Son Dakika
|
İstanbul'da uyuşturucu soruşturması: Saadettin Saran ifadeye çağırıldı!
ABD, Yeşil Kart programını süresiz askıya aldı
Trump: "Venezuela ile savaş ihtimalini dışlamıyorum"
MİT ve Emniyetin ortak operasyonunda Fetullah Gülen’in yeğeni yakaladı
51 yaşındaki Türkçe öğretmeni 3 gündür kayıp
ABD, Suriye'ye yaptırımları kaldırdı
Zehra Kınık 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı
Bakan Işıkhan: "İşçilerimizin taleplerini, dileklerini komisyona yansıtacağım"
Peskov, Türkiye'nin Rusya'ya S-400 sistemlerini iade edeceğini yalanladı
Berrak Tüzünataç ifade vermeye geldi
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Whatsapp
İHA Kurumsal
EN
Pakistan’s Traditional Instrument ‘Rubab’ Reaches Beyond Borders
Putin: "Batı, bize karşı saygılı olursa askeri operasyonlara gerek kalmaz"
İstanbul Cevizlibağ’da trafik yoğunluğu havadan görüntülendi
Tayvan'daki sis bombalı saldırıda 3 kişi hayatını kaybetti
ABD, Yeşil Kart programını süresiz askıya aldı
51 yaşındaki Türkçe öğretmeni 3 gündür kayıp
Fenerbahçe, Eyüpspor’a konuk olacak
Eski milli basketbolcu balkondan düşerek hayatını kaybetti
SAĞLIK
Kastamonu Üniversitesi’nde "Sağlık Turizmi ve Kapsayıcı Sağlık Yaklaşımları" masaya yatırıldı
19 Aralık 2025 Cuma - 18:03:14
Kastamonu Üniversitesi tarafından "Sağlık Turizmi ve Kapsayıcı Sağlık Yaklaşımları" sempozyumu düzenlendi. Kastamonu Üniversitesi, "Yaşlı ve Engelli Bireylerin Sağlığının Korunması ve Geliştirilmesinde Kastamonu Sağlık Turizmi Potansiyeli" başlıklı sempozyuma ev sahipliği yaptı. Merkez Kütüphane Cemil Meriç Salonu’nda gerçekleştirilen sempozyumda, yaşlı ve engelli bireylerin sağlık hizmetlerine erişimi, kapsayıcı sağlık uygulamaları ve Kastamonu’nun sağlık turizmi alanındaki potansiyeli çok yönlü olarak ele alındı. Sempozyuma, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdülkadir Tuna, Tosya Meslek Yüksekokulu Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Orçun Çağlar Kurtuluş ile akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Tosya Meslek Yüksekokulu İş Sağlığı ve Güvenliği Programı öğretim üyesi Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Özdemir, "Günümüzde yaşlı ve engelli bireylerin sağlığının korunması ve geliştirilmesi; yalnızca sağlık hizmetleriyle sınırlı olmayan, sosyal, çevresel ve insani boyutları da kapsayan bütüncül bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Bu yaklaşım, bireyin yaşam kalitesini artırmayı, bağımsızlığını desteklemeyi ve toplumsal hayata aktif katılımını güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu noktada Kastamonu; tarihi birikimi, doğal zenginlikleri, gelişmekte olan sağlık altyapısı ve insana dokunan yaklaşımıyla önemli bir potansiyele sahiptir. Sahip olduğu doğal kaynaklar, termal imkanlar, huzurlu çevresi ve sağlık hizmetleriyle Kastamonu’nun, özellikle yaşlı ve engelli bireyler için sağlık turizmi alanında güçlü bir alternatif oluşturduğuna inanıyoruz. Bu sempozyumda; yaşlılık sürecinin değişen dinamiklerinden hemşirelik uygulamalarına, engellilikte güncel sağlık yaklaşımlarından toplumsal yapının güçlendirilmesine ve Kastamonu’nun sağlık turizmi potansiyeline kadar pek çok değerli konu, alanında uzman akademisyenlerimiz tarafından ele alınacaktır. Paylaşılacak bilgi ve deneyimlerin, bilimsel çalışmalara ve uygulamalara ışık tutacağına yürekten inanıyoruz" dedi. Sempozyumun ilk oturumu Prof. Dr. Nimet Ovatoylu ve Doç. Dr. Filiz Özel Çakır’ın başkanlığında gerçekleştirildi. Prof. Dr. Ovatoylu, konuşmasında yaşlı ve engelli bireylerin sağlık hizmetlerinden etkin biçimde yararlanabilmesinin sosyal devlet anlayışının temel unsurlarından biri olduğunu belirterek, üniversitelerin bu alandaki bilimsel sorumluluğuna dikkat çekti. Doç. Dr. Filiz Özel Çakır ise, disiplinler arası çalışmaların önemine vurgu yaparak, sağlık, sosyal hizmetler ve turizm alanlarının bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini dile getirdi. İlk oturumda Prof. Dr. Ayşe Gül Kale, "Yaşlılık, Değişen Yaşam Dinamikleri ve Huzurevleri" başlıklı sunumunda yaşlı bireylerin değişen ihtiyaçlarına dikkat çekti. Ardından Doç. Dr. Ayla Demirtaş ise "Yaşlı Bireylerin Güçlendirilmesinde Hemşirelik Uygulamaları" konulu sunumunda koruyucu ve destekleyici sağlık hizmetlerinin önemini dikkate çekerek, "Hemşirelik bakımında yaşlı insanları güçlendirme aslında ihmal edilmiş bir alandır. Profesyonelliğe yönelik yeni yaklaşımlar kendine yardım etmeyi, büyümeyi ve gelişmeyi destekler. Hemşireler yaşlı bireyleri güçlendirmek için belirli yeterliliklere ve birden çok çözüme sahip olduğunu anlatmalı ve göstermelidir. Güç temelli hemşirelik yaklaşımı, yaşlı bireylerin fiziksel ve psikososyal ihtiyaçlarını gidermek için çevrelerinde mevcut olan kaynakları değerlendirmelerine yardımcı olarak yaşam kalitesinin geliştirilmesine odaklanır" diye konuştu. "Engellilerin yüzde 74,6 sağlık hizmetlerine erişimde en az bir engelle karşılaşıyor" İkinci oturum, Prof. Dr. Özlem Ovayolu başkanlığında, Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Özdemir’in oturum başkan yardımcılığında gerçekleştirildi. Oturumda Doç. Dr. Havva Kaçan, "Özel Bireyler İçin Toplumsal Yapının Güçlendirilmesi" başlıklı sunumunda engellilik olgusunun sosyal boyutuna değinirken; Prof. Dr. Gülendam Karadağ ise "Engellilikte Sağlık: Koruyucu, Destekleyici ve Geliştirici Güncel Yaklaşımlar" başlıklı sunumuyla güncel sağlık politikalarına ilişkin bilgiler paylaştı. Türkiye’de 2 milyon 511 bin engelli bulunduğunu söyleyen Karadağ, "Tahminlere göre bugün dünyada 1,3 milyar insan ciddi engellilik yaşamaktadır. Bu rakam dünya nüfusunun yüzde 16’sına, yani her 6 kişiden 1’ine denk gelmektedir. Ülkemizdeki durum ise Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2022 verilerine göre; Ulusal Engelli Veri Sisteminde kayıtlı ve hayatta olan engelli sayısı 2 milyon 511 bin 950’dir. 2021 yılında yapılan çalışmada, katılımcılar arasında sağlık hizmetlerine erişim oranı yüzde 25,4 olarak belirlenmiştir. Bu katılımcıların yaklaşık dörtte üçü (yüzde 74,6) sağlık hizmetlerine erişimde en az bir engel yaşadığı tespit edilmiştir. Ülkemizde yüzde 61,5’i fiziksel engeli, yüzde 62,7’si tıbbi ekipmanla ilgili engeli ve yüzde 59,3’ü iletişim engeli bulunuyor. 2024 yılında yayınlanan sistematik bir inceleme, engelli bireylerin ağız sağlığına ve diş bakımına büyük önem verdiğini, ancak diş hizmetlerine erişimde önemli zorluklarla karşılaştıklarını vurgulamaktadır. Özellikle down sendromlu çocukların neredeyse yarısı yüzde 47’si, fiziksel engellilerin üçte birinden fazlası yüzde 37’si ilk diş muayenelerini 6 yaş ve üzeri yaşlarda yaptırmıştır" diye konuştu. Son oturum ise Prof. Dr. Serap Parlar Kılıç başkanlığında, Prof. Dr. Gülendam Karadağ’ın oturum başkan yardımcılığında yapıldı. Bu oturumda Dr. Öğretim Üyesi Hakkı Çılgınoğlu, "Kastamonu Sağlık Turizmi Potansiyeli" başlıklı sunumunda ilin doğal kaynakları, iklim özellikleri ve sağlık altyapısının sağlık turizmi açısından sunduğu fırsatları değerlendirdi. "2050 yılına kadar dünyadaki her altı kişiden biri 65 yaş üstü olacak" Dr. Öğretim Üyesi Zeynep Arabacı, "Yaşlı Bireyler İçin Sağlık Turizmi" konulu sunumunda yaşlı dostu turizm uygulamalarının önemine değindi. Dünya nüfusunun yaşlandığını, ancak bu büyümenin yüzyılın sonuna doğru zirveye ulaşacağını söyleyen Arabacı, "Dünyadaki hemen hemen her ülke, nüfuslarındaki yaşlıların sayısı ve oranında artış yaşıyor. 2070’lerin sonlarına doğru, 65 yaş ve üzeri küresel nüfusun 2,2 milyara ulaşarak 18 yaş altı çocuk sayısını geçeceği tahmin ediliyor. 2030’ların ortalarına gelindiğinde ise, 80 yaş ve üzeri 265 milyon birey olacak ve bu sayı bebek sayısını geçecek. Dünya Nüfus Beklentilerine göre, 2050 yılına kadar dünyadaki her altı kişiden biri 65 yaş üstü olacak. Bu oran 2019’da her 11 kişiden biriydi. Ülkemizde de yaşlı nüfus 9 milyon 112 bin 298 kişi oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2019 yılında yüzde 9,1 iken, 2024 yılında yüzde 10,6’ya yükseldi. Yaşlı nüfusun 2024 yılında yüzde 44,6’sını erkek nüfus, yüzde 55,4’ünü kadın nüfus oluşturdu. Yaşlı bağımlılık oranı 2024 yılında yüzde 15,5 oldu. Çalışma çağındaki yüz kişiye düşen yaşlı sayısını ifade eden yaşlı bağımlılık oranı da 2019 yılında yüzde 13,4 iken bu oran 2024 yılında yüzde 15,5’e yükseldi. Nüfus projeksiyonlarının demografik göstergelerdeki mevcut yapının devam edeceğini varsayan ana senaryosuna göre yaşlı bağımlılık oranının 2030 yılında yüzde 19,5, 2040 yılında yüzde 26,5, 2060 yılında yüzde 45,5, 2080 yılında yüzde 61,9 ve 2100 yılında yüzde 61,6 olacağı öngörüldü" diye konuştu. "Türkiye’de 1 milyon 750 bin 900 yaşlı tek başına yaşıyor" Yaklaşık her 4 haneden birinde en az bir yaşlı ferdin bulunduğunu söyleyen Arabacı, "Türkiye’de 2024 yılında toplam 26 milyon 599 bin 261 haneden 6 milyon 726 bin 583’ünde yaşlı nüfus olarak tanımlanan, 65 ve daha yukarı yaşta en az bir fert bulunduğu görüldü. Diğer bir ifadeyle, hanelerin yüzde 25,3’ünde en az bir yaşlı fert yaşadığı görüldü. Türkiye’de 1 milyon 750 bin 900 yaşlının tek başına yaşadığı görüldü. En az bir yaşlı fert bulunan 6 milyon 726 bin 583 hanenin 1 milyon 750 bin 900’ünü tek başına yaşayan yaşlı fertler oluşturdu. Bu hanelerin yüzde 74,0’ını yaşlı kadınlar, yüzde 26,0’ını ise yaşlı erkekler oluşturdu. Görmede çok zorlanan ya da hiç göremeyen yaşlıların oranı yüzde 10,1 oldu. Yaşlı nüfusun 2023 yılında yüzde 57,7’si tarım sektöründe çalıştığını belirtti. Yaşlılar 2023 yılında en fazla dolaşım sistemi hastalıklarından hayatını kaybetti. Alzheimer hastalığından ölen yaşlıların oranı 2023 yılında yüzde 3,2 oldu" şeklinde konuştu. Önümüzdeki 30 yıl içinde yaşlı nüfusta bir artışın yaşanacağını belirten Arabacı, "Sağlık ve uzun süreli bakım sistemlerini güçlendirerek, sosyal korumanın sürdürülebilirliğini sağlayarak ve yeni teknolojilere yatırım yaparak önemli demografik değişimlere hazırlanmaları gerekecek. Kadınların genel olarak erkeklerden daha uzun yaşadığı göz önüne alındığında, politikaların emeklilik haklarına eşit erişimi sağlaması, cinsiyete özgü sağlık hizmetleri ihtiyaçlarını ele alması ve bakım yükünü hafifletmek için sosyal destek sistemlerini güçlendirmesi gerekiyor. Küreselleşme, teknolojik gelişmeler (örneğin ulaşım ve iletişim alanlarında), kentleşme, göç ve değişen toplumsal cinsiyet normları, yaşlıların yaşamlarını doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir. Halk sağlığı müdahalesi, bu mevcut ve öngörülen eğilimleri değerlendirmeli ve politikalarını buna göre şekillendirmelidir" ifadelerini kullandı. Dr. Öğretim Üyesi Kerim Güney ise, "Kastamonu Doğasında Gelen Şifanın Yaşlı ve Engelli Sağlığındaki Yeri" başlıklı sunumuyla doğa temelli sağlık uygulamalarına dikkat çekti. Sempozyum, soru-cevap bölümünün ardından konuşmacılara teşekkür belgelerinin takdim edildi.
19 Aralık 2025 Cuma - 17:37
Kastamonu Üniversitesi’nde Sağlık Turizmi ve Kapsayıcı Sağlık Yaklaşımları masaya yatırıldı
Kastamonu Üniversitesi tarafından ele alınan "Sağlık Turizmi ve Kapsayıcı Sağlık Yaklaşımları" sempozyumunda engellilerin yüzde 74,6’sının sağlık hizmetlerine erişimde en az bir engelle karşılaştığını belirtilerek, 2050 yılına kadar dünyadaki her altı kişiden birinin 65 yaş üstü olacağı ifade edildi. Kastamonu Üniversitesi, "Yaşlı ve Engelli Bireylerin Sağlığının Korunması ve Geliştirilmesinde Kastamonu Sağlık Turizmi Potansiyeli" başlıklı sempozyuma ev sahipliği yaptı. Merkez Kütüphane Cemil Meriç Salonu’nda gerçekleştirilen sempozyumda, yaşlı ve engelli bireylerin sağlık hizmetlerine erişimi, kapsayıcı sağlık uygulamaları ve Kastamonu’nun sağlık turizmi alanındaki potansiyeli çok yönlü olarak ele alındı. Sempozyuma, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdülkadir Tuna, Tosya Meslek Yüksekokulu Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Orçun Çağlar Kurtuluş ile akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Sempozyumun açılışında konuşan Tosya Meslek Yüksekokulu İş Sağlığı ve Güvenliği Programı öğretim üyesi Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Özdemir, "Günümüzde yaşlı ve engelli bireylerin sağlığının korunması ve geliştirilmesi; yalnızca sağlık hizmetleriyle sınırlı olmayan, sosyal, çevresel ve insani boyutları da kapsayan bütüncül bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Bu yaklaşım, bireyin yaşam kalitesini artırmayı, bağımsızlığını desteklemeyi ve toplumsal hayata aktif katılımını güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu noktada Kastamonu; tarihi birikimi, doğal zenginlikleri, gelişmekte olan sağlık altyapısı ve insana dokunan yaklaşımıyla önemli bir potansiyele sahiptir. Sahip olduğu doğal kaynaklar, termal imkanlar, huzurlu çevresi ve sağlık hizmetleriyle Kastamonu’nun, özellikle yaşlı ve engelli bireyler için sağlık turizmi alanında güçlü bir alternatif oluşturduğuna inanıyoruz. Bu sempozyumda; yaşlılık sürecinin değişen dinamiklerinden hemşirelik uygulamalarına, engellilikte güncel sağlık yaklaşımlarından toplumsal yapının güçlendirilmesine ve Kastamonu’nun sağlık turizmi potansiyeline kadar pek çok değerli konu, alanında uzman akademisyenlerimiz tarafından ele alınacaktır. Paylaşılacak bilgi ve deneyimlerin, bilimsel çalışmalara ve uygulamalara ışık tutacağına yürekten inanıyoruz" dedi. Sempozyumun ilk oturumu Prof. Dr. Nimet Ovatoylu ve Doç. Dr. Filiz Özel Çakır’ın başkanlığında gerçekleştirildi. Prof. Dr. Ovatoylu, konuşmasında yaşlı ve engelli bireylerin sağlık hizmetlerinden etkin biçimde yararlanabilmesinin sosyal devlet anlayışının temel unsurlarından biri olduğunu belirterek, üniversitelerin bu alandaki bilimsel sorumluluğuna dikkat çekti. Doç. Dr. Filiz Özel Çakır ise, disiplinler arası çalışmaların önemine vurgu yaparak, sağlık, sosyal hizmetler ve turizm alanlarının bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini dile getirdi. İlk oturumda Prof. Dr. Ayşe Gül Kale, "Yaşlılık, Değişen Yaşam Dinamikleri ve Huzurevleri" başlıklı sunumunda yaşlı bireylerin değişen ihtiyaçlarına dikkat çekti. Ardından Doç. Dr. Ayla Demirtaş ise "Yaşlı Bireylerin Güçlendirilmesinde Hemşirelik Uygulamaları" konulu sunumunda koruyucu ve destekleyici sağlık hizmetlerinin önemini dikkate çekerek, "Hemşirelik bakımında yaşlı insanları güçlendirme aslında ihmal edilmiş bir alandır. Profesyonelliğe yönelik yeni yaklaşımlar kendine yardım etmeyi, büyümeyi ve gelişmeyi destekler. Hemşireler yaşlı bireyleri güçlendirmek için belirli yeterliliklere ve birden çok çözüme sahip olduğunu anlatmalı ve göstermelidir. Güç temelli hemşirelik yaklaşımı, yaşlı bireylerin fiziksel ve psikososyal ihtiyaçlarını gidermek için çevrelerinde mevcut olan kaynakları değerlendirmelerine yardımcı olarak yaşam kalitesinin geliştirilmesine odaklanır" diye konuştu. "Engellilerin yüzde 74,6 sağlık hizmetlerine erişimde en az bir engelle karşılaşıyor" İkinci oturum, Prof. Dr. Özlem Ovayolu başkanlığında, Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Özdemir’in oturum başkan yardımcılığında gerçekleştirildi. Oturumda Doç. Dr. Havva Kaçan, "Özel Bireyler İçin Toplumsal Yapının Güçlendirilmesi" başlıklı sunumunda engellilik olgusunun sosyal boyutuna değinirken; Prof. Dr. Gülendam Karadağ ise "Engellilikte Sağlık: Koruyucu, Destekleyici ve Geliştirici Güncel Yaklaşımlar" başlıklı sunumuyla güncel sağlık politikalarına ilişkin bilgiler paylaştı. Türkiye’de 2 milyon 511 bin engelli bulunduğunu söyleyen Karadağ, "Tahminlere göre bugün dünyada 1,3 milyar insan ciddi engellilik yaşamaktadır. Bu rakam dünya nüfusunun yüzde 16’sına, yani her 6 kişiden 1’ine denk gelmektedir. Ülkemizdeki durum ise Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2022 verilerine göre; Ulusal Engelli Veri Sisteminde kayıtlı ve hayatta olan engelli sayısı 2 milyon 511 bin 950’dir. 2021 yılında yapılan çalışmada, katılımcılar arasında sağlık hizmetlerine erişim oranı yüzde 25,4 olarak belirlenmiştir. Bu katılımcıların yaklaşık dörtte üçü (yüzde 74,6) sağlık hizmetlerine erişimde en az bir engel yaşadığı tespit edilmiştir. Ülkemizde yüzde 61,5’i fiziksel engeli, yüzde 62,7’si tıbbi ekipmanla ilgili engeli ve yüzde 59,3’ü iletişim engeli bulunuyor. 2024 yılında yayınlanan sistematik bir inceleme, engelli bireylerin ağız sağlığına ve diş bakımına büyük önem verdiğini, ancak diş hizmetlerine erişimde önemli zorluklarla karşılaştıklarını vurgulamaktadır. Özellikle down sendromlu çocukların neredeyse yarısı yüzde 47’si, fiziksel engellilerin üçte birinden fazlası yüzde 37’si ilk diş muayenelerini 6 yaş ve üzeri yaşlarda yaptırmıştır" diye konuştu. Öğle arasının ardından gerçekleştirilen son oturum ise Prof. Dr. Serap Parlar Kılıç başkanlığında, Prof. Dr. Gülendam Karadağ’ın oturum başkan yardımcılığında yapıldı. Bu oturumda Dr. Öğretim Üyesi Hakkı Çılgınoğlu, "Kastamonu Sağlık Turizmi Potansiyeli" başlıklı sunumunda ilin doğal kaynakları, iklim özellikleri ve sağlık altyapısının sağlık turizmi açısından sunduğu fırsatları değerlendirdi. "2050 yılına kadar dünyadaki her altı kişiden biri 65 yaş üstü olacak" Dr. Öğretim Üyesi Zeynep Arabacı, "Yaşlı Bireyler İçin Sağlık Turizmi" konulu sunumunda yaşlı dostu turizm uygulamalarının önemine değindi. Dünya nüfusunun yaşlandığını, ancak bu büyümenin yüzyılın sonuna doğru zirveye ulaşacağını söyleyen Arabacı, "Dünyadaki hemen hemen her ülke, nüfuslarındaki yaşlıların sayısı ve oranında artış yaşıyor. 2070’lerin sonlarına doğru, 65 yaş ve üzeri küresel nüfusun 2,2 milyara ulaşarak 18 yaş altı çocuk sayısını geçeceği tahmin ediliyor. 2030’ların ortalarına gelindiğinde ise, 80 yaş ve üzeri 265 milyon birey olacak ve bu sayı bebek sayısını geçecek. Dünya Nüfus Beklentilerine göre, 2050 yılına kadar dünyadaki her altı kişiden biri 65 yaş üstü olacak. Bu oran 2019’da her 11 kişiden biriydi. Ülkemizde de yaşlı nüfus 9 milyon 112 bin 298 kişi oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2019 yılında yüzde 9,1 iken, 2024 yılında yüzde 10,6’ya yükseldi. Yaşlı nüfusun 2024 yılında yüzde 44,6’sını erkek nüfus, yüzde 55,4’ünü kadın nüfus oluşturdu. Yaşlı bağımlılık oranı 2024 yılında yüzde 15,5 oldu. Çalışma çağındaki yüz kişiye düşen yaşlı sayısını ifade eden yaşlı bağımlılık oranı da 2019 yılında yüzde 13,4 iken bu oran 2024 yılında yüzde 15,5’e yükseldi. Nüfus projeksiyonlarının demografik göstergelerdeki mevcut yapının devam edeceğini varsayan ana senaryosuna göre yaşlı bağımlılık oranının 2030 yılında yüzde 19,5, 2040 yılında yüzde 26,5, 2060 yılında yüzde 45,5, 2080 yılında yüzde 61,9 ve 2100 yılında yüzde 61,6 olacağı öngörüldü" diye konuştu. "Türkiye’de 1 milyon 750 bin 900 yaşlı tek başına yaşıyor" Yaklaşık her 4 haneden birinde en az bir yaşlı ferdin bulunduğunu söyleyen Arabacı, "Türkiye’de 2024 yılında toplam 26 milyon 599 bin 261 haneden 6 milyon 726 bin 583’ünde yaşlı nüfus olarak tanımlanan, 65 ve daha yukarı yaşta en az bir fert bulunduğu görüldü. Diğer bir ifadeyle, hanelerin yüzde 25,3’ünde en az bir yaşlı fert yaşadığı görüldü. Türkiye’de 1 milyon 750 bin 900 yaşlının tek başına yaşadığı görüldü. En az bir yaşlı fert bulunan 6 milyon 726 bin 583 hanenin 1 milyon 750 bin 900’ünü tek başına yaşayan yaşlı fertler oluşturdu. Bu hanelerin yüzde 74,0’ını yaşlı kadınlar, yüzde 26,0’ını ise yaşlı erkekler oluşturdu. Görmede çok zorlanan ya da hiç göremeyen yaşlıların oranı yüzde 10,1 oldu. Yaşlı nüfusun 2023 yılında yüzde 57,7’si tarım sektöründe çalıştığını belirtti. Yaşlılar 2023 yılında en fazla dolaşım sistemi hastalıklarından hayatını kaybetti. Alzheimer hastalığından ölen yaşlıların oranı 2023 yılında yüzde 3,2 oldu" şeklinde konuştu. Önümüzdeki 30 yıl içinde yaşlı nüfusta bir artışın yaşanacağını belirten Arabacı, "Sağlık ve uzun süreli bakım sistemlerini güçlendirerek, sosyal korumanın sürdürülebilirliğini sağlayarak ve yeni teknolojilere yatırım yaparak önemli demografik değişimlere hazırlanmaları gerekecek. Kadınların genel olarak erkeklerden daha uzun yaşadığı göz önüne alındığında, politikaların emeklilik haklarına eşit erişimi sağlaması, cinsiyete özgü sağlık hizmetleri ihtiyaçlarını ele alması ve bakım yükünü hafifletmek için sosyal destek sistemlerini güçlendirmesi gerekiyor. Küreselleşme, teknolojik gelişmeler (örneğin ulaşım ve iletişim alanlarında), kentleşme, göç ve değişen toplumsal cinsiyet normları, yaşlıların yaşamlarını doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir. Halk sağlığı müdahalesi, bu mevcut ve öngörülen eğilimleri değerlendirmeli ve politikalarını buna göre şekillendirmelidir" ifadelerini kullandı. Dr. Öğretim Üyesi Kerim Güney ise, "Kastamonu Doğasında Gelen Şifanın Yaşlı ve Engelli Sağlığındaki Yeri" başlıklı sunumuyla doğa temelli sağlık uygulamalarına dikkat çekti. Sempozyum, soru-cevap bölümünün ardından konuşmacılara teşekkür belgelerinin takdim edildi. (Vİ-
19 Aralık 2025 Cuma - 15:30
Muğla Büyükşehir Zabıtasından hijyen ve gramaj denetimi
Vatandaşların sağlıklı gıdaya ulaşması, ürünlerin hijyen kurallarına uygun hazırlanması ve satışa sunulmasını sağlamak için Büyükşehir Belediyesi Zabıta ekipleri il genelinde denetimlerine devam ediyor. İşletmelerde hijyen, gramaj denetimleri yapan Büyükşehir Belediyesi kurallara ve halk sağlığına uymayan bazı işletmelere idari işlem uygularken tarihi geçmiş ürünleri de satıştan men ediyor. Muğla Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanı Ahmet Şan halkın hijyenik ve kaliteli ürünlere ulaşması için il genelinde gıda üretimi yapan iş yerlerine rutin kontrollerinin devam ettiğini söyledi. Ahmet Şan; "Muğla Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı olarak gıda üretimi ve satışı yapan yerlerde denetimlerimizi gerçekleştiriyoruz. Yapmış olduğumuz denetimlerde amacımız halkımıza hijyenik ve kaliteli ürünlerin sunulması ve halkımızın hijyenik ürünlere ulaşmasını sağlamak. Ben bu konuda kurallara uyarak Muğla halkının hijyenik ve sağlıklı ürün tüketmesini sağlayan esnaflarımıza teşekkür ediyorum. Vatandaşlarımıza da herhangi bir aksaklık gördüğünde bizlere ulaşmasını rica ediyorum. Muğla Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Aras’ın halk sağlığına verdiği önem doğrultusunda denetimlerimize devam ediyoruz" dedi. Kıyı Ege Belediyeler Birliği ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras halkın sağlığını yakından ilgilendiren gıda üretimi yapan işletmelerle ilgili Zabıta ekiplerinin sürekli denetimde olduğunu, bu konuda çok titiz ve dikkatli olduklarını belirtti. Başkan Aras; Muğla’nın 13 ilçesinde Büyükşehir Belediyesi ekiplerimiz vatandaşların sağlığı için titiz bir çalışma yürüttüklerini belirtirken, sofraların baş tacı ekmeği üreten fırınların, vatandaşa yemek hizmeti veren lokantaların temizlik ve hijyen kurallarına uyması, zincir marketlerdeki ürünlerin son kullanma tarihlerine dikkat etmesi gibi birçok önemli konuda Büyükşehir ekiplerimiz sahada kontrollerini yaparak vatandaşların sağlığını korumak için çalıştıklarını açıkladı.
19 Aralık 2025 Cuma - 15:21
Dicle’de kan bağışı kampanyası
Türk Kızılayı Diyarbakır Kan Bağış Merkezi tarafından Dicle ilçesinde kan bağışı kampanyası düzenledi. Gerekli tıbbi malzeme ve sağlık personelini içinde barındıran, 6 yatak kapasitesi kan bağışı aracıyla Dicle ilçesine gelen Türk Kızılay ekipleri, kan bağışı kampanyası düzenledi. İlçe merkezindeki saat kulesi yanında hizmet veren mobil araca gelen gönüllü vatandaşlar, kan bağışında bulunarak kampanyaya destek oldu. Dicle Kaymakamı Mustafa Atış, bazı kamu çalışanları ve birçok vatandaş mobil araca gelerek kan bağışında bulundu. Kampanya hakkında bilgi aktaran Türk Kızılayı Dicle İlçe Başkanı Mehmet Hanefi Akalp, "6 il, 48 hastanenin kan ihtiyacını karşılayan Türk Kızılayı Diyarbakır Bölge Kan Bağış Merkezi, bugün ilçemizde kan bağışı kampanyası düzenledi. Duyarlı ve gönüllü vatandaşlarımız buraya gelerek kan bağışında bulundular. Buradaki kan bağışı oranı maalesef istediğimiz düzeyde değil. Bütün vatandaşlarımızın bu konuda hassasiyet göstermelerini bekliyoruz. Kan ihtiyacı kime, ne zaman lazım olacağı belli değil. Bu yüzden kan bağışı kampanyasına kamu çalışanları ve diğer bütün vatandaşlarımızdan destek bekliyoruz. Türk Kızılayına 12’nci kan bağışında bulunan Mehmet Doğan ve İskender Özyoldaş’a bronz madalyalarını takdim ettik. Allah bağışçılarımıza sağlık, sıhhat versin inşallah" dedi.
Çok Okunan Kategori Haberleri
1
16 Aralık 2025 Salı- 10:27
Genç motokurye bağırsak kanserinden ameliyat olmadan kurtuldu
2
14 Nisan 2025 Pazartesi- 09:06
Prof. Dr. Habib Bilen; "Şeker kalbi vuruyor"
3
18 Aralık 2025 Perşembe- 09:55
Uzmanı açıkladı sporcu çocuklarda kardiyolojik muayene önem taşıyor
4
18 Aralık 2025 Perşembe- 14:29
Sağlık, ticaret ve diplomasi İstanbul’da buluştu
5
18 Aralık 2025 Perşembe- 10:00
Prof. Dr. Önal: "Radyoterapi kanser tedavisinde daha etkili hale geldi"
19 Aralık 2025 Cuma - 15:20
Erenler Belediyesi, 2025 yılında 4 bin 406 vatandaşa derman oldu
Erenler Belediyesi, 2025 yılı boyunca Diş Polikliniği ve Erenler Aile Koruma Merkezi çalışmalarıyla 4 bin 406 vatandaşa hizmet sundu. Belediye bünyesinde faaliyet gösteren Erenler Belediyesi Diş Polikliniği, 2025 yılı içerisinde 3 bin 182 vatandaşa ağız ve diş sağlığı hizmeti sundu. Erenler Aile Koruma Merkezi ise yıl boyunca danışmanlık hizmetleriyle dikkat çekti. Merkezde; çocuk danışmanlık, aile danışmanlık, ebeveyn danışmanlık, kadın danışmanlık ve bireysel danışmanlık alanlarında toplam bin 224 seans gerçekleştirildi. Çalışmalar hakkında açıklamalarda bulunan Erenler Belediye Başkanı Şenol Dinç, "Vatandaşlarımızın hem sağlık hem de sosyal yönden daha güçlü bir yaşam sürmesi için tüm imkanlarımızı seferber ediyoruz. Diş Polikliniğimizde binlerce hemşehrimize hizmet sunarken, Aile Koruma Merkezimiz aracılığıyla da ailelerimize ve çocuklarımıza profesyonel danışmanlık desteği sağlıyoruz. Çalışmalarımızı artarak sürdürmeye devam edeceğiz" dedi.
19 Aralık 2025 Cuma - 14:33
Türkiye artışın en fazla görüldüğü ülkeler arasında
DÜZCE(İHA) – Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi tarafından, HIV/AIDS hastalığına yönelik farkındalığın artırılması amacıyla düzenlenen toplantıda konuşan Doç. Dr. Nevin İnce, Türkiye’nin HIV enfeksiyonunda yüzde 450 oranıyla artışın en fazla görüldüğü ülkeler arasında yer aldığına dikkat çekti. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi tarafından, HIV/AIDS hastalığına yönelik farkındalığın artırılması amacıyla Tıp Fakültesi Konferans Salonu’nda eğitim programı gerçekleştirildi. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Nevin İnce’nin konuşmacı olarak yer aldığı eğitim kapsamında; AIDS risk faktörleri, bulaş yolları, korunma yöntemleri, erken tanının önemi ve hastalığa ilişkin doğru bilinen yanlışlar detaylı biçimde ele alındı. HIV/AIDS hastalığının tarihi gelişimine değinerek, AIDS’in ülkemizde 1985 yılından bu yana bildirimi zorunlu hastalıklar listesinde yer aldığını belirten Nevin İnce, istatistiki veriler ışığında katılımcıları bilgilendirerek HIV’in "İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü", AIDS’in ise bu virüsün en ileri evresinde ortaya çıkan klinik tablo olduğunu ifade etti. Türkiye’nin HIV enfeksiyonunda yüzde 450 oranıyla artışın en fazla görüldüğü ülkeler arasında yer aldığına dikkat çeken İnce, Sağlık Bakanlığı’nın son verilerine göre ülkemizde 57 bin 101 HIV pozitif bireyin bulunduğunu, ancak bu rakamların buzdağının yalnızca görünen yüzü olduğunu vurguladı. Toplumsal önyargı ve damgalanma nedeniyle birçok kişinin sağlık kuruluşlarına başvurmadığını belirten Doç. Dr. İnce, bu durumun erken tanıyı geciktirdiğinin altını çizdi. Erkeklerde kadınlardan daha fazla Vaka sayılarının özellikle 25–34 yaş grubunda yoğunlaştığını ve erkeklerde kadınlara oranla daha fazla görüldüğünü ifade eden Doç. Dr. İnce, en yaygın bulaş yolunun cinsel temas olduğunu söyledi. HIV’in el sıkışma, ortak kullanılan eşyalar, tuvalet, duş, sauna, yüzme havuzu, besinler, hava yolu, ter veya göz yaşı gibi günlük yaşamda olağan temaslarla bulaşmadığını vurgulayan Doç. Dr. İnce, erken tanı ile HIV’in tedavi edilebilir kronik bir enfeksiyon olduğunu belirtti. Katılımcıların sorularını da yanıtlayan Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Nevin İnce, "HIV ile yaşayan bireyler, uygun tedaviyle uzun süre sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürebilir. Tedavi alan ve viral yükü baskılanmış kişilerde cinsel yolla bulaştırıcılık ortadan kalkar. Damgalanma tanıyı geciktirir, salgını büyütür. Doğru bilgi korkuyu azaltır; farkındalık hayat kurtarır" şeklinde konuşmasını tamamladı.
19 Aralık 2025 Cuma - 13:36
Samsun Büyükşehir’den psikolog ve diyetisyen hizmeti
Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin ücretsiz psikolog ve diyetisyen hizmeti ilgi görüyor. Online ve yüz yüze sunulan danışmanlık hizmeti 2025 yılında da yüzlerce kişinin tercihi oldu. Büyükşehir Belediye Başkanı Halit Doğan, "Bizim önceliğimiz insan. Ve insan hayatına dokunmak her şeyden daha önemli" dedi. İnsanı merkeze alan anlayışı ile çalışmalarını sürdüren Samsun Büyükşehir Belediyesi, vatandaşların yaşamına dokunan hizmetlerine devam ediyor. Samsun Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki SADEM (Samsun Aile Danışma ve Eğitim Merkezi) seminerlerden danışmanlık hizmetine birçok alanda vatandaşlara hizmet sunuyor. SADEM bünyesinde görevli psikolog, sosyolog ve diyetisyenler online ve yüz yüze bireysel danışmanlık hizmetinin yanı sıra aile danışmanlığı, çift danışmanlığı ve seminerlerle de ailelere destek sağlıyor. SADEM 2025 yılında bireysel online ve yüz yüze olmak üzere 3 bin 604 kişiye danışmanlık hizmeti sunarken, 295 aileye ve 130 çifte de danışmanlık hizmeti sağladı. Yıl içinde 513 kişi de SADEM bünyesinde düzenlenen seminerlerden yararlanma fırsatı buldu. Online diyetisyen ve psikolog Ücretsiz Çocuk ve Ergen ve Yetişkin Bireylere Aile Danışmanlığı, Psiko-Eğitim Seminerleri, Psikolojik Danışmanlık Desteği veren Samsun Büyükşehir Belediyesi 2025 yılı itibariyle bu desteği geliştirerek online hizmet dönemini de başlattı. Yüz yüze danışmanlık hizmetinden çeşitli nedenlerle yararlanamayanlar için online sistem önemli bir avantaj sağladı. SADEM bünyesindeki yüz yüze hem de online hizmetlerin tamamı ücretsiz olarak gerçekleştiriliyor. "İnsan hayatına dokunmak her şeyden önemli" Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Halit Doğan, "Bizim önceliğimiz insan. Ve insan hayatına dokunmak her şeyden daha önemli. Kimsenin kendini yalnız hissetmediği bir şehir hedefliyoruz. Bu anlayışla sosyal belediyeciliğin her alanında yoğun ve etkili bir çalışma yürütüyoruz. Yaşayan çınarlarımızdan özel gereksinimli bireylere, kadınlarımızdan gençlerimize ve ailelerimize her alanda hemşehrilerimizin yanında olma sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz. SADEM de bu noktada önemli rol oynuyor. Hemşehrilerimizin beden ve ruh sağlığı bizler için kıymetli diyerek uzman psikolog, sosyolog ve diyetisyenlerimiz hem online hem de yüz yüze danışmanlık hizmeti sunuyor. Online hizmet noktasında hemşehrilerimize sözümüz vardı. Bu yıl bunu başlatarak hem sözümüzü tutmuş olduk hem de günlük hayatın temposunda bu hizmete vakit ayıramayan vatandaşlarımıza destek olduk. İnsanımızın mutluluğu, huzuru ve güveni için şehrimiz için çalışmaya devam ediyoruz" diye konuştu.
19 Aralık 2025 Cuma - 13:01
Kırklareli’nde gıda işletmelerinin depoları da mercek altında
Kırklareli’nde gıda ürünleri satışı yapan işletmeler ve zincir marketlerin depolarına yönelik denetimler aralıksız devam ediyor. İl Tarım ve Orman Müdürlüğü Gıda Kontrol Şubesi teknik ekipleri, Kırklareli merkezdeki toplu tüketim işletmeleri ve zincir marketlerin depolarında yaptıkları denetimlerde, ürünlerin son tüketim tarihleri, muhafaza ve hijyen şartları kontrol edildi. Kırklareli Tarım ve Orman Müdürü Gökhan Karaca, müdürlüklerine bağlı teknik ekiplerin il genelinde faaliyet gösteren gıda işletmelerine yönelik ’5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu" çerçevesinde düzenli olarak gıda denetimleri gerçekleştirdiğini vurguladı. Karaca, tüketime sunulan ürünlerle ilgili resmi kontrollerin aralıksız devam ettiğini, mevzuat ile belirlenen kriterlere uymaması halinde idari yaptırımlar uygulandığını vurgulayarak, işletme sahiplerini uyardı. Karaca, vatandaşların güvenli gıdaya ulaşması için denetimlerin devam ettiğini ifade ederek, Alo 174 Gıda Hattı üzerinden gelen şikâyetlere kısa sürede müdahale edildiğini vurguladı.
19 Aralık 2025 Cuma - 12:42
Düzce, sağlıkta bölgesel merkez oluyor
DÜZCE(İHA) – Düzce’ye kazandırılan HPV Tarama Laboratuvarı Düzce’nin yanı sıra Bolu, Zonguldak ve Bartın illerinde hizmet verecek. AK Parti Düzce Milletvekili Ercan Öztürk, Düzce’nin sağlık alanında büyük bir adım attığını ve Türkiye genelinde yalnızca 16 tane bulunan HPV Tarama Laboratuvarı’ndan birinin Düzce’ye kazandırıldığını duyurdu. Bu önemli gelişme, ‘Serviks Kanseri Tarama Programı’ kapsamında gerçekleştirilen yatırımlarla Düzce’nin sağlıkta bölgesel bir merkez olma yolunda önemli bir aşama kaydetmesini sağladı. Ercan Öztürk, "Düzce’mizi sağlıkta önemli bir merkez haline getirmenin gayretindeyiz. Bugün, Türkiye genelinde yalnızca 16 HPV Tarama Laboratuvarı’ndan birinin Düzce’mize kazandırılmasının gururunu yaşıyoruz. Sağlık Bakanlığımızın yürütmüş olduğu Serviks Kanseri Tarama Programı çerçevesinde ilimiz Halk Sağlığı Laboratuvarı bünyesinde kurulan Bölge HPV Tarama Laboratuvarı, Düzce’mizi sağlık alanında bölgesel bir merkez konumuna taşımıştır" dedi. Öztürk, 1 Aralık 2025 itibarıyla Düzce’nin yanı sıra Bolu, Zonguldak ve Bartın illerinden alınan numunelerin de Düzce’deki laboratuvarlarında çalışılmaya başlanacağını belirterek, bu önemli yatırımın erken teşhis ve koruyucu sağlık hizmetlerine erişimi daha da güçlendireceğini ifade etti.
19 Aralık 2025 Cuma - 12:24
Nilüfer’de Alzheimer hastalığı detaylı ele alındı
Nilüfer Belediyesi’nin düzenlediği seminerde Alzheimer hastalığının evreleri, korunma yolları ve hukuki boyutu ele alındı. Seminerde, vasi tayini, hukuki ehliyet ve yaşlı istismarına karşı alınması gereken yasal önlemler de paylaşıldı. Nilüfer Belediyesi Sosyal Destek Hizmetleri Müdürlüğü tarafından düzenlenen, "Alzheimer hastalığı ve hukuki süreç" konulu seminer Karaman Dernekler Yerleşkesi’nde gerçekleştirildi. Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Okan Şahin’in de takip ettiği seminere ilgi yoğun oldu. Moderatörlüğünü Prof. Dr. Mustafa Bakar’ın yaptığı seminerde nöroloji uzmanı Doç. Dr. Demet Yıldız, adli tıp ve nöroloji uzmanı Dr. Elif Nalan Tolgay ve avukat Muzaffer Baran konuşma yaptı. Nöroloji uzmanı Doç. Dr. Demet Yıldız, Alzheimer’ın genellikle yaşlılıkta ve çeşitli zihinsel bozukluklarla ortaya çıkan bir beyin hastalığı olduğunu söyledi. Şikâyetlerin genellikle unutkanlık ile başladığını dile getiren Yıldız, erken evrede tespit edilmesinin önemli olduğunu dile getirdi. Hastalığın ruhsal belirtileri de olduğunu ifade eden Yıldız, "Huzursuzluk, uyku bozukluğu, depresyon gibi ruhsal belirtileri de olabiliyor. Başlangıç evresinde yolu, tarihi şaşırma, kelime bulamama gibi belirti verirken, orta evrede kişileri tanıyamama başlar ve yıkanma ile beslenme konusunda yardım gerekir. Kişi, ileri evrede ise yakınları tanıyamaz" dedi. Demansa yakalanmamak için genetik faktörlerin önemli olduğuna işaret eden Yıldız, eğitim ve sağlıklı yaşamın koruyucu bir faktör olduğunu dile getirdi. İstismara dikkat Adli tıp ve nöroloji uzmanı Dr. Elif Nalan Tolgay, Alzheimer’da yaşlı istismarı konusuna değindi. Hastaların kandırılmaya ve telkine açık hale geldiğini ifade eden Tolgay, "Hastalığın başlangıç dönemlerinde yasal danışman uygun olurken, ilerleyen dönemlerde hastanın vesayet altına alınması gerekir" dedi. Erken evre demansta, hukuki ehliyetin raporlanmasında, kararın ve zamanın spesifik olduğunu anlatan Tolgay, "Evini satmaya kalkan kişinin bugün için hukuki ehliyeti tam olabilir ancak bu durum ertelenirse yeniden raporlama yapıldığında aynı olaya ehliyeti olmayabilir. Mesela, araç satabilir ama her şeyini çocuğuna devretmek için hukuki ehliyeti olmayabilir. Raporun hangi hukuki işlem için verildiği önemlidir" diye konuştu. Vasiler harcamaları rapor etmeli Avukat Muzaffer Baran, söz konusu hastalıkta vasi tayin edilebileceğini ve bunun önemli bir sorumluluk olduğunu söyledi. Bu tip konularda beraber yaşadığı çocuğu varsa öncelikli olduğunu dile getiren Baran, "Birinci derece yakını önceliklidir. Ancak yoksa, mahkeme bazen uzak akrabaları vasi tayin edebilir" dedi. Vasinin sadece hastanın günlük harcamaları yapmakla sınırlı olduğunu vurgulayan Baran, "Vasi tayin olan kişi, vasi tayin edilen kişinin tüm varlığını harcayabileceğini düşünüyor. Ancak harcayamaz. Mesela evini satamaz. Yıl sonunda harcamaların gelir gider raporunu vermelidir" diye konuştu. Baran, hastanın suiistimal edildiği düşünülüyorsa hemen bildirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Tedavide gelişmeler var Mustafa Bakar, Alzheimer hastalığında tanı yöntemleri ve tedavide gelişmelerin olduğunu söyledi. Genellikle yaşlılarda görülse de son yıllarda 30’lu yaşlardaki kişilerde de rastlandığına dikkat çeken Bakar, "Hastalık ne kadar erken başlarsa maalesef o kadar hızlı ilerliyor. Bir ailede böyle bir öyküsü varsa kontrol edilmesi gerekiyor. Tedavilerdeki gelişmeler daha çok hastalığın ilk aşamalarında etkili" dedi. Mustafa Bakar, kişinin tansiyon, şeker, kalp rahatsızlığı varsa sürekli kontrol edilmesi gerektiğine vurgu yaparak, kişinin beynini çalıştırmasının hastalıktan koruyacağını söyledi.
19 Aralık 2025 Cuma - 12:22
Kahta’da ilk kez PNL ameliyatı başarıyla gerçekleştirildi
Adıyaman’ın Kahta Devlet Hastanesinde, böbrek taşı tedavisinde ileri cerrahi yöntemlerden biri olan Perkutan Nefrolitotomi (PNL) ameliyatı ilk kez başarıyla uygulandı. Üroloji uzman hekimlerinden Op. Dr. İbrahim Sibal ve Op. Dr. İsmail Eyüp Dilek ile deneyimli ekipleri tarafından gerçekleştirilen ameliyatta, hastanın böbreğinde bulunan yaklaşık 3 cm büyüklüğündeki taş, tamamen kapalı yöntemle kırılarak parçalar halinde vücut dışına alındı. Modern cerrahi tekniklerin kullanıldığı operasyon, sorunsuz şekilde tamamlandı. Özellikle büyük ve zor böbrek taşlarının tedavisinde tercih edilen PNL yöntemi, açık ameliyata kıyasla daha az ağrı, daha kısa hastanede kalış süresi ve hızlı iyileşme avantajlarıyla dikkat çekiyor. Gerçekleştirilen ameliyatla ilgili açıklamada bulunan Kahta Devlet Hastanesi Başhekimi Uzm. Dr. Mustafa Akel, "Hastanemizde ilk kez gerçekleştirilen PNL ameliyatının başarıyla tamamlanması bizler için gurur verici. Bu tür ileri cerrahi uygulamaların hastanemizde yapılabiliyor olması, hem teknik altyapımızın hem de hekim kadromuzun gücünü göstermektedir. Ameliyatı başarıyla gerçekleştiren hekimlerimize, anestezi ekibimize ve emeği geçen tüm sağlık çalışanlarımıza teşekkür ediyorum. Vatandaşlarımıza daha nitelikli sağlık hizmeti sunmak için çalışmalarımıza devam edeceğiz" dedi. Bu önemli ameliyatın başarıyla gerçekleştirilmesinde katkı sağlayan Anestezi Uzmanı Dr. Yusuf Furkan Güneş ve Uzm. Dr. Selçuk Seçilmiş başta olmak üzere, emeği geçen tüm ekibimize teşekkür ederiz. Kahta Devlet Hastanesi, sağlık alanındaki yenilikçi ve ileri düzey uygulamalarla bölge halkına kaliteli hizmet sunmayı sürdürüyor.
19 Aralık 2025 Cuma - 12:21
Uzm. Dr. Erdoğan: "Çocukluk çağında döküntülü hastalıklar sık görülür"
SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzm. Dr. Zeynep Göktürk Erdoğan, çocukluk çağında döküntülü hastalıkların oldukça sık görüldüğünü ve viral enfeksiyonlara bağlı olduğunu söyledi. SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’nda görev yapan Uzm. Dr. Zeynep Göktürk Erdoğan, çocukluk çağında döküntülü hastalıkların oldukça sık görüldüğünü ve çoğu zaman viral enfeksiyonlara bağlı olduğunu söyledi. Uzm. Dr. Erdoğan, "Döküntü, deride kızarıklık, kabarıklık, içi sıvı dolu lezyonlar, pullanma ya da noktasal kanamalar şeklinde ortaya çıkabilir. Bir döküntüyü değerlendirirken başlangıç şekli, yayılım yönü, rengi, ateş ve diğer belirtilerin varlığı, ilaç veya temas öyküsü mutlaka sorgulanmalıdır" dedi. Uzm. Dr. Erdoğan, çocukluk çağında görülen döküntülü hastalıklara yönelik bilgiler paylaşarak, "Bunlardan biri el ayak ağız hastalığıdır. Ağız içinde ağrılı aftlar, el içi ve ayak tabanında içi su dolu kabarcıklar ile seyreder. Hafif ateş ve iştahsızlık eşlik edebilir. Genellikle hafif seyreder ve 7-10 gün içinde döküntüler iz bırakmadan iyileşir. Ağız yaralarına bağlı sıvı alımı azalabileceğinden dehidratasyon riski vardır. Diğer hastalık kızamık da yüksek ateş, öksürük, burun akıntısı ve gözlerde kızarıklık ile başlar. Ağzın içinde küçük beyaz lekeler (Koplik lekeleri) görülebilir. Kulak arkasından başlayıp yayılan vücuda tipik döküntü vardır. Döküntüler yüzden başlayarak sırayla solar ve kahverengiye döner. Döküntüden 4 gün önce ve 4 gün sonrasına dek bulaşıcıdır. Komplikasyonlar arasında orta kulak iltihabı, zatürre ve beyin zarı iltihabı yer alır. Bir diğer hastalık kızamıkçık da genellikle hafif seyreder. Yüz ve gövdede pembe döküntü, lenf bezlerinde belirgin şişlik görülür. Gebeliğin ilk 3 ayında geçirilmesi anne karnındaki bebek için risklidir. Bu hastalıklardan biri de eritema infeeksiyozum. Bu hastalık Parvovirus B19’a bağlı gelişir. Yüzde ‘tokat atılmış’ gibi parlak kırmızılık ve ardından kollar-bacaklarda dantel tarzı döküntü oluşur. Hafif ateş ve yorgunluk eşlik edebilir. Roseola ınfantum ise 3-4 gün süren yüksek ateşin ani düşmesiyle birlikte gövdeden başlayıp yayılan döküntü görülür. 1-2 gün içinde solar ve iz bırakmaz. Son olarak da suçiçeği kırmızı kabarıklık, içi su dolu vezikül, kabuklanma şeklinde ilerleyen farklı evrede döküntüler ile karakterizedir. Genellikle kaşıntılıdır ve kaşıntıya bağlı bakteriyel enfeksiyon oluşmazsa iz bırakmadan iyileşir" ifadelerini kullandı. Ebeveynlere öneriler Uzm. Dr. Erdoğan, hastalıklarla ilgili ebeveynlere önerilerde bulunarak, "Çocuğun tırnaklarını kısa tutun. Kaşıntı için hekimin önerdiği losyonları kullanın. Bol sıvı tüketmesini sağlayın. Döküntüler bulaşıcı olabilir; kreş/okul dönüşü hekime danışın. Aşılama takvimine uyun" dedi. "Aşı ile önlenebilir döküntülü hastalıklar" Çocukluk çağında görülen bazı döküntülü hastalıkların, rutin aşılama programı sayesinde büyük ölçüde önlenebildiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Erdoğan, "Bu hastalıklar hem ciddi komplikasyonlara neden olabilirken hızlı bulaşma özelliği sebebiyle toplum sağlığı için de tehdittir. Ülkemizde uygulanmakta olan çocukluk çağı aşı takvimi ile kızamık, kızamıkçık, su çiçeği ve kabakulak hastalıkları kontrol altına alınabilmektedir" diye konuştu.
19 Aralık 2025 Cuma - 12:19
Tıbbi Biyokimya Uzmanı Uzm. Dr. Orhan’dan ailelere uyarı
Medical Point Gaziantep Hastanesi Tıbbi Biyokimya Uzmanı Uzm. Dr. Nuri Orhan, çocuklar ve ergenlerde yapılan laboratuvar testlerinin yetişkinlerden farklı değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekerek aileleri uyardı. Büyüme ve gelişme çağındaki çocuklarda vücudun sürekli değişim içinde olduğunu belirten Uzm. Dr. Orhan, "Çocuklar ve ergenler, fizyolojik olarak yetişkinlerin küçük birer kopyası değildir. Bu nedenle laboratuvar testlerinde kullanılan referans aralıkları, yaşa ve gelişim dönemine göre farklılık gösterir" dedi. "Yaşa göre değişen değerler yanıltıcı olabilir" Kan sayımı, hormon testleri, vitamin ve mineral düzeyleri gibi birçok laboratuvar test sonucunun çocuklarda yaşa bağlı olarak değişebildiğini ifade eden Orhan, "Yetişkinler için normal kabul edilen bir değer, çocuklarda normal olmayabilir ya da tam tersi geçerli olabilir. Bu durum, sonuçların yanlış yorumlanmasına ve gereksiz endişelere yol açabilir" şeklinde konuştu. "Ergenlik dönemi özel değerlendirme gerektirir" Ergenlik döneminde hormon seviyelerinde doğal dalgalanmalar yaşandığını belirten Uzm. Dr. Nuri Orhan, bu süreçte yapılan testlerin mutlaka uzman hekimler tarafından değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Dr. Orhan, "Özellikle tiroid, büyüme hormonları ve bazı biyokimyasal testler ergenlik döneminde geçici farklılıklar gösterebilir" dedi. "Klinik bulgularla birlikte değerlendirilmeli" Laboratuvar sonuçlarının tek başına yeterli olmadığını söyleyen Orhan, "Çocuklarda test sonuçları mutlaka klinik bulgular, fizik muayene ve gelişim süreciyle birlikte ele alınmalıdır. Aksi halde gereksiz tetkikler veya yanlış yönlendirmeler söz konusu olabilir" ifadelerini kullandı. Ailelere önemli uyarı Ailelere internetten yapılan karşılaştırmalara itibar etmemeleri çağrısında bulunan Uzm. Dr. Nuri Orhan, "Her laboratuvar sonucu çocuğun yaşına, cinsiyetine ve gelişim dönemine göre değerlendirilmelidir. Bu nedenle sonuçların mutlaka uzman görüşüyle ele alınması büyük önem taşır" diye konuştu.
19 Aralık 2025 Cuma - 12:05
Sisli havalarda korkutan zararlı partikül uyarısı
Uzmanlar, insan faaliyetleri, sanayi ve şehir yaşamıyla birlikte solunan havada birtakım zararlı partiküllerin sis aracılığıyla aşağıları indiğini ve insanların bu zararlı havayı solduğunu aktardı. Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Sinan Bodur, sisli havaların solunum sağlığı üzerindeki etkilerinden bahsetti. Uzm. Dr. Bodur, "Aslında sis dediğimiz olay, atmosfer şartları ve hava sıcaklıklarıyla birlikte bulutların yeryüzüne doğru yaklaşmasıdır. Yani soluduğumuz havadaki nem miktarının artması anlamına gelir. Ancak sis tek başına masum değildir. Özellikle insan faaliyetleri, sanayi ve şehir yaşamıyla birlikte solunan havada birtakım zararlı partiküller birikmektedir. PM10, PM5 ve PM2.5 olarak adlandırdığımız bu partiküller şehir havasında yoğun şekilde bulunabilmektedir. Özellikle sisli havalarda bu partiküller ve zehirli toksik gazlar, sisin içindeki su buharıyla etkileşime girerek olumsuz sağlık sonuçlarına yol açmaktadır. Solunum hastalığı bulunan bireyler bu durumdan daha fazla etkilenmektedir. Özellikle PM2.5’in altındaki çok küçük partiküller yoğun şekilde kan dolaşımına geçebilmekte, bu da genel sağlığı ciddi biçimde olumsuz etkilemektedir" dedi. Tarihte bunun önemli örneklerinin olduğuna değinen Uzm. Dr. Bodur, "1952 yılında İngiltere’nin Londra kentinde yaşanan büyük sis felaketi bunlardan biridir. Aralık ayında, rüzgârın olmadığı yaklaşık bir hafta boyunca Londra’da görüş mesafesi bir metrenin altına düşmüştür. O yıllarda yoğun kömür kullanımı ve kömür madenleri nedeniyle sisle birlikte ağır bir hava kirliliği oluşmuş, on binlerce insan bundan etkilenmiştir. Resmî rakamlara göre bir hafta içinde yaklaşık 6 bin, bazı kaynaklara göre ise 10 bine varan ölümler yaşanmış, 100 bine yakın kişi sağlık kuruluşlarına başvurmuştur" ifadelerini kullandı. Biz sağlık profesyonelleri, özellikle göğüs hastalıkları uzmanları olarak halkımıza şunu özellikle vurgulamak istiyoruz, sisli ve kirli havalarda, mümkünse kendi sağlığımızı korumak adına sokağa çıkmamaya özen göstermeliyiz. Bununla birlikte hava kalitesi yalnızca bireysel değil, aynı zamanda idari bir meseledir. Soluduğumuz havanın kalitesinin artırılması toplum olarak hepimizin sorumluluğu ve ortak bir zorunluluktur" diye konuştu.
19 Aralık 2025 Cuma - 11:52
Sisli havalarda korkutan zararlı partikül uyarısı
Uzmanlar, insan faaliyetleri, sanayi ve şehir yaşamıyla birlikte solunan havada birtakım zararlı partiküllerin sis aracılığıyla aşağıları indiğini ve insanların bu zararlı havayı solduğunu aktardı. Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi göğüs hastalıkları uzmanı Dr. Mehmet Sinan Bodur, sisli havaların solunum sağlığı üzerindeki etkilerinden bahsetti. Uzm. Dr. Bodur, "Aslında sis dediğimiz olay, atmosfer şartları ve hava sıcaklıklarıyla birlikte bulutların yeryüzüne doğru yaklaşmasıdır. Yani soluduğumuz havadaki nem miktarının artması anlamına gelir. Ancak sis tek başına masum değildir. Özellikle insan faaliyetleri, sanayi ve şehir yaşamıyla birlikte solunan havada birtakım zararlı partiküller birikmektedir. PM10, PM5 ve PM2.5 olarak adlandırdığımız bu partiküller şehir havasında yoğun şekilde bulunabilmektedir. Özellikle sisli havalarda bu partiküller ve zehirli toksik gazlar, sisin içindeki su buharıyla etkileşime girerek olumsuz sağlık sonuçlarına yol açmaktadır. Solunum hastalığı bulunan bireyler bu durumdan daha fazla etkilenmektedir. Özellikle PM2.5’in altındaki çok küçük partiküller yoğun şekilde kan dolaşımına geçebilmekte, bu da genel sağlığı ciddi biçimde olumsuz etkilemektedir" dedi. Tarihte bunun önemli örneklerinin olduğuna değinen Uzm. Dr. Bodur, "1952 yılında İngiltere’nin Londra kentinde yaşanan büyük sis felaketi bunlardan biridir. Aralık ayında, rüzgârın olmadığı yaklaşık bir hafta boyunca Londra’da görüş mesafesi bir metrenin altına düşmüştür. O yıllarda yoğun kömür kullanımı ve kömür madenleri nedeniyle sisle birlikte ağır bir hava kirliliği oluşmuş, on binlerce insan bundan etkilenmiştir. Resmî rakamlara göre bir hafta içinde yaklaşık 6 bin, bazı kaynaklara göre ise 10 bine varan ölümler yaşanmış; 100 bine yakın kişi sağlık kuruluşlarına başvurmuştur" ifadelerini kullandı. Biz sağlık profesyonelleri, özellikle göğüs hastalıkları uzmanları olarak halkımıza şunu özellikle vurgulamak istiyoruz: Sisli ve kirli havalarda, mümkünse kendi sağlığımızı korumak adına sokağa çıkmamaya özen göstermeliyiz. Bununla birlikte hava kalitesi yalnızca bireysel değil, aynı zamanda idari bir meseledir. Soluduğumuz havanın kalitesinin artırılması toplum olarak hepimizin sorumluluğu ve ortak bir zorunluluktur’’ diye konuştu. (MAK
19 Aralık 2025 Cuma - 11:50
Doç. Dr. İrfan Koca: "Teknoloji kullanımı arttıkça fıtık oranı yükseliyor"
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. İrfan Koca, gençlerde bile sıkça görülen bu sağlık sorunu ile ilgili önemli uyarılar yaptı ve fıtık şüphesi yaşayan hastaların izlemesi gereken adımları anlattı. Doç. Dr. Koca, modern yaşam alışkanlıklarının omurga sağlığını ciddi şekilde tehdit ettiğini belirtti. Uzun süre yanlış pozisyonda oturmanın, telefon ve bilgisayar kullanımının artmasının, omurgayı destekleyen kasları zayıflattığını ifade eden Koca, "Kaslar zayıfladığında disk yapıları üzerindeki yük artıyor ve fıtık gelişimi kolaylaşıyor. Ani, kontrolsüz ve omurgayı zorlayan hareketler de diğer önemli risk faktörüdür" dedi. "Belirtiler ihmal edilmemeli" Ani başlayan bel veya boyun ağrısı, kola ya da bacağa yayılan ağrı, uyuşma, karıncalanma ve güç kaybı gibi şikâyetlerin ciddiye alınması gerektiğini vurgulayan Koca, "Hastalar bu belirtileri geçiştirmemeli; ilk adım mutlaka uzman bir hekime başvurmaktır. Çünkü her ağrının nedeni fıtık olmayabilir" şeklinde konuştu. "Tanıda MR tek başına yeterli değil" Tanı sürecinde ayrıntılı hasta öyküsü ve fizik muayenenin belirleyici olduğuna dikkat çeken Koca, gerekli durumlarda kan tahlili ve MR görüntüleme yapıldığını söyledi. Koca, "MR’da görülen her bulgu hastanın şikâyetlerinin nedeni olmayabilir. Bu yüzden hekimin değerlendirmesi ve deneyimi son derece önemlidir" dedi. "Fıtıkların büyük çoğunluğu ameliyatsız düzelir" Halk arasında yaygın olan "Her fıtık ameliyat gerektirir" algısının doğru olmadığını vurgulayan Koca, tedavide ilk aşamaların genellikle konservatif yöntemler olduğunu belirtti. Dr. Koca, "Fizik tedavi uygulamaları (sıcak-soğuk tedavisi, elektroterapi, ultrason, traksiyon, manuel terapi), Kişiye özel kas güçlendirme ve egzersiz programları, doğru duruş ve yaşam tarzı düzenlemeleri, nöralterapi, proloterapi ve ozon tedavisi gibi tamamlayıcı yöntemler" ifadelerini kullandı. Hastanın tedavi sürecine uygun hareket etmesi ile ameliyatsız çözümlerin oranının çok yüksek olduğunu belirten Doç. Dr. İrfan Koca, "Hastanın sabırlı olması çok önemlidir. Boyun ve bel fıtıkları yüzde 95-99 oranında ameliyatsız tedavi edilebilmektedir" dedi. Ameliyat gerektiren durumlar Koca, ameliyatın yalnızca belirli klinik bulgular ortaya çıktığında gündeme geldiğini belirterek şu durumları sıraladı: "Kolda veya bacakta belirgin kuvvetsizlik gelişmesi, İdrar-gaita kontrolünde bozulma gibi acil nörolojik bulgular, Uygulanan tedavilere rağmen 6-8 hafta içinde geçmeyen şiddetli ağrı." İyileşmeyi hızlandıran öneriler Uzman, fıtık hastalarının günlük yaşamda dikkat etmesi gereken noktaları ise şöyle özetledi: "Düzenli egzersiz ve core kaslarını güçlendirme, doğru duruş alışkanlıkları, kilo kontrolü, uzun süre aynı pozisyonda kalmaktan kaçınma, bilinçsiz ağır yük kaldırmama, sigara kullanmama." Fıtıklarla ilgili doğru bilinen yanlışlar Doç. Dr. İrfan Koca, bel ve boyun fıtıkları ile ilgili toplumda doğru bilinen yanlışlar konusunda da bilgiler paylaşarak, "Toplumda bazen ‘Fıtığım var, hareket etmeyeyim’ gibi yanlış bir algı ile karşılaşıyoruz. Fıtığı olan kişi hareket etmelidir. Çünkü, uygun egzersiz tedavinin temelidir. ‘Büyük fıtık kesin ameliyat demek’ şeklindeki düşünce de doğru değildir. Çünkü klinik tablo MR sonucundan daha önemlidir. ‘Fizik tedaviden fayda görmeyen hastanın tek seçeneği ameliyattır’ şeklindeki düşünce de yanlıştır. Çünkü, tamamlayıcı tedaviler birçok hastayı ameliyattan kurtarmaktadır" ifadelerine yer verdi. "Doğru yönetilen fıtık hastalığı kontrol altına alınabilir" Doç. Dr. Koca, bel ve boyun fıtığı şüphesi olan hastaların şu yol haritasını takip etmeleri gerektiğini vurgulayarak,"Uzman hekime başvurmak. Muayene ve gerekirse MR ile net tanı koymak. Kişiye özel fizik tedavi ve egzersiz programı uygulamak. Yaşam tarzı düzenlemeleriyle omurgayı korumak. Gerekli durumlarda diğer tedavi seçeneklerini değerlendirmek. Fıtık hastalığı doğru yönetildiğinde büyük oranda kontrol altına alınabilir. Önemli olan zamanında bu alanda uzman bir hekime başvurmak ve bilimsel tedavi yöntemlerinden şaşmamaktır" diye konuştu.
Daha Fazla Yükle
GERİ BİLDİRİM
Geliştirme sürecine katkıda bulunmak için lütfen sitede karşılaştığınız hataları bize bildirin.
Gönder