POLİTİKA - 29 Ekim 2020 Perşembe 09:13

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Batuhan Yaşar’a konuştu

A
A
A
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Batuhan Yaşar’a konuştu

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin sahada ve masada güçlü olduğunu vurgulayarak, “Gelişmeleri sadece seyreden, akıntıya kapılıp giden bir ülke değiliz.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin sahada ve masada güçlü olduğunu vurgulayarak, “Gelişmeleri sadece seyreden, akıntıya kapılıp giden bir ülke değiliz. Tüm meselelerde inisiyatif alıyoruz ve gelişmeleri şekillendiren bölgesel bir aktörüz” dedi.


İhlas Medya Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar’a konuşan Bakan Çavuşoğlu, dış politika gündemini değerlendirdi. Çavuşoğlu’nun sorulara verdiği cevaplar şöyle:


Macron’un açıklamaları ile başlayan süreci, Fransa’da yükselen İslamofobiye AB’nin sessiz kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye, Avrupa’da neden hedefte?


Sayın Cumhurbaşkanı’mız ve onun şahsında Türkiye, esasen uzun zamandır Avrupa’nın, bilhassa Fransa’nın hedefinde yer alıyor. Fransa bu kampanyayı Türkiye’ye karşı yıllardır yürütüyor. Fransa gibi, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi, milyonlarca Müslüman vatandaşı bulunan bir ülkenin Cumhurbaşkanı “İslam’ın krizde olduğunu”, “Aydınlanmış İslam oluşturulması gerektiğini” söyleyebiliyorsa, birinin burada sorun olduğunu hatırlatması gerekiyor. Bu tür söylemleri bir aşırı sağ partinin başkanının sarf etmesi bizi şaşırtmaz. Ancak, Avrupa’nın önemli bir ülkesinin Cumhurbaşkanı böyle konuşabiliyorsa, burada bir sorun var demektir.


Diğer yandan Fransız makamları, bir süredir İslam’ı sözde kontrol altına almak amacıyla “Fransa İslam’ı” oluşturma çalışmaları içerisinde. Buna meşruiyet zemini sağlamak için de bu söylemlerden faydalanıyorlar. Bir de “radikal İslam”la mücadele kisvesi altında bazı aşırı önlemler de almaya başladılar. AB’nin sessiz kalması ise şaşırtıcı olmadı. Her zaman insan hakları ve demokrasi söylemiyle öne çıkan ve diğer ülkelere ders vermeye çalışan AB ve AB ülkeleri yine sınıfta kaldı. Zira ayrımcılık, ırkçılık ve İslam karşıtlığıyla mücadelenin hâlen ciddiye alınmadığını görüyoruz. Bu esasen Avrupa’da her alanda rastladığımız çifte standardın tezahürü.



"Sahada ve masada artık çok güçlüyüz"


Türkiye’nin dış politikada yalnız kaldığı iddiasını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Karşı karşıya kaldığımız sınamalar ve riskler çerçevesinde Türkiye, gelişmeleri sadece seyreden, akıntıya kapılıp giden bir ülke değil. Tüm meselelerde inisiyatif alıyoruz ve gelişmeleri şekillendiren bölgesel bir aktörüz. Sahada ve masada güçlü Türkiye idealimiz için çalışıyoruz. Güçlünün arkasında gitmiyor, ilkeli bir şekilde, mazlumun yanında, tarihin doğru tarafında bir tutum sergiliyoruz. Öngörülü ve manevra kabiliyeti yüksek bir diplomasimiz var. “Girişimci ve İnsani Dış Politika” da işte tam olarak bu. Türkiye ne zaman sahip olduğu ilkeler temelinde milli çıkarlarını korumaya yönelik adımlar atsa, eksen kayması yaşadığımız veya yalnızlaştığımıza dair ithamlar tekrar tekrar dolaşıma sokuluyor. Sadece 2020 yılı içinde 7 farklı örgütte Dönem Başkanlığı üstleniyoruz. Kıdemli diplomatlarımız BM, AGİT ve UNESCO dâhil birçok uluslararası örgütte en üst düzey görevleri yürütüyorlar Son olarak Büyükelçi Sayın Volkan Bozkır BM üyesi ülkelerin ezici çoğunluğunun oyunu alarak BM 75. Genel Kurulu Başkanı olarak seçildi. Tek başına bu bile Türk diplomasisine duyulan güvenin küresel bir tezahürüdür. 26 ülkeyle Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği mekanizmaları kurduk; üçlü, dörtlü ve çok taraflı formatlarda toplamda 14 iş birliği sürecini hayata geçirdik.“Yeniden Asya” gibi, “Dijital Diplomasi” gibi, “Antalya Diplomasi Forumu” gibi yenilikçi faaliyetlerle ses getiriyoruz. Hâlihazırda toplam 248 temsilcilikle dünyanın en geniş beşinci diplomatik ağına sahibiz. Kısaca tasvir ettiğim bu tablo “yalnızlık” iddialarına en güzel cevap.



"Ermenistan yine savaş suçu işliyor"


Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Türkiye’yi Yukarı Karabağ’da ateşkes için nüfuzunu kullanmaya davet etti. Yukarı Karabağ’da devam eden savaş nasıl sonuçlanacak?


Yukarı Karabağ’da ilk ateşkes 10 Ekim’de ilan edildi. Biz, bu ateşkesin olumlu bir ilk adım teşkil ettiğini, ancak kalıcı barışı ikame edemeyeceğini aynı gün yaptığımız açıklamayla belirttik. Nitekim Ermenistan, çok geçmeden bu ateşkesi ihlal ederek, hem Azerbaycan mevzilerine, hem de Azerbaycan’ın çatışma bölgesinden uzaktaki sivil yerleşimlerine yönelik saldırılarına devam etti.


Müteakiben, 18 ve 26 Ekim tarihlerinde yine insani gerekçelerle ilan edilen ateşkesler de dakikalar içinde Ermenistan tarafından bozuldu. Ermenistan savaş suçu işliyor, çoluk çocuk demeden sivilleri hedef alıyor. Ermenistan’ın sivil halkı terörize etmek ve katletmek için yürüttüğü bu politika, Hocalı katliamının arkasında yatan hastalıklı zihniyetin tezahürüdür.


Biz, BM Güvenlik Konseyi kararlarına ve uluslararası hukuka uygun kalıcı çözümü hedefleyen, sonuç odaklı bir müzakere süreci başlatılmadığı takdirde, ilan edilen ateşkeslerin kırılgan olacağını başından beri söylüyoruz. Burada mesele daha mürekkebi kurumadan ihlal edilecek yeni bir ateşkes ilanı değil. Esas konu, çatışmaların altında yatan gerçek sebep olan Ermenistan işgalinin son bulmasını sağlayacak kalıcı çözümün bulunmasıdır.



"Kaybedecek bir 50 yılımız daha yok"


KKTC’de seçimlerinin sonuçları belli oldu. Karşılıklı ziyaretler yapıldı. Bundan sonra Türkiye - KKTC ilişkileri ve bunun Avrupa’ya yansıması nasıl olur?


KKTC’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri Kıbrıs Türk halkının demokratik olgunluğuna yakışır şekilde gerçekleşti ve Kıbrıs Tük halkının iradesi Sayın Ersin Tatar’dan yana tecelli etti. 50 yılı aşkın süredir müzakere edilen iki kesimli, iki toplumlu federal model Kıbrıs meselesine çözüm getirmedi. Bizim de, Kıbrıs Türklerinin de çözüm üretmeyecek bir modeli müzakere etmek için kaybedecek bir 50 yılımız daha yok. Adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözüm Ada’daki gerçekleri esas almalıdır. Bu çerçevede biz, iki devletli çözümün de ele alınması gerektiğine inanıyoruz.



"Uluslararası mahkemeler tezlerimizi destekliyor"


Yunanistan ile artık hep böyle gergin mi gidecek ilişkiler? Ege ve Akdeniz’de bizleri neler bekliyor?


Biz Türkiye olarak hiçbir zaman gerginlikten yana olan veya gerginlikten medet uman taraf olmadık. Esasen, Türkiye 2003 yılından bu yana gerginlikten kaçınmaya davet eden taraf oldu. Rum Kesimi 2003, 2007 ve 2010 yıllarında tek taraflı olarak anlaşmalar imzaladı ve bu süreçte Türkiye’nin kıta sahanlığını ihlal ettiler. Kıbrıs Türklerinin rızasını almadılar ve aleni bir şekilde haklarını ihlal ettiler. 2006-07’de sismik faaliyetler yaptılar, bununla sınırlı kalmaksızın 2011’de de sondaja başladılar. Bunu takiben biz de KKTC ile bir deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması imzaladık. KKTC ruhsat alanlarını belirledi ve TPAO’ya lisanslarını verdi. Bir yandan da, Türkiye olarak sorunları diplomatik kanallar ile çözme çağrımızı tekrarladık.


Tamamen kendi kıta sahanlığımızda sürdürdüğümüz faaliyetlerimizin Yunanistan tarafından gerginlik kaynağı olarak yansıtılmasına ise anlam vermekte güçlük çekiyoruz. Yunanistan’ın bu bölgedeki iddiası uluslararası hukuka, uluslararası mahkemelerin içtihatlarına ve hakkaniyet ilkesi ile ters düşmekte. Kıyılarımızdan sadece 2 km uzaklıkta bulunan, 10 km’lik Meis adası için 40 bin km deniz yetki alanı talep ediyorlar. Bu maksimalist talebe dayanarak da Oruç Reis’in kendi kıta sahanlıklarında faaliyet icra ettiğini iddia ediyorlar. Bu tutumu kabul etmemiz zaten mümkün değil.


Bu somut olaya benzer dinamiklere sahip ve yine Meis adasına benzer nitelikler taşıyan diğer adalar için yaşanan ihtilaflara ilişkin ise uluslararası mahkemelerin kararları sabittir ve Türkiye’nin tezlerini destekliyor. Önceden de pek çok kez ifade ettiğim gibi, biz gerginlikten yana olan taraf değiliz ve olmadık. Ancak, ülkemizin ve Kıbrıs Türklerinin haklarını koruma konusundaki kararlılığımız da irademiz de tam. Bu çerçevede, gerekli olan ne ise onu da yaparız, yapacağız.



"Son üç yılda Yunanistan 74 bin sığınmacıyı geri itti"


Suriyeli mülteciler konusunda AB üzerine düşeni yaptı mı? Yunanistan’a Ege Denizi’ndeki geri itmeleri konusunda gereken tepkiyi veriyor mu?


18 Mart Mutabakatı çerçevesinde AB’nin aksine ülkemiz üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirdi. Ülkemizin çabaları sayesinde Avrupa’ya geçişler geçtiğimiz yıl yüzde 92 oranında azaldı. Buna karşılık, AB, ahde vefa ilkesini ihlal etti ve yükümlülüklerini yerine getirmedi, Gönüllü İnsani Kabul Programını hâlen başlatmadı. 4 milyon yerinden edilmiş yabancıya güvenli liman olan ülkemiz tek başına son 6 yıldır dünyada en çok mülteci barındıran ülke konumunda. İnsanlığın ve AB’nin onurunu kurtaran ülkemiz, Suriye krizinin başından beri adil yük ve sorumluluk çağrısı yaptı. Ancak AB, taahhüt ettiği 3+3 milyar avroluk desteğin tümünü henüz ülkemizdeki Suriyelilere aktarmamıştır. Yunanistan’a 100 bin sığınmacı için 3 milyar avro veren AB aynı oranda ülkemize destek sağlasaydı, 120 milyar avro katkı vermesi gerekirdi. Öte yandan Yunanistan son üç yılda 74 binden fazla sığınmacıyı hiçbir işleme tabi tutmadan, kötü muamele yaparak, şahsi eşyalarına el koyarak, yasal haklarını gasbederek ülkemize geri itti.



"İdlib’de ateşkes için çalışıyoruz"


İdlib’de yeni bir anlaşma var mı? Türkiye gözlem noktalarının yerlerini mi değiştiriyor?


Sayın Cumhurbaşkanı’mızın 5 Mart 2020 tarihinde Rusya Federasyonu’na gerçekleştirdiği ziyaret sırasında imzalanan Ek Protokol çerçevesinde İdlib’de ateşkesin korunması için çalışıyoruz. Bu amaçla Rusya Federasyonu ile teknik düzeyde görüşmelerimiz devam ediyor. Gözlem noktalarımızın ve mevzilerimizin görevini ilgili mutabakatlar icabınca güvenli şekilde ifa edebilmesi önemli. Öte yandan, sahada değişen şartlar da dikkate alınmak suretiyle zaman zaman yeniden konuşlandırma yapmanın değerlendirilmesi veya gözlem noktalarının takviye edilmesi doğal.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aksaray Hatalı sollama kazaya neden oldu: 3 ağır yaralı Aksaray’da bir otomobilin hatalı sollama yaparken önündeki araca çarptığı kazada 3 kişi ağır yaralandı. Kaza, Aksaray-Nevşehir Karayolu Hassas Kavşağında yaşandı. Edinilen bilgiye göre, Nevşehir’den Aksaray istikametine seyreden B.S. (20) idaresindeki 64 NR 568 plakalı Lada marka otomobil, önünde seyreden E.K. (23) yönetimindeki 06 GB 7309 plakalı Ford marka otomobili sağdan sollamak istedi. Bu sırada direksiyon hakimiyetini kaybeden Lada marka otomobilin sürücüsü hızla önündeki araca çarptı. Kazada otomobil hurdaya dönerken sürücüyle birlikte araçta yolcu olarak bulunan R.A. (25) ve B.U. (15) olmak üzere 3 kişi ağır yaralandı. Aracın ön koltuğunda bulunan yolcu R.A. araçta sıkıştı. Kazayı gören diğer araç sürücüleri durumu hemen 112 Acil Çağrı Merkezine bildirdi. İhbar üzerine olay yerine polis, itfaiye, İl Afet Acil Durum (AFAD) ve sağlık ekipleri sevk edildi. Kısa sürede olay yerine gelen Aksaray Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü ve AFAD ekipleri sıkışan yaralıyı kurtarma çalışmasıyla kısa sürede çıkardı. Yaralılara ilk müdahale olay yerinde yapılırken daha sonra ambulanslarla Aksaray Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisine kaldırıldı. Burada tedavi altına alınan yaralıların sağlık durumlarının ciddiyetini koruduğu öğrenilirken Ford marka aracın sürücüsü ifadesi alınmak üzere polis merkezine götürüldü. Arkadan çarpılan araçta yolcu olarak bulanan vatandaş kendilerine aniden arkadan çarptıklarını belirterek kazayı anlattı. Kazayla ilgili Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tahkikat başlatıldı.
İzmir Uluslararası Urla Enginar Festivali başladı Uluslararası Urla Enginar Festivali, 10’uncu kez misafirlerini ağırlamaya başladı. Kortej yürüyüşü ve resmi törenle açılan festivalde konuşan Urla Belediye Başkanı Selçuk Balkan, “Bu festival bir Urla hikayesidir. Bu hikayeyi çiftçilerimiz, aşçılarımız yazdılar” dedi. Bu yıl 10’uncusu düzenlenen Uluslararası Urla Enginar Festivali kortej yürüyüşü ve açılış töreniyle ziyaretçilerini ağırlamaya başladı. Üç gün boyunca renkli ve coşkulu programlarla devam edecek olan festival pazar günü sona erecek. Festivalin ilk gününde Urla Jandarma Kavşağından Cumhuriyet Meydanına doğru yapılan kortej yürüyüşü ve törene İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, CHP Genel Başkan Yardımcıları Deniz Yücel ve Gülşah Deniz Atalar, Urla Belediye Başkanı Selçuk Balkan, Urla Kaymakamı Mustafa Gözlet, milletvekilleri, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, oda başkanları, çiftçiler ve çok sayıda vatandaş katıldı. Urla Jandarma Kavşağından Cumhuriyet Meydanına kadar kalabalık bir kortejle belediye binasına kadar yürüyen grup ardından korteje katılan çiftçileri, üreticileri ve STK’ların geçişini izleyerek selamladı. Kortej geçişinin ardından resmi açılış törenine geçildi. Festivalin açılışında konuşan Urla Belediye Başkanı Selçuk Balkan, festivalin tüm Urlalıların emeği olduğuna dikkat çekerek, "Enginarın hikayesini bugün yeniden daha güçlü ve daha lezzetli yazmanın heyecanını yazıyoruz. Bu festival bir Urla hikayesidir. Bu hikayeyi çiftçilerimiz, aşçılarımız yazdılar. Bu festivalde Ahmet amcanın Fatma teyzenin alın teriyle topladığı ürünlerin tadına bakacaksınız. Birbirinden farklı lezzetlerle buluşacaksınız. Bu festivalde stantları başında 100’den fazla enginar üreticimiz sizleri ağırlayacak. Urla’da toplam bin 900 ton enginar üretiliyor” diye konuştu. "Toprağımız üreticide kalsın" Festivalin temel amacının üretimde kalkınma olduğunun altını çizen Balkan, “Bu festival bizlere atalarımızın mirası. Asıl amacımızın, alacağı ile vereceğini denk getirmeye çalışan esnafımızın yüzünü güldürmek için olduğunu bilmeliyiz. Bu festivalin asıl amacının; üreticimizin alın teriyle okuttuğu çocukları için olduğunu bilmeliyiz. Bu festivalin asıl amacının; topraktan sofranıza aracısız sağlıklı ürünler götürecek olan sizler için olduğunu bilmeliyiz. Bu bereketli topraklar bizlere asırlardır Yarımadaya özgü çok özel tarım ürünleri armağan ediyor. Enginarımız, kınalı bamyamız, susuz kavunumuz, çileğimiz, kuşkonmazımız, üzümümüz, otlarımız, hurma zeytinimiz ve çok daha fazlası Bu coğrafya bize çok cömert davranıyor. bizim görevimiz de bu coğrafyaya ve tarım arazilerimize sahip çıkarak gelecek nesillere bırakmaktır. Biz istiyoruz ki, bizim toprağımız üreticide kalsın. Tarım arazilerimizi korumak, sürdürülebilir kırsal kalkınma politikaları geliştirip, pazar payımızı büyütmek en büyük hedeflerimizden biri. Amacımız katma değeri yüksek pazar payı olan ürünler yetiştirmek. Bizim amacımız, enginar gibi anlatacağımız yeni hikayeler yazmak. Bugüne kadar yanlış tarım politikaları yüzünden toprağına küsen çiftçimizin ekonomisine can suyu sağlamak boynumuzun borcu. Ülke kalkınması yerelden başlar diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan giderek kooperatiflerimizi desteklemek bizim boynumuzun borcudur. Ülkemizi kalkındıracak politikanın üretim politikası aşikarken bizler ürünlerimizi ithal etmek yerine kendimiz yetiştireceğiz” dedi. "Selçuk Başkanımızı tebrik ediyorum" İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay ise Urla’nın kayyumdan alındığına dikkat çekerek başladığı konuşmasında şunları söyledi: "Bizler kısa bir süre önce İzmir’imize hizmet etmeye talip olduk bunu yaparken en önemli amaçlarımızdan biri kentimizi bir demokrasi kenti yapmaktı. Binaların depreme dayanıklılığı nasıl sağlam bir temel üzerine inşa edilmesine bağlıysa bizim de belediyeler olarak alacağımız yol demokrasi zeminine bağlıdır. Selçuk Başkanımızı tebrik ediyorum. Bizler de Büyükşehir Belediyesi olarak tüm çalışanlarımızla birlikte İzmir’in tüm ilçelerinin yanında olmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı. "Urla dayanışma ile kalkınmaya devam edecek" Festivalin Urla ekonomisine olan katkısına da değinen Başkan Tugay, “Güzel İzmir’imize hizmete talip olduğumuzda temel hedeflerimizden biri İzmir’i kalkınmada örnek bir kent yapmaktı. Bu hedefe kültürel, sosyal, güvenlik ve ekonomik boyutlarıyla bir bütün olarak ulaşabiliriz. Urla’ya baktığımızda şunu görüyoruz. Uzun yıllardır uygulanan yanlış politikalar sonucu çiftçimiz artık toprağını ekip biçmekte zorlanmaktadır. En temel gıdalarımız bile ithal ediliyor. Ama şartlar ne kadar zor olursa olsun bu zor şartlara rağmen Uluslararası Urla Enginar Festivali bugün 10 yaşında. Üretiyorlar. O ürünler ehil ellerde inanılmaz lezzetlere dönüşüyorlar. Festival, Urla’nın tanınırlığını uluslararası boyutta artırıyor. Şehrimizin turizm hacmi artıyor, satış kapasitesi artıyor. Urlalı esnafımızın yüzü gülüyor. Urla bir dayanışma içinde kalkınmaya devam edecek. Şaha kalkmada İzmir’in öncü ilçelerinden biri olacak. Sorunlarımızı biliyoruz. İzmir’in parlayan yıldızı Urla için çalışmalar yapıyoruz. Bugüne kadar yarım kalan her işi tamamlamakta kararlıyız” şeklinde konuştu. Urla Ziraat Odası Başkanı Muharrem Uslucan da zorlu ekonomik şartlara rağmen üretime devam eden çiftçilerin ülkede umudun artmasına katkı sağladığını belirtti.
Çanakkale Çanakkale’de kök hücre dolandırıcılığından tutuklanan 2’si doktor 5 sanığın yargılanmasına başlandı Çanakkale’de 60’tan fazla hastayı, kök hücre uygulamasında kullanılan ve piyasa değeri 200 lira olan kitleri 20 bin ila 100 bin liradan satarak dolandırdıkları iddiasıyla tutuklanan 2’si doktor 5 sanığın Çanakkale 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmasına başlandı. Çanakkale’de 5 Şubat tarihinde meydana gelen olayda, İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekiplerince yapılan teknik takip sonucunda Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Hastanesi’nde (ÇOMÜ) Ortopedi ve Travmatoloji bölümünde tedavi gören 60 hastaya, piyasadan 200 liraya temin edilen kök hücre uygulamasında kullanılan kitlerin 20 bin ila 100 bin lira arasında satıldığı tespit edildi. Bunun üzerine düzenlenen operasyonda, Prof. Dr. H.Y.E., Doç. Dr. T.K., medikal firma sahibi Ö.Ç, firma çalışanları B.C.T. ve Y.C.İ. gözaltına alındı. Polisteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen şüphelilerden Ö.Ç., B.C.T. ve Y.C.İ. ’dolandırıcılık’ ve ’icbar suretiyle irtikap’ suçuna yardımdan tutuklanırken, Prof. Dr. H.Y.E. ile Doç. Dr. T.K. adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Daha sonra savcılığın itirazının ardından Prof. Dr. H.Y.E. ile Doç. Dr. T.K. yeninden tutuklandı. Soruşturmanın tamamlanmasının ardından iddianame hazırlandı. İddianamede, Ömer Ç, Bilgecan T. ve Yunus Can İ’nin ‘nitelikli dolandırıcılık’ ve ‘icbar suretiyle irtikaba yardım’, Hüseyin Yener E. ve Tolgahan K’nin ise ‘zincirleme şekilde icbar suretiyle irtikap’ suçundan 20’şer yıla kadar hapsi istendi. Tutuklu sanıkların yargılanmasına bugün 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Duruşmaya tutuklu sanıklar Ömer Ç., Bilgecan T., Yunus Can İ., Hüseyin Yener E. ve Tolgahan K. hazır bulunurken, olaydan etkilenen 60’a yakın hasta ve yakını katıldı. Sanık Hüseyin Yener E., savunmasında, kendisinin 24 yıllık hekim olduğunu belirterek, üzerine atılı hiçbir suçlamayı kabul etmedi. Hüseyin Yener E., "Kök hücre tedavisi bir ameliyat değil ek işlemdir. Ben anestezi altında yapmayı tercih ediyorum. Bu yaptığım işlemden fakültenin haberi yoktu. Üniversite SGK ödemesi almadığı için kamu zararı oluşmaması adına yapılan bu işlemleri not almadık. Ameliyat öncesi raporlarda kök hücre tedavisinin nasıl yapılacağını belirttim. Hastalara da bunu belirttik. Ameliyatlara ek olarak bu işlemleri yapıyorduk. Kitler hastanede satılmıyor. 3 yıldır Çanakkale’de çalışıyorum. Bu kiti getirecek firma Çanakkale’de yoktu. Sağlık Bakanlığından onaylı, ameliyata girme yetkisi olan firmalarla çalışılabiliyordu. Bu yüzden bu firmayla çalıştık. Kök hücreden her hangi bir kazancım yok. Firma çalışanları ve firma sahibinin iddialarını red ediyorum. Hastalarla maddi konularda konuşmadım. Konuşmayı da tercih etmiyorum. Fiyatları firma belirliyordu. Ben hiç bir hastaya fiyat söylemedim. Hastalara benim fiyat verdiği şeklindeki beyanları kabul etmiyorum” dedi. Sanık Tolgahan K. 3 yıldır ÇOMÜ’de görev yaptığını söyledi. Kendisine gelen hastalara tek bir medikal firma önermediğini belirten Tolgahan K., “Hastalar bana doğal olarak soruyordu. Nasıl ve nerden temin edebilecekleri konusunda. Bende kendilerine birden fazla firma öneriyordum. İnternetten araştırmaları gerektiğini söylüyordum. Kimseye fiyat vermedim ancak hastalardan ve firma sahiplerinden duyduğum kadarıyla aralıklı bir fiyat söyleyebiliyordum. Ben firma sahibinin iddialarını kabul etmiyorum. Kendileri bana iftira attı. Benim paraya ihtiyacım yok. Maddi durumum iyi. Ailemin durumu iyi. Böyle bir şey için kariyerimi riske atmam, itibarımı zedelemem” diye konuştu. Firma sahibi Ömer Ç. ise sektörde 19 yıldır faaliyette bulunduğunu söyledi. Resmi ve özel hastanelere ameliyat malzemesi temini sağladıklarını kaydeden Ömer Ç., "Doktorların talebi üzerine ilgili kök hücre kitini buldum. Fiyat belirledim. İthal olarak ilk etapta bin 500 liraya sonra da yerli olarak 600 liraya buldum. Bunun fiyatı ithal ve yerli olmak üzere değişiyor. Doktorlar daha sonra aldığım ürünleri uygun gördüler. Hastalar kabul ve uygun görürse temin edebileceğimi söyledi. Böylece kitler kullanılmaya başlandı. Tolgahan hoca bana hastalar size ulaşırsa benim dediğin fiyatı uygulayacaksınız dedi. Biz bu fiyatın içinden belirlediğimiz ücreti alıyorduk. Burada hastalar parayı elden veriyordu ya da bankaya yatırıyordu. Bizde parayı çekip elden doktorlara veriyorduk. Tolgahan beyin tavsiyesi üzerine Hüseyin bey bizi çağırdı. Özel ameliyatlar için kök hücre tedavisi uygulayacağını söyledi. Hüseyin beyle de çalışmaya böyle başladık. Hastalarının özel olduğu için ücreti kendisinin belirleyeceğini söyledi. Bununla ilgili telefonda yazışmalarımız var. Ben 19 yıllık sektör tecrübemde hiç böyle bir durumla karşılaşmadım. Biz hocaları amirlerimiz gibi gördüğümüz için bunun yasal olduğunu düşünerek bu işi yaptık. Bana ’senlik bir durum yok, hastalar bizim hastalarımız’ dediler. Bana atılı suçlamaları kabul etmiyorum" şeklinde konuştu. Firma çalışanlarından Yunus Can İ. ise firma sahibi Ömer Ç’nin talimatları doğrultusunda hareket ettiğini belirterek, Çanakkale’deki bir banka şubesinden bu şekilde hesap açtığını ifade etti. Yunus Can İ., "Hastalar kitlerin ücretlerini nakit veriyorlardı ya da banka hesabına yatırıyorlardı. Doktorlara para vereceğim zaman para havale ile gönderildiyse bankadan çekip öyle veriyordum. Eğer elden aldıysam direkt götürüp elden teslim ediyordum. Paraya verdikten sonra kalan parayı firma sahibi Ömer beye veriyordum. Ben iki doktora da para verdim. Paraları siyah bir el çantasına koyuyordum. Ödemeleri Ömer beyin söylediği tarihlerde veriyordum. Ben hastalarla pazarlık yapmadım. Doktorların pazarlık yaptığını görmedim. Kitlerin hazırlanmasında bende sağlıkçı olduğum için ameliyatlarda aktif olarak bulunuyordum. Ameliyatlarda kullanılmayan kit olmadı” dedi. Diğer şirket çalışan Bilgecan T. savunmasında söz konusu işlemlerde paranın kendi hesabına yatmasından dolayı tedirgin olduğunu aktararak, geçen yıl Şubat ayında firmadan istifa dilekçesini yazdığını belirtip, “Firma sahibi 45 gün ihbar sürem boyunca çalışmamı istedi. Bu süre sonunda arabanın anahtarlarını teslim etmek için odasına girdim. Bana, eleman yetersizliği nedeniyle bir süre daha devam etmemi söyledi. Bende bir süre daha çalışmaya devam ettim. Benimde Çanakkale’deki bankadan hesap açmamın nedeni işlemlerin hızlı yapılması ve bankanın daha az komisyon kesmesi. Tolgahan hoca hastalara fiyatı kendi veriyordu. Hüseyin hoca ise Ömer bey ile görüşüp fiyatları buna göre belirliyordu. Her iki hocaya da elden para teslim ettim. Ameliyatlara bende giriyordum. Kök hücre uygulanmayan hasta olmadığını görmedim” diye konuştu. Sanıkların ardından müştekilerin ifadeleri dinlendi. Mahkeme heyeti, sanıkların yurt dışı çıkış yasağıyla tutuksuz yargılanmak üzere tahliyesine karar verirken, mahkeme heyeti davayı ileri bir tarihe erteledi.