EKONOMİ - 15 Ocak 2012 Pazar 13:08

TARIMDA MİLYONLUK YATIRIM

A
A
A
TARIMDA MİLYONLUK YATIRIM

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Türkiye’nin bulunduğu coğrafya itibariyle stratejik bir konuma sahip oluğunu, bu nedenle de dimdik ayakta durmak zorunda olduğunu söyledi. Eroğlu, yapılması ’hayal’ denilen işleri başardıklarını, ancak bunun kolay olmadığını belirterek, milletin efendisi değil, hizmetkarı olduklarının altını çizdi.
Bakan Eroğlu, Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü’nce yapımı tamamlanan ve yaklaşık 16 milyon TL’ye mal olan 8 tesisin açılışını gerçekleştirirken, 138.1 milyon TL’lik bir yatırımla hayata geçirilecek olan 3 tesisin de temelini attı. Törende KKTC eski Cumhurbaşkanı merhum Rauf Denktaş için bir dakikalık saygı duruşunda da bulunuldu. ’Daha Fazla Hizmet Daha Kalkınmış Türkiye’ sloganıyla İmamoğlu Spor Salonu’nda gerçekleştirilen törende konuşan Bakan Eroğlu, ’Yedigöze Barajı’ ve ’İmamoğlu Sulaması’nın,
çok büyük çaba ve mücadeleler sonrasında hayata geçirildiğini hatırlatarak, "Şimdi burada size nelerle karşılaştığımızı ve hangi engelleri aştığımızı anlatsam roman olur. Her şeye rağmen tüm bu sorun ve sıkıntıları aştık. Bu proje, Türkiye’nin en büyük yatırımlarından biri. Toplam maliyeti yaklaşık 2 milyar dolar olan projeyle birlikte Çukurova’nın içinden ikinci bir Çukurova daha oluşturacağız" dedi.
"HAYAL DENİLEN ŞEYLERİ BAŞARDIK BUNLAR KOLAY OLMADI"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın projeyle yakından ilgilenip, her bir gelişmeyi anı anına takip ettiğini hatırlatan Eroğlu, konuşmasını da şöyle sürdürdü:
"Hakikaten dünya lideri bir başbakana sahibiz. Onunla gurur duyuyoruz. Başbakanımız, 2002 yılının sonunda devraldığında Türkiye’de durum neydi? Neredeydik ve bugün nereye geldik? İnsan hafızası çok çabuk unutuyor. Bir litre benzin için kilometrelerce uzanan kuyrukları, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak için girdikleri kuyrukları unuttunuz mu? Paramızdaki 6 sıfırı ne çabuk unuttunuz? Bunlar kolay işler değil. Paramızdan 6 sıfırı atıp, Türk Lirası’na değer kazandırdık. Hata bazı yazar ve çizerler;
’Paradan 6 sıfırı atamazlar, eğer atarlarsa kalemimizi kırarız’ dediler. Sıfırları attık ama kalemini kıran olmadı. Hatırlayın ’enflasyon canavarı’ vardı. ’Kimse onu yok edemez’ diyorlardı. Bugünkü tabloyu hayal bile edemezlerdi ama ne oldu? Enflasyon tek hanelere düştü."
"TÜRKİYE BUGÜN ’KÜRESEL BİR GÜÇ’ HALİNE GELDİ"
Geçmişte devletin borçlanma oranının yüzde 61 olduğunu, bütçenin önemli bir kısmınınsa borçların faizinin ödenmesi noktasında kullanıldığını anlatan Eroğlu, bugün gelinen noktada borçlanma oranının yüzde 7-8’lere indirildiğini ifade ederek, "B u parayı millet ödüyordu, dolayısıyla yatırım yapılmıyordu. Bir göleti 15 yılda yapamıyorlardı, ama biz 365 günde yaptık. Şimdi Allaha şükür biz temel attığımız zaman, açılış tarih ve saatini veriyoruz. Borçları ödediğimiz gibi dünyada Çin’den sonra en hızlı
büyüyen ikinci ülkeyiz. Bugün, IMlF’ye boyun eğmeyen ve yoluna IMF’siz devam eden bir Türkiye var. IMF’ye; ’Vadesi gelince borcumuz öderiz’ diye rest çeken bir başbakanımız, küresel bir güç Türkiye var. Bu şanlı bayrağımızı bu topraklarda ilelebet dalgalandırıp, daha da ileriye hep birlikte taşıyacağız" diye konuştu.
"GÜNÜ KURTARMA DERDİNDE DEĞİLİZ, HER ŞEY İÇİN BİR PLANIMIZ VAR"
2002 yılından bu yana Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nca bin 127 tesisi tamamlayıp hizmete sunduklarına dikkat çeken Veysel Eroğlu, söz konusu tesislerin de 206’sının baraj olduğunu hatırlatıp, 49 kente içme suyu götürdüklerini dile getirdi. "İstanbul’da bile tankerlerin arkasında kuyruklar olur, kadınlar bidonlarla su doldururdu" diyen Eroğlu, konuşmasını da şöyle sürdürdü; "Türkiye’de artık bu manzaralar kalmadı. Çünkü her şey için bir planımız var. Sadece günü kurtarmak için değil, geleceğe düşünerek
çalışıyoruz. 2040-2050 ve hatta bazı kentlerde 2060 yılına kadar içme suyu temini ettik. Özellikle şuana kadar bir milyon dekar alanı, modern sulama tekniğine açtık. Bunlar kolay işler değil ama biz bunları başardık. Ormancılık faaliyetleri açısından dünyada ilk 3’e girdik. Yıl sonuna kadar 2 milyon 300 bin hektarlık bir alanı ağaçlandırıp, bozuk orman sahalarını azaltacağız. Nerden nereye. İşte biz buyuz."
"BİZ BÜYÜK BİR ÜLKEYİZ VE DİMDİK AYAKTA DURMAK ZORUNDAYIZ"
Bakan Eroğlu, "Sadece DSİ değil, aynı zamanda da Orman Genel Müdürlüğü ve Meteoroloji Genel Müdürlüğü ile ortak çalışıyoruz. Çalışmaya da devam edeceğiz. Bizim ülkemiz, bulunduğu coğrafya itibariyle stratejik konuma sahip. Bu nedenle dimdik ayakta durabilmek için de güçlü olmak zorundayız. Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümüne denk gelen 2023 yılı için ortaya koyduğumuz çok ciddi hedefler var. 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomi arasına Türkiye’yi hep birlikte taşıyacağız. Türkiye buna hazır,
Adana’da buna hazır. Çünkü bizim üzerimize düşen önemli bir görev. Bu şanlı ay-yıldızlı şanlı bayrağımızı zirveye taşıyacağız. Biz büyük bir ülkeyiz, büyük bir tarihimiz var ve bu ülkeyi zirveye taşımanın hedefindeyiz" dedi.
"BİZ MİLLETİN EFENDİSİ DEĞİL, ONLARIN HİZMETKARIYIZ"
Geçmişte arıcıların ormanlara dahi sokulmazken, bugün kendilerinin arıcılık faaliyetlerinde bulunanlara çok ciddi destekler verdiklerini anlatan Eroğlu, "Şöyle bir söz vardır bizde; ’İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın’. Bizim hedefimiz; arıcılara sahip çıkıyoruz. Şu ana kadar 102 bal ormanı kurduk. Onlara ne istiyorlarsa onu veriyor, şifalı bitkiler ekiyoruz. Bozuk orman alanlarında 49 yıllığına vatandaşlarımıza verip, onların gelir seviyesini arttıracağız. Dünyadaki tıbbi ve aromatik bitkilerle ilgili çok
iyi bir Pazar var. Sadece çin 100 milyar dolarlık bir ihracat yapıyor. 150-200 bin dolarlık ihracat yeterli değil. 2015 yılına kadar 1.5 milyar dolarlık ihracat yapmayı hedefliyoruz. ’Odundışı ürünler’ kapsamında Adana ve Hatay’ı pilot il seçtik. Orman köylülerimize gerekli her türlü desteği vereceğiz. Biz sizlerin efendi değil, sizlerin hizmetkarıyız. Çünkü aslolan ve baki kalan, kubbede hoş bir seda bırakmaktır" görüşünü dile getirdi.
"ÇUKUROVA’NIN İÇİNDEN BİR ÇUKUROVA DAHA DOĞACAK"
Çukurova’nın, mevcut yüzölçümünün yüzde 40’ında tarım yapıldığını, bu konumu itibariyle de bölgenin Türkiye açısından oldukça önemli bir ’tarım üssü’ olduğunu kaydeden DSİ Genel Müdürü Akif Özkaldı, "Çukurova demek tarım demek, tarım demek suyla hayatı buluşturmaktır. 133 milyon TL’ye mal olacak olan ’İmamoğlu Sulama İletim Kanalı’nın, bölge açısından oldukça önemli. Tesis, bu bölge için gerçekleşmesi gerçekten bir rüya gibiydi. Bugün bu hayal gerçekleşiyor ve tesisle birilikte Çukurova içinde bir
Çukurova daha oluşturacağız. 22 bin 200 dekar tarım alanı suya kavuşturulacak, geçimini tarımdan sağlayan vatandaşlarımızın gelirleri daha da artacak" ifadesini kullandı.
BAKAN İSTEDİ TESİSLERİN AÇILIŞI 2014’E ALINDI
Adana Vali Vekili Mehmet Zeki Koçberber, Türkiye’de her alanda olduğu gibi orman ve su işleri alanında da kalkınma ve yatırımların tüm hızıyla devam ettiğini, hükümetin ortaya koyduğu çalışmalarla Türkiye’de susuz insan ve susuz toprak kalmayacağına gönülden inandığını dile getirdi. Yapılan açılış töreniyle yaklaşık 50 yıllık bir rüyanın son bulduğunu vurgulayan Koçberber, bu alanda yapılan çalışmalarla birlikte 39 bin 900 dekarlık bir alanın sulanacağını hatırlattı. Konuşmaların ardından temel atma
törenine geçildi. Bakan Veysel Eroğlu, tesislerin yapımını üstlenen firma temsilcilerinden açılış tarihini erkene almalarını istedi ve yapılan görüşmelerin ardından da tesislerin 14 Ekim 2014 tarihinde açılması kararlaştırıldı. Bakan Eroğlu, daha sonra protokol üyeleriyle birlikte tesislerin temelini attı.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aydın CHP’li Başkana gelen tebrik çiçekleri Abdurrahmanlar imamına ev oluyor Mart ayında gerçekleştirilen yerel seçimlerinde Germencik Belediye Başkanı Seçilen CHP’li Burak Zencirci’ye gelen tebrik çiçekleri ilçeye bağlı Abdurrahmanlar Köyü imamına ev oluyor. Mazbatayı aldıktan sonra Belediye Binası’na gelen yüzlerce tebrik çiçeği özel bir firmaya satılarak geliri Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ne bağışlandı. Cuma günü akşamı mesai bitiminden sonra Belediyeye gelen çiçekçiler, belediyenin girişinden başkanlık makamının bulunduğu 3. kata kadar sıralanan yüzlerce çiçeği topladı. Amaçlarının hem farkındalık oluşturmak hem de çiçeklerin kamuya yararlı bir işte kullanılmasını sağlamak olduğunu belirten Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, çiçeklerin atışından elde edilen geliri makbuz karşılığı dernek yönetimine bağışladı. Belediye Başkanı Zencirci’ye anlamlı davranışından dolayı teşekkür eden Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Hasan Hüseyin Kara ve Köy Muhtarı Akif Şahan, “Başkan köye geldiğinde söz vermişti. Sağ olsun sözünü yerine getirdi. Bu bağış, köyümüzde görev yapacak imama lojman yapımında kullanılacak” diye konuştular. Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, "Seçimlerden önce muhtar beye bu sözü vermiştik. Köyümüzün bazı sıkıntıları var. O sıkıntıları gidermek adına seçimden 25 gün önce muhtarımıza, ’Seçimi kazandıktan sonra Mayıs ayının ilk haftası geleceksin. Değerli dostlarımızdan ve vatandaşlarımızdan gelen tebrik çiçeklerimizi çiçekçiye satıyoruz. Buradan elde ettiğimiz geliri de derneğe bağışlıyoruz. Dernek de o sıkıntılı buradan elde edilecek gelirle karşılayacak’ demiştik. Bugün de bu sözümüzü tutuyoruz. 30 bin TL civarında bir gelir elde ettik. Bu rakam derneğimiz için fena bir rakam değil. Bu son olmayacak. Köy derneklerimize elimizden geldiğince bu yardımlarımız devam edecek" diye konuştu.
Gaziantep 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Romatoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, iltihaplı bel ve kalça romatizmasının (Ankilozan Spondilit) en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu bildirdi. 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Farkındalık Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Kısacık, “Mayıs ayının ilk cumartesi günü, Dünya Ankilozan Spondilit Günü olarak kutlanır. Tüm dünyada kutlanan Ankilozan Spondilit Günü’nde bu yıkıcı hastalığa dikkat çekerek, hastalığın etkilerini anlamak ve toplumu bilgilendirmek amaçlanmaktadır” dedi. Kronik iltihaplı bir romatizmadır Ankilozan spondilitin öncelikle omurgayı etkileyen kronik iltihaplı romatizma olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, toplumlar arasında sıklığı değişmekle birlikte her bin kişiden 1-10’unda bu hastalığın görülebildiğine vurgu yaptı. Ankilozan spondilitin en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, geceleri hastayı uykudan uyandıran bel ağrılarının da belirtiler arasında bulunduğuna dikkat çekti. Genellikle 20-30 yaşlarında ortaya çıkan bu hastalıkta diz ekleminde ağrı şişlik, topuklarda ağrı, gözde üveit olarak adlandırılan iltihabi durumların da ortaya çıkabildiğini ifade eden Prof. Dr. Kısacık, şu bilgileri paylaştı: “Hastalık tanı konmadığı zaman maalesef şekil bozukluğu, erken emeklilik ve iş gücü kaybına neden olabilmektedir. Tanı için hastalarının şikayetlerinin yanı sıra ilgili eklemlerin manyetik rezonans (MR) ya da röntgen gibi yöntemlerle görüntülenmesi gerekmektedir.” Tedavi “Ailesel geçişi oldukça yüksek olan bu hastalık, erken tanı sonrası çok başarılı şekilde tedavi edilmektedir” diyen Prof. Dr. Kısacık sözlerini şöyle tamamladı: “İlaç tedavisinin yanı sıra egzersiz, kilo kontrolü gibi genel yaşam önerileri de büyük önem taşımaktadır. Ankilozan spondilit hastalarının doğru bilgi edinebilmeleri için bu konuyla yakından ilgilenen Romatoloji Uzmanları, ilgili hasta dernekleri ve Romatoloji Derneklerine ulaşmaları en sağlıklı yol olacaktır.”
İstanbul Türkiye’de çocukların yüzde 30’u toksik ebeveyn ile karşı karşıya Son zamanlarda sıklıkla duyulan toksik ebeveynlik kavramı hakkında bilgilendiren İstanbul Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, Türkiye’de yüzde 20-30 oranda çocuğun toksik ebeveyne maruz kaldığını söyledi. Bunun sonucunda depresyonun en fazla görülen hastalık olduğuna işaret eden Kocayörük, “Depresyon hastalarının yüzde 50’sinde travmatik çocukluk yaşantıları söz konusudur. Ülkemiz için de aynı şey geçerli. Genelde depresyon görüntüsü altında olan kişilerin de toksik ebeveynlere maruz kaldıklarını biliyoruz” dedi. Son dönemlerde oldukça yaygınlaşan ‘toksik’ kavramı birçok alanda karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri de ‘toksik ebeveynlik’ kavramıdır. Bu kavram; ebeveynlerin çocukları için en iyisini istese de bazen onları fazlaca sıkmaları ya da özgür bir birey olmalarını kısıtlamaları anlamına geliyor. Anne babaların da aslında toksik ailelerden geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, “Bu yüzden ilişki ve bağlanma şekilleri aslında çocuklarını da etkiliyor. Hatta çocuklarının da ilerde kuracakları ilişki yine toksik şekilde devam edebiliyor. Nesilden nesle aktarılıyor. Burada suçlu aramak yerine çözüme odaklanmalı” açıklaması yaptı. “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri toksik ebeveynliktir” Toksik ebeveyn davranışlarını sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük, “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri, sürekli çocuğu didiklemeleri, sınırları aşmaları, çocuğun birey olduğunu kabul etmekten ziyade kendilerinin bir uzantısı olduğunu görmeleri toksik ebeveynliktir. Örneğin bu ebeveynler; çocuğu sınavda 99 notu aldığında ‘neden 100 almadın’ diye eleştirirler, çünkü hiçbir şeyle yetinmezler. Sürekli çocuk üstünde baskı, otoriter kurarlar. Bunun en büyük nedenleri arasında ise ailelerin çocuklarına empati yapamaması, çocuğun ihtiyaçlarını göremeyip anlayamaması yer almaktadır. Tabii bunu bile isteye yapmıyorlar. Çünkü onların da kendi ihtiyaçları zamanında görülmeyerek onlara da bu şekilde davranıldı” dedi. “Değerlilik ihtiyacı karşılanmayan çocukların kendini geliştirmesi zordur” Tedavisinde ise terapistlere büyük iş düştüğünü belirten Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük şunları söyledi: “İnsanlar kendilerinin farkında da olmalıdır. Ama genellikle bu durumun farkında olmazlar. Sevilmeyip sayılmayan, biricilik ve değerlilik ihtiyacı karşılanmamış çocukların kendilerini geliştirmesi oldukça zordur. Bu yüzden kendilerinden beklentileri de düşüktür. Dünyaya genellikle olumsuz bakarlar. En önemlisi de öğrendikleri bağlanma biçimini, hayatlarında benzer bağlamda gösterecekler. Örneğin; sevgili, eş, arkadaşlık ilişkilerinde bu tarz bağlanma ilişkisi olacak. Mesela aşağılayıcı bir bağlanma stili gördüyse etrafındakileri aşağılayacak. Toksik ebeveynler genellikle klinik tanı almamış olsa da çoğunlukla ruhsal bozukluğu ya da kişilik bozukluğu olan kişilerdir. Narsist bir ebeveynle birlikteyseniz narsist olma ihtimaliniz çok yüksek. Kaygılı bir ebeveynle büyüyorsanız kaygılı olma ihtimaliniz çok yüksek.” “Ailelerini olduğu gibi kabul edip sınır çizerek hayatlarına devam etsinler” Ailelere ve özellikle de çocuklarına önerilerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük son olarak şunları söyledi: “Aileler açık iletişimde olmalı. Çocuğunu dinlemeyi öğrenen her aile, bu anlamda yol katedecektir. Çünkü çocukların ihtiyaçlarını öğrenebildiklerinde, hissedebildiklerinde zaten tutumlarını değiştirecekler. Anne babalar kendilerine şunu sorsunlar; ‘ben çocuğumdan ne istiyorum, o benim bir uzantım mı, ona gücümü mü göstereyim, o benim her dediğimi yapsın mı?’ Yoksa sadece o benim çocuğum ve o ayrı birey. ‘O da kendi başına bir birey olarak kendi hayatını ve kendi yolunu bulacak’ şeklinde mi düşünüyorlar? Bu tür ailelere maruz kalan çocukların tutunacak dala ihtiyacı vardır. Öğretmen ya da başka akrabadan özdeşim kuracağı birilerini bulabilirler. Bu onlara iyi gelecektir. Aileler çoğunlukla toksik olduğunu kabul etmez. Çocuklar toksik bir aileye sahipse onları olduğu gibi kabul edip kendi sınırlarını çizebilir. Ebeveyniyle kuracağı empatik ilişkide çocuk, öfkelenmeyi ve kızmayı bırakabilir. Öfke ve kızmayı bıraktığında da onları olduğu gibi kabul edebilir. Olduğu gibi kabul ettikten sonra da kendi yolunu çizebilir. Diğer türlü anne babasına tepkili hayat yaşamak onları; madde bağımlılığına, kötü arkadaşlar edinmeye, kendine zarar verici davranışlarda bulunmaya kadar götürür. Çünkü kızgınlık ve öfke buna iter. Ailelerini anlayabilirlerse ailesinin onu anlamasını beklemeden hayatlarına devam edebilirler.”