POLİTİKA - 27 Nisan 2025 Pazar 14:33

Bakan Yardımcısı Aydın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile DEM Parti heyetinin görüşmesini değerlendirdi

A
A
A
Bakan Yardımcısı Aydın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile DEM Parti heyetinin görüşmesini değerlendirdi

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Yardımcısı Ahmet Aydın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile DEM Parti heyetinin görüşmeleriyle ilgili açıklamalarda bulundu.


Bakan Yardımcısı Ahmet Aydın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile DEM Parti heyeti arasında yapılan son görüşmenin yalnızca siyasi bir temas değil, aynı zamanda toplumsal fay hatlarını onarma ve ortak geleceği inşa etme iradesinin bir yansıması olduğunu söyledi.


Bakan Yardımcısı Aydın, "Türkiye, tarihinin en kritik eşiklerinden birini kararlılıkla aşmak üzere emin adımlarla ilerliyor. Bugün yalnızca bir güvenlik sorununun bertaraf edilmesinden değil, çok daha derin ve kapsayıcı bir dönüşümden, ’Terörsüz Türkiye’ idealinden söz ediyoruz. Bu ideal, demokrasimizin kökleşmesi, toplumsal barışımızın kalıcılaşması ve Türkiye’nin küresel düzlemde oyun kurucu bir özne haline gelmesi açısından tarihi bir eşiği temsil etmektedir. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü liderliği, milletimizin iradesi ve devlet aklının sahaya koyduğu stratejik vizyon sayesinde; bu zorlu ama umut dolu süreç, her geçen gün daha da olgunlaşmakta ve somut ilerlemeler kaydedilmektedir. Bu durumda, Cumhurbaşkanımız ile DEM Parti heyeti arasında yapılan son görüşme, yalnızca siyasi bir temas değil; aynı zamanda toplumsal fay hatlarını onarma ve ortak geleceği inşa etme iradesinin bir yansımasıdır. Bugün dünya, dengelerin hızla değiştiği çok kutuplu bir yapıya evrilmekte, Türkiye ise bu yeni düzende tarihi hafızasından beslenerek yeniden yön belirleyici bir konuma yükselmektedir. Bu süreçte, geçmişin yüklerinden sıyrılıp, ortak değerler etrafında buluşan daha kapsayıcı ve yenilikçi bir anlayışla hareket etmek zorundayız. Yeni bir dönemin ruhunu yakalamalı, geçmişten ilham alarak geleceği birlikte inşa etmeliyiz. Süreçteki her gelişme, büyük bir umutla birlikte dikkatli bir özen de gerektiriyor. Tarihi hafızamız bize göstermektedir ki; dış müdahalelerle içeride körüklenen ayrışmalar, yalnızca huzurumuzu değil, ortak geleceğimizi de tehdit etmektedir. Ancak bugün elimizde, geçmişin tecrübeleriyle şekillenmiş bir devlet aklı, güçlü bir siyasi liderlik ve barış içinde bir arada yaşama iradesine sahip bir toplum vardır. Bu üç sütun üzerine inşa edilen süreç, dikkatle yürütülmeli, provokasyonlara kapalı tutulmalı ve her adımda ortak vicdanın sesi duyulmalıdır. Aksi takdirde sürecin akamete uğraması, verilen emeklerin heba olması ve milletin barışa olan inancının zedelenmesi anlamına gelecektir. ’Terörsüz Türkiye’ hedefi, yalnızca güvenlik eksenli bir politika değil; aynı zamanda demokratik kazanımların güçlenmesini, sivil siyasetin alanının genişlemesini ve toplumsal refahın artmasını sağlayacak stratejik bir adımdır. Bu yönde atılan her adım, kalkınmayı hızlandıracak ve toplumsal aidiyeti güçlendirecektir. Kuşkusuz ki bu ilerleyişten rahatsız olan çevreler, süreci sabote etmek için fırsat kollayacaktır. Fakat biz, bu yolda yapıcı yaklaşımları esas alarak kararlılıkla ilerlemeliyiz. Öte yandan, TBMM Başkanvekili ve hemşehrim Sırrı Süreyya Önder’in geçirdiği rahatsızlık, kamuoyunda büyük bir üzüntüye neden olmuş, siyasi kimliklerin ötesinde insani bir duyarlılıkla karşılanmıştır. Kendisine geçmiş olsun dileklerimi bir kez de burada tekrarlarken; sürece katkı sağlayan yapıcı ve pozitif dilinin sürecin sağlıklı ve hızlı ilerleyişinde özel bir rol oynadığını da vurgulamak gerekir. Bu noktada, sürecin başarıyla tamamlanabilmesi için siyasi partilerden kanaat önderlerine, sivil toplumdan medyaya kadar herkesin ayrıştıran, ötekileştiren söylemler ve eylemler yerine; birleştirici, kapsayıcı ve onarıcı bir sorumluluk bilinciyle hareket etmesi elzemdir. Unutulmamalıdır ki, bu topraklar yüzyıllar boyunca nice krizleri aşmış, nice medeniyetleri bağrında yoğurmuş kadim bir yurt olmuştur. Bizler, bu büyük medeniyetin bugünkü temsilcileri olarak, barış içinde bir arada yaşamanın mümkün olduğunu göstermek zorundayız. Çünkü ’Türkiye Yüzyılı’ sadece teknolojik ve ekonomik adımların değil; aynı zamanda toplumsal barışın, kardeşliğin ve huzurun yüzyılı olacaktır. İnançla, azimle ve ortak bir vicdanla; kökleri derinlerde olan bir medeniyetin evlatları olarak, farklılıklarımızı zenginliğe, birliğimizi güce dönüştürecek; kardeşliğimizi büyütüp huzuru kalıcı kılacağız" diye konuştu.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Türkiye ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği: Bilim uyarıyor, tedbir hayat kurtarıyor Atatürk Üniversitesi Pasinler Meslek Yüksek Okulu Dr. Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı Ülkemiz ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği konulu seminer verdi. Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. Ülkemiz topraklarının yaklaşık yüzde 96’sı deprem riski altında bulunurken, nüfusun büyük bir bölümü yıkıcı depremlerin meydana gelebileceği alanlarda yaşamını sürdürüyor. Bu gerçek, depremle yaşamayı öğrenmenin bir tercih değil, zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Depremler neden oluyor? Depremler, Dünya’nın kabuğunu oluşturan levhaların hareketleri sonucu meydana geliyor. Bu hareketlerin temel nedenine bakıldığında yerin derinliklerindeki ısı kaynaklı konveksiyon akımlarının olduğu belirleniyor. Kıtaların geçmişte "Pangea" adı verilen tek bir kara parçası hâlinde olduğu ve zamanla ayrıldığı artık bilimsel olarak kabul ediliyor. Türkiye ise bu hareketli levha sınırlarının kesişim noktasında yer alıyor. Büyüklük ve şiddet arasındaki fark Bir depremin büyüklüğü, açığa çıkan enerjiyi ifade ederken; şiddeti, depremin yerleşim alanlarında oluşturduğu hasarla ilgilidir. Aynı büyüklükteki bir deprem, sağlam zemine sahip bir bölgede hafif hasarla atlatılabilirken, zayıf zeminlerde ağır yıkıma yol açabiliyor. Sismik boşluklar alarm veriyor Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı’nın dikkat çektiği en önemli konulardan biri de "sismik boşluklar". Bu terim, uzun süredir büyük deprem üretmemiş ancak enerji biriktirmeye devam eden fay segmentlerini tanımlıyor. Marmara’dan Doğu Anadolu’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar birçok bölgede tespit edilen bu alanların, önümüzdeki yıllarda 6 ila 7 büyüklüğünde depremler üretme potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. Doğu Anadolu’da acı tecrübe Doğu Anadolu Bölgesi, tarih boyunca Türkiye’nin en yıkıcı depremlerine sahne oldu. 1939 Erzincan, 1976 Çaldıran, 1983 Horasan-Narman, 2011 Van ve 2020 Elazığ depremleri; binlerce can kaybına ve büyük ekonomik yıkıma neden oldu. Bu depremler, bölgenin aktif fay sistemleri üzerinde yer aldığını açıkça gösteriyor. Erzurum ve Pasinler özelinde risk Erzurum Fay Zonu, Erzurum Fay Zonu; neotektonik dönemde aktif olan, doğrultu atımlı faylardan oluşan karmaşık bir sistemdir. Pasinler, Horasan ve Narman çevresinde tarihsel ve aletsel dönemlerde büyük depremler meydana gelmiştir. 1924, 1952 Pasinler Depremi ve 1983 Horasan-Narman Depremi bölgenin yüksek sismik riskini ortaya koymaktadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki Yedisu Fayı, Ardahan Kırığı, Çayırlı Aşkale Fayı, Van Gevaş Fayı ve Hakkari Yüksekova Faylarının deprem üretmesi durumunda bundan etkilenecek illerin arasında Erzurum ve Pasinler İlçelerinin olacağı görülmektedir. Bu sismik boşluklar bilimsel çalışmalara göre günümüzde de aktif olan bir yapı niteliği taşıyor. Erzurum , Pasinler ve çevresinde geçmişte yaşanan depremler, bölgenin gelecekte de sismik risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle yerel ölçekte yapılacak mikro-bölgeleme çalışmalarının, olası depremlerde can ve mal kaybını azaltmada hayati öneme sahip olduğu her zaman vurgulanması gereken bir özellik olduğu görülüyor.. Çözüm: Bilim, Planlama ve Hazırlık Deprem zararlarını azaltmanın yolunin kadercilikten değil bilimden geçtiğini ifade eden Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı; "Aktif fayların net biçimde belirlenmesini, riskli alanlarda yapılaşmanın sınırlandırılmasını, deprem master planlarının hazırlanmasını, İl Afet Risk Azaltma Planlarının (İRAP) etkin şekilde uygulanmasını öneriyor. Bireysel düzeyde ise depreme dayanıklı yapılaşma, ev içi eşya sabitlemeleri, acil durum çantası ve doğru davranış biçimleri (Çök-Kapan-Tutun) hayati önem taşıyor. Teknoloji de uyarıyor Günümüzde Android telefonlarda kullanılan erken uyarı sistemleri, deprem dalgalarını insanlardan saniyeler önce algılayarak kullanıcılara uyarı gönderebiliyor. Bu birkaç saniyelik kazanım bile, doğru davranışla birleştiğinde hayat kurtarabiliyor. Sonuç olarak deprem engellenemez ancak etkileri azaltılabilir. Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi, bilimi rehber edinmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor. Bu konuda bizlerin ortak mesajı net: "Deprem değil, ihmal öldürür."