıyor" Projenin büyük katılımlı bir proje olduğundan bahseden Prof. Dr. Nacakçı, "Proje ekibimiz büyük. Veteriner Fakültesinde branşları çok farklı olan hekim arkadaşlarımızdan da destek alıyoruz. Laborantından hayvan davranışlarını gözlemleyen veterinerlere kadar. Yine biz de konservatuvar bölümünden farklı müzik türleriyle uğraşan arkadaşlarımızdan çok farklı destekler alıyoruz. Projemize yaklaşık 15 kişi destek veriyor. Bu da projenin büyüklüğünü ve başarıya ulaşmasında katkı veriyor" sözlerini sarf etti. "Merkezimizde hayvanlar üzerinde 40’ın üzerinde çalışma yapılıyor" MAKÜ Çiftliği’nde yer alan hayvanlar üzerinde farklı çalışmalar yapıldığını dile getiren Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi ve Tarım Hayvancılık ve Gıda Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürü Dr. Öğr. Üyesi İlktan Baştan ise proje ile ilgili olarak, "Merkezimiz bünyesinde 40’ın üzerinde çalışma yapılmakta. Lisans ve lisansüstü öğrencilerimizin yanı sıra birçok bilimsel araştırma da uygulanmaktadır. Bunlardan bir de müziğin süt verimi üzerindeki artmasının araştırılması. Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Bölgesel Kalkınma Odaklı üniversite ve hayvancılık alanında özel desteklenen bir üniversite. Burada da bu üniversitenin farklı birimlerinde farklı disiplinlerinde hayvancılığın veriminin nasıl artırılabilir, nasıl daha iyiye götürülebilir, onun bir çalışma örneğini görüyoruz. Burada Güzel Sanatlar Fakültesi, Konservatuvar, Fen Edebiyat Fakültesi, Mimarlık Mühendislik Fakültesinden birçok hocamızın aynı zamanda eşgüdümlü araştırmaları yürütülmektedir. Amacımız bölgemizdeki hayvancılığa bir örnek, bir rol model olabilmektir" dedi.