ASAYİŞ - 12 Kasım 2025 Çarşamba 10:34

Takla atan otomobil sürücüsü hayatını kaybetti

A
A
A
Takla atan otomobil sürücüsü hayatını kaybetti

Afyonkarahisar’da kontrolden çıkarak yol kenarına takla atan otomobilin sürücüsü olay yerinde hayatını kaybetti.


Kaza, İhsaniye ilçesi Basırlar köyü yakınlarında meydana geldi. Edinilen bilgilere göre F.K., idaresindeko 34 NNU 763 plakalı otomobil sürücüsünün henüz belirlenemeyen bir sebepten ötürü direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu kontrolden çıktı. Savrulan araç ardından yol kenarına takla attı. Kazanın ardından çevredekilerin haber vermesi üzerine bölgeye jandarma ve sağlık ekipleri sevk edildi. Bölgeye gelen ekipler sürücü F.K.’nın olay yerinde hayatını kaybettiğini belirledi. Kazada yaralanan ikisi çocuk 3 kişi ise ambulanslarla hastanelere kaldırıldı.


Kazanın ardından savcılık tarafından soruşturma başlatıldığı bildirildi.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kocaeli Görenleri ürküten sıra dışa koleksiyon Kocaeli’de antika dükkanı işleten Hamdi Dinibütünoğlu, yalnız yaşayan bir koleksiyonerden satın aldığı ve görenleri hayrete düşüren 5 bin parçalık oyuncak bebek kafası koleksiyonunu sergiliyor. Kavanozlara ve akvaryumlara doldurulmuş binlerce kafa, kimileri için ürpertici bir görüntü oluştururken, koleksiyonun ardındaki hikaye ise dikkat çekiyor. İzmit ilçesindeki Cedit Mahallesinde antika dükkanı bulunan Hamdi Dinibütünoğlu, iki yıl önce Kütahya’da yaşayan 82 yaşındaki adamın ilginç bir birikimi olduğunu öğrendi. Yaşlı adamın 35-40 yaşlarında yapmaya başladığı ve yaklaşık 50 yıl boyunca bit pazarlarından, antikacılardan ve hatta çöplerden toplayarak oluşturduğu "oyuncak bebek kafası" koleksiyonunu görmek için Kütahya’ya giden Dinibütünoğlu, gördüğü manzara karşısında "Bu benim olmalı" diyerek koleksiyonu satın almaya karar verdi. Koleksiyonun sahibi yaşamını yitirdi Uzun uğraşlar ve ikna turları sonucunda koleksiyonu İzmit’e getiren Dinibütünoğlu, bu denli geniş yelpazedeki bir koleksiyonun Türkiye’de tek olduğunu belirtti. Koleksiyonun ilk sahibinin geçen yıl vefat ettiğini belirten Dinibütünoğlu, "Yaklaşık 5 bin bebek kafası var. Amca bu koleksiyondan ayrılmak istemedi ama ilerleyen yaşından dolayı bize layık gördü. Bu koleksiyonunu iki sene önce satın aldık" ifadelerini kullandı. "Görünce ’Bu benim olmalı’ dedim" Yaşlı adamın koleksiyona 35-40’lı yaşlarda başladığını ve yaklaşık 50 yıldır biriktirdiğini anlatan Hamdi Dinibütünoğlu, parçaları bulmasını "Denk geldikçe bit pazarlarını, antikacıları gezmiş, çöplerden bulmuş" sözleriyle aktardı. Dinibütünoğlu, amcanın kafaları önce gövdeleriyle sakladığını ancak çok yer kapladığı için sadece kafaları biriktirmeye başladığını kaydederek, "Aklına bu kavanoz fikri gelmiş. Kavanozlara dizerek bunları sergilemeye başlamış. Kavanozların içine keser saplarıyla bastırarak, bebek kafasının formunu da bozmadan bu hale getirmiş. Görünce ’Bu benim olmalı’ dedim. Amcayı 15-20 günde yalvar yakar ikna ettik. Sonra sağ olsun bizi de kabul etti mekanına" diye konuştu. "Bebekler hep güler oğlum" Amcanın ikna sürecinde 15-20 gün boyunca görüşmek istemediğini belirten Dinibütünoğlu, koleksiyonun hüzünlü hikayesine de değinerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Amca bizimle hiç görüşmek istemedi çünkü bunlardan vazgeçmek istemiyordu. Sonra Abdurrahman abim onun aklına girmiş. ’Amca Allah korusun sana bir şey olursa bunları herkes çöpe atar, yazık günah. Bunlar seninle beraber yürüsün’ gibi şeyler söylemiş. Amcaya da mantıklı gelmiş. ’Tamam, o zaman bir, iki tane değil hepsini alsın’ demiş. Hepsini almak üzere anlaştık, birer çay içtik. Amcaya, ’Bunların bir hikayesi var mı?’ dedim. Bana, ’Boşver, karıştırma orayı’ dedi. Yalnız bir adamdı, yalnız yaşıyordu, köhne bir evde yaşıyordu. Bir hikayesi vardır mutlaka, herkesin bir hikayesi vardır. Güler yüzlü bir amcaydı. Gülen yüzlerden çok etkilendiğini söylemişti. ’Bebekler hep güler oğlum’ demişti bana. O cümlesi benim kulağıma küpe olmuştur. Bebekler hep güler hakikaten baktığınız zaman. Hiç çirkin bebek göremezsiniz. Bebekler hep güler, dünyadaki tüm bebekler gülsün de zaten." "Sanki arkadaşları, dostları gibiydi" Antikacı Dinibütünoğlu, yaşlı adamın evinin her köşesinde sergilediği bebek kafalarıyla mutlu hissettiğini söyledi. Dinibütünoğlu, "Bunlar vazgeçilmiş, çöpe atılmış oyuncak bebeklerin kafası. Yalnız yaşayan amcamız bunlardan medet ummuş, bunlarla mutluydu. Evinin her tarafında kavanozlarını dizmişti. Bir kömürlüğü vardı, kömürlüğün raflarına kadar dizmişti. Bunlarla mutluydu amca. Sanki arkadaşları, dostları gibiydi. Çünkü bu oyuncaklar terk edilmiş. Örneğin artık bıkmış çocuk, bunları yırtmış, gövdesi parçalanmış, çöpe atılmış" şeklinde konuştu. "Kimisine çok sempatik geliyor bu kavanozlarımız, kimisine de ürkütücü" Bebeklerin ilk başta gövdeleriyle saklandığını ancak yer kapladığı için daha sonra sadece kafalarının biriktirildiğini ifade eden Dinibütünoğlu, koleksiyonun tarih aralığına da değinerek, "1940-1950 model bebek kafaları da var, 1980’lerden 2000’lerden de bebek kafaları var içlerinde. Bunları ayrı ayrı kavanozlamaktansa kavanozlara serpiştirmiş. Tarihini kavanozların içerisine yaymış. Hem eskisi var hem yenisi var. Çok farklı bebek kafaları var. Gülenler var, sinirliler var, üzgünler var, cırtlaklar var, çok şirinler. Kimisine çok sempatik geliyor bu kavanozlarımız, kimisine de ürkütücü" bilgisini verdi. "Önce kavanozlarda, ardından akvaryumlarda sergilemeye başlamış" Kavanozların kapasitesine ilişkin de bilgi veren Hamdi Dinibütünoğlu, bir litrelik kavanozlarda minimum 50, daha büyüklerinde ise 100’e yakın bebek kafası bulunduğunu dile getirdi. Amcanın ilerleyen yaşı nedeniyle kavanozlarla uğraşmakta zorlandığını belirten Dinibütünoğlu, "Yaşı itibarıyla kol kaslarının artık güçsüzleştiğini söylemişti. ’Oğlum artık kavanozları yapamıyorum’ demişti. Sonra büyük akvaryumların içerisinde sergilemeye başlamış. Sağ olsun bize kavanozuyla, akvaryumuyla teslim etti. Allah rahmet eylesin" dedi. "Kimisi çok itici ve korkunç buluyor, kimisi de ’Çok şekermiş’ diyor" Deposunda çuvalların içinde bekleyen oyuncak bebek kafalarının olduğunu da aktaran Hamdi Dinibütünoğlu, bazı iç mimarların ve korku evlerinin koleksiyonu değerlendirdiğini kaydetti. Dinibütünoğlu, koleksiyona gelen tepkilerin çeşitliliğini anlatarak, şunları kaydetti: "Kimisi çok itici ve korkunç buluyor, kimisi de ’Çok şekermiş’ diyor. ’Kavanoz turşu gibi’ diyenler var, ’Bunlar ne turşusu?’ diyenler var ama değişik bir koleksiyon. Aslında bu koleksiyonculuk açısından şunu gösteriyor; kimin, ne zaman, neyin koleksiyonunu yapacağını bilemiyoruz. Bizim çocukluğumuzda peçete, toka, kalem vs. gibi ürünlerin koleksiyonunu yapanlar vardı. Bir sürü koleksiyon biliyoruz ama bebek kafası toplayan bir koleksiyoncuya ilk kez geldik. Artık tabii bu koleksiyonun tek sahibi benim." "Çocuklar hiç korkmuyor, büyükler daha çok korkuyor" Dinibütünoğlu, koleksiyona yönelik tepkilerde çocuklar ve yetişkinler arasındaki farkı ise şöyle açıkladı: "Çocuklar hiç korkmuyor, büyükler daha çok korkuyor. Oyuncak kafalar renkli renkliler ve baktığınuz zaman aslında bebek hep güler. Bebekler, çocuğa neşe katmak için yapılan bir oyuncak olduğu için hep yüzleri güler. Bu şekilde sergileniyor olmaları birazcık onlara da ilginç geliyor. Büyükler birazcık ürküyor. ’Birden ürktüm ya’ diyorlar çünkü büyüklerin kafasında dönen şeylerle, çocukların beyinlerindeki güzel düşünceler aynı olmuyor. Ben o yüzden çocukları da çok seviyorum."
İzmir İzmir’de yüzlerce gönüllü "İyilik" için tek yürek oldu İzmir, Dünya Gönüllüler Günü’nde iyilikle kenetlendi. Yaşar Üniversitesi öncülüğünde 10. yaşını kutlayan ‘İzmir’de İyilik Var’ hareketi, Alsancak’tan vapurlara taşan etkinliklerle yüzlerce gönüllüyü buluşturdu. Minik öğrencilerden üniversitelilere, 7’den 70’e herkesin ‘iyilik’ için tek yürek olduğu günde, dayanışma mesajları kenti sardı. Yaşar Üniversitesi’nin, 2016 yılında "Kampüste İyilik Var" sloganıyla başlattığı iyilik yolculuğu, "İzmir’de İyilik Var" isimli sosyal sorumluluk kampanyasına dönüşerek tüm kente yayıldı ve her yıl bu kapsamda pek çok etkinlik düzenlendi. İzmir’de gönüllülük ve dayanışma kültürünü yaşatmayı amaçlayan "İzmir’de İyilik Var" hareketi, bu sene "2026’ya Doğru Sürdürülebilir Gönüllülük" temasıyla gerçekleşti. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Tülay Aktaş Gönüllü Kuruluşlar Güçbirliği başta olmak üzere çok sayıda sivil toplum kuruluşunun katkılarıyla yürütülen etkinlikte yüzlerce iyilik gönüllüsü Alsancak Vapur İskelesi’nde buluştu. Katılımcılar, gün boyu süren konserler, atölyeler ve söyleşilerle hem eğlendi hem de farkındalık kazandı. Etkinlikte; Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınar Mutlu, Yaşar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yiğit Kazançoğlu, İzmir İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürü Turgay Esen, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kütüphaneler Şube Müdürü Burcu Önenç, Tülay Aktaş Gönüllü Kuruluşlar Güçbirliği Temsilcisi Fatoş Dayıoğlu ve İzmir’de İyilik Var Organizasyon Komitesi Temsilcisi Zeliha Silleli Ünal yer aldı. İyilik karada başladı, denizde devam etti Alsancak Vapur İskelesi önünde kurulan sahnede, zumba dans atölyesi, Barış Çocuk Orkestrası’nın müzik konseri ve Badem Gençlik ve Spor Kulübü’nün halk oyunları gösterisi büyük alkış aldı. Alanda kurulan armağan masası, kitap takas noktası, tohum standı, maske boyama ve çocuklar için oyun alanları yoğun ilgi gördü. Etkinliğin logosunu gönüllü olarak tasarlayan öğrenciler Nehir Atan, Belinay Aldundal ve Nisanur Acar ise tasarımlarının "İyilik yapan iyilik bulur" felsefesini taşıdığını belirtti. İyilik hareketi sadece iskeleyle sınırlı kalmayıp Alsancak - Bostanlı vapur seferlerine de taşındı. Vapur yolculuğu sırasında, yürüme engelli Mehmet Rıza Mutkilioğlu, "Sakata Gelme" isimli komedi gösterisiyle yolcuları güldürürken; Gökhan Güneri, Kistik Fibrozis hastası oğlunun sesini duyurmak ve bu hastalığa dikkat çekmek için paylaştığı hikayesiyle dinleyicilere ilham verdi. Ayrıca vapurda, Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA Vakfı) gönüllüleri de yolcuların ekolojik ayak izi ölçümlerini gerçekleştirerek, sonuçlara göre en az ekolojik ayak izine sahip kişiye hediye verdi. "İyiliği eyleme dönüştürüyoruz" Açılış konuşmasını yapan Yaşar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yiğit Kazançoğlu, üniversitelerin sadece eğitim kurumu değil, toplumsal sorumluluk merkezleri olduğunu vurgulayarak, "Bugün burada iyiliği ve gönüllülüğü kutlamak ve bunu eyleme dönüştürmek için bulunuyoruz. İzmir, tarih boyunca dayanışma kültürü güçlü bir şehir olmuştur. Bu etkinlik, İzmir’de dayanışma kültürünün güçlenmesine vesile olacaktır" dedi. Projenin mimarı, Yaşar Üniversitesi Sosyal Girişimcilik ve Sosyal Etki Ofisi Yöneticisi Öğretim Görevlisi Kevser Çimenli ise "‘Kampüste İyilik Var’ adıyla başlayan küçük bir hareket, bugün İzmir’in geleneksel etkinliklerinden biri haline geldi. Bir şehirde gönüllülük varsa dayanışma vardır" şeklinde konuştu.
Diyarbakır Diyarbakır İçkale Müzesi’nde kurulan çocuk atölyesinde çocuklar kendi eserlerini yapıp sergiliyor Diyarbakır’daki İçkale Müzesi’nde bulunan çocuk atölyesinde çocuklar kilden kendi eserlerini oluşturup sergileme fırsatı buluyor. Sur ilçesindeki İçkale Müzesi’ni ziyaret eden çocuklar, önce müzeyi geziyor, daha sonra ise kurulan çocuk atölyesinde kilden kendi eserlerini yapıp sergiliyor. Eğitimin sadece okul ile sınırlı kalmaması gerektiğini vurgulayan müze yetkilileri, eğitimcilerin istedikleri zaman müzeyi ziyaret edip, atölyeyi kullanabileceklerini söyledi. Özel bir kreş sorumlusu ve müdürü olan Halime Özbek, tarihi anlatmak adına 0-3 ve 0-5 yaş aralığındaki çocuklarla birlikte müzeyi ziyaret ederek, onların gelişimleri ve kültürlerini tanımaları açısından anlamlı bir gezi gerçekleştirdiklerini söyledi. Özbek, "Bu anlamda bizleri burada ağırladıkları için Müze Müdürü Sayın Müjdat Gizligöl’e teşekkür ediyoruz. Bugün 20 çocuğumuzla müzeyi gezmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Aynı zamanda çocuklarımız burada daha önce hiç deneyimlemedikleri bir şeyi deneyimliyorlar. Bugün yaptıkları çalışmalar gelişimleri açısından çok kıymetli. Yaptıkları eserlerin müzede sergilenmesi de onlar için son derece değerli. İleride bu görüntüleri gördüklerinde çok mutlu olacaklarına, gelişimlerine katkı sağlayacağına inanıyoruz. Bu süreç onlar için hem heyecan verici hem de unutulmaz bir deneyim oldu" dedi. Müzedeki çocuk atölyesinin sorumlularından Helin Çetin, en büyük amaçlarının eğitimin sadece okulda olmadığını, aynı zamanda müzelerde de çocuklara bir etkinlik alanı oluşturmak olduğunu göstermek istediklerini ifade etti. Çetin, "Diyarbakır Arkeoloji Müzesi’nde bir çocuk atölyesi kurduk. Çocuklar müzeye ilk geldiklerinde öncelikle bir müze gezisi yapılıyor. Müze gezisinden sonra çocuklara tarihi eserin ne olduğu, müzelerde neler bulunduğu ve tarihi eserlerin öneminin ne olduğunu anlatıyoruz. Bu anlatımın ardından çocukları atölyeye getiriyoruz. Burada çocukların sadece görerek değil, dokunarak da tarihi eserleri anlamalarını sağlıyoruz. Çocuklar buraya geliyor, onlarla birebir ilgileniyoruz ve birlikte kil çalışması yapıyoruz. Kil çalışması sayesinde çocukların tarihi eserlerin anlamını daha iyi kavramalarını sağlıyoruz" şeklinde konuştu. Çocuk atölyesi sorumlusu Nuran Candan ise çocuklara öncelikle müzede kültürel miras bilincini aşılamak adına hem müze gezisi yaptırdıklarını hem de çeşitli etkinlikler gerçekleştirdiklerini aktardı. Candan, "Bu etkinliklerle amacımız, çocukların eserlerin ne olduğunu bilmelerini sağlamak, müze bilincini uyandırmak ve eserlerin nasıl korunması gerektiğini öğretmek. Ayrıca bu durumda neler yapılabileceği konusunda da bilgilendirme yapıyoruz. Kil ile yapılan çalışmalarda ise çocukların kendi eserlerini oluşturarak, bu eserlerin nasıl korunacağını ve nasıl teşhir edileceğini öğrenmelerine katkı sağlıyoruz. Gördüğünüz gibi bu kil çalışmalarıyla çocuklarda kültürel miras bilincini uyandırmaya çalışıyoruz. Etkinliklerimiz belirli aralıklarla devam edecektir" ifadelerini kullandı. Öte yandan, etkinliğe katılan tüm çocuklara rozet ve takdir belgesi veriliyor.
İstanbul Küçükçekmece’de Bâb-ı Âli’nin asırlık hafızası sergiyle gün yüzüne çıktı Küçükçekmece Belediyesi, Bâb-ı Âli’nin 100 yılı aşan basın ve yayıncılık mirasını, Emin Nedret İşli ve Alper Çeker koleksiyonundan derlenen nadir belgelerle Galeri Cennet’te sergiye açtı. Küçükçekmece Belediyesi, Türkiye basın ve yayın tarihinin kalbi olarak kabul edilen Bâb-ı Âli’nin asırlık hafızasını gün yüzüne çıkaran özel bir sergiyi Galeri Cennet’te ziyarete açtı. "Bâb-ı Âli: Matbuatın Kalbi - Emin Nedret İşli ve Alper Çeker Koleksiyonu" adıyla düzenlenen sergide, basın tarihinin 100 yılı aşan yolculuğuna tanıklık eden nadir belgeler, fotoğraflar, gazeteler, afişler, kataloglar ve arşiv materyalleri yer aldı. Sergide, Milliyet, Cumhuriyet, Son Posta ve Yarın gibi dönemin etkili gazetelerinin örnekleri ile İnkılâp, Remzi, Cihan, Tefeyyüz ve Arakel Kaspar Efendi gibi köklü yayınevlerinin antetli evrakları, zarfları, katalogları ve ticari belgeleri de yer aldı. Serginin giriş bölümünde, gazeteci ve araştırmacı Orhan Koloğlu tarafından hazırlanan Bâb-ı Âli Haritası’nın büyütülmüş ve güncellenmiş bir versiyonu ziyaretçilerin ilgisine sunuldu. Bâb-ı Âli’de faaliyet göstermiş basın kuruluşları ve yayınevlerinin yer aldığı bu harita, dönemin matbuat dünyasına ışık tutan önemli bir referans niteliği taşıyor. Sergide, Ebu Ziya Tevfik Bey ailesi, Şevket Rado ve Ece Ajandaları gibi kültür hayatında iz bırakmış isim ve kurumlara ait materyaller de ziyaretçilere sunuldu. Küçükçekmece Belediyesi, sergiyle birlikte hazırlanan kapsamlı kataloğu da araştırmacıların, öğrencilerin ve meraklılarının kullanımına sunarak Bâb-ı Âli’nin zengin hafızasını kalıcı bir kaynak hâline getirdi. Serginin 21 Aralık tarihine kadar ücretsiz olarak ziyaret edilebileceği bildirildi. Koleksiyon sahibi Emin Nedret İşli, "İstanbul’da yaklaşık 45 yıldır sahaflık yapan bir esnaf grubunu temsil ediyorum. Kıymetli ve kadim dostum Alper Çeker yaklaşık birkaç ay önce benim ofise gelerek bendeki yıllardır sahaflıktan dolayı toparlamış olduğum Bâb-ı Âli, yazarlar, gazeteler, afişler, mühürler, kıymetli kağıtlar, kataloglar, zarflar ve gazete kupürleri, gazetelerle ilgili, Bâb-ı Âli’yle ilgili malzemeyi Küçükçekmece Belediyesi tarafından Galeri Cennet isimli sergi salonunda sergilemek ve onun kataloğunu çıkarmak, yayınlamak istediklerini söylediler ve hem Alper Çeker’in koleksiyonundan hem benim yıllardır biriktirdiğim bu orijinal malzemelerden oluşan bir seçme nadir ve gün ışığı görmemiş, gün yüzüne çıkmamış bir takım fotoğrafların, belgelerin, kitapların, malzemelerin bir sergisini oluşturduk. Serginin ilk başında kıymetli ağabeyimiz gazeteci ve aynı zamanda devlet görevlerinde de bulunmuş olan Orhan Koloğlu Bey’in Bâb-ı Âli’yle ilgili yapmış olduğu bir haritayı da sergimize dahil ettik. Onu genişlettik, büyüttük ve çeşitli firmaları Bâb-ı Âli’deki eklemeler olarak onları da ilave ettik ve daha sonra gazeteler, Milliyet, Cumhuriyet, Yarın, Sonposta gibi birçok gazeteyi, daha sonra Bâb-ı Âli’de yayınlar yapmış, kitap katalogları çıkartmış pek çok insanı, İnkılap Kitabevi’ni, Remzi Kitabevi’ni, Cihan Kitabevi’ni, Tefeyyüz Kitabevi’ni, Arakel, Kaspar Efendi Kitabevi’ni ve buna benzer daha başka kurumları, katalogları, zarfları, antetli kağıtları, faturalarıyla gösterdik. Bazı ünlü aileleri, Ebu Ziya Tevfik Bey ailesini, Şevket Radoyu ve Ece Ajandaları ailesini ayrı ayrı yayınları ve kitaplarıyla, takvimleriyle anlatmaya çalıştık" dedi. "Türkiye’de basın geleneğinin, yayıncılığın ve kültürel üretimin 100 yılı aşan serüveni burada şekillenmiş, kuşaktan kuşağa burada aktarılmıştır" Küçükçekmece Belediye Başkanı Kemal Çebi, "Tarihimizin en özel hafıza mekanlarından birinin, hislerini yeniden görülür kılmak için bir araya geldik. Bâb-ı Âli, adını taşıyan bu sergi sadece geçmişe dair bir hatırlatma değil, aynı zamanda Türkiye’de düşüncenin, sözün ve kamusal hayatın nasıl şekillendiğini anlatan canlı bir yolculuktur. Türkiye’de basın geleneğinin, yayıncılığın ve kültürel üretimin 100 yılı aşan serüveni burada şekillenmiş, kuşaktan kuşağa burada aktarılmıştır. Değerli katılımcılar, sizlere sunduğumuz bu çalışmada Bâb-ı Âli’nin derin hafızasına, Cağaloğlu’nun ruhuna ve İstanbul’un benzersiz kültürel dokusuna bir saygı duyuşu niteliğindedir. Bu sergideki sararmış bir gazete safhasında, bir dönemin gündemine, bir Antetli zarfta, bir yayın evinin vizyonuna, bir dizgi masasının fotoğrafında ise, emeğin alın terinin hikayesine tanıklık edeceğiz. Bu sebeple, kentimizin kültürel mirasını korumak sorumluluğuyla, yürüttüğümüz her çalışma gibi bu projede geçmişle, geleceği buluşturma ve kent belleğine saygı duymak vizyonumuzun önemli bir adımıdır. Projeyi yalnızca bir sergi olarak bırakmadık. Bâb-ı Âli’nin zengin hafızasını daha kalıcı kılmak amacıyla kapsamlı bir katalog da hazırladık. Bu kataloğu da araştırmacılara, öğrencilere ve meraklılarına uzun yıllar boyunca rehberlik edebilecek bir kaynak olarak sizlerle buluşturuyoruz. Bu çerçevede bu zengin mirası var eden tüm yazarları, gazetecileri, matbaa işçilerini ve yayıncıları saygıyla selamlıyorum" şeklinde konuştu.