EKONOMİ - 25 Mayıs 2016 Çarşamba 14:30

Aso Başkanı Özdebir Ekonomik Gelişmeleri Değerlendirdi

A
A
A
Aso Başkanı Özdebir Ekonomik Gelişmeleri Değerlendirdi

Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, "Yeni hükümetten en önemli beklentimiz, gündemin yine süratle ekonomiye dönmesi, üretime, yatırıma ve ihracata odaklanmasıdır" dedi.
ASO’nun Mayıs ayı olağan meclis toplantısında ASO Başkanı Özdebir gündemdeki ekonomik gelişmeleri değerlendirdi. Konuşmasına Başbakan Binali Yıldırım ve tüm Bakanlar Kurulu üyelerini tebrik ederek başlayan Özdebir, "Başbakan Sayın Binali Yıldırım, hepimizin çok yakından tanıdığı tecrübeli bir isim. Tecrübesi ve bilgi birikimiyle bu görevi en iyi şekilde yapacağına inanıyorum. Yine kabine ekonomiyi bilen deneyimli isimlerden oluşmuş durumda. Yeni hükümetten en önemli beklentimiz, gündemin yine süratle ekonomiye dönmesi, üretime, yatırıma ve ihracata odaklanmasıdır. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu dün yaptığı toplantıda faiz koridorunun üst bandını 0.50 puan indirerek, 9.50 seviyesine indirdi. Politika faizini ise değiştirmeyerek 7,5 oranında sabit tuttu. Merkez Bankası’nın bu kararına ’yetmez ama evet’ diyoruz. Merkez Bankası’nın daha önce gerçekleştirdiği 0.50 puanlık indirim piyasa faizlerinde düşüşlere yol açmıştı. Ben bu indirimde de bankaların gerekli hassasiyeti göstererek, piyasa faizlerinde indirime gitmesi gerektiğini düşünüyorum. Yağmurlu havalardan geçtiğimiz bu günlerde, bankaların reel sektörün içinde bulunduğu durumu göz önüne alarak şemsiyelerini kapatmamasını diliyorum" ifadelerini kullandı.
"TÜRKİYE’DE POTANSİYEL GİRİŞİMCİLERİN ORANI YÜZDE 32"
Çok genç ve girişimci bir nüfusa sahip olunduğunu söyleyen Özdebir, "Girişimcilik önemli bir konu ancak bundan daha önemli olan girişimcilik ekosistemidir. Birkaç uluslararası veriyle bunu açmak istiyorum. Küresel Girişimcilik ve Gelişim Enstitüsü’nün ülkelerdeki girişimcilik ortamının görünümünü ortaya koyduğu GEDI Endeksi’nin 2014 yılı sonuçlarına göre ilk sırada 82,5 puan ile ABD yer alırken, Kanada ikinci, Avustralya ise üçüncü sırada yer almaktadır. Endekste Türkiye ise 44,7 puan ile 121 ülke arasında 40’ıncı sırada bulunmaktadır. Yine, 24 ülkeyi kapsayan Amway Küresel Girişimcilik Araştırması’na göre Türkiye’de ankete katılan her 5 kişiden 3’ü (yüzde 61) kendi işine sahip olmak istiyor. Türkiye, bu oranla araştırmaya katılan 24 ülke arasında 5’inci sırada yer alıyor. Ayrıca üniversite mezunu katılımcıların (yüzde 67), üniversite mezunu olmayanların (yüzde 60) girişimciliğe karşı daha olumlu yaklaştıkları görülüyor. Özellikle 30 yaşın altındaki genç katılımcılar (yüzde 53) ve öğrenciler (yüzde 56) ciddi bir girişimcilik ruhu sergiliyor. Yine Global Enterpreneurship Monitor (GEM) araştırmasına göre (2014) Türkiye’de potansiyel girişimcilerin oranı yaklaşık yüzde 32" diye konuştu.
"GÜVEN ORTAMI YOKSA GİRİŞİMCİLİK DE, EKONOMİ DE KADÜK KALMAKTADIR"
Özdebir, her 100 kişiden 32 tanesinin üç yıl içerisinde girişimcilik faaliyetinde bulunma niyetinde olduğuna vurgu yaparak, "Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 14 fakat Cornell Üniversitesi’nin global inovasyon endeksinde ise Türkiye 142 ülke içinde 68’inci sırada. Son olarak Toronto Üniversitesi’nin global yaratıcılık endeksinde de Türkiye, 82 ülke içinde 68’inci sırada. Bu beş endeksin bize söylediği aslında şu; girişimci ruha sahip bir ülkeyiz ama konu girişimci ortamına, habitata ya da inovasyon kültürüne geldiğinde vasatı aşamıyoruz. Amway Küresel Girişimcilik Araştırması’na göre Türkiye’de kendi işinin sahibi olma yönündeki isteklilik yüzde 39 oranla dünya ortalamasının üzerindedir. Türkiye’deki her 3 kişiden 2’si (yüzde 66) girişimlerinde başarısız olma korkusunu işletme kurmalarının önünde bir engel olarak görmektedir. BIC Angel Investments, Türkiye’deki girişimcileri daha iyi anlamak amacıyla online bir araştırma gerçekleştirmiş. Buna göre iki ortaklı girişimler yüzde 44 ile en yüksek orana sahip. İnsanların birbirlerine güveninin olmadığı bir ortamda iki ortaklı bir girişim dahi riskli görülebilmektedir. Girişimcilik ekosisteminin gelişmesi için genel ekonomiye, siyasete güven gerektiği gibi, kişilerin de birbirine güven duyması gerekir. Son günlerde bu güvenin çok düştüğünü görüyorum. Güven ortamı yoksa girişimcilik de, ekonomi de kadük kalmaktadır. Tüm bunlardan çıkarmamız gereken sonuç; genç ve dinamik bir nüfusa sahibiz. Ancak girişimciliğin erken yaşlarda kazandırılması gereken bir kültür olduğunu unutmamamız gerekir" değerlendirmesini yaptı.
"TÜRKİYE’NİN SON 60 YILLIK BÜYÜME ORANI YÜZDE 4.8"
"Türkiye’nin son 60 yıllık büyüme oranının yüzde 4.8 olduğu görülmektedir" diyen Özdebir şunları kaydetti:
"Bu oranı Türkiye’nin doğal büyüme oranı olarak kabul etmek mümkündür. Her ne kadar IMF, Dünya Bankası gibi kaynaklarda Türkiye’nin önümüzdeki döneme ilişkin büyüme beklentileri daha düşük olsa da, uygun makro ekonomik koşullar ve dünya konjonktüründe Türkiye’nin yüzde 4.8’lik oranın ötesinde bir büyüme oranı yakalaması mümkün görünmektedir. Harvard Üniversitesi’ne bağlı Uluslararası Kalkınma Merkezi, dünya ülkelerinin gelecek dönem büyümelerini tahmin etmeye çalışan bir model geliştirdi. Merkez bu modelini diğerlerinden farklı olarak ülkelerin ne ürettikleri ve ne ihraç ettiklerine bakarak yapmaktadır. Bu merkeze göre 2014-2023 döneminde Türkiye’nin yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 5,3 olabilecektir. Bu sonuçtan hareketle aslında Türkiye’nin mevcut üretim yapısı ile son 60 yıllık ortalama büyüme oranının 0.5 puan üzerinde büyüyebilecek bir ülke konumunda olduğu anlaşılmaktadır. Bir diğer önemli sonuç ise, bu rakamın ötesinde sürdürülebilir bir büyüme isteniyorsa ancak üretim yapısındaki dönüşüm ile bunun sağlanabileceğidir. Büyüme noktasında öne çıkan bir diğer konu, net dış borçluluktur. 2012 sonrası dönem incelendiğinde, yüzde 1’lik büyüme için kullanılan net dış borç, 2002-2007 dönemine kıyasla iki katından fazla yükselmiştir. Bunun anlamı, Türkiye’nin 2012 sonrası döneme ait büyümesi artan bir dış borç yükünü de beraberinde getirmiştir. Bu noktada Türkiye’nin tasarruf oranına ilişkin kısa bir değerlendirme yapmak gerekmektedir. Dünya Bankası tarafından yapılan bir çalışmada Türkiye’de verimlilik artışının olmadığı hallerde GSYİH’da yüzde 5’lik büyüme oranı yakalayabilmek için gereken tasarruf oranının en az yüzde 30 olması gerektiği tespit edilmiştir. Bu analize göre dış borçluluğu yükseltmeksizin Türkiye’nin sürdürülebilir tarihsel büyüme oranı olan yaklaşık yüzde 5’i yakalayabilmesi için mevcut tasarruf oranını iki katından fazla artırması gerekmektedir."
"BAKANLIĞIN PROJESİNİ DESTEKLİYORUZ"
Tasarrufların yanı sıra verimliliği de artırmak zorunda olduklarını ifade eden Özdebir, "Faktör verimliliği noktasında Türkiye en önemli problemi KOBİ’lerde yaşamaktadır. AB’de büyük ölçekli imalatçı firmalar, küçük ve orta boy imalatçı firmalara göre 1.8 kat daha verimli iken, Türkiye’de bu oran 5.1 katına çıkmaktadır. Bu oran bize çok net bir şekilde KOBİ’lerde verimliliğe odaklanmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. İşletmelerimizde verimlilik artışı denildiğinde genellikle teknolojik gelişme, makine ve teçhizat yatırımlarıyla çalışan sayısını düşürerek iş gücü maliyetlerini azaltmak akla geliyor. Ancak, şirketlerimizde verimlilik artışını sağlamak için yapılacak başka şeyler de var. Yalın üretim kavramı verimlilik artışını sağlayarak maliyetleri düşürecek bir başka yöntem. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı işletmelerde israfı önleyen sistematik bir yöntem olan yalın üretim kavramını kuracağı bir model fabrikayla Türkiye’nin gündemine getirmeye çalışıyor. Bakanlık, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ile işbirliği içinde bu projeyi geliştiriyor. Biz de ASO olarak Bakanlığın bu projesini büyük bir memnuniyetle destekliyor, projenin gerçekleşmesi için her türlü katkıyı vermeye hazır olduğumuzu ifade ediyoruz" şeklinde konuştu.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Gaziantep Çocuk Kütüphanesi sayesinde 4 yılda 400 kitap okudu Gaziantep’te yaşayan 12 yaşındaki Berat Koca, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Hasan Celal Güzel Çocuk Kütüphanesi’nin kapısını 8 yaşında aralayarak geride kalan 4 yılda 400 kitap okudu. Okuduğu kitaplar sayesinde okuma becerilerini geliştiren Koca, yüzlerce sayfalık kitapları birkaç günde bitirebiliyor. Gaziantep’te ilk kez 2016 yılında açılan ve şu anda sayısı 6’ya ulaşan Uygulamalı Çocuk Kütüphaneleri, fırsat eşitliği tanımak için dezavantajlı bölgelere öncelik tanıyor. Açıldığı günden beri Hasan Celal Güzel Çocuk Kütüphanesi’nin on binlerce üyesinden biri olan 12 yaşındaki Berat Koca, şu anda 539 sayfalık kitabı 2 günde bitirebiliyor. Koca, ilgisi ve merakının yanı sıra kelime dağarcığının gün geçtikçe artması sebebiyle de artık yetişkin kitaplarını rahatlıkla okuyabiliyor. Koca’nın en çok etkilendiği yazar ise Jack London. Çocuk Kütüphanesi’nin fırsat eşitsizliğinin önüne geçtiğini ve artık haritasının kitaplar olduğunu vurgulayan Koca, “Kitaplar yön gösteriyor. Rehberi bulduktan sonra ilerlemek kolaydır. Çocuk kütüphaneleri fırsat eşitsizliğinin önüne geçiyor. Çocukların kitaba erişiminde hayati bir şey ve benim de rehberim oldu” dedi. “Çocuklar için kesinlikle kitaplar haritadır” Çocuk Kütüphanelerine gelmeye başlamasının ardından kitap kurduna dönüşen ve ilgisinin bilgilerle farkındalığa dönüştüğünü ifade eden Berat Koca, “Korsanlar hazinelerini bulmaya çalışırken hazine haritalarına bakarlar. Doğru haritayı kullanırsa hazineyi bulur. Dediğim hazine kişinin başarısıdır. Korsan biziz, başarıyı arayan denizci diyebiliriz. Çocuklar için kesinlikle kitaplar haritadır. Çünkü onlara yön gösteriyor. Kitaplar çocuklar için rehberdir. Rehberi bulduktan sonra ilerlemek kolaydır. Çocuk kütüphaneleri benim rehberim oldu. Bilim, kurgu ve fantastik sanatları okuyorum. Açıkçası heyecanlı olduğu için okumayı seviyorum. Bilime merakım var. Merakım gün geçtikçe ilgiye dönüştü ve tam ilgimin doruklarındayken bu kütüphane açıldı. Bu kütüphaneye gelmeye başladığımda ilgim bilgilerle farkındalığa dönüştü ve bilim insanı olmak istediğime karar verdim” diye konuştu. “Çocuk kütüphaneleri fırsat eşitliği sağlıyor” Kitaba erişimde Çocuk Kütüphanelerinin çok önemli olduğunu ifade eden Koca, “Fırsat eşitliği, bu çocuk kütüphaneleri bunu sağlıyor. Maalesef günümüzde her ailenin kitap alacak kadar maddi gücü yok. Bu kütüphaneler fırsat eşitliğini koruyor. Çocuk kütüphaneleri genel olarak bu imkanı sağlıyor. Çocukları kitaplarla beslemeyen bir devletin sonu hazindir. Çocuk sayısına göre kütüphane açılması gerekiyor” dedi. Berat’ın annesi Hatice Koca ise insanların kitaba ulaşmada zorluk yaşadığını belirterek, “Buna gerek bütçe gerek bulunduğun yer fırsat vermiyor. Ama kütüphane olduğu zaman her bilgiyi her araştırdığın konuya kolaylıkla ulaşabileceğin bir alan benim gözümde” diye konuştu. Çocuk kütüphaneleri birçok fayda sağlıyor Kütüphaneler 0-12 yaş aralığına hitap ediyor. On binlerce üyesi olan ve sayısı 6’ya ulaşan Çocuk Kütüphanesi’nde çocuklar sadece kitapla buluşmuyor. Mozaik, müzik, resim kursları, drama çalışmaları ve meslek tanıtımları da yapılıyor. Çocuklar hem eğleniyor hem öğreniyor. Kütüphanenin bir diğer öğrencisi Belinay Kaya, kütüphanede kitap okumanın yanı sıra çeşitli kurslar olduğunu ifade ederek, “Burada mozaik, müzik, resim kursu yani daha çok değer vereceğimiz şeyler var. Kitaptan ibaret değil. Hem kitap okuyoruz hem kurslara gidiyoruz. Kitapları çok güzel. Birçok etkinlik oluyor. Masal saatleri oluyor” şeklinde konuştu. Kitap okumanın farklı faydalarına değinen Mir Nafi Ünlü ise “Ben kitap okumadan önce pek hayal kuramazdım. Kitap okuduktan sonra gözümde canlandırmam daha güzel oldu. Kitap okumam konuşmamı da etkiledi. Önceden kekeliyordum ona fayda sağladı. Güzel bir şey tavsiye ederim” ifadesini kullandı.
İstanbul Fatih’te sevgili cinayeti: Tartıştığı erkek arkadaşını bıçakla öldürdü Fatih’te Zehra Taşkan isimli kadın, sevgilisi olduğu öğrenilen Fırat Kalburcuoğlu’nu, tartışma sırasında bıçakla yaraladı. Hastaneye kaldırılan Kalburcuoğlu hayatını kaybederken olay sonrası Zehra Taşkan polis ekipleri tarafından yakalanarak gözaltına alındı. Olay, önceki gün gece Fatih Seyid Ömer Mahallesi Miralay Hasan Sokak üzerinde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, Zehra Taşkan, aynı evde yaşadığı erkek arkadaşı Fırat Kalburcuoğlu ile tartışmaya başladı. Tartışma bir süre sonra sokağa taşındı. İddiaya göre, Kalburcuoğlu tartışma esnasında kız arkadaşı Zehra Taşkan’a küfür etti. Bunun üzerine Taşkan, elindeki bıçakla erkek arkadaşı Kalburcuoğlu’nu yaraladı. Sokakta bağrışma seslerini duyan komşuları ise durumu polis ve sağlık ekiplerine haber verdi. İhbar sonrası olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Yaralı Kalburcuoğlu hastaneye kaldırılırken yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtartılamayarak hayatını kaybetti. Polis ekipleri ise konuya ilişkin çalışma başlatırken Taşkan’ı gözaltına aldı. Taşkan emniyetteki işlemlerin ardından çıkarıldığı mahkemede tutuklanarak cezaevine gönderildi. “Ben seslerin devamlı parktan gelen ses olduğunu düşündüm” Olayı gören Hasan Demir, “Oğlum dışarıda siparişteydi ben de içerideydim. O sırada bir ses geldi. Ben seslerin devamlı parktan gelen ses olduğunu düşündüm. Aradan 15 - 20 dakika geçtikten sonra bir baktım iki kadın dükkana girdiler. İçeri giren bir kadın ’amca kapıyı kapat bir kadın birisini bıçaklamış yerde yatıyor. Kadın elindeki bıçak ile sağa sola saldırıyor’ dedi. Oturun dedim sonra ambulans, olay yeri inceleme ve polis ekipleri geldi” dedi. “Kadının elinde bıçak vardı beni bırakın diye tehdit ediyordu” Yaralı Kalburcuoğlu’na müdahale yapan bir kadın, “Kan oluk gibi akmaya başladı. o anda ciddi bir yaralanma olduğunu düşündüm. Ben tampon yapmak için indim. Aşağı geldiğimde kadın çığlık atıyordu. Kadına nerenizden yaralandınız diye sordum. O sarhoştu dediğini çok anlamadım. Başka bir kadın bu değil bıçaklanan bu adam dedi. Adam yerde yatıyordu. Kemer alıp, damarına bağladım. Damarına gittiğini anladım. Kadının elinde bıçak vardı beni bırakın diye tehdit ediyordu. Bırakın ölüyor mu, ölsün mü diyordu anlamadım. O anda kadının ne dediğini anlamıyordum. İkisi de alkollüydü ben görmedim. Kadını polise ben söyledim kimse sesini çıkarmıyor. Kadının vurduğunu onlarda biliyorlar. Onlar bana kadın vurdu dediler. Kadın bize de bıçak çekip, bırakın dedi. Ben polise kadının cebinde bıçak olduğunu söyledim. O esnada kadın beni tehdit etti. Ben insanlık görevimi yaptım. Ben geldiğimde adamın nabzını kontrol ettim, nabzı yavaştı. Adamın nabzı 5 dakika sonra daha çok zayıflamaya başladı. Olayın zanlısını ben gösterdim, söyledim” şeklinde konuştu.
İstanbul Çocuklar Ulusal Egemenliğin 104. yılı için koştular Medicana Eğitim Grubu MBA Okulları öğrencileri 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 104. yılı kapsamında düzenlenen ’104. Yıl Ulusal Egemenlik Koşusu’nda buluştu. Yenilikçi duruşuyla sanattan bilime, edebiyattan spora eğitimin tüm alanlarında etkinlikler düzenleyen MBA Okulları, Maltepe Kenan Onuk Atletizm Pistinde düzenlenen 104. Yıl Ulusal Egemenlik Koşusu ile öğrencilerini spor değerleriyle buluşturdu. MBA Okulları anaokulu ve ilkokul öğrencilerinin katılım gösterdiği 104. Yıl Ulusal Egemenlik Koşusunda, Ataşehir Kampüsü Bandosu da yer aldı. Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından tüm sporcuların sabah sporu dansı ile coşkulu bir şekilde başlayan MBA Okulları 104. Yıl Ulusal Egemenlik Koşusu’nda anaokulu öğrencilerinin "Dostluk Koşusu" akabinde öğrenciler kıyasıya yarıştı. Cumhuriyet değerlerinin ve Mustafa Kemal Atatürk’ün spor ve sporcuya bakış açısının altını çizen Medicana Eğitim Grubu MBA Okulları Genel Müdür Yardımcısı Duygu Kılıç, "Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde bugün Ulusal Egemenliğimizin 104. yılında daha iyi bir dünyaya, daha iyi bir ben kimliğine koştuk. İş birliğimiz, bir arada oluşumuz, zorlukların üstesinden gelme refleksimiz, spor tutkusuyla derinleşen etik ve bilim odaklı duruşumuz her zaman bizi daha iyiye taşıyacak. İçinizdeki çocuğu her zaman serbest bırakın ve Cumhuriyet değerlerimizle yeniliğin öncüsü olun. Tekrar bu harika gün için teşekkür ediyor, sizleri çok seviyoruz" dedi.