SAĞLIK
Akran zorbalığı sessiz ilerliyor, uzmanlar aileleri uyarıyor 19 Aralık 2025 Cuma - 10:59:33 Son zamanlarda gerek okullarda gerekse sosyal medya ve dijital platformlarda yaşanan akran zorbalığı vakaları, çocuk ve ergen ruh sağlığını tehdit eden önemli bir toplumsal sorun olarak öne çıkıyor. Psikolog Cansu Kaya, akran zorbalığının tekil bir davranıştan ziyade niyet, tekrar ve güç dengesizliği içeren sistematik bir davranış örüntüsü olduğunun altını çizdi. Akran zorbalığının fiziksel, sözel ve psikolojik boyutları olabildiğini belirten Medicana Çamlıca Hastanesi’nden Klinik Psikolog Cansu Kaya, erkek çocuklarının daha çok fiziksel zorbalığa, kız çocuklarının ise psikolojik zorbalığa maruz kaldığını ifade etti. Psk. Cansu Kaya, "Zorbalık çoğu zaman daha güçlü, daha popüler ya da sosyal statüsü yüksek olduğu düşünülen çocuklar tarafından uygulanıyor. En savunmasız çocuklar ise bu davranışlara karşı daha büyük risk altında" dedi. Yüz yüze zorbalığın yanı sıra siber zorbalığın da ciddi sonuçlar doğurabildiğine dikkat çeken Psk. Cansu Kaya, çevrimiçi ortamda yapılan zorbalığın mağdura günün her saatinde ulaşabildiğini ve kalıcı dijital izler bırakabildiğini vurguladı. Kaya, "Ebeveynler çocuklarının çevrimiçi dünyasını her zaman birebir takip edemeyebilir. Bu nedenle siber zorbalık, fark edilmesi en zor ama etkisi en yıkıcı zorbalık türlerinden biridir" diye konuştu. "Çocuklar arasında olur" demeyin Akran zorbalığının çocuklar üzerinde uzun vadeli etkilere neden olabileceğini belirten Psk. Cansu Kaya, "Zorbalığa maruz kalan çocuklarda depresyon, kaygı bozuklukları, özgüven kaybı, akademik başarısızlık ve ilerleyen dönemlerde riskli davranışlar görülebilir. Bu nedenle ‘çocuklar arasında olur’ düşüncesi son derece yanlıştır" uyarısında bulundu. Aileler bu işaretlere dikkat etmeli Klinik Psikolog Cansu Kaya, bazı çocukların yaşadıklarını açıkça ifade edemeyebileceğini belirterek ailelerin dikkat etmesi gereken işaretleri şöyle sıraladı: Okula gitmek istememe, devamsızlık Nedeni açıklanamayan fiziksel yaralanmalar Sosyal ortamlardan kaçınma Ani ruh hali değişimleri, içe kapanma veya öfke patlamaları Uyku sorunları, kabuslar İnternet veya telefon kullanımı sonrası belirgin gerginlik "Çocuğunuzu dinleyin, suçlamayın" Zorbalığa maruz kalan çocuklara yaklaşımın büyük önem taşıdığını vurgulayan Psk. Cansu Kaya, "Ebeveynler öncelikle sakin kalmalı, çocuğu dinlemeli ve yaşananların onun suçu olmadığını net bir şekilde hissettirmelidir. Okul ile iş birliği yapılmalı ve çocuk yalnız bırakılmamalıdır" dedi. Zorbalık yapan çocukların da çoğu zaman karmaşık duygularla baş etmekte zorlandığını belirten Psk. Cansu Kaya, "Bu çocuklar genellikle ilgi görme, kabul edilme ya da yaşadıkları başka sorunlarla başa çıkma çabası içindedir. Suçlamak yerine, nedenleri anlamak ve sağlıklı baş etme yolları öğretmek gerekir" şeklinde konuştu ve ekledi: "Akran zorbalığı hem mağdur hem de zorbalık yapan çocuk için profesyonel destek gerektirmektedir. Erken dönemde alınan psikolojik destek, çocukların yaşadıkları olumsuz deneyimlerin kalıcı ruhsal sorunlara dönüşmesini önleyebilir."
19 Aralık 2025 Cuma - 10:45 Sivas’ın ilk ve tek mobil yürüme robotu yürüme güçlüğü çeken çocuklara umut oluyor Sivas’ın ilk ve tek mobil yürüme robotu, yürüme engeli bulunan çocukların gelişimine katkı sunuyor. Yerli ve milli imkanlarla geliştirilen robot sayesinde çocukların fiziki ve nörolojik gelişimi destekleniyor. Sivas’ta faaliyet gösteren Akran Akademi Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi, bünyesine kattığı mobil yürüme robotu sayesinde yürüme engeli bulunan çocukların gelişimine destek oluyor. Yerli ve milli imkânlarla üretilen mobil yürüme robotu, ayarlanabilir birçok özelliği sayesinde engelleri ortadan kaldırıyor. Türk mühendislerce geliştirilen robot, çocukların boy ve kilosuna göre ayarlanıyor. Her bir çocuk için kaydedilen bilgiler, mobil uygulama üzerinden kontrol edilebiliyor. "Sivas’ta ilk ve tek" 70 kilogram ağırlık ve 105 santimetre bacak boyuna kadar kullanılabilen mobil yürüme robotu, her seansta çocukların verilerini kaydediyor. Yorulmaya karşı destek kuvveti uygulayan robot, şarj edilebilir yapısı ile açık alanlarda da kullanılabiliyor. Cihazın yürüme engelinin aşılmasında etkin rol oynadığını ifade eden Akran Akademi Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi Fizyorterapisti Ahmet Burak Güleç, "Bu cihaz yürüme cihazımız, engeli bulunan çocuklarda her türlü engelde kullanabiliyoruz. Kişiye özel ayarlanabilir özelliği var. Stabilizasyon denge egzersizleri içinde kullanılabiliyor. Cihazımız Sivas’ta ilk ve tektir" dedi. "Yürüyemeyen çocuklarımız ayakta durmaya başladılar" Öğrencilerin fizik tedavinin yanı sıra yaklaşık 40 dakika robot ile yürütüldüğünü ifade eden Güleç, "İlk olarak öğrencilerimiz aşağıda fizik tedavi dersi alıyor. Ardından robotik cihazımıza geliyor. Egzersiz modunu açtıktan sonra yürüme moduyla çocuklarımızı destekliyoruz. Bu da çocuklarımız için çok büyük faydalar sağlıyor. Çocuklarımızın enine, boyuna, kilosuna yani kişiye göre robotumuz ayarlanabiliyor. Egzersiz ihtiyacı olan çocuklara 15 dakika süre ile egzersiz modunu açıyoruz. İlk 15 dakikadan sonrada kalan 25 dakika süre ile yürüme modunu açıyoruz. Geri dönüşler gayet olumlu, aileler cihazdan memnunlar. Diz fleksiyonda olan çocuklarımız vardı şuan rahatladılar. Yürüyemeyen çocuklarımız ayakta durmaya başladılar. Yeni yeni adım atmaya başlayan çocuklarımızda ilerleme kat ettik, kendileri şuanda yürüyorlar" şeklinde konuştu.
19 Aralık 2025 Cuma - 10:36 Diş hekimi korkusunun temelinde yatan sebebi uzmanı açıkladı Toplumda yaygın olarak görülen ve birçok yetişkinin tedavisini ertelemesine neden olan diş hekimi korkusunun (dentofobi) temelinde, çocukluk çağında yapılan izinsiz tıbbi müdahalelerin yattığı belirtiliyor. Diş Hekimi Doç. Dr. Gülhan Ünal, "Diş hekimine gitmek istemeyen kişilerin sayısı arttı. Bu nedenle dentofobi önemli bir halk sorunu haline geldi" dedi. Uzmanlar, tıbbi gereklilik gerekçesiyle de olsa çocuğun rızası gözetilmeden, zorla yapılan işlemlerin, zihinde "beden bütünlüğüne saldırı" olarak kodlandığına ve bu travmanın yıllar sonra diş hekimi koltuğunda yoğun kaygı ve panik olarak ortaya çıktığına dikkati çekiyor. Konu hakkında değerlendirmelerde bulunan Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Ağız ve Diş Sağlığı Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde görev yapan Diş Hekimi Doç. Dr. Gülhan Ünal, diş hekimine gitmekte zorlanan kişilerin sayısının arttığını, bu nedenle dentofobinin önemli bir halk sağlığı sorunu haline geldiğini belirterek, özellikle çocukluk döneminde "iyilik amacıyla" yapılan ama izin alınmayan işlemlerin ilerleyen yaşlarda ciddi travmatik etkiler oluşturduğunu söyledi. Ünal, "Ağız, mahrem bir alandır. Bu bölgeye kişinin onayı olmadan yapılan müdahaleler zihinde iz bırakır ve yetişkinlikte diş koltuğuna oturulduğunda aynı korku tetiklenir" dedi. "Çocuk hastada izin en kritik aşamadır" Beden bütünlüğünün çocukluk döneminden itibaren kişiye ait olduğunu aktaran Gülhan Ünal, "Çocuk küçük olabilir ama bedeni ona aittir. Onayı olmadan yapılan her işlem uzun vadede ciddi dental anksiyete, panik ve dentofobi olarak geri döner. Özellikle çocuk hastalarda müsaade almak tedavinin en kritik basamağıdır. Diş hekimi koltuğuna oturan yetişkin, çoğu zaman çocukluk dönemindeki o izinsiz müdahale anına geri döner" diye konuştu. "Sizin izniniz olmadan hiçbir işlem yapılmaz" Diş hekimi korkusu nedeniyle tedaviye gidemeyen yetişkin hastalar için güven duygusunun ilk adım olduğuna dikkati çeken Ünal, "Artık yetişkinsiniz ve bedeninizin kontrolü tamamen sizde. Sizin izniniz olmadan hiçbir işlem yapılmaz. Bu nedenle önce muayeneye gelmek tedavinin en temel adımıdır" ifadelerini kullandı. "Hasta kendini hazır hissettiği zaman başlarız" Diş hekimi Ünal, tedavi sürecinin hastaya en başından itibaren ayrıntılı şekilde aktarıldığını belirterek, süreci şöyle anlattı: "Uygulanacak tedavinin ne olduğu, kaç aşamada yapılacağı, ne kadar süreceği, ağrı olup olmayacağı ve anestezi gerekip gerekmediği hastaya baştan açıklanıyor. Hasta kendini hazır hissettiği anda başlarız. Her aşama önceden haber verilerek adım adım ilerlenir. Bu yöntem hafif ve orta düzey dentofobide oldukça etkilidir. Bu sadece diş tedavisi için değil; kulak, burun, boğaz ve tüm girişimsel işlemler için geçerlidir. Her hasta ’Şu an bana ne yapılıyor, tedavim nedir?’ sorusunu sorma hakkına sahiptir. Güven kurulmadan yapılan her işlem travmaya dönüşebilir."
Kış aylarında çocuklarda enfeksiyon hastalıkları artıyor
19 Aralık 2025 Cuma - 09:59 Kış aylarında çocuklarda enfeksiyon hastalıkları artıyor Kış aylarının gelmesiyle birlikte çocuklarda enfeksiyon hastalıklarında belirgin artış yaşandığını belirten Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Karakeçili, aileleri uyardı. Prof. Dr. Karakeçili, kış döneminde çocukların enfeksiyonlar açısından daha fazla risk altında olduğunu belirterek, bu dönemde en sık üst ve alt solunum yolu enfeksiyonlarının görüldüğünü söyledi. Üst solunum yolu enfeksiyonları arasında nezle, grip, bademcik iltihabı, sinüzit, kulak iltihabı ve krupun yer aldığını ifade eden Karakeçili, alt solunum yolu enfeksiyonlarının ise bronşit, bronşiolit ve zatürre olarak görüldüğünü kaydetti. Kapalı ve kalabalık ortamlarda daha fazla vakit geçirilmesi, okul ve kreş ortamlarının hastalıkların yayılmasını kolaylaştırdığını dile getiren Karakeçili, bu durumun özellikle çocukları etkilediğini vurguladı. Enfeksiyonların büyük çoğunluğunun virüs kaynaklı olduğunu belirten Karakeçili, dönemsel olarak okullarda ve kreşlerde üst solunum yolu enfeksiyonları, ishal, el-ayak-ağız hastalığı gibi bulaşıcı hastalıkların sık görüldüğünü ifade etti. Velilere önemli görevler düştüğünü söyleyen Prof. Dr. Karakeçili, çocukların el hijyenine dikkat edilmesi, hastalık dönemlerinde bir çocuk hekimine başvurulması ve hasta çocukların iyileşme süreci tamamlanmadan toplu ortamlara götürülmemesi gerektiğini belirtti. Virüslerin özellikle el yoluyla çok hızlı yayıldığını hatırlatan Karakeçili, hijyen kurallarına uyulmasının hastalıklardan korunmada önem taşıdığını sözlerine ekledi.
Öksürüğü kesmek isterken zehirlenmeyin
19 Aralık 2025 Cuma - 09:47 Öksürüğü kesmek isterken zehirlenmeyin Alternatif tedavi yöntemi olarak bilinen bitki çayları, ballı limonlu karışımlar ve benzeri yöntemler bazı hastalık durumlarında kullanılabiliyor. Bu tarz yöntemleri özellikle çocukların tedavisinde kullanırken iki kere düşünmek gerektiğinin altını çizen Medicana Sağlık Grubu Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Gülnar Kerimova, "Bitkisel, aktardan alınan ürünlerde toksisite, alerji ve ilaç etkileşimi riski bulunur. Antibiyotikler sadece bakteriyel enfeksiyon varlığında ve doğru endikasyonla kullanılmalıdır" ifadelerini kullandı. Kışın çocuklarda öksürük şikayetinin sık tekrarlamasından kaynaklı çoğu ebeveyn çareyi doğal yöntemlerde arıyor. Kimisi pekmezli ballı limonlu yöntemlere başvurabilirken kimisi de ıhlamur, nane limon gibi bitkisel yöntemlere yönelebiliyor. Söz konusu yöntemlerin özellikle çocuklar üzerinde uygulanması noktasında dikkatli olunması gerektiğini dile getiren Medicana International İzmir Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Gülnar Kerimova, öksürüğün en sık viral üst solunum yolu enfeksiyonları nedeniyle meydana geldiğini aktararak, yeterli sıvı tüketimi ve dinlenme ile hastalık sürecinin çocuklar için hafif geçirilebileceğini ifade etti. Öksürük şikayetinin yanında; nefes darlığı, morarma (dudak ve çevresi), yüksek ateş ve genel durumda kötüleşme, kanlı ya da şiddetli balgam, çok küçük bebeklerde emmekte zorlanma gibi semptomların görülmesi durumunda hemen bir doktora başvurulması gerektiğinin altını çizen Uzm. Dr. Gülnar Kerimova, sosyal medyadaki sözde doğal yöntemlerin hastaların hekime başvurma süreçlerini geciktirdiğine dikkat çekti. Uzm. Dr. Gülnar Kerimova, "Sosyal medyadaki doğal reçeteler nedeniyle tıbbi değerlendirme gecikebilir veya gereksiz ürün kullanımı olabilir. Bu yüzden herhangi bir semptom varsa bir hekime görünmeli. Çünkü bazen dakikalarla yarışılabiliyor. Dolayısıyla popüler tavsiyeler yerine semptomun şiddetine ve süresine göre sağlık profesyonelinin yönlendirmesi çok önemli" mesajını verdi. Reçetesiz ilaçlardan uzak durun Öksürüğü hafifletmek amacıyla evde uygulanabilecek yöntemler hakkında bilgi veren Uzm. Dr. Gülnar Kerimova, viral hastalıklarda ilk ve en önemli desteğin yeterli sıvı alımı olduğunu söyledi. Uzm. Dr. Gülnar Kerimova, "Çocuklardaki öksürüğü hafifletmek için bal kullanacaksak çocuğun 1 yaşın üstünde olması gerektiği unutulmamalıdır. Bal için, akut üst solunum yolu öksürüğünde yatmadan önce sadece bir tatlı kaşığı tüketildiğinde öksürük ve gece uykusuna kısmen iyi gelebildiğini gösteren çalışmalar var. Ama 1 yaş altında kesinlikle bal kullanılmaz. Ayrıca çocuğun burnunun tıkanık olmamasına ve evin nem oranının yüzde 40 ila yüzde 60 arasında tutulmasına özen gösterilmeli. Aksi takdirde burun tıkanıklığı ve beraberinde de öksürük görülebilir. Bununla birlikte evin yüzde 60’tan fazla nemlenmemesine de özen gösterilmel. Çünkü bu da evde mikroorganizmaların çoğalmasına ortam hazırlar ve çocuğu daha da hasta edebilir" açıklamasını kaydetti. Uzm. Dr. Gülnar Kerimova, öksürüğü hafifletmek amacıyla önerilen doğal çaylarla ilgili de uyarıda bulunarak, "Bazı bitkisel ürünlerin uzun kullanımı veya fazla dozu irritasyon, alerji, ishal veya etkileşimlere yol açabilir. Bu nedenle özellikle 2 yaş altındaki bebeklerde ve kronik hastalığı olan çocuklarda hekiminizle danışmadan bitkisel karışım vermeyin" dedi. En doğal çözüm; dengeli beslenme ve düzenli uyku Çocuktaki öksürüğün hafiflemesi veya çocuğun iyileşmesi adına doğal çözümlerle harekete geçen ebeveynlerin en sık yaptığı hatalara dikkat çeken Uzm. Dr. Gülnar Kerimova, sözlerini şöyle sürdürdü: "1 yaş altına bal vermek, botulizm riski oluşturur. Gereksiz veya hatalı antibiyotik uygulaması, hem faydasız hem de antibiyotik direncine neden olur. Reçetesiz öksürük-soğuk algınlığı ilaçlarını küçük çocuklara vermek, nemlendirici cihazı temizlemeden kullanmak veya aşırı nemlendirmek, gereksiz pek çok bitkisel karışımı aynı anda vermek gibi durumlar ebeveynlerin en sık yaptığı hatalar olarak öne çıkıyor. Çocuklarda öksürüğü hafifletmek ve de bağışıklığı güçlü tutmak için yeterli uyku, dengeli beslenme, el hijyeni ve aşılar oldukça büyük önem taşır. Bu önlemler, solunum yolu enfeksiyonlarının sıklığını ve şiddetini azaltır. Şunu unutmayın; bağışıklığı güçlendirmek için özel bir iksirimiz yok. Çocuğunuzun beslenmesine, el hijyenine, yeterli uyumasına, aşılarını yaptırmaya özen gösterin. Takviye edici gıdalar alırken, lütfen doktorunuzla görüşün. Okul öncesi ve okul çağı çocuklarında yeterli uyku süresi enfeksiyon riskini düşürür; uyku yoksunluğu bağışıklık fonksiyonunu zayıflatır. Özetle düzenli, yeterli uyku ve sağlıklı beslenme semptom yönetiminde ve korunmada yardımcıdır."
Meme ve prostat kanserleri önemli genetik ortaklıklar taşıyor
19 Aralık 2025 Cuma - 09:39 Meme ve prostat kanserleri önemli genetik ortaklıklar taşıyor Prof. Dr. Burak Turna, meme ve prostat kanserlerinin farklı organlarda görülmesine rağmen önemli genetik ortaklıklar taşıdığını söyledi. BRCA mutasyonlarının ortak risk faktörü olduğunu belirten Prof. Dr. Turna, "Bu nedenle aile öyküsü genetik değerlendirmelerin en kritik aşamalarından biri haline geldi. Kanser türleri arasındaki genetik bağlantıların anlaşılması kişiye özel sağlık stratejilerinin geliştirilmesi açısından çok önemli." dedi. Acıbadem Kent Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Burak Turna prostat kanserinde erken tanı ve güncel tedavi yaklaşımları konusunda bilgi verirken, meme ve prostat kanserlerinin genetik ilişkilerine dikkat çekti. BRCA mutasyonları ortak risk faktörü Prof. Dr. Turna, genetik ilişkiler konusunda şunları söyledi: "Özellikle BRCA1 ve BRCA2 genlerindeki mutasyonlar kadınlarda meme ve over, erkeklerde ise daha genç yaşta ortaya çıkan agresif prostat kanseri riskini belirgin şekilde artırıyor. Genetik değerlendirmelerde aile öyküsü bu nedenle çok önem kazanıyor. Erken yaşta veya agresif tipte meme kanseri tanısı alan bir annede BRCA mutasyonu bulunması durumunda, oğlunun prostat kanseri açısından genetik değerlendirmeye alınması gerekir. Aynı şekilde metastatik ya da yüksek dereceli prostat kanseri tanısı olan bir babanın kızında meme kanseri riskini artıran genetik değişiklikler görülebilir." Meme ve prostat kanserinde yüksek sıklık Öte yandan Prof. Dr. Turna, Türkiye ve dünyada kadınlarda en sık görülen kanser türünün meme kanseri olduğunu hatırlattı, her 8 kadından birinin yaşamı boyunca bu hastalığa yakalanabileceğini söyledi. Prostat kanserinin de erkeklerde en yaygın görülen kanser türlerinden biri olduğunu belirten Prof. Dr. Turna, "Bu kanserin erkeklerde yaşam boyu görülme riski yüzde 12-15 seviyelerinde. Bu yüksek oranlar, iki hastalığın ortak genetik temelini anlamayı daha da önemli hale getiriyor." dedi. Prof. Dr. Turna, genetik analizlerin sadece risk belirlemek için değil, erken tanı stratejilerinin oluşturulmasında kritik önemde olduğunu söyledi. Genetik analizlerin ayrıca gereksiz tedavilerin önlenmesinde, aile bireylerinin risk düzeylerinin belirlenmesinde önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Turna, "PARP inhibitörleri (bazı kanser hücrelerindeki bozulmuş DNA onarım mekanizmalarından yararlanarak seçici kanser hücresi ölümüne yol açan bir hedefli kanser ilacı sınıfıdır) gibi hedefe yönelik tedavilerin planlanması açısından da genetik analizlerin önemi büyük." diye konuştu.
Uzmanlar şap hastalığına karşı alınması gereken önlemleri anlattı
19 Aralık 2025 Cuma - 09:21 Uzmanlar şap hastalığına karşı alınması gereken önlemleri anlattı Yakın Doğu Üniversitesi Veteriner Hekimliği Fakültesi ile Yakın Doğu Üniversitesi Hayvan Hastanesi uzmanları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde kırmızı alarma yol açan şap hastalığına ilişkin önemli uyarılarda bulundu. İskele bölgesinde bir mandırada yaklaşık 70-80 baş büyükbaş hayvanda şap hastalığına ait belirtilerin tespit edilmesi adada alarma yol açtı. Yakın Doğu Üniversitesi Veteriner Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İsfendiyar Darbaz ve Yakın Doğu Üniversitesi Hayvan Hastanesi Başhekimi Dr. Mehmet İsfendiyaroğlu şap hastalığına ilişkin önemli uyarılarda bulundu. Veteriner Dairesi Başkanlığı öncülüğünde kurulan Teknik Komite’de yer alan, ülkenin tek Veteriner Hekimliği Fakültesi olan Yakın Doğu Üniversitesi Veteriner Hekimliği Fakültesi, hastalığın kontrol altına alınabilmesi için hayvan yetiştiricileri ile toplumun bilinçli hareket etmesinin hayati önem taşıdığını vurguladı. Yakın Doğu Üniversitesi Hayvan Hastanesi de sürece ilişkin bilgilendirme yaparak; biyogüvenlik önlemlerine titizlikle uyulması, hayvan hareketlerinin kısıtlanması, aşılama programlarının aksatılmaması ve yalnızca resmi makamların yapacağı yönlendirmelerin dikkate alınması gerektiğine dikkat çekti. Uzmanlar, şap hastalığının insanlara nadiren bulaştığını ve genellikle hafif seyirli olduğunu belirtirken, muhtemel risklere karşı çiğ süt ve çiğ sütten yapılan ürünlerin kesinlikle tüketilmemesi gerektiğini vurguladı. Resmi denetimlerden geçmiş, güvenilir kaynaklardan temin edilen et ve süt ürünlerinin tüketilmesinde ise herhangi bir sakınca bulunmadığı ifade edildi. Hızlı müdahale çok önemli Yakın Doğu Üniversitesi Veteriner Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İsfendiyar Darbaz, şap hastalığının sığır, koyun, keçi ve domuz gibi çift tırnaklı hayvanları etkileyen, son derece bulaşıcı bir viral enfeksiyon olduğunu belirtti. Prof. Dr. Darbaz; ateş, iştahsızlık, aşırı salya, topallık ile ağız ve ayaklarda yaralar gibi belirtiler görülmesi halinde vakit kaybetmeden veteriner hekimlere ve yetkili mercilere bilgi verilmesi gerektiğini söyledi. Erken teşhis ve hızlı müdahalenin, hastalığın yayılımının önlenmesi ve hayvan refahının korunması açısından kritik rol oynadığını vurguladı. Bulaşma yollarına dikkat Yakın Doğu Üniversitesi Hayvan Hastanesi Başhekimi Dr. Mehmet İsfendiyaroğlu ise hastalığın enfekte hayvanlarla doğrudan temasın yanı sıra solunum yolu, salya, süt, dışkı, hayvansal ürünler, ekipmanlar, nakil araçları ve insanlar aracılığıyla kısa sürede yayılabildiğine dikkat çekti. Aşılama yapılmamış, hassas ve genç hayvanlarda bulaşma oranının çok yüksek seviyelere ulaşabildiğini belirten İsfendiyaroğlu, hastalığa neden olan virüsün ısı ve dezenfektanlara karşı dayanıksız olduğunu ifade etti. Dr. İsfendiyaroğlu, "Virüs; 60-65 derecede yarım saatte, 85 derecede ise birkaç dakika içinde etkisiz hale gelir. Enfekte hayvanların etlerinde +4 derecede 24-36 saat içinde ölür. Kimyasal dezenfektanlarla kısa sürede inaktive olur. Ancak salya, yem ve toprak gibi ortamlarda 20 haftaya kadar bulaşıcılığını sürdürebilir" dedi. "Karantina, dezenfeksiyon ve aşılama ihmal edilmemeli" Hastalığın yayılmasının önlenmesi için sıkı karantina tedbirlerinin alınması, hayvan hareketlerinin kısıtlanması ya da tamamen durdurulması gerektiğini belirten Dr. İsfendiyaroğlu, aşılama ve gerektiğinde itlaf uygulamalarının en etkili mücadele yöntemleri arasında yer aldığını söyledi. Enfekte çiftliklerde giriş-çıkışların ciddi dezenfeksiyon işlemlerine tabi tutulması gerektiğini vurgulayan Dr. İsfendiyaroğlu; mezbahaya sevk edilen hayvanları, süt ve hayvansal ürünleri taşıyan araçların ise hem çıkışta hem de varış noktasında dezenfekte edilmesi gerektiğini belirtti. "Aşılama programlarına eksiksiz uyulması hayati önem taşıyor" Şap hastalığının doğru ve zamanında alınan önlemlerle kontrol altına alınabileceğini belirten Prof. Dr. İsfendiyar Darbaz, "Bu süreçte hayvan yetiştiricilerimizin bilinçli ve sorumlu davranması büyük önem taşıyor. Aşılama, yalnızca bireysel bir tercih değil; toplumsal ve sektörel bir sorumluluktur. Yetiştiricilerimizin hem kendi sürülerinin sağlığı hem de ülke hayvancılığının geleceği için aşılama programlarına eksiksiz uyması hayati öneme sahiptir" dedi.
"Zehirlenme haberlerinin daha sık gündeme gelmesi kolektif travma oluşturuyor "
19 Aralık 2025 Cuma - 09:02 "Zehirlenme haberlerinin daha sık gündeme gelmesi kolektif travma oluşturuyor " Biruni Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Öğretim Üyesi ve Klinik Psikolog İlayda Erdoğan, son dönemde peş peşe yaşanan zehirlenme vakalarının toplumda kolektif travma etkisi oluşturduğunu belirterek, artan kaygı nedeniyle vatandaşların hastanelerin acil servislerine daha sık başvurmaya başladığını söyledi. Klinik Psikolog İlayda Erdoğan, kolektif travmanın yalnızca geniş kitleleri etkileyen büyük afetlerle sınırlı olmadığını, küçük gibi görünen olayların bile arka arkaya geldiğinde toplumsal bellekte güçlü bir stres tepkisine yol açabileceğini ifade etti. Erdoğan, "İstanbul Fatih’te Böcek ailesinin zehirlenmesi olayı ilk etapta tüm toplumu etkileyen bir kriz gibi görünmese de sonrasında yaşanan benzer vakalar toplumda bir tehdit algısını besleyerek kolektif travmayı tetiklemiş olabilir" değerlendirmesinde bulundu. "Artan kaygı acil servis başvurularını yükseltiyor" Zehirlenme vakalarına dair haberlerin sık ve tekrar eden şekilde gündeme gelmesinin bireylerde yoğun kaygı oluşturduğunu vurgulayan Erdoğan, "Toplumdaki kaygı artışı nedeniyle, kişiler en ufak mide bulantısı, baş dönmesi gibi belirtileri bile zehirlenme ile ilişkilendirerek acil servislere başvuruyor. Bu da sağlık sisteminde yoğunluk ve yük oluşturuyor" dedi. "Medyanın tutumu travmayı hafifletmede kritik" Kolektif travmanın etkilerinin azaltılmasında medya kuruluşlarının önemli rol üstlendiğini belirten Erdoğan, şeffaf, "Medya doğru, teyit edilmiş bilgiyi aktarmalı; abartılı, tekrar eden ve tetikleyici içeriklerden kaçınmalıdır. Bu tür içerikler toplumda kaygıyı tırmandırarak travmanın kalıcılığını artırıyor" ifadelerini kullandı. "Kaygı düzeyi günlük yaşamı bozuyorsa destek alınmalı" Erdoğan, depremlerin oluşturduğu kaygının da benzer şekilde bireysel ve toplumsal düzeyde ele alınması gerektiğini belirterek, "Bireyler olumsuz içeriklere maruziyetini azaltmalı, yalnızca güvenilir kaynaklardan bilgi almalı. Deprem çantası hazırlamak, muhtemel bir depremde yapılacakları öğrenmek kaygıyı düzenler. Günlük yaşamı bozan bir kaygı düzeyi varsa mutlaka uzman desteği alınmalıdır" diye konuştu. Toplumda dayanışmayı güçlendirecek psikoeğitim faaliyetlerinin ve güven artırıcı kamu bilgilendirmelerinin önemine de dikkat çeken Erdoğan, doğru bilgi akışı ve alınacak yapısal önlemlerin kolektif travmanın oluşmasını önlemede belirleyici olduğunu kaydetti.
Bu yıl ıhlamur değer kazandı
18 Aralık 2025 Perşembe - 23:22 Bu yıl ıhlamur değer kazandı Türkiye’de kış aylarının vazgeçilmezi olan ıhlamur ve şifa kaynağı bitkisel ürünlerin fiyatları, yaşanan olumsuz iklim şartları nedeniyle rekor seviyelere ulaştı. Aktarlar, özellikle don ve aşırı yağışların rekolteyi düşürmesiyle çiçek ıhlamurun kilosunun 4 bin 500 lirayı gördüğünü belirtirken, fiyat artışının sağlık sorunları yaşayan vatandaşların alım gücünü düşürmediğini dile getirdi. Son yıllarda yaşanan meteorolojik olaylar, tarım ürünlerinin yanı sıra bitkisel ilaç ve destekleyici ürünlerin fiyatlarını da katladı. Aktar esnafı Metin Ağılönü, ıhlamur çiçeklerinin tam açma döneminde yaşanan don ve ardından gelen yoğun yağışların büyük bir kayba yol açtığını ifade etti. Enflasyon değil, iklim vurdu Ürün fiyatlarındaki artışın temel nedenini iklim şartlarına bağlayan aktar esnafı, fiyatlardaki dramatik yükselişi gözler önüne serdi. Metin Ağılönü, "Geçen yıl 2 bin lira olan çiçek ıhlamur, aroması ve içeriği nedeniyle en çok tercih edilen türdür. Bu sene 4 bin ila 4 bin 500 lira seviyesine çıktı. Yapraklı ve çiçekli karışık ıhlamur ise bin liradan bin 600 liraya yükseldi. Don ve yağışlardan dolayı sadece ıhlamur değil, badem, kayısı ve kiraz gibi ürünler de aynı şekilde etkilendi" şeklinde konuştu. "İkisinin de çok güzel kan temizleyici özelliği var" Vatandaşlara sağlıklı ürünler sunmaya devam ettiklerini belirten aktaran Ağılönü, "Badem ve kayısı çekirdeklerini genellikle şeker rahatsızlığı olanlar için öneriyoruz. Ayrıca ikisinin de çok güzel kan temizleyici özelliği var; kandaki mikropları kırmaya yardımcı oluyorlar. Bu ürünü aynı zamanda kanser hastaları için de tavsiye ediyoruz. Özellikle çekirdekler acı olursa daha faydalı olur" dedi. "Sağlık söz konusu olunca fiyata bakılmıyor" Fiyat artışının satışları etkilemediğini belirten Ağılönü, "Fiyat artışı satışları etkilemiyor. Çünkü insanlar sağlık sorunları yaşadığı için artık fiyata bakmıyor, rahatsızlık olduğu için ister istemez alıyorlar. Müşteriler, fiyatı duyduğunda ’Ne kadar yükselmiş’ tepkisini veriyor, ancak iki paket alacaksa bir pakete düşürüyor, ama sonuçta yine de alıyor. Eskiden ’Evde dursun’ diye iki paket alınıyordu; şimdi sadece ihtiyacı kadar alıyorlar" ifadelerini kullandı.
Hekimsen’den "sağlık harcamaları" ve "muayene süreleri" açıklaması
18 Aralık 2025 Perşembe - 21:17 Hekimsen’den "sağlık harcamaları" ve "muayene süreleri" açıklaması Hekimsen Genel Başkanı Uzm. Dr. Adil Kurban, Türkiye’deki sağlık harcamalarının ve tetkik sayılarının yüksekliğinin, hekimlere tanınan muayene sürelerinin yetersizliğinden kaynaklandığını söyledi. Hekimsen Genel Başkanı Kurban, Aile Hekimliği Yönetmeliği, muayene süreleri ve sağlık çalışanlarının sorunlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Dr. Adil Kurban, Türkiye’de antibiyotik ve ilaç yazılma oranlarının sanılanın aksine yüksek olmadığını belirterek, "OECD verilerine göre Türkiye, ilaç kullanımında en düşük orana sahip ülkelerden biridir. Amerika ile bizi kıyas etmeyin. Amerika’da sağlık sistemi yok, kişiler kendi ilaçlarını kendileri alıyorlar. Bunlar kayıt altına tam zorlukla alınabilir. Satılan bir ilaç vardır ama kimin kullandığı, kaç kişinin kullandığı, ne zaman kullanıldığı, bunlarla alakadar doğru bilgi çıkarılamaz çünkü özel bir sağlık sistemi var, tamamen özel. Burada ise öyle bir şey yok, herkes kayıt altındadır" dedi. "Hekim çaresiz sizi tetkik ve tahlile yönlendirmektedir" Sağlık Bakanlığı’nın 2024 yılı sağlık harcamalarını 2,3 trilyon lira olarak açıkladığını hatırlatan Kurban, bu rakamın içinde 17 milyon bilgisayarlı tomografi ve 16 milyon MR çekiminin yer aldığına dikkati çekti. Kurban, sözlerine şöyle devam etti: "Sağlık harcamaları neden bu kadar yüksek ve nasıl azaltılabilir? Çok basit. Bu, hekime bırakılan muayene süresinin yetmezliğinden kaynaklanıyor. Mesela çok basit bir örnek vereceğim. Bir ortopedist hangi bağın hasar gördüğünü ve ameliyat gerektirebileceğini rahatlıkla muayenesinde tespit eder. Ameliyat gerekeceklerden MR isteyecekken, herkesten istemek zorundaysa bilin ki 95 hastadan 90’ından eğer MR isteniyorsa burada bir problem vardır. Çünkü hekime muayene süresi yok demektir. Hekim sizi dinleyemez. Düşünün, giriş çıkış süreniz zaten 5 dakika varsa; dizinizi mi açacaksınız, derdinizi mi anlatacaksınız, hekim sizi muayene mi edecek, tedavi mi verecek? Ne yapacak bir düşünün. Dolayısıyla çaresiz sizi tetkik ve tahlile yönlendirmektedir. Bu şekilde yönlendirmelerde de maalesef özür dilerim ama kim kazanır kim kaybeder lütfen düşünün. Devlet mi kazanır? Hayır. Sadece belirli bir kesim. Kim kaybeder? Hasta sağlığından doktor ise gelirinden kaybeder." "Siyaset üstü bir duruş sergiledik" Kurban, sendika olarak siyaset üstü bir duruş sergilediklerini ve "ALKON" konfederasyonunun kurulmasına öncülük ettiklerini dile getirdi. Emeklilerin maaş artış oranlarıyla ilgili yaptıkları çalışmalara da değinen Kurban, memur emeklilerinin hak kayıplarına dikkati çekerek, "Biz dolap çevirmedik, hiçbir zaman yanlış yapmadık, dik durduk. Bunu takip eden herkes bilir. Bize ne iftiralar atıldı, vazgeçmedik. ALKON adında bir konfederasyonun kurulmasına da vesile olduk" diye konuştu. "İnşallah güzel sonuçlara yol açar, ümitliyiz" Aile Hekimliği Yönetmeliği’ne yönelik eleştirilerine rağmen hükümet kanadından olumlu dönüşler aldıklarını da aktaran Kurban, "Cumartesi günü İstanbul’da düzenlenecek bir toplantıya çağrıldık. Toplantıya çok sayıda aile hekimi de çağrıldı. AK Parti’nin sağlık politikalarından sorumlu önemli bir hocamız başkanlığında aile hekiminin sorunları derlenecek. Bakın bu çok güzel bir şey. İnşallah güzel sonuçlara yol açar, ümitliyiz" şeklinde konuştu. "İnşallah gelecekte tıbbımızı daha ileriler seviyelere götüreceğiz" Ayrıca, cuma günü Ankara’da düzenleyecekleri törenle 5 akademisyene "Bilim Ödülü" vereceklerini de bildiren Kurban, "Şöyle ki Hekimsen camiası artık aynı zamanda şirket, dernek ve kooperatif. Aynı zamanda ALKON bünyesine girmesi nedeniyle bir konfederasyon çatısı altındadır. İşte bu büyük çatının verdiği ikinci ödül olacak. Bu ödüllerden biri GETAT (Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp) alanındaki çalışmalara verilecek. İnşallah gelecekte tıbbımızı daha ileri seviyelere götüreceğiz" ifadelerini kullandı.
Hekimsen’den "sağlık harcamaları" ve "muayene süreleri" açıklaması
18 Aralık 2025 Perşembe - 21:13 Hekimsen’den "sağlık harcamaları" ve "muayene süreleri" açıklaması Hekimsen Genel Başkanı Uzm. Dr. Adil Kurban, Türkiye’deki sağlık harcamalarının ve tetkik sayılarının yüksekliğinin, hekimlere tanınan muayene sürelerinin yetersizliğinden kaynaklandığını söyledi. Hekimsen Genel Başkanı Kurban, Aile Hekimliği Yönetmeliği, muayene süreleri ve sağlık çalışanlarının sorunlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Dr. Adil Kurban, Türkiye’de antibiyotik ve ilaç yazılma oranlarının sanılanın aksine yüksek olmadığını belirterek, "OECD verilerine göre Türkiye, ilaç kullanımında en düşük orana sahip ülkelerden biridir. Amerika ile bizi kıyas etmeyin. Amerika’da sağlık sistemi yok, kişiler kendi ilaçlarını kendileri alıyorlar. Bunlar kayıt altına tam zorlukla alınabilir. Satılan bir ilaç vardır ama kimin kullandığı, kaç kişinin kullandığı, ne zaman kullanıldığı, bunlarla alakadar doğru bilgi çıkarılamaz çünkü özel bir sağlık sistemi var, tamamen özel. Burada ise öyle bir şey yok, herkes kayıt altındadır" dedi. "Hekim çaresiz sizi tetkik ve tahlile yönlendirmektedir" Sağlık Bakanlığı’nın 2024 yılı sağlık harcamalarını 2,3 trilyon lira olarak açıkladığını hatırlatan Kurban, bu rakamın içinde 17 milyon bilgisayarlı tomografi ve 16 milyon MR çekiminin yer aldığına dikkati çekti. Kurban, sözlerine şöyle devam etti: "Sağlık harcamaları neden bu kadar yüksek ve nasıl azaltılabilir? Çok basit. Bu, hekime bırakılan muayene süresinin yetmezliğinden kaynaklanıyor. Mesela çok basit bir örnek vereceğim. Bir ortopedist hangi bağın hasar gördüğünü ve ameliyat gerektirebileceğini rahatlıkla muayenesinde tespit eder. Ameliyat gerekeceklerden MR isteyecekken, herkesten istemek zorundaysa bilin ki 95 hastadan 90’ından eğer MR isteniyorsa burada bir problem vardır. Çünkü hekime muayene süresi yok demektir. Hekim sizi dinleyemez. Düşünün, giriş çıkış süreniz zaten 5 dakika varsa; dizinizi mi açacaksınız, derdinizi mi anlatacaksınız, hekim sizi muayene mi edecek, tedavi mi verecek? Ne yapacak bir düşünün. Dolayısıyla çaresiz sizi tetkik ve tahlile yönlendirmektedir. Bu şekilde yönlendirmelerde de maalesef özür dilerim ama kim kazanır kim kaybeder lütfen düşünün. Devlet mi kazanır? Hayır. Sadece belirli bir kesim. Kim kaybeder? Hasta sağlığından doktor ise gelirinden kaybeder." "Siyaset üstü bir duruş sergiledik" Kurban, sendika olarak siyaset üstü bir duruş sergilediklerini ve "ALKON" konfederasyonunun kurulmasına öncülük ettiklerini dile getirdi. Emeklilerin maaş artış oranlarıyla ilgili yaptıkları çalışmalara da değinen Kurban, memur emeklilerinin hak kayıplarına dikkati çekerek, "Biz dolap çevirmedik, hiçbir zaman yanlış yapmadık, dik durduk. Bunu takip eden herkes bilir. Bize ne iftiralar atıldı, vazgeçmedik. ALKON adında bir konfederasyonun kurulmasına da vesile olduk" diye konuştu. "İnşallah güzel sonuçlara yol açar, ümitliyiz" Aile Hekimliği Yönetmeliği’ne yönelik eleştirilerine rağmen hükümet kanadından olumlu dönüşler aldıklarını da aktaran Kurban, "Cumartesi günü İstanbul’da düzenlenecek bir toplantıya çağrıldık. Toplantıya çok sayıda aile hekimi de çağrıldı. AK Parti’nin sağlık politikalarından sorumlu önemli bir hocamız başkanlığında aile hekiminin sorunları derlenecek. Bakın bu çok güzel bir şey. İnşallah güzel sonuçlara yol açar, ümitliyiz" şeklinde konuştu. "İnşallah gelecekte tıbbımızı daha ileriler seviyelere götüreceğiz" Ayrıca, cuma günü Ankara’da düzenleyecekleri törenle 5 akademisyene "Bilim Ödülü" vereceklerini de bildiren Kurban, "Şöyle ki Hekimsen camiası artık aynı zamanda şirket, dernek ve kooperatif. Aynı zamanda ALKON bünyesine girmesi nedeniyle bir konfederasyon çatısı altındadır. İşte bu büyük çatının verdiği ikinci ödül olacak. Bu ödüllerden biri GETAT (Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp) alanındaki çalışmalara verilecek. İnşallah gelecekte tıbbımızı daha ileri seviyelere götüreceğiz" ifadelerini kullandı.
Kartepe’ye yeni sağlık yatırımları
18 Aralık 2025 Perşembe - 17:52 Kartepe’ye yeni sağlık yatırımları Kartepe’de vatandaşların sağlık hizmetlerine erişimini kolaylaştırmak amacıyla Fatih Sultan Mehmet ve Uzunçiftlik mahallelerinde yeni aile sağlığı merkezleri inşa ediliyor. Kartepe Belediye Başkanı Mustafa Kocaman, Fatih Sultan Mehmet Mahallesi’nde yapımına başlanan aile sağlığı merkezinde incelemelerde bulunarak yetkililerden bilgi aldı. İnceleme sırasında Başkan Kocaman’a, İlçe Sağlık Müdürü Nazif Aksoy, Belediye Meclis Üyesi Mahir Tutak ve Mahalle Muhtarı Alaattin Küçük de eşlik etti. "Hekim sayısı 6’ya kadar çıkarılabilecek" Fatih Sultan Mehmet Mahallesi’nde hayata geçirilecek yeni merkezde ilk etapta 2 aile hekiminin görev yapması planlanırken, kapasitenin ilerleyen süreçte 6 aile hekimine kadar artırılabileceği belirtildi. Çalışmaları yerinde inceleyen Başkan Kocaman, sağlık yatırımlarının hızla ilerlediğini vurgulayarak şu bilgileri verdi: "Fatih Sultan Mehmet Mahallesi’nde 400 metrekarelik bir alan Sağlık Bakanlığımız tarafından satın alındı. Ayrıca belediyemiz tarafından yine aynı mahallede bakanlığımıza bir arazi tahsisi gerçekleştirilecek. Bu alanda yeni bir sağlık ocağının inşa edilmesine yönelik çalışmalar da devam ediyor. İlçemizde sağlık yatırımlarımız hızla ilerliyor." Öte yandan, Uzunçiftlik Mahallesi’nde yaşayan vatandaşların sağlık hizmetlerine daha hızlı ulaşabilmesi amacıyla planlanan yeni sağlık ocağı projesinde de çalışmaların sürdüğü kaydedildi. Projenin tamamlanmasıyla bölge sakinlerinin modern ve donanımlı bir tesiste hizmet alması hedefleniyor.