SAĞLIK
Bahar Alerjisinden korunmanın en önemli yolu alerjenlerden kaçınmak 19 Mart 2024 Salı - 11:41:46 Bahar mevsiminde ortaya çıkan alerjiler hakkında bilgi veren İhsan Başpınar “Daha çok ağaç, çiçek polenleri ve çimenlere bağlı burun akıntısı, burunda kaşıntı, tıkanıklık, hapşırma, gözlerde sulanma ve kızarma ile ortaya çıkan tabloya bahar alerjisi veya mevsimsel alerjik rinit denir” dedi. BHT CLINIC İstanbul Tema Hastanesi’nden Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı İhsan Başpınar halk arasında ise saman nezlesi hakkında merak edilenleri yanıtladı. Bahar alerjisinin her yaş grubunda ortaya çıkabildiğini belirten Başpınar en sık çocukluktan erişkin döneme geçişte başladığını ve alerjinin görülmesinde özellikle genetik yatkınlık ve çevresel faktörler önemli rol oynadığını ifade etti. Başpınar bahar alerjisinin belirtilerini sıraladı: “Burun tıkanıklığı, burun akıntısı, hapşırma nöbetleri, gözlerde ve burun çevresinde kızarma, kaşıntı, koku ve tat hissinde azalma, dikkat dağınıklığı, uyku ve yorgunluk hissi, damakta ve burunda kaşıntı gibi bulguların ortaya çıkmasıyla çocuğun okul başarısı ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir” dedi. Bahar Alerjisinden korunma yolları nelerdir En önemli korunma yolu olarak alerjenlerden kaçınılmasını söyleyen Başpınar, semptomları şöyle sıraladı: “Polenlerin yoğun olduğu saatlerde, rüzgârlı ve kuru havalarda dışarı çıkmamak, şapka, gözlük ve maske kullanılması, uzun kollu elbise ve pantolon giyilmesi, evde ve araçta polen filtresi kullanılması, duş alınıp, elbiselerin değiştirilmesi, çiçekli ve çimenli ortamlardan uzak durmak, sigara içilen ortamlardan uzak durmak bahar alerjisinden korunma yolları olabilir” şeklinden konuştu. Başpınar, “Ayrıntılı muayeneden sonra ise; Serum IgE ve eozınofil seviyesi, nazal smear, deri testleri, kanda sperfik alerjen araştırılması ile bahar alerjisinin teşhisi konulabilir” dedi. Bahar Alerjisinde tedavisi nedir Medikal tedavi olarak kortizonlu spreyler ve antialerjik ilaçlar kullanılmaktadır. Haftada en az iki mevsim alerji semptomları gösteren veya 6 ay boyunca şikâyeti süren hastalar antialerjik ilaçlarla kontrol altına alınamıyorsa immunoterapi yapılabilir. Özellikle tamamlayıcı tıpta kullanılan kendi kanıyla tedavi (otohemeoterapi) ve ozon terapi de oldukça faydalıdır, diyerek konuşmasını sonlandırdı.
19 Mart 2024 Salı - 11:24 Ramazan’da kilo almamak için metabolizmayı hızlandıran öneriler Diyetisyen Merve Sena Nazlı, oruç tutanlar için metabolizmayı hızlandıran önerilerde bulunarak, “Hamur işleri, yağlı-tuzlu yiyecekler kan şekeri dengesini bozup acıkmaları arttırabilir. Sahur ve iftarda yeterli besin alınmadığı zaman metabolizma yavaşlar ve kilo alımı başlar. Ramazan’da yeterli sıvı tüketimine ve protein ağırlıklı beslenmeye dikkat edilmeli” dedi. Oruç tutmak; bedeni arındırmaya ve sindirim sistemini dinlendirmeye yardımcı olur. Ancak Ramazan ayında yetersiz beslenildiği durumlarda; yorgunluk, susuzluk, baş-mide ağrısı görülebilir. Oruç tutarken bu sıkıntıların yaşanmaması için dengeli beslenmenin önemine dikkat çeken Medicana Sağlık Grubu Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Diyetisyen Merve Sena Nazlı, oruç tutanlar için metabolizmayı hızlandıran önerilerde bulunarak, “Hamur işleri, yağlı-tuzlu yiyecekler kan şekeri dengesini bozup acıkmaları arttırabilir. Sahur ve iftarda yeterli besin alınmadığı zaman metabolizma yavaşlar ve kilo alımı başlar. Ramazan’da yeterli sıvı tüketimine ve protein ağırlıklı beslenmeye dikkat edilmeli” dedi. Ramazan ayında iftarda çok fazla yemek ne kadar zararlıysa, tek öğün ile gün boyu oruç tutmanın da o kadar zararlı olduğunu belirten Diyetisyen Merve Sena Nazlı, "Oruç tutarken dengeli ve ölçülü beslenmeye, ayrıca yeterli sıvı almaya da özen gösterilmesi gerekiyor. Sahur ve iftarda yeterli besin alınmadığı için metabolizma da yavaşlıyor ve kilo alımı daha çok artıyor" diye konuştu. "Sahurda protein içeriği zengin besinler tüketilmeli" Hamur işleri, yağlı-tuzlu yiyeceklerin kan şekeri dengesini bozup, acıkmaları arttırabileceğini ifade eden Merve Sena Nazlı, Sahur öğününde hamur işlerinden uzak durulması gerekiyor. Sahur da protein içeriği zengin olan besinler tüketilmeli. Protein içeriği zengin besinler, gün boyu hem daha enerjik olunmasını sağlar hem de metabolizmanın yavaşlamasını engeller. Çok tuzlu olmayan peynir, yumurta, ceviz-badem-fındık, yeşillik, yoğurt, tam tahıllı ekmeklerin yer alacağı hafif kahvaltı öğünleri tercih edilmelidir" şeklinde konuştu. "İftarı ikiye bölün" İftarda açlığın verdiği hissiyatla çok hızlı yemek yenildiğine dikkat çeken Diyetisyen Merve Sena Nazlı, "Bu da şişkinlik, mide ağrıları, reflü şikayetlerine yol açabilmektedir. Bu şikayetlerin yaşanmaması için iftar öğününün ikiye bölünmesi gerekir. Öncelikle 1-2 bardak oda ısısında su ile başlanmalı, ardından kan şekerinin dengelenmesi için 1 adet hurma tercih edilmelidir. İftara 1 kase çorba ile başlamak, çorba bittikten sonra 10-15 dakika ara vermek fazla kilo alımını önleyebilir. Çünkü beyin doyma emrini yemeklerden 15-20 dakika sonra verir. Bu yüzden yemekleri hızlı yemekten kaçınmak, yavaş ve çok çiğneyerek tüketmek gerekir. Ara verdikten sonra ana yemek, salata, yoğurt, tam tahıllı ekmek gibi sağlıklı karbonhidrat ile devam etmek önemlidir. Ana yemek tercihleri dönüşümlü olarak et, tavuk, balık, kıymalı sebze yemekleri şeklinde olabilir. Ramazanda kuru baklagiller tüketimi oldukça azalmaktadır. Lif kaynağı olan bu grup salatalara ilave edilebilir. Beyaz ekmek, pirinç pilavı gibi glisemik indeksi yüksek olan yiyecekler yerine bulgur pilavı, kepekli ekmek tercih edilmelidir. Kızartma, kavurma gibi sağlıksız pişirme yöntemlerinden uzak durulmalıdır. Tatlı ihtiyacı, şerbetli tatlılar yerine Ramazan ayının vazgeçilmezi olan güllaç gibi sütlü tatlılardan ya da meyve tatlılarından karşılanmalıdır” şeklinde açıklamalarda bulundu. "Çay-kahve, su yerine geçmez" Ramazan ayında önemli konulardan birinin de yeterli sıvı alımı olduğunu vurgulayan Merve Sena Nazlı, "Yeterince sıvı alınmazsa su ve mineral kaybı olarak, bayılma, baş dönmesi gibi sağlık sorunları yaşanabilmektedir. İftar-sahur arasında en az 1,5 litre su içilmesi gerekir. Çay-kahve gibi içecekler su yerine geçmez. Aksine bu tarz içecekler sıvı kaybını daha da arttırmaktadır. Bu yüzden her 1 bardak çay içerken yanında 1 bardak su tüketmeye özen gösterilmelidir. Eğer su içmek zorluyorsa, aromatik olarak içerisine limon, nane, salatalık, tarçın gibi eklemeler yapılmalıdır. Bu sayede de metabolizma hızlandırılabilir. Ayrıca iftardan 1-2 saat sonra hafif bir yürüyüş yapmak metabolizmayı hızlandırarak bağırsakların çalışmasına yardımcı olacaktır” dedi.
19 Mart 2024 Salı - 11:01 Rinoplastide amaç: Ameliyatlı burun izlenimi vermemektir Burundaki şekil bozukluğunu düzeltmeyi amaçlarken burunda nefes almaya engel oluşturan kemik eğrilikleri (deviasyon) ameliyatı ile de bir arada yapılabilen Rinoplasti hakkında bilgiler veren Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Rauf Tahamiler, “Çoğunlukla burun küçültme işlemi olarak bilinen rinoplastide bazen burnun büyütülmesi de hedeflenebilir. Buradaki amaç ameliyatlı burun izlenimi vermemektir. Doktorunuzla görüşmeden önce burnunuzla ilgili tüm problemleri belirlemeniz faydalı olacaktır. Nefes alma, burun akıntısı, geniz ardına akıntı ve baş ağrısı olup olmadığını belirlemeniz, rinoplasti işlemiyle bu problemlerin çözümünü de mümkün hale getirir” dedi. Burnundaki şekil sorunlarından şikâyetçi olan kişiler, bu sorunlardan hangilerinin düzeltilip düzeltilemeyeceğini mutlaka doktorlarına danışmalı. Medicana Ataşehir Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Rauf Tahamiler, ameliyat sonrası beklentilerinizin olabilirliğini en iyi doktorunuzun ifade edebileceğini belirterek “Ameliyat sonrası hayal kırıklığından kurtulmanın yolu bu dönemi iyi değerlendirmek ile mümkündür. Bu ameliyatta doktorunuzla davranmanız hem sizi hem doktorunuzu rahatlatacaktır. Farklı beklentiler daha yolun başında doktorunuzla sizi karşı karşıya getirecektir. Sizin için çok büyük kusurlar cerrahi olarak basit bir işlemle düzeltilebilirken çok küçük bir ayrıntı bazen zor bir cerrahi ile düzeltilebilmektedir” açıklamasında bulundu. “En güzel burnu değil, yüze en uygun burnu yapmak önemli” “Burun estetiğinde amaç, yüzünüze en uygun burnu yapmaktır” diyen Prof. Dr. Rauf Tahamiler, şu bilgileri verdi: “Bu cerrahi işlem şüphesiz mevcut burunla yapılacaktır. Yani cildin kalınlığı, mevcut kıkırdakların inceliği ve formu, yara iyileşmesi ve daha önce geçirilen burun ameliyatları başarı oranını belirler. Amaç, yüzünüze ilgisiz bir burun yapmak değildir. Bu nedenle tek başına en güzel burunu yapmak sorunları çözmeyecektir. Yüzünüze en uygun burnu yapmak, en başarılı sonuç olarak kabul edilir. Burnun bazı yerleri küçültülürken bazı yerlerinin büyültülmesi ile yüzde iyi görünen burun sağlanmaya çalışılır. Burun deliklerinin aşırı görünmediği, diri, kemik çatının kaybedilmediği ve ameliyatlı olduğu izleniminin saklanması önemlidir.” “Yeni bir burunla ilgili herkes farklı yorum yapabilir” Burun estetik ameliyatları, dünyada en çok yapılan estetik amaçlı ameliyatlardır. Ameliyat süresi 1-1.5 saati aşmamaktadır. Ancak özel durumlarda bu süre daha uzun olabilir. Eskiye oranla ameliyat sonrası morluk ve şişliklerin çok daha az oranda görüldüğünü vurgulayan Prof. Dr. Tahamiler, “Burun ameliyatı sonrası kişiler; burun içinde bir gün kalan bir tampon ya da nefes almaya engel olmayacak özel bir sünger ve burun dışını saran minik bir alçı ile uyanır. Ameliyat sonrası genellikle korkulduğu gibi ağrılı geçmez. Basit ağrı kesiciler alınabilir. Bir gün sonra burun içi boşaltılacak ve nefes alımı normale dönecektir. Hastaların aşırı sıcak olmayan bir mekanda baş hafif yukarıda ya da oturur durumda istirahat etmeleri önerilir. Burun ameliyatlarından sonra her bir kişi farklı yorumlar yapabilir. Bu zevklerin değişik olmasının yanı sıra eski burnunuzun iyi bilinmemesi ile ilgilidir” şeklinde konuştu. Burun ameliyatı sonrası bilmeniz gerekenler Prof. Dr. Tahamiler burun ameliyatı sonrası bilinmesi gerekenleri ise şöyle sıraladı: “Burun üzerindeki alçı 7-10 gün arasında kalacaktır. Alçının ıslanmaması gerekir. Terleme ile bu alçının gevşeyeceğini düşünerek aşırı sıcak yerlerde bulunulmaması gerekir. Dişlerin ilk 10 gün çok dikkatli fırçalanması gerekir. Özellikle ön dişler fırçalanırken dikkatli olunması çok önemlidir. Yumuşak bir fırça tercih edilmelidir. Ameliyat sonrası aşırı fiziksel aktiviteden uzak durulmalıdır. Burundaki sargılar kalkıncaya kadar banyo yapılmamalı ve buharlı ortamda bulunulmamalıdır. Bir hafta boyunca aşırı yüz hareketleri ve gülmekten kaçınılması gerekir. Ameliyatı takip eden 20 gün boyunca boğazlı kazak veya dar boyunlu giysiler giyilmemelidir. Yüze ve burna 3 hafta süreyle sert bir şekilde dokunulmamalı. Operasyonu takip eden 6 hafta boyunca aşırı güneş ışığından uzak durulmalı. Aşırı sıcak burunda şişmeye neden olacaktır. Burun ameliyatlarından sonra gözaltlarında ve yüzde şişme olabilmektedir. Eski ameliyat tekniklerine göre bu duruma çok daha az oranda rastlanmaktadır. Bu şişlikler 1-2 hafta içinde geçecektir. Doktorun verdiği ilaçlar dışında ilaç alınmamalı. Ameliyat sonrası 5 gün kontak lens takılmamalıdır. 16 hafta boyunca hiçbir gözlük türü kullanılmaması, daha sonraki dönemde hafif bir çerçeve kullanılması önerilir. Burun açıldıktan sonra burun cildi sıvı sabun veya özel losyonlarla temizlenmeli. Bantlar alındıktan sonra makyaj yapılabilir.”
19 Mart 2024 Salı - 10:58 “Her 4 çocuktan 1’i kulak şekil bozukluğuyla doğuyor” Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Salahattin Okur, yaklaşık 4 doğumdan birinde çocukların kulak şekil bozukluğuyla dünyaya geldiğine dikkat çekerek, düzeltilmeyen şekil bozukluklarının çocukları akran zorbalığına karşı savunmasız bıraktığı uyarısında bulundu. Acıbadem Adana Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Salahattin Okur, doğuştan kulak şekil bozukluklarının doğumların yaklaşık yüzde 1’inde görüldüğünü ve bunların yüzde 3 ila 5’lik kısmında kulak şekillendirme işlemi uygulanması gerektiğini söyledi. Dr. Okur, kulak kalıplama yönteminin, yeni doğanlarda kulak şekil bozukluklarının ameliyatsız bir şekilde düzeltilmesi için son derece etkili olduğunu ve doğumdan sonraki ilk altı hafta içinde başlanırsa yüzde 90’ın üzerinde başarı oranı olduğunu dile getirdi. Kulaktaki şekil bozukluklarının nedeninin bilinmediğini belirten Dr. Okur, “Kesin olarak bilinmese de dış baskıdan, anormal kulak kası gelişiminden ya da genetik yatkınlıktan kaynaklandığına inanılmaktadır. Bu bozukluklar, düzeltilmediği takdirde çocukları akranları tarafından alay edilmeye ve zorbalığa karşı daha savunmasız hale getirir, bu da zihinsel sağlık ve sosyal aktivite üzerinde olumsuz etki oluşturur” dedi. “Östrojen sayesinde kıkırdaklar kolay şekil alabiliyor” Bebeklerde şekil bozukluklarını düzeltmek için yapılan kulak kalıbının, kalıplamanın hayatın ilk altı haftasında gerçekleşmesi durumunda ameliyat ihtiyacını ortadan kaldırdığını vurgulayan Dr. Okur, erken kalıplaması sadece tedavi süresini kısaltmakla kalmadığını, ileride gerekli olabilecek ameliyatla düzeltme ihtiyacını da azaltacağını ifade etti. Kulak kalıplamanın, yeni doğmuş bir bebeğin hayatının ikinci veya üçüncü günü ile altı haftası arasında uygulandığında, kulak deformasyonlarını ameliyatsız düzeltmede oldukça etkili olduğunu; bu süre zarfında, çocuğun dolaşımında mevcut olan yüksek düzeydeki anne östrojeni nedeniyle kıkırdağın esnek olduğunu ve bu sayede daha hızlı ve kolay şekil alabileceğini söyledi. “Erken müdahale başarı oranını arttırır” Kulak şekillendirme işleminin, kulağın şeklini düzeltmek ve korumak için özelleştirilmiş yumuşak ve esnek malzemeden yapılmış bir cihazın belirli bir süre boyunca sürekli olarak takılmasını içerdiğini anlatan Dr. Okur, “Düzelmenin ilerleyişini izlemek için hasta haftalık olarak kontrol edilir. Şekil bozukluğunun doğru bir şekilde tanımlanması ve kalıplamanın buna göre uyarlanması çok önemli olduğundan, kulak kalıplama işlemi kulak şekil bozukluklarını düzeltme konusunda eğitim almış bir tıp doktoru tarafından gerçekleştirilmelidir. Genel olarak, bir çocuğa ne kadar erken müdahale edilirse, sonuçları da o kadar iyi olur. Bu nedenle, bir bebekte kulak şekil bozukluğu olduğundan şüpheleniliyorsa, bebek derhal değerlendirme ve teşhis için bu konuda uzman bir hekime yönlendirilmelidir” ifadelerini kullandı.
Uzmanı açıkladı: "Bir günlük oruç bir saatlik yürüyüşe eş değer"
19 Mart 2024 Salı - 10:58 Uzmanı açıkladı: "Bir günlük oruç bir saatlik yürüyüşe eş değer" Oruç tutmanın bir saatlik yürüyüşe eş değer olduğunu belirten Diyetisyen Gülsüm Hazman, Orucun kalp sağlığına da olumlu etkilerinin bulunduğunu belirtti. Oruç tutmanın hem bedene hem de ruha iyi geldiğini söyleyen Diyetisyen Gülsüm Hazman, “Vücudumuzda orucun etkisiyle aktif hale gelen özel proteinler var. Bunlar beynimizin daha iyi çalışmasını ve vücudumuzun daha dayanıklı olmasını sağlar. Bu durum da bağışıklığımızın güçlenmesi demektir. Bununla birlikte oruçlu iken GH yani büyüme hormonu dediğimiz hormonda artış gözlemlenir. Bu hormon aynı zamanda yağ yakıcı hormon olduğu için de kilo verimi hızlanır. Kilo verimi ile birlikte insülin direnci kırılır ve kan şekeri dengelenir. Orucun kalp sağlığına da olumlu etkileri bulunmaktadır. Uzun süreli aç kalmak kalp ritmini düzenlediği gibi yüksek tansiyonu ve kolesterolü düşürürken iyi kolesterol olan HDL’yi artır” dedi. “Oruç, kanser hücrelerini öldürüyor" Hazman, orucun kanser hücrelerini öldürdüğünü ifade ederek, "Oruç tutmanın kanserli hastalar üzerinde bile olumlu etkisi bulunmuştur. Yapılan araştırmalar, kanserli hastalarda tümör büyümesini yavaşlattığını ve kanser hücrelerini öldürdüğünü, kemoterapi ve radyoterapi etkisini artırdığını ispatlamış. Orucun birde psikolojik açıdan önemine bakalım. Spor yaparken vücutta salgılanan endorfin dopamin gibi bize mutluluk veren hormonlar oruç esnasında da salgılanır ve bu sebeple oruç psikolojik açıdan bizlere iyi gelir ve kendimizi daha mutlu hissetmenizi sağlar. Yani Oruç tutmanın insan üzerinde ki etkisi dışarıda yaptığımız 1 saatlik yürüyüşle neredeyse eş değerdir. Yapılan araştırmalar bize gösteriyor ki, oruç vücudun bağışıklık sistemini tamamen yeniler ve vücutta bir onarım sağlar. Hz Muhammedin de dediği gibi ‘Oruç tutunuz sıhhat bulunuz’” açıklamasında bulundu.
Sağlıklı Hayat Merkezleri’nde sağlıklı yaşlanma danışmanlığı
19 Mart 2024 Salı - 10:51 Sağlıklı Hayat Merkezleri’nde sağlıklı yaşlanma danışmanlığı Yaşlı vatandaşların günlük yaşamlarında uyması gereken önemli noktalara dikkat çeken Bursa İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı Uzm. Dr. Mustafa Çetin, Sağlık Bakanlığı’nın bu çerçevesinde yürüttüğü çeşitli çalışmalardan faydalanmaları gerektiğinin altını çizdi. Bursa İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı Uzm. Dr. Mustafa Çetin, Yaşlılara Saygı Haftası çerçevesinde açıklamalarda bulundu. Yaşlıların, geçmiş ve günümüz arasında köprü kuran, kültür, gelenek ve tecrübeleri yarınlara taşıyan kişiler olduğunu vurgulayan Uzm. Dr. Çetin, yaşlı vatandaşların sosyal hayatın içinde yer almaları, aktif ve sağlıklı bir yaşam sürdürmelerinin Sağlık Bakanlığı’nın öncelikleri arasında yer aldığını söyledi. Çeşitli bireysel ya da çevresel faktörlerin etkisiyle oluşabilen düşme ve kazaların, yaşlı bireylerin sağlıklarını kaybetmelerine, ya da yaşamlarının geri kalan dönemlerinde başkalarına bağımlı hale gelebilmelerine neden olduğunu vurgulayan Uzm. Dr. Çetin, “ Bu nedenle 2024 yılı 18-24 Mart Yaşlılara Saygı Haftası’nın teması “Güvenli Yaşa, Sağlıklı Yaşlan” olarak belirlenmiştir. Sağlıklı ve aktif yaşlanmanın teşvik edilmesi, evlerde ve sosyal yaşam alanlarında basit tedbirlerin alınması yoluyla düşmeler ve kazalar büyük ölçüde azaltılabilecektir. Bu konu yaşlılarımız kadar, yaşlı bir birey adayı olan kendimize karşı da önemli bir sorumluluktur.” diye konuştu. Yaşlı vatandaşlara yönelik faaliyetler sürüyor Sağlık Bakanlığı’nın bununla ilgili paydaşların katılımı ve katkılarıyla “Türkiye Sağlıklı Yaşlanma Eylem Planı ve Uygulama Programı” hazırlayarak faaliyetler yürüttüğünün altını çizen Uzm. Dr. Çetin, “Bakanlığımız geliştirdiği Hastalık Yönetim Platformu (HYP) uygulaması ile aile hekimlerimizin, kendilerine kayıtlı yaşlı bireyleri, klinik rehberler doğrultusunda izleme ve değerlendirmelerine imkan sağlamıştır. Yine ülke genelinde yaygınlaştırdığı Sağlıklı Hayat Merkezleri’nde (SHM) ise sağlıklı yaşlanma danışmanlığı ve güvenli çevre hakkında eğitimler verilmesini sağlayarak yaşlı bireylerimiz başta olmak üzere tüm vatandaşlarımızın ve sağlık çalışanlarımızın konuya yönelik farkındalıklarını artırmaya yönelik çalışmalara devam etmektedir. Yaşlı vatandaşlarımızı bu merkezlerden faydalanmaları için bekliyoruz” diye konuştu. Uzm. Dr. Çetin son olarak Yaşlılara Saygı Haftası çerçevesinde yaşlı vatandaşlara karşı hatırlatmalarda bulunarak sözlerini şu şekilde sürdürdü; “Bu hafta vesileyle vatandaşlarımızı; yaşa ve sağlık durumuna uygun aralıklarla görme ve işitme muayenelerini yaptırmaya, yine yaşa ve sağlık durumuna uygun düzenli egzersiz ve yürüyüş yapmaya, düşme ve kazalara karşı kolay giyilip çıkartılan ve kaymaz tabanlı rahat ayakkabılar kullanmaya, halı, mobilya, kablo gibi eşyaların takılmaları önleyecek şekilde düzenlemeye ve de düzenli sağlık kontrolleri yaptırmaya davet ediyor, tüm büyüklerimize sağlıklı günler diliyoruz”
Kan sulandırıcı kimine yarar, kimine zarar
19 Mart 2024 Salı - 10:50 Kan sulandırıcı kimine yarar, kimine zarar Sağlık Bilimleri Üniversitesi Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Alıcı, kalp damar hastalıklarında yoğunlukla kullanılan ve dünyanın en çok bilinen ilacı olan kan sulandırıcı kullanımı konusundaki kararın mutlaka hekimler tarafından verilmesi gerektiğini, aksi takdirde fayda yerine zarar verebildiğini söyledi. Kalp Damar Hastalıkları Uzmanı Alıcı, polikliniklere başvuran çok sayıda hastanın kendilerine en fazla kan sulandırıcı kullanımı konusunda sorular yönelttiğini, sadece kalp damar hastalığı değil, diyabeti olan, ailesinde kanser ya da kalp damar hastalıkları öyküsü bulunan, covid olan, sigara içen, obeziteden yakınan, insülin direnci bulunan hatta hiçbir risk faktörü olmasa da ilerleyen yaşını gerekçe göstererek kan sulandırıcı kullanmak isteyenlere sıkça rastladıklarını bildirdi. Özellikle 45 - 50 yaşından sonra mutlaka günde bir adet kan sulandırıcı kullanılması gerektiği gibi yanlış bir kanı bulunduğunu ifade eden Doç. Dr. Gökhan Alıcı, “Çünkü hiçbir risk faktörü yokken gereksiz kullanılan kan sulandırıcı fayda yerine zarar verebilir” uyarısında bulundu. Kimler kan sulandırıcı kullanmalı? Doç. Dr. Gökhan Alıcı, kalp damar hastalıklarının en yaygın nedeninin halk arasında damar sertliği olarak bilinen ateroskleroz olduğunu, bu nedenle koroner damar hastalığı tespit edilen tüm hastalara başka bir mani durum söz konusu değilse kan sulandırıcı kullanımını önerdiklerini belirterek, şunları söyledi: “Bugüne kadar yapılan klinik çalışmalar kalp - damar hastalığı olan, kalp krizi geçirmiş, balon- stent takılmış, bypass olmuş hastalarda kan sulandırıcının önleyici etki yattığını göstermiştir. Bu nedenle eğer hastanın kardiyovasküler bir öyküsü varsa, kalp krizi geçirmiş ya da bu riski taşıyorsa, bypass olmuşsa, şah damarında tıkanıklık varsa, bacak damarlarında tıkanıklık var ya da pıhtılaşmaya bağlı felçlik geçirmişse mutlaka günde bir tane kan sulandırıcı kullanımını tavsiye ediyoruz. Günde 75-100 mg doz çoğunlukla yeterlidir. Buna rağmen 300 ya da 500 mg kullananlar olduğunu görüyoruz.” Doç. Dr. Alıcı, “Hiçbir risk faktörü ya da rahatsızlığı olmayan sadece ileri yaşını gerekçe gösterenler de kan sulandırıcı kullanmak istiyor. Bunun yanı sıra bazı hastalarımız ise kan sulandırıcının kanser önleyici olarak kullanmak gibi yanlışa düşebiliyorlar. Kan sulandırıcı kalın barsak kanseri, rahim kanserleri gibi bazı kanser türlerinde koruyucu etkisi bilinmekle birlikte kanser koruyucu olarak kullanımını tavsiye etmiyoruz. Buna rağmen bazı hastalarımız haftada bir ya da iki kez, hatta ayda bir kez kullansam olmaz mı ? gibi ısrarcı taleplerde bulunuyor. Oysa, eğer kan sulandırıcı kullanılacaksa biz zaten bunu günlük olarak tavsiye ediyoruz. Haftada bir ya da ayda bir gibi kullanma söz konusu değil” dedi. Kan sulandırıcı kullanıp kullanma konusundaki kararın mutlaka hekime bırakılması gerektiğini belirten Doç. Dr. Alıcı, kan sulandırıcı en önemli yan etkisinin kanama olduğunu, bu nedenle potansiyel yarar-zararın doktor tarafından değerlendirmesi gerektiğini bildirdi. Alıcı, kan sulandırıcı kullanımı uygun görülen hastaların da olumsuz yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları ya da sigara kullanımı gibi kalp damar hastalıklarını tetikleyen unsurları önlemeye çalışmadan, sadece kan sulandırıcıyla kalp hastalığından korunmanın da mümkün olamayacağının unutulmaması gerektiğini sözlerine ekledi.
Top büyüklüğünde fıtığı olan hasta, başarılı operasyonla sağlığına kavuştu
19 Mart 2024 Salı - 10:44 Top büyüklüğünde fıtığı olan hasta, başarılı operasyonla sağlığına kavuştu Mersin’de karın ağrısı ve şişlik şikayetiyle başvurduğu hastanede ’top’ büyüklüğünde fıtığı olduğu ortayı çıkan hasta, başarılı operasyonla sağlığına kavuştu. Mersin’de yaşayan 74 yaşındaki Hilmi Evci, geçen yıl kasım ayından itibaren fıtığının büyümesi üzerine Toros Devlet Hastanesi’ne başvurdu. Yapılan muayenenin ardından ameliyat edilmesi kararlaştırılan Evci’ye, genel cerrah uzmanı Hakan Dikme ve ekibi tarafından operasyon yapıldı. Başarılı geçen operasyonla fıtık tedavi edilirken, oluşan kitle de alındı. Sağlığına kavuşan Evci, tedavisinin ardından taburcu edildi. "Ender rastlanan bir durum" Genel Cerrah Hakan Dikme, hastanın kendilerine karın ağrısı ve şişlik şikayetiyle başvurduğunu söyledi. Hastanın, şikayetinin 4-5 ay önce başladığını söylemesine karşın bunun 2-3 yıldır olduğunu düşündüklerini dile getiren Dikme, "Hastamızda dev bir fıtık vardı. O fıtığın arkasında da kitlesel bir lezyonu vardı. O kitleyle fıtığın tamirini yaptık. Hastanemizde 3-4 gün yattıktan sonra taburcu ettik. Bugün de dikişlerini alarak tedavi sürecini tamamladık" dedi. Bu boyutta fıtığın ender rastlanan bir durum olduğuna işaret eden Dikme, "Hasta hem korkmuş hem de ameliyat olmak için fırsat bulamamış. Burada başarılı bir şekilde bu operasyonu gerçekleştirdik. Hastamız sağlığına kavuştu. Ben hem hastamızın sağlığına kavuşması hem de mesleki açıdan mutluyum" diye konuştu. "Çocuk kafası kadar vardı" Kontrol için hastaneye gelen Hilmi Evci, fıtığının ilk başlarda tavuk yumurtası büyüklüğünde olduğunu belirterek, başarılı operasyon sonrası sağlığına kavuştuğunu söyledi. 70 yaşındaki Döndü Evci ise eşinin, fıtığın büyüklüğü nedeniyle doktorların kendisini ameliyat etmemelerinden korktuğunu belirtti. Oğlunun arkadaşları sayesinde doktora ulaştıklarını anlatan Evci, "Allah kendisinden bin kere razı olsun. Bizi kurtardı. Yürürken sallanırdı. Ağrı yapmazdı ama sallanırdı. Son 15-20 günde şiddetli biçimde bağırsak dışına çıktı. Çocuk kafası kadar vardı. Sosyal hayatını da olumsuz etkiliyordu. Ama Allah’ıma binlerce şükürler olsun sağlığına kavuştu" ifadelerini kullandı.
’Top’ büyüklüğünde fıtığı olan hasta, başarılı operasyonla sağlığına kavuştu
19 Mart 2024 Salı - 10:40 ’Top’ büyüklüğünde fıtığı olan hasta, başarılı operasyonla sağlığına kavuştu Mersin’de karın ağrısı ve şişlik şikayetiyle başvurduğu hastanede ’top’ büyüklüğünde fıtığı olduğu ortayı çıkan hasta, başarılı operasyonla sağlığına kavuştu. Mersin’de yaşayan 74 yaşındaki Hilmi Evci, geçen yıl kasım ayından itibaren fıtığının büyümesi üzerine Toros Devlet Hastanesi’ne başvurdu. Yapılan muayenenin ardından ameliyat edilmesi kararlaştırılan Evci’ye, genel cerrah uzmanı Hakan Dikme ve ekibi tarafından operasyon yapıldı. Başarılı geçen operasyonla fıtık tedavi edilirken, oluşan kitle de alındı. Sağlığına kavuşan Evci, tedavisinin ardından taburcu edildi. "Ender rastlanan bir durum" Genel Cerrah Hakan Dikme, hastanın kendilerine karın ağrısı ve şişlik şikayetiyle başvurduğunu söyledi. Hastanın, şikayetinin 4-5 ay önce başladığını söylemesine karşın bunun 2-3 yıldır olduğunu düşündüklerini dile getiren Dikme, "Hastamızda dev bir fıtık vardı. O fıtığın arkasında da kitlesel bir lezyonu vardı. O kitleyle fıtığın tamirini yaptık. Hastanemizde 3-4 gün yattıktan sonra taburcu ettik. Bugün de dikişlerini alarak tedavi sürecini tamamladık" dedi. Bu boyutta fıtığın ender rastlanan bir durum olduğuna işaret eden Dikme, "Hasta hem korkmuş hem de ameliyat olmak için fırsat bulamamış. Burada başarılı bir şekilde bu operasyonu gerçekleştirdik. Hastamız sağlığına kavuştu. Ben hem hastamızın sağlığına kavuşması hem de mesleki açıdan mutluyum" diye konuştu. "Çocuk kafası kadar vardı" Kontrol için hastaneye gelen Hilmi Evci, fıtığının ilk başlarda tavuk yumurtası büyüklüğünde olduğunu belirterek, başarılı operasyon sonrası sağlığına kavuştuğunu söyledi. 70 yaşındaki Döndü Evci ise eşinin, fıtığın büyüklüğü nedeniyle doktorların kendisini ameliyat etmemelerinden korktuğunu belirtti. Oğlunun arkadaşları sayesinde doktora ulaştıklarını anlatan Evci, "Allah kendisinden bin kere razı olsun. Bizi kurtardı. Yürürken sallanırdı. Ağrı yapmazdı ama sallanırdı. Son 15-20 günde şiddetli biçimde bağırsak dışına çıktı. Çocuk kafası kadar vardı. Sosyal hayatını da olumsuz etkiliyordu. Ama Allah’ıma binlerce şükürler olsun sağlığına kavuştu" ifadelerini kullandı.
Alaşehir İlçe Sağlık Müdürlüğünden Ramazan ayında beslenme önerileri
19 Mart 2024 Salı - 10:38 Alaşehir İlçe Sağlık Müdürlüğünden Ramazan ayında beslenme önerileri Alaşehir İlçe Sağlık Müdürlüğü Diyetisyeni Dilek Koz Hayta, Ramazan ayı dolayısıyla beslenme konusunda dikkat edilmesi gereken hususları hatırlatarak, "Ramazan ayında, mideyi rahatsız etmemek ve kalori alımını kontrol etmek için en doğru pişirme yöntemleri ızgara, fırınlama, haşlama veya buğulamadır. Fazla yağ alımına sebep olacak kızartma ve kavurma yöntemlerini uygulamamaya özen göstermeliyiz" dedi. Ramazan ayının başlamasıyla birlikte, uzmanlar da beslenme konusunda yaşanabilecek olumsuzluklara karşı uyarılarda bulundu. Ramazan’da beslenmeye karşı daha dikkatli ve duyarlı olunması gerektiğini belirten Alaşehir İlçe Sağlık Müdürlüğü Diyetisyeni Dilek Koz Hayta, "Ramazan ayında toplu oturulan sofralar, gün boyu oluşan açlık, iftar sonrası tatlı istekleri, öğün düzeni ve yiyeceklerin tüketim miktarları değişkenlik göstermektedir. Uzun saatler aç kaldığımız için bu dönemde dengeli beslenmek büyük önem taşıyor. İlk olarak sahuru atlamamalıyız. Sahur gün boyunca sürecek olan uzun açlık için vücudumuzun enerji ve besin ihtiyacını karşılayacağımız bölüm olacak. Bu nedenle sahurda bizi uzun süre tok tutacak başta yumurta olmak üzere; peynir çeşitleri, yoğurt, ayran, süt gibi protein değeri yüksek besinleri sahurumuza eklemeliyiz. Aynı şekilde kan şekerimizin çok fazla dalgalanmaması için tam tahıllı ürünlere yer vermeliyiz. Mevsim sebzelerinde oluşacak salatalarımızı hem iftar hem de sahurda tüketmeliyiz ki tokluk süremizi uzatabilelim. Sahurda gün boyu susuzluk hissi oluşturacak çok tuzlu-baharatlı yiyeceklerden ve kalorisi yüksek hamur işi grubu yiyeceklerden uzak durmalıyız. En az 1 litreye yakın su tüketmeliyiz. İftar öğününü de en az sahur kadar önemli. Orucu bir çorba ile açmak ve bir süre ara verdikten sonra ana yemeğe geçmek daha doğru bir tercih olacaktır. Ana yemekte tavuk, balık, köfte gibi et grubu yemekler, etli sebze yemekleri veya kurubaklagil yemekleri tercih edilmelidir. Yoğurt, ayran veya cacık gibi süt ürünleri yine iftarda da tüketilerek protein ihtiyacı karşılanmalıdır. Tam tahıllı ekmek, çavdar ekmeği, kepekli makarna, kepekli pirinç, kuru baklagiller, sebze ve meyve gibi kan şekerini yavaş yükselten ve posa içeriği zengin olan besinler tercih edilmelidir. Hamur işlerinden, kızartmalardan, aşırı yağlı ve şekerli besinlerden, çok baharatlı ve tuzlu yemeklerden, asitli içeceklerden uzak durmak mide yanmalarını, hazımsızlıkları, reflüyü engelleyecektir. İftardan 1,5-2 saat sonra küçük bir ara öğün yapmak kan şekeri dengemizi düzenler ve artan tatlı isteğimizi giderir. Bunun için meyve, kuruyemiş ve süt ürünlerinden oluşan ara öğünler yapılabilir. Rutine bindirmemek şartıyla arada şerbetli, yoğun tatlılar yerine daha hafif olan sütlü, meyveli tatlılar veya 1 dilim güllaç tercih edilebilir. 1,5 litre kadar iftardan yatana kadar olacak şekilde bolca su tüketmeliyiz. Ramazan ayında, mideyi rahatsız etmemek ve kalori alımını kontrol etmek için en doğru pişirme yöntemleri ızgara, fırınlama, haşlama veya buğulamadır. Fazla yağ alımına sebep olacak kızartma ve kavurma yöntemlerini uygulamamaya özen göstermelisiniz. Ramazanda hareketsizlik, bağırsak hareketlerinin yavaşlamasına neden olabilir. İftardan sonra yarım saatlik yürüyüşler yapmak hem sindirimi kolaylaştırır hem de bu ayı hareketsiz geçirmemizi engeller" dedi.
Obezite ameliyatı olanların oruç tutması
19 Mart 2024 Salı - 10:35 Obezite ameliyatı olanların oruç tutması Obezite ve şeker hastalığı ameliyatı geçiren kişilerin oruç tutup tutamayacaklarına doktorlarına danışarak karar vermeleri gerektiğini belirten Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Recep Aktimur, “Normal şartlarda ameliyat olmayan bir birey iftarda bir anda tüm açlığını gidermeye çalışırken, ameliyat olmuş bir kişi iftardan sahura kadar yavaş ve bıkmadan kendisini bir sonraki gün ayakta tutacak miktarda gıdayı ve sıvıyı mutlaka ve mutlaka almalıdır” dedi. Liv Hospital Samsun Genel Cerrahi ve Metabolik Cerrahi Kliniği’nden Prof. Dr. Recep Aktimur, obezite ve şeker hastalığı ameliyatı olmuş kişilerin oruç tutup tutamayacakları konusunda bilgilendirmede bulundu. “Ameliyat sonrası beslenmede farklılıklar yaşanıyor” Prof. Dr. Aktimur, “Bizim hastalarımızın çokça merak ettiği ve çeşitli bilgilerle yanlış algıların etkilediği bir konuda size net ve anlaşılabilir gerçekleri vermeye çalışalım. Öncelikle biz tüm obezite ve şeker hastalığı ameliyatlarını mide ve bazen ince bağırsaklar üzerinde yapıyoruz. Tabii ki beslenme ile ilgili organları ameliyat ile değiştirdiğimiz için ameliyat sonrasında beslenme ile ilgili bazı farklılıklar yaşanıyor. Böyle bir altyapı olduğu düşünüldüğünde, dinimizin gereklerinden olan oruç tutmanın ameliyat olan kişilerde ilk etapta zorlaşabileceğini düşünmek yanlış olmayacaktır” ifadelerini kullandı. “Hastalarımın bazıları oruç tutuyor” Mide ameliyatı uyguladığı hastalarının oruç tuttuğunu belirten Prof. Dr. Aktimur, “Peki, hakikaten ‘ameliyattan sonra oruç tutulamayacak mı?’ Bu soruya yıllardır benim birçok hastam oruçlarını tutarak ‘hayır’ cevabını veriyorlar. Diğer yandan, bazı hastalarım zorlandıkları için oruç tutamıyorlar. Bu noktada zorlayıcı olmak yerine, her kişiyi kendi özelinde değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Obezite ya da şeker hastalığı için yapılan mide ameliyatlarından sonra bazı özel yaklaşımlarla oruç tutmanız mümkün” diye konuştu. “Ameliyat olmuş kişiler gıdaları çok çiğnemeli” Kurallar vermek yerine hastalarının yeni vücutlarında uygulayacakları yaklaşımın mantığını anlatmayı daha doğru bulduğunun altını çizen Prof. Dr. Recep Aktimur, “Hepimizin yaptığı gibi iftardan sahura kadar olan vakti ameliyatlı bir kişinin ameliyat olmayan bir kişiye göre çok daha etkili ve mantıklı kullanması gerekiyor. Yani normal şartlarda ameliyat olmayan bir birey iftarda bir anda tüm açlığını gidermeye çalışırken, ameliyat olmuş bir kişi iftardan sahura kadar yavaş ve bıkmadan kendisini bir sonraki gün ayakta tutacak miktarda gıdayı ve sıvıyı mutlaka ve mutlaka almalı. Tıkanmamak ve rahatsız olmamak için yavaş davranması ve gıdaları çok çiğnemesi oldukça önemli. Bu şekilde kendimizi 1 gün sonra ayakta tutacak temel gıda ve sıvıyı alabildiğimiz takdirde oruç tutmamızda herhangi bir mahsur yok. Dikkatli davranarak birçok hastam yıllardır orucunu tutuyor. Herkese hayırlı ramazanlar dilerim” şeklinde açıklamasını sonlandırdı.
Uzmanından, Ramazan ayında su tüketimi konusunda uyarı: “Günde en az 2,5 litre su tüketin”
19 Mart 2024 Salı - 10:00 Uzmanından, Ramazan ayında su tüketimi konusunda uyarı: “Günde en az 2,5 litre su tüketin” Bugünlerde vücudunun susuz kalmaması için ramazan ayı boyunca iftarla başlayıp sahur bitimine kadar geçen sürede tüketilecek su miktarı büyük önem taşırken, Doç. Dr. Ramazan Danış, “Bir kişinin günde en az 2,5 litre su alması gerekiyor” diyerek uyarıda bulundu. Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nefroloji Bilim Şefi ve Organ Nakli Mesul Müdürü Doç. Dr. Ramazan Danış, Ramazan ayı ile birlikte böbrek hastalarının oruç tutup, tutmaması yönünde açıklamalarda bulundu. Şeker ve tansiyon hastalığının böbrek yetmezliği sonucunu doğurduğunu ve hekim kontrolünde bu hastaların oruç tutmaları gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Danış, “Ramazan ayında hastalar tarafından bize çok soru geliyor. Oruç tutalım mı, tutmayalım mı? Ya da oruç tutarken neye dikkat edelim diye sorular geliyor. Su tüketimi Ramazan ayında çok önemli. Öncelikle böbrekler vücutta iki adet bulunan küçük ama büyük görevler yapan, hayati önem arz eden organlardır. Böbreklerimize iyi bakmamız gerekiyor. Çünkü vücudun temizlenmesinden atık maddelerin atılmasına kadar bir sürü ilacın geçtiği yerdir böbrekler. Özellikle Türkiye ve Avrupa’da en sık böbrek yetmezliği yapan iki neden var; şeker hastalığı ve hipertansiyon. Bu hastaların mutlaka ve mutlaka şeker kontrollerini ve tansiyon kontrollerini yapmaları gerekiyor” dedi. Oruç tutan bireylerin iftar ve sahur vakti arasındaki zamana yayacak şekilde günde en az 2,5 litre su tüketmesi gerektiğini dile getiren Doç. Dr. Danış, “Ramazan ayı aslında manevi yönün dışında vücuda dinlendirici olarak geliyor. Ama özellikle kronik böbrek hastalığı olan, böbrek yetmezliğiyle karşı karşıya olanlara tavsiyem oruç tutmamaları yönünde. Bilim de bu yönden konuşuyor. İslam dini kolaylık ve hoşgörü dinidir. Bu yüzden kronik hastalığı olanların oruç tutmaları konusunda bir dini çağrı yok. Böbreğin en iyi dostu sudur. Bir kişinin günde 2,5 litre su alması gerekiyor. Özellikle iftardan sonra direkt suya yüklenmeden ziyade 2-3 bardak su içip iftarla sahur arasındaki zamana yayılmalı su tüketimi. Bu zaman zarfında mutlaka en az 2,5 litre su tüketilmesi gerekiyor. Ramazan ayı boyunca özellikle toksik maddelerden, ağrı kesicilerden ve diğer maddelerden kaçmak gerekiyor” ifadelerine yer verdi.
Bayburt’ta anjiyo ünitesi hizmete açıldı
19 Mart 2024 Salı - 09:16 Bayburt’ta anjiyo ünitesi hizmete açıldı Bayburt Devlet Hastanesi’nde kemoterapi ünitesinin faaliyete geçmesinin ardından koroner anjiyografi ünitesi de bugün törenle hizmete açıldı. Açılış töreninde konuşan Bayburt Valisi Mustafa Eldivan, bu hizmetlerin önemli yatırımlar olduğunu söyleyerek, "Bu hizmetler Bayburt için önemli yatırımlardır. Bayburt Devlet Hastanemizin güçlenmesi demek, dışarıya daha az hastanın gitmesi demek. Aynı zamanda uzman kadromuz, hekim kadromuz, yardımcı sağlık hizmetleri kadromuz güçlenmiş durumda. Bayburt hem eğitim, hem sağlık, hem de diğer alanlarda devletin yatırımlarını çok güzel almış bir il olma yolunda hızla ilerliyor. Anjiyo ünitesinin de bu konuda çok önemli olduğunu düşünüyorum. Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Kıymetli bir hizmet, herkesten Allah razı olsun" sözlerini kullandı. Anjiyo ünitesinin hizmete girmesiyle birlikte 3 hastanın anjiyo ameliyatı geçirdiği bilgisini veren İl Sağlık Müdürü Dr. İlker Hancı, "Bugün 3 hastamıza anjiyo yaptık. Yağlanmaları vardı. Bir hastamıza hem balon yapıldı, hem de ilaçlı stent takıldı. Hastalarımızın genel durumları iyi. İki hastamız yoğun bakımda, bir hastamız serviste takip ediliyor. Burada koldan da anjiyo hizmeti veriliyor. Son model cihazlarımız geldi, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum" dedi. Konuşmaların ardından anjiyografi ünitesinin açılışı yapıldı. Açılış sonrası il protokol üyeleri anjiyografi ünitesini gezerek, son model cihazlar hakkında doktorlardan bilgi aldılar. Ünitenin gezilmesi ardından anjiyo olan hastaya Vali Eldivan geçmiş olsun ziyaretinde bulundu. Bir süre hastayla sohbet eden Vali Eldivan, geçmiş olsun dileklerini ileterek hastanın sağlık durumu hakkında bilgi aldı. Programa Bayburt Valisi Mustafa Eldivan, İl Sağlık Müdürü Dr. İlker Hancı, Bayburt Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Murat Canpolat, kurum müdürleri, siyasi partilerin il temsilcileri, hastane yönetimi, sağlık çalışanları ve vatandaşlar katıldı.