EKONOMİ - 19 Ocak 2017 Perşembe 11:21

Fiyat makasını daraltmanın yolu üretici birliklerinden geçer

A
A
A
Fiyat makasını daraltmanın yolu üretici birliklerinden geçer

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarladan markete 5-6 kata varan, hem üreticinin hem de tüketicinin mağdur olmasına yol açan üretici market fiyatlarıyla ilgili olarak, “Yıllardır dikkat çektiğimiz tarladan markete fiyat farkının Cumhurbaşkanımız Erdoğan tarafından da dile getirilmesi, tedbir alınmasını istemesi çözüm için bizi umutlandırmıştır” dedi.
Bayraktar, yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yapımı tamamlanan "SGK Hizmet Binalarının Toplu Açılış Töreni"nde yaptığı konuşmada, son dönemde döviz kurlarında yaşanan hızlı artışın rasyonel sebeplere dayanmadığına, meselenin üreticileri ve tüketicileri tedirgin ederek, ekonomiyi yavaşlatmak olduğuna vurgu yaptığını belirtti.
Üretici-market fiyat farkını azaltmak için
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “bakıyorsunuz tarlada domates 1 lira ama geliyor buraya çarşıya, pazara, eve aldığımız zaman 7-8 liraya kadar çıkıyor. Ne bu, bu arada olanlar kimler? İnsaf, insaf. ’Bu işe kesinlikle bir çözüm bulmamız lazım’ dedik. Hep biz gençken bunları çok kullanırdık, ’aracı tefecilere lanet olsun’ derdik. Şimdi hikaye aslında buraya dayanıyor" dediğini ve kendilerinin yıllardır vurguladığı soruna dikkati çektiğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:
“Cumhurbaşkanımız, çiftçinin, bu konuda dikkatli olmasını istedi; tedbir alınması, adımların buna göre atılması gerektiğini vurguladı. Bu son derece önemli bir konudur. Üretici ile market arasındaki fiyat farkını makul seviyelere çekemezsek tarımda sürdürülebilirliği sağlayamayız.
Biz fahiş kar peşinde değiliz; üretici olarak istikrarlı, yeterli gelir elde edelim, tüketicimiz de makul fiyatlardan ürün tüketsin istiyoruz.
Üretici-market fiyat farkını azaltmak için;
Ürün üreticinin elinden çıkıp tüketiciye ulaşana kadar ki uzun zincirin tüm halkaları gözetim altında tutulmalıdır.
Nakliye, ambalajlama ve depolama maliyetleri desteklenmelidir.
Pazarlama kanallarının sayısı azaltılmalı, disipline edilmelidir.
Kooperatifler ve üretici birlikleri mali ve idari yönden güçlenmeli, fonksiyonel hale getirilmelidir. Üretici örgütlerinin, pazar analizi yapabilen, piyasaları özellikle dünya piyasalarını takip eden profesyonel kadrolarla ve yöneticilerle idare edilmesi sağlanmalıdır.
Tüketici örgütleri güçlendirilmeli, piyasayı kontrol edebilecek duruma getirilmelidir.
Üretim planlaması yapılmalıdır.
Yapısal sorunlar çözülerek, girdi fiyatları makul seviyelere çekilerek üretim maliyetleri düşürülmeli, verimli üretimle üretici gelirleri artırılmalıdır.”
Birlikler, TMO garantörlüğüyle piyasaya girmeli
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde fındıkta da bu tür oyunların oynandığını konuşmasında belirttiğini hatırlatan Bayraktar, şu bilgileri verdi:
“Cumhurbaşkanımız, fındığı depolara yığıp, parasını önceden ödeyenler olduğunu, buna alivre satış denildiğini, vatandaşın parayı peşin aldığı için fındığı onlara verdiğini anlattı.
Biz de her zaman dikkatle vurguluyoruz. Alivre satıştan ‘vazgeçin’ diyoruz. Üreticimize de ‘fındığınızı emanete bırakmayın’ diyoruz. Fındıkta üreticilerimizin ve Odalarımızın fiyatlardaki dalgalanmaya, istikrarsızlıklara tahammülü kalmadığını, birliklerin gerektiğinde, Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) garantörlüğünde piyasaya girmesi ve alım yapması gerektiğini dile getiriyoruz. Ürünün pazarlaması, piyasanın düzenlenmesi ve tekelleşmenin önlenmesinde TMO etkin rol oynamalıdır. Ofis, kiraladığı veya inşa ettirdiği depoları birliklerin kullanımına vermelidir.
Başka çare de yoktur. Birliklerin mali güçleri alım yapmalarına imkan tanımıyor. İşin mali büyüklüğü birliklerin gücünü aşıyor. Üretimi sürdürmek istiyorsak, çiftçimizi tarlada tutmak istiyorsak bu sorunu çözmemiz gerekiyor.”
“Fındıkta, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın dediği gibi ‘alavere, dalavereye’ fırsat vermeden TMO depoları kurmalı, garanti vererek birliklerin piyasaya girmesini ve alım yapmasını sağlamalı, üreticinin sömürülmesini önlemelidir” diyen Bayraktar, üreticinin emanete fındık bırakmaması, tüccarın da alivre satış yapmaması gerektiğini bildirdi.
Gelişmiş her ülkenin stratejik ürünlerini korumak, bu ürünlerden en fazla geliri, katma değeri elde etmek için azami çaba gösterdiğini, dünya piyasalarını kontrol ettiğini belirten Bayraktar, “Ülkemizin de böyle hareket etmesi gerekir. Üretiminde dünyada ilk sıralara geldiği bir ürünü en iyi şekilde değerlendirmeli, en fazla katma değeri sağlamalıdır. Sadece ülke içinde dünya piyasalarında o üründeki fiyatları etkilemelidir. Fındığın çok büyük bölümünü üretirken, borsasının Hamburg’da olmasına izin vermemelidir. Ürünü işlenmiş olarak satmalıdır” dedi.
“Gelişmiş ülkelerde devlet gerekirse şirket kurup piyasaya giriyor”
Ülke için büyük önem taşıyan stratejik sektörlerde, devlet gerekirse şirket kurup piyasaya girdiğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:
“Serbest piyasanın hakim olduğu Norveç’te Statoil, Brezilya’da Petrobras, Malezya’da Petronas gibi devlete ait şirketler var. Petrolü bulan Norveç ve Brezilya bu işin tekelini devlet petrol şirketlerine verdiler. Özel şirket gibi çalışan, siyasi müdahaleden uzak bu şirketler dünya çapında şirketler haline geldiler.
Çok büyük bölümleri özelleşse bile Almanya’da Volkswagen’in, Fransa’da Renault’nun hala 5’de 1’i devlettedir. Devletin hisseleri de engelleyici hisse konumundadır. Volkswagen’i koruma yasası bile var. Sebebi belli. Bir Volkswagen, 120 üretim tesisinde, 10 milyon araç üretiyor, 610 bin kişi çalıştırıyor, 225 milyar doların üzerinde ciro yapıyor. Fransa başta olmak üzere hala Avrupa’da kamu bankalarının önemli bir ağırlığı bulunuyor. Bu şirketlerin bizdeki KİT’lerden farkı, özel sektör gibi çalışmalarıdır. Ülkemizde de özellikle yabancı hakimiyeti ve tekelleşmenin görüldüğü, piyasada istikrarın sağlanmadığı fındık gibi alanlarda devlet güçlü sermayeli şirket kurup, piyasayı domine edebilir.
Kanada Buğday Kurumu
Daha önceleri Kanada Buğday Kurumu olarak görev yaparken 2013 yılında özelleştirilen G3 Kanada Limited Şirketi, tahıl, yağlı tohumlar, özel ürünler alım satımında bulunuyor. Şirket, yurtiçi ve yurtdışı satışlarda, ürün alımından limana hatta alıcı limanına teslime kadar bütün işlemleri yapıyor. Ürünün pazarlanması ve olumsuz şartlardan, afetlerden dolayı ürün az olduğunda oluşan riskler, şirket tarafından karşılanıyor.
ABD Ürün Kredi Şirketi
ABD Ürün Kredi Şirketi (CCC), devletin sahip olduğu ve işlettiği bir şirket. Çiftçi gelirleri ve fiyatlarının istikrarını sağlamak, çiftçiyi desteklemek ve korumak için kurulmuş. Ürün arzını dengelemek, piyasada yeterli düzeyde ürün bulunmasını sağlamak ve yardımları dağıtmak gibi işlevleri var. Üreticilere kredi veriyor, ürün satın alıyor, girdi sağlıyor, ürünlerin pazarlanmasına yardımcı oluyor. Kurum, depo kiralıyor. Amerikan Hazinesi’nden talep ettiği zaman 30 milyar dolar borç alabiliyor. Yenilenebilir yakıt üretim ve pazarlamasına, çevre programlarına finansman da sağlıyor.
Hollanda, Danimarka gibi ülkelerde bu şirketlerin işlevlerini birlik ve kooperatifler yapıyor. Sermaye yapıları çok güçlü, piyasayı kontrol ediyorlar, dünya piyasalarında da etkin olarak faaliyet gösteriyorlar. Üyelerine düzenli, istikrarlı, iyi kazanç sağlıyorlar. Çok başarılı örnekler dünyada var.”
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın, bize gelip KİT’leri kapatın, kamu bankaları satın derken, gelişmiş ülkelere böyle bir baskı yapmadığını dile getiren Bayraktar, “tarımda da EBK, SEK, Yemsan gibi kamu kuruluşları fiilen tasfiye edildi. Bu kuruluşlar, özel sektör mantığıyla, serbest piyasa düzeni kurallarıyla, tekel oluşturulmadan çalıştırılabilirdi. Nitekim, ihtiyaç hasıl oldu EBK, bizim de her platformda dile getirmemiz ve taleplerimiz üzerine Et ve Süt Kurumu’na (ESK), müdahale kurumuna dönüştürüldü. Bu kurum, şimdi yeniden satış reyonları açıyor” dedi.
Rusya’ya ihracat
Tarım ve gıdada ihracatın gittikçe artan bir önem taşıdığını, bazı ürünlerde ihracatın çok büyük paylara ulaştığını belirten Bayraktar, şu bilgileri verdi:
“Yaş sebze ve meyvede Rusya pazarı çok önemli. En büyük ihracat pazarımız. Ambargo üreticimizi çok kötü etkiledi. Cumhurbaşkanımız Erdoğan, konuyu Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştüğünü ve domates, üzüm gibi ürünleri satmak istediklerini Putin’e aktardığını ifade etti.
Sadece Ocak-Aralık döneminde Rusya’ya yaş sebze ve meyve ihracatımız yüzde 62,1 azaldı. Bu alanda, 2015 yılı Ocak Aralık döneminde Rusya’ya 875,4 milyon dolarlık ihracatımız vardı, 2016 yılının aynı döneminde bu rakam 543,7 milyon dolarlık azalmayla 331,7 milyon dolara indi.
Rusya mandalina, portakal, kayısı, şeftali ve erikte ambargoyu kaldırdı ama üzüm, domates, elma, lahana, brokoli, salatalık, armut, çilek, soğan, karanfil, tavuk ve hindi etinde yasak sürüyor.
Bu sorun Rusya ile daha sıkı ilişkiler kurularak çözülmeli, tüm ürünlerde ambargo kaldırılmalıdır.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın dediği gibi iki ülke arasındaki ticarette Ruble ve TL kullanılarak Rusya ve Türkiye’ye yönelik döviz kuru baskısı da azaltılmalıdır.”
Üretici-market fiyat makası
En son Ocak ayı başında düzenledikleri ve tarımın 2016 yılını değerlendirdikleri, beklentileri aktardıkları basın toplantısında, 2016 yılı Aralık ayı sonu, üretici ve market arasındaki fiyat farkını kamuoyuyla paylaştıklarını bildiren Bayraktar, Aralık ayında kuru kayısının 5 kat, portakalın 4,6 kat, elmanın 4 kat, kuru soğanın 3,6 kat, süt, marul ve kuru üzümün 3,4 kat, kuru incirin 3,2 kat, mandalina ve maydanozun ise 3,1 kat fazlaya tüketiciye satıldığının görüldüğünü belirtti.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara İYİ Parti Genel Başkan Adayı Dervişoğlu: "Başarısızlığı henüz değerlendirmeden, özeleştirimizi yapamadan bu kongreyle karşı karşıya kaldık" İYİ Parti Genel Başkan Adayı Müsavat Dervişoğlu, "Yerel seçimlerde maalesef başarılı olamadık ve bu başarısızlığı henüz değerlendirmeden, özeleştirimizi yapamadan bu kongreyle karşı karşıya kaldık" dedi. 31 Mart Mahalli İdareler Genel Seçimleri’nin ardından olağanüstü kurultay kararı alan İYİ Parti’de yeni genel başkan belli oluyor. 5. Olağanüstü Kurultay’da Koray Aydın, Müsavat Dervişoğlu, Tolga Akalın ve Günay Kodaz genel başkanlık için yarışıyor. Kura sonucu ilk konuşma hakkı kazanan İYİ Parti Genel Başkan Adayı Müsavat Dervişoğlu, "Çıktığımız yolculuk kolay değildi. Önümüzde ceberut bir iktidar ve ne olduğu belli olmayan ucube bir sistem vardı. İyi’lerin mücadelesi de zaten bu ceberut iktidarla ve ucube sistemle mücadeleydi. Sistemin dayatmaları vardı. O dayatmalardan bir tanesi de ittifakla siyasi arenada yer edinebilme imkanı aramaktı. Bunun müsebbibi ve sorumlusu İYİ Parti değil. Bunun sorumlusu esas itibarıyla Türkiye’ye dayatılan sistemdi" ifadelerini kullandı. "Yerel seçimlerde maalesef başarılı olamadık" 2018’de başlayarak, son yerel seçime kadar çeşitli ittifakların içinde bulunduklarını ifade eden Dervişoğlu, şöyle konuştu: "2019 yerel seçim ittifakının asıl amacı ve hedefi, hepinizin bildiği gibi, bu iktidarın seçim yoluyla yenilebileceği ve AKP iktidarına son verilebilme arzusuydu. 2019 yerel seçimlerinde biz bunu başardık. Muhalefetin de kazanabileceğini ve hatta bu iktidarın gidebileceğini büyük milletimize gösterdik. Biz, o seçimdeki ittifakı 2023 yılındaki genel seçim için yapmıştık. İktidarın yenilebileceğini gösterip, ondan sonra da 2023 seçimlerinde iş başında bulunan iktidarın artık siyasi ömrünün tamamlanmasını sağlamaya çalışacaktık. Ama süreç öyle akmadı. Hepinizin bildiği gibi, İYİ Parti’nin tüm çabalarına rağmen, maalesef birtakım stratejik hatalar yüzünden 2023 seçimleri kaybedildi ve Türkiye bu seçimin akabinde bir yerel seçime gitti. Bu seçime partimiz, özgün kimliğini muhafaza edebilmek ve 2028 genel seçimlerine layıkıyla hazırlanabilmek adına, tüm yetkili organlarını toplayarak, müstakilen girme kararı aldı. Bu kararın alınmasıyla birlikte yine İYİ Parti, çeşitli saldırıların muhatabı kılınmaya çalışıldı. Onun sonucudur ki, o sürecin akabinde, girmiş olduğumuz yerel seçimlerde maalesef başarılı olamadık ve bu başarısızlığı henüz değerlendirmeden, özeleştirimizi yapamadan bu kongreyle karşı karşıya kaldık."
Ankara Belçika’da yaşanan şiddet olaylarının detayları Belçika’da, aralarında Suriyelilerin de olduğu bir grup Nevruz kutlamalarından dönerken, provokasyon amaçlı geçtikleri Türk mahallesinde terör örgütü PKK’yı simgeleyen bez parçaları ve elebaşı Abdullah Öcalan’ın posterlerini açtı. Konvoya tepki gösteren Türk asıllı bir kişiye terör örgütü PKK/KCK sempatizanları saldırıda bulundu. Belçika’nın Hasselt kentine bağlı Heusden-Zolder ilçesinde 24 Mart 2024 Pazar günü Nevruz kutlamaları sonrasında Türk ve Kürt gruplar arasında dünya basınında da yer bulan bir arbede yaşandı. Saldırıya mahallede yaşayan diğer Türklerin karşılık vermesi ile olay büyüdü ve başka mahallelere yayıldı. Belçika polisi olaylara TOMA’larla müdahale etti. Diğer mahallelere yayılan gruplar polis helikopterleri ile takip edildi. Örgüt sosyal medya üzerinden manipülatif haberler yayarak olayların daha da büyümesine neden oldu. Üstelik olayların Belçika sınırlarını aşmasını da sağladılar. Başta Fransa, Almanya, Hollanda ve Avusturya olmak üzere civar ülkelerden örgüte müzahir kişiler Belçika’ya akın etti. Terör örgütü PKK/KCK üyelerinin Avrupa ülkelerinde bu kadar hızlı bir araya gelmesi, mobilize olma potansiyellerini de ortaya koydu. Belçika’daki olayların başlamasında PKK/KCK izi Belçika’da meydana gelen bu olayları başlatan kişinin Suriye kökenli PKK/KCK müzahiri Mohammed Alkhalil olduğu ortaya çıktı. Suriyeli Alkhalil, Belçika Tessenderlo’da yaşadığı ve Belçika’daki fitili ilk ateşleyen PKK/KCK’lı olduğu öğrenildi. Eylemlerin bir mahalleden çıkıp daha geniş bir alana yayılmasında etkili olan kişinin ise PKK/KCK Belçika sözde sorumlusu Şahan Kod Osman Pınar olduğu tespit edildi. Pınar’ın, eylemlere Almanya’dan gençlik mensuplarının takviye getirilmesinde de emri veren kişi olduğu öğrenildi. Olaylarda yönlendirici konumda olan diğer isimlerin ise; Belçika/Anvers PKK/KCK sözde sorumlusu Azat Kod Veysi Akbaş, Devrimci Gençlik Hareketi (TCŞ) Anvers sözde sorumlusu Şirvan Rojhilat Kod Mahdı Sadeghi, Liege sözde Sorumlusu ve Belçika/Verviers Demokratik Kürt Toplum Merkezi (DKTM) yöneticisi Yado Geveri kod Şefket Öztunç olduğu öğrenildi.
Ankara Ankara milletvekillerinden Başkent’in global markası Beypazarı Doğal Maden Suyu’na ziyaret Başkent’in yerli ve milli markası Beypazarı Doğal Maden Suyu tesislerini Ankara milletvekillerinden Leyla Şahin Usta, Ömer İleri ve Zehranur Aydemir ziyaret etti. Beypazarı Doğal Maden Suyu tesislerini Ankara milletvekilleri Leyla Şahin Usta, Ömer İleri ve Zehranur Aydemir ziyaret etti. Milletvekillerine önceki dönem vekillerden Hacı Turan, AK Parti Ankara İl Başkan Yardımcısı Serkan Korkut Ata ve Beypazarı Belediyesi önceki dönem Başkanı Tuncer Kaplan da eşlik etti. Ankara milletvekilleri geçtiğimiz günlerde spekülasyon içerikli yapılan haberler üzerine markaya destek vermek amaçlı ziyarette bulunduklarını belirtti. Tesisleri gezen vekiller, Beypazarı Maden Suyu Yönetim Kurulu Başkanı Niyazi Ercan’dan maden suyu hakkında bilgiler aldı. "Saatte 300 bin şişe maden suyu şişelemekteyiz" Ercan, yaptığı açıklamada, "70 bin metrekare kapalı alana sahip tesisimizde saatte 300 bin şişe maden suyu şişelemekteyiz. Dünyadaki en ileri teknolojiye sahip maden suyu şişeleme makine parkına sahibiz. Maden suyumuz zengin mineral yapısıyla yer altında doğal olarak oluşmakta ve tam otomasyona sahip makinalarımızda el değmeden şişelenmektedir" dedi. Beypazarı Doğal Maden Suyu’nun Türkiye için önemini işaret eden Ercan, “Ülkemiz, sahip olduğu yer altı doğal maden suyu kaynakları açısından Avrupa’daki emsallerine göre çok daha zengin mineral içeriğiyle farklılaşmaktadır. Türkiye’nin mineral içeriği yüksek maden suları coğrafyamızda ve tüm dünyada gönül rahatlığıyla beğenilerek tüketilmektedir” diye konuştu. Ankara Milletvekili Dr. Leyla Şahin Usta ise yaptığı açıklamada, yerli üretici ve markaların ülke ekonomisi için çok önemli olduğunu vurgulayarak, şu ifadelere yer verdi: “Doğal kaynağından çıkan maden suyunun halkımıza en hijyenik şartlarda sunulmasından memnuniyet duyduk. Her hafta Sağlık Bakanlığı’mız tarafından denetlenen tertemiz, insan eli değmeden tamamen steril şartlarda, kapalı ortamlarda şişelenen ve güvenle içilebilecek maden suyunu ve sağlık açısından her türlü şartları sağlayan bu tesisi görmekten büyük bir mutluluk duyduk.”