POLİTİKA - 01 Mart 2012 Perşembe 13:58

MECLİSTE "KEMALİST DİKTATÖR" VE "İSKİLİPLİ ATIF HOCA" TARTIŞMASI

A
A
A
MECLİSTE "KEMALİST DİKTATÖR" VE "İSKİLİPLİ ATIF HOCA" TARTIŞMASI

BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, ’Kemalist diktatörlük’ ifadesinin arkasında olduğunu belirterek, "Benim Mustafa Kemal Atatürk’le, İsmet Paşa’yla, Celal Bayar’la, Adnan Menderes’le, Süleyman Demirel’le, şahsi bir alıp veremediğim yok. Ben bugün siyaset yapıyorum. Bir dönemi yönetim şekli olarak ’diktatörlük’ olarak değerlendiriyorum. Bu dönem demokrasi midir, meşrutiyet midir, padişahlık mıdır, diktatörlük müdür bunu tartışalım, ama sakin sakin tartışalım. ’Hayır, konuşamazsın;
tanrılara bir şey diyemezsin’ diyorsan tanrılarınız size mübarek olsun. Bizim kimsenin tanrısıyla bir alıp veremediğimiz, bir çarpışmamız yok, şahıslarla ilgili bir polemiğimiz yok. Bu nedir, suçlunun, suçüstü yakalananın, bir milletin 70-80 senesini zehir edenlerin, bir de çıkıp üstüne üstlük millete küfretmesidir" dedi.
Tan, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında dünkü TBMM Genel Kurulu’nda yaşanan ’Kemalist diktatörlük ve İskilipli Atıf Hoca’ ile ilgili söylediği sözler üzerine yaşanan tartışmaya ilişkin açıklamalarda bulundu. Tan, dünkü Genel Kurul’da, 1 Nisan 1923’te Kurtuluş Savaşı’nı yapan aziz ve bu milletin kıyamete kadar müteşekkir olduğu Birinci Büyük Millet Meclisi’ni, meclis içi bir darbeyle tasfiye edenlerin 1 Nisan 1923’teku tavırlarını tekrarlamak istediklerini savundu. Tan, şunları kaydetti:
"Ne oldu 1 Nisan 1923’te? 23 Nisan 1923’te TBMM Ankara’da tekbirlerle, salavatlarla, dualarla, Hacı Bayram Camii’nde kılınan namazdan sonra açıldı ve bu Birinci Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı’nı, bu milletin varoluş mücadelesini, Türk’üyle, Kürt’üyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle, bütün unsurlarıyla, ne kadar halk, inanç ve mezhep varsa bunların birlikteliğiyle yürüttü. Ancak bu Birinci Millet Meclisi Türkiye Cumhuriyeti’nin, varlığımızın, kurucu iradesi 1 Nisan 1923 tarihinde meclis içi bir
operasyonla tasfiye edildi, Meclis lağvedildi. Niçin edildi? Çünkü ondan sonraki dönemi tasarlayan içerdeki ve dışarıdaki güçler, Birinci Büyük Millet Meclisi’nin varlığından rahatsız oldular. Birinci Büyük Millet Meclisi, Lozan’da yürütülen anlaşmaları, ’Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye Misak-M milli sınırları içindedir, biz bunları başkasına veremeyiz’ dediği için. Lozan anlaşmasının İsviçre’de devam eden görüşme şekline ve seyrine muhalefet ettiğinden dolayı lağvedildi. Aralarında İstiklal Marşı yazarı
Burdur Milletvekili Mehmet Akif Ersoy dahil 63 milletvekili devre dışı bırakıldı. Bunların içinde Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey 27 Mart 1923 günü Ankara’da, Çankaya Muhafız Alayı Komutanı Topal Osman ve damları tarafından katledildi. Çünkü Ali Şükrü Bey, İngiltere’de öğrenim görmüş, yabancı dili olan, İslami hassasiyetleri yüksek derecede olan vatansever bir milletvekiliydi ve Meclisin içindeki İslami muhalefetin de başını çekiyordu. 27 Mart 1923 günü Ankara’da katledildi ve olayın üstü örtülmek
istendi."
Tan, uzun uzadıya bu tartışmalara girme niyetinde olmadığını ancak bir CHP’li milletvekilinin, ’mazlum ve mağdur İskilipli Atıf Hoca’ hakkında ağza alınmayacak iddialarda, suçlamalarda bulunduğunu, ’İskilipli Atıf Hoca’nın vatan haini ve İngiliz işbirlikçisi’ olduğunu söylediğini belirtti.
İskilipli Atıf Hoca’nın bir din alimi ve imam olduğunu, Şapka Kanunu çıkmadan 2 yıl önce görüşlerini ifade eden bir broşür yayınladığını belirterek, "İki yıl sonra cumhuriyet kuruluyor, devrimler başlıyor, Şapka Kanunu çıkartılıyor, Atıf Hoca’ya deniliyor ki ’Sen şapka kanununa muhalefet ettin, bilmem kaç sene evvel böyle bir yazı yazdın’ alınıyor ve asılıyor. İşte hadisenin bütün özeti bu. Bu mağduriyetten, bu mazlumiyetten özür dilemesi gerekenler bir de kalkıp üstüne üstlük rahmetlinin boyuna yafta
asıyorlar ve hakaret ediyorlar. Ben çıktım ve buna itiraz ettim. İtirazımın ve söylediğim bütün lafların arkasındayım, çok net" dedi.
"PABUÇ BIRAKMAYIZ"
Türkiye Cumhuriyeti’nin artık Kel Ali’lerin, Üç Ali’lerin dönemini yaşamadığını belirten Tan, şunları kaydetti:
"Eski çamlar bardak oldu. Eğer tekrar Ankara’nın içinde milletvekillerini öldürtecek kadar gözü kara bir siyaset peşindeyseniz, susturma peşindeyseniz, bunları yapamayacaksınız; geçmiş olsun. Bu çaldığınız sazlar kırılalı yıllar oldu, haberiniz yok. Hiçbir tehdide, baskıya, yıldktışmaya ilişkin açıklaırmaya ve kuru gürültüye pabuç bırakacak değiliz. Hiç kimseye hakaret etmedim, şahıslarla ilgili polemiklere girmeden, İslami konularda da, Kürt meselesinde de, memleketimizin ekonomik sorunlarıyla ilgili
olarak da, Ortadoğu ve dünya politikasıyla ilgili olarak da, hangi konuda olursa olsun doğru bildiklerimizi dürüstçe, açık ve şeffaf biçimde, medenice bu kürsülerde ifade etmeye devam edeceğiz, devam edeceğim. Halk arasında bir tabir var, ’Kuştan korkan darı ekmez, demirden korkan trene binmez’. Biz buraya geldiğimiz vakit nereye geldiğimizi biliyorduk, niçin geldiğimizi biliyorduk, ne yapmamız gerektiğini de biliyorduk ve şu anda da bunun bilinci içindeyiz."
"YAĞLI GÜREŞ DE YAPABİLİRİZ"
CHP ve MHP grup başkanvekilleri ile bazı milletvekillerine nezaket ve terbiye sınırlarını aşan bütün ifadelerini kendilerine iade ettiğini ifade eden Tan, "Eğer bir kuru cengaverlik peşinde iseler, burası olun yeri değil burası fikirlerin, düşüncelerin, delillerin, evrakların paylaşılacağı yerdir. Ama yok şahıs olarak kavga gürültü peşindelerse, meclisin içini buna alet etmesinler, meclisin dışı çok geniş, istiyorlarsa yağlı güreş de yapabiliriz; ama burası Kırkpınar da değil" diye konuştu.
CHP için de, son kongre ile Ergenekon’un açık avukatlığına savunan, eski tek parti rejiminin bugün de devamını düşünen çevrelerin parti içinde tasfiye olduklarını dile getiren Tan, "Bundan sonra bir siyasi gelecekleri yoktur. Bunu bahane ederek şov yapmalarının da hiçbir gereği yoktur, geçmiş olsun. Kendi dertlerine yansınlar" dedi.
"UYARI CEZASNI İADE EDİYORUM"
Dünkü Genel Kurul’da AK Parti grubunun tavrını yadırgadığını ifade eden Tan, kendisine destek veren ve konuşmasını alkışlayan AK Parti’li vekillere ise teşekkür etti. Tan, "Çünkü bu mesele ne benim babamın davası, ne kimsenin dedesinin davası. Bu memleketimizdeki bütün mağdurların, Mehmet Akif Ersoy’dan, İskilipli Atıf Hoca’ya, Hrant Dink’ten, hakkı hukuku yenen dağdaki bir çobana kadar herkesin hukukunu müdafaa etme meselesidir. Onlar da üzerlerine düşeni yapmışlardır, teşekkür ediyorum. Ancak AK
Parti’li Meclis Başkanvekili Sayın Mehmet Sağlam’ın orada ağza alınmayacak hakaretler yağdıran insanlara uyarı hatta kınama cezası vermesi gerekirken, dönüp kendi inisiyatifiyle bana uyarı cezası vermesini da asla kabul etmiyorum ve Sayın Mehmet Sağlam’ı uyarıyorum; darbecilere, diktatörlere ve Meclis’i kendi kışlaları gibi kullanmak isteyenlere karşı durmanız gerekirken, hakkı ve hakikati söyleyenlere karşı tavır almanız sadece esef vericidir. Bunu da fazla uzatmak istemiyorum. Uyarıyı da aynen kendilerin
iade ediyorum, uyarıyorum kendilerini, bir tada yapmasınlar" diye konuştu.
"AK PARTİ’NİN DAHA DİK DURMASINI BEKLERDİM"
Tan, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in olayla ilgili alelacele açıklama yapmasını da sadece tebessümle karşıladığını belirterek, "Fakat seviniyorum, Türkiye demokrasisi büyük mesafe almış demek ki. Orhan Doğan ile Leyla Zana Meclis’ten yaka paça çıkartılırken, o zamanki Meclis Başkanı Rodos’a kaçmıştı. Şimdi Meclis Başkanımızın makamında bulunarak böyle bir açıklamayı yapması büyük bir ilerleme. Oradaki ’saygı’ kelimesi, tırnak içinde bir saygı var, kürsüde bu ’saygı’ ifadesini de anası sarımsak, babası soğan
olanlara söylemek lazım. Beni babam Bedii Tan, annem Muazzez Tan, bütün memlekete gidin sorun, söyledikleri ilk söz, ’Beyefendi ve hanımefendi’. Ben onların terbiyesiyle büyüdüm. AK Parti grubunun daha dik bir duruş sergilemesini beklerdim. ’Askeri vesayet bitti, demokratik bütün kanallar açıldı, Türkiye demokratikleşti’ diye naralar atıyorsunuz, ondan sonra üç tane kuru gürültüde elleriniz ayaklarınız titriyor. Titreyin ve kendinize dönün. Eğer Türkiye tam demokratik bir hukuk devleti olacaksa, bu meclisin
kürsüsünde her şey konuşulacak. Biz burada olduğumuz müddetçe, ben burada olduğum müddetçe bunların hepsini konuşmaya devam edeceğim" diye konuştu.
"ŞEVKİ YILMAZ’IN VE HASAN MEZARCI’NIN KULLANDIĞI ÜSLUBU KULLANMAYACAĞIM"
BDP’li Tan, bir basın mensubunun, ifadelerinin Meclis tutanaklarından çıkarılmasını isteyip istemediğini sorması üzerine, "Hayır, kesinlikle istemiyorum. Çıkarılmadı, çıkarılamaz, ağzımdan çıkan her söz benimdir" dedi.
Konuşmasında ’Kemalist diktatörlük’ ifadesini kullandığının hatırlatılarak, "Atatürk’ü diktatör olarak mı görüyorsunuz?’ sorusunun yöneltilmesi üzerine ise Tan, şunları kaydetti:
"Ben bu tür polemiklere girmek istemiyorum. Yani ben Şevki Yılmaz’ın ve Hasan Mezarcı’nın kullandığı üslubu kullanmayacağım. Aklım başımda, Allah’a çok şükür, iyi kötü bir okuryazarlığım var. Ben bu tür polemiklerle topu taca atacak durumda da değilim, yaşta da değilim, işim de o değil. Ben bir dönemi siyasi olarak analiz ettim. Türkiye içinde ve dışında yüzlerce kitap var bu konuda. Bunu tartışırız. Ve Sayın Meclis Başkanına bir çağrım var. Siz bir önceki Meclis Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin’den
devraldığınız İstiklal Mahkemesi zabıtlarının açılmasına hız veriniz. Birinci göreviniz bu. 9 eleman günümüz Türkçesine aktarmak için çalışıyor. Gerekirse 109 eleman görevlendirin ve bu zabıtları açın."
"ATATÜRK’LE ŞAHSİ ALIP VEREMEDİĞİM YOK, AMA BİR DÖNEMİ DİKTATÖRLÜK OLARAK GÖRÜYORUM"
Bir basın mensubunun, ’Kurtuluş Savaşını Birinci Meclisi kuranlar gerçekleştirdi’ diyorsunuz. Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşının size göre neresindedir?" sorusu üzerine Tan, "İçindedir" karşılığını verdi. Basın mensubunun, ’Kemalist diktatörlük’ derken, Atatürk’e hakaret etmiş olmuyor musunuz?’ sorusuna ise Tan, şunları söyledi:
"Beni bu topa sokamazsınız. Benim Mustafa Kemal Atatürk’le, İsmet Paşa’yla, Celalm Bayar’la, Adnan Menderes’le, Süleyman Demirel’le, şahsi bir alıp veremediğim yok. Ben bugün siyaset yapıyorum. Bir dönemi yönetim şekli olarak ’diktatörlük’ olarak değerlendiriyorum. Şimdi siz kalkın cumhuriyet deyin, meşrutiyet deyin bunu tartışalım. Efendim, ’O zamanki dünyanın hepsi böyleydi, Hitler vardı, Mussolini vardı, işte şu vardı bu vardı. Ne yapalım biz de böyle yaptık’ diyebilirsiniz. Deyin, ama beni oradan
alıp, ’şu şu şahsa hakaret ediyor, Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkıyor, bilmem neyi ne yapıyor’ bunların hepsi yavuz hırsızın ev sahibini bastırmasıdır. Bunlar yavuz hırsızdır. Hırsızın elini cebimizde yakalıyoruz, çıkarıyoruz, dönüp hakarete diyor.
Başbakan çıktı dedi ki, ’Dersimde katliam oldu’. Dersim katliamı olduğunda Başbakan belli, cumhurbaşkanı belli. Seyit Rıza’nın asılma şekli var, bunları anlatan Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, ben değilim. Bizzat Seyit Rıza’yı asan kişi anlatıyor. Zilan’da Sason’da katliam olduğunu en yüksek yetkililer anlatıyor. Şimdi bu dönem demokrasi midir, meşrutiyet midir, padişahlık mıdır, diktatörlük müdür bunu tartışalım, ama sakin sakin tartışalım. ’Hayır, konuşamazsın tanrılara bir şey diyemezsin’
diyorsan tanrılarınız size mübarek olsun. Bizim kimsenin tanrısıyla bir alıp veremediğimiz, bir çarpışmamız yok, şahıslarla ilgili bir polemiğimiz yok. Bu nedir, suçlunun, suçüstü yakalananın, bir milletin 70-80 senesini zehir edenlerin, bir de çıkıp üstüne üstlük millete küfretmesidir. Bunlara girmeyiz biz. Kurtuluş Savaşı’nda hepimizin babası, dedesi, sülalesinin ne yaptığı belli. Türk belli, Kürt belli. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığını söyledi dün bir konuşmacı. 21 Mayıs’ta Süleymaniye’de Şeyh Mahmud
Berzenci İngilizleri Süleymaniye’den püskürttü, İngilizlerin Musul valisini öldürdü. 21 Mayıs Böyle ben vurdum, ben yaptım, burası benim Meclisim hiçbirinizin babasının meclisi değil, kanımızın var canımız var."
"ATATÜRK DÖNEMİ DEMOKRATİK DEĞİL"
Tan, bir basın mensubunun, "Dünyada o kadar devlet varken, Hitler faşizminden kaçan bilim adamlarının önemli bölümünün Kemalist diktatörlüğe sığınmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?’ şeklindeki sorusuna ise, "Bu konuda bir adım daha başka bir polemiğe girme durumunda değilim. Yani siz o döneme ’demokratik bir dönemdir’ diyorsanız bu sizin görüşünüz. Ben öyle düşünmüyorum arkadaşlar, beni niye zorluyorsunuz?" yanıtı verdi.
Bir başka basın mensubunun, "Hasan Mezarcı ve Şevki Yılmaz’ın üslubuyla konuşmam’ dediniz, Fikir zikir bağlamından bakarsak, aynı fikri farklı bir zikirle mi ifade ediyorsunuz?" sorusuna da Tan, "Ben bu konuda da bir polemiğe girmek istemiyorum. Ben düşüncelerimi kendi üslubumla, bunu ifade etmek için söyledim, böyle mayınlı sahalara alacak, ondan sonra da gerçeği kaybedecek. Bunlar geçti artık. Yani ben şişhane derken, beni Gümüşhane’ye götürmek isterseniz, ben şişhaneden bir adım dönmem. Bir adımda ne
Taksim’e çıkarım, ne Kasımpaşa’ya inerim" dedi.
’Sivas Katliamı zaman aşımına giriyor, aynı hassasiyeti gösterir misiniz?’ yönündeki bir soruya ise Tan, "Aynı hassasiyeti gösteriyorum. Yeni Zemin dergisinde yazılarım da var. Katliamı yapanları kınıyorum" dedi.
, ’Sivas katliamında zaman aşımını Kemalistler mi yapıyor?’ sözleri üzerine ise Tan, "Bunu, bugünkü derin yapı uygulatıyor" dedi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara ÜNİPERSEN Başkanı Güzel: "Memurun geleceğini garanti altına alacak bir düzenleme maalesef gelmedi" Üniversite İdari Personel Sendikası (ÜNİPERSEN) Genel Başkanı İbrahim Güzel, "3 buçuk aydır 8. Toplu Sözleşmenin memurun alım gücünü korumadığını, geleceğini kararttığını, bu nedenle ek protokol olması gerektiğini söylüyoruz. Memurun geleceğini garanti altına alacak bir düzenleme maalesef gelmedi" dedi. ÜNİPERSEN, memur ve emeklilerin artan hayat pahalılığı karşısında yaşadığı geçim sıkıntısına dikkat çekmek amacıyla eylem süreci başlattığını açıkladı. Sendika tarafından yapılan açıklamada; açıklanan maaş artış oranlarının kira, gıda, ulaşım, enerji ve temel yaşam giderlerindeki artışın gerisinde kaldığı belirtildi. Her geçen gün kamu çalışanları ve emeklilerin hayat pahalılığı karşısında duramadıklarını vurgulayan ÜNİPERSEN, bu konuya dikkat çekmek amacıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde bir eylem gerçekleştirdi. TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verileri ile vatandaşın çarşıda ve pazarda karşılaştığı enflasyon arasında fark olduğunun altını çizen ÜNİPERSEN, bu tablo karşısında sessiz kalmayacaklarını belirterek adil bir maaş düzenlemesi olana kadar Ankara’da birtakım eylemler gerçekleştireceklerini açıkladı. Ayrıca ÜNİPERSEN, 9 Ocak 2026 tarihinde iş bırakma kararı alacaklarını duyurdu. "Her gün maaş hesabı yapmaktan yorulduk" Memur ve emeklilerin enflasyon karşısında mağdur olduğunu ve bu durumdan dolayı yetkililerden destek beklediklerini belirten ÜNİPERSEN Genel Başkanı İbrahim Güzel, "3 buçuk aydır 8. Toplu Sözleşmenin memurun alım gücünü korumadığını, geleceğini kararttığını, bu nedenle ek protokol olması gerektiğini veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) inisiyatif alması gerektiğini söylüyoruz. Meclis 2 buçuk aydır çalışıyor. Memurun geleceğini garanti altına alacak bir düzenleme maalesef gelmedi. Çalışma hayatının öncüsü olan bakanlığa bakıyoruz. Bırakın ek protokolü, konuya konuya ilişkin bir açıklama dahi gelmedi. Yaklaşık 1 aydır 2026 bütçesi Mecliste görüşülüyor. Tüm bakanlıklar ve bağlı kuruluşların bütçeleri karara bağlanıyor. Bu bütçenin memura refah getirmesi için bir adım var mı? Maalesef o da yok. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri üzerinden yapılan artışlar tüm kamu çalışanlarının ev kirasını bile ödeyemez hale getirmiş, 4 milyon memur, 2 milyon memur emeklisi maaşları yattığı gün bile yakınlarından borç ister hale gelmiştir. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir" diye konuştu. "Memurun kira ve faturalardan sonra gıdaya ayırdığı bütçe her geçen gün azalıyor" Memur ve emeklilere yapılan zam teklifinin enflasyonla örtüşmediğinin altını çizen Güzel, sözlerini şöyle sürdürdü: "Memurun ne durumda olduğunu şu önümüzdeki koliler çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Memurun kira ve faturalardan sonra gıdaya ayırdığı bütçe her geçen gün azalıyor. Devletin memuru, yardım kolisine muhtaç hale geldi. Biz memurlar olarak istiyoruz ki her gün kirayı nasıl ödeyeceğimizi düşünmeyelim. Kredi kartının asgarisini ödemek için bu ay kimden borç borç para isteyelim diye düşünmeyelim. Her gün maaş hesabı yapmaktan yorulduk. Tek isteğimiz insanca yaşanacak ücret. Şu an ilçelerde bile kiralar 20 bin liranın üzerine çıkmış durumda. Büyükşehirlerde maaşının yarısını kiraya veren bir memur nasıl geçim sağlayacak? 3600 ek gösterge sözü verildi ve kararı alındı. Bütçede onu da göremiyoruz. Kamuda mülakatlar her gün adaletsizlik oluşturuyor. Memurların tamamı ocak zammında refah payı bekliyor. TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarıyla geçim sağlamak mümkün değildir. Bu nedenle her hafta refah payı talebimiz için mücadelemize devam edeceğiz" şeklinde konuştu.
Samsun Dayısının reddettiği miras borcu nedeniyle maaşına ve evine haciz konuldu Samsun’da bir tekstil fabrikasında servis şoförü olarak çalışan iki çocuk babası Mithat Aydemir, vefat eden dayısının banka borcu nedeniyle maaşına ve evine haciz konulduğunu öne sürerek mağduriyetinin giderilmesi için yetkililerden yardım istedi. Samsun’un Canik ilçesi Gaziosmanpaşa Mahallesi’nde ikamet eden Mithat Aydemir (51), Muğla’nın Milas ilçesinde 8 Şubat 2024 tarihinde hayatını kaybeden dayısı Orhan Demir ile hiçbir bağının bulunmadığını, cenazesine dahi katılmadığını belirtti. Dayısının bankaya olan borçları nedeniyle hakkında icra takipleri başlatıldığını ifade eden Aydemir, bu süreçte maaşının dörtte birine haciz konulduğunu, ardından evine de haciz işlemi uygulandığını ileri sürdü. Aydemir, Muğla Sulh Hukuk Mahkemesi’nde açtığı dava sonucunda dayısının mirasını yasal süresi içerisinde reddettiğini ve bu durumun 2024/1461 Esas, 2024/1608 karar sayılı dosya ile 19 Temmuz 2024 tarihinde kesinleştiğini belirtti. Redd-i miras kararına rağmen ilgili banka vekili tarafından Bursa Banka Alacakları İcra Dairesi üzerinden farklı dosya numaralarıyla hakkında icra takiplerinin sürdürüldüğünü iddia eden Aydemir, her seferinde bu dosyalara itiraz etmek zorunda kaldığını söyledi. Sürecin kendisini ve ailesini psikolojik, maddi ve manevi olarak yıprattığını ifade eden Aydemir, icra takiplerinin kötü niyetli şekilde sürdürüldüğünü öne sürerek ilgili banka avukatı hakkında suç duyurusunda bulundu. Aydemir, hazırladığı dilekçeyi Samsun Adliyesi’ne sunarak Bursa Adliyesi’ne gönderilmesini talep etti. Şikayet dilekçesinde, reddedilen miras nedeniyle borçtan sorumlu tutulamayacağının açık olmasına rağmen yapılan icra işlemlerinin hukuka aykırı olduğunu savunan Aydemir, avukatlık görevini kötüye kullanma, görevi ihmal, resmi belgede sahtecilik ve kişiyi mağdur etme suçlarının işlendiğini iddia etti. Aydemir, yetkililerden yaşadığı mağduriyetin giderilmesini ve sorumlular hakkında gerekli yasal işlemlerin yapılmasını istedi.
Bitlis Bitlis’te karla mücadele toplantısı gerçekleştirildi Bitlis’te kış mevsiminin yaklaşmasıyla birlikte İl Özel İdaresi araç parkında, karla mücadele çalışmaları öncesinde kapsamlı bir değerlendirme toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıda, il genelinde yürütülecek kar temizleme ve yol açma çalışmalarının planlaması ele alınırken, ekiplerin görev dağılımları, kullanılacak iş makineleri, araçların teknik durumları konuşuldu. Bitlis Valisi Ahmet Karakaya’nın da katıldığı karla mücadele toplantısında muhtemel yoğun kar yağışı ve buzlanma durumlarına karşı alınacak tedbirler de değerlendirildi. Özellikle kırsal bölgelerde ulaşımın aksamaması için ekiplerin 7/24 esasına göre görev yapılacağını belirten Bitlis Valisi Ahmet Karakaya, "Artık bilindiği üzere kış mevsiminin başlarındayız ve bütün ekiplerimiz karla mücadele için hazırlıklarını tamamladılar. İnşallah yaz aylarında yapılan hizmetlere benzer şekilde kışın da vatandaşımızın yollarının açık tutulması için elimizden gelen gayreti sarf etmeye devam edeceğiz. Tabii bunun için iyi bir hazırlık dönemi gerekiyor. Bu çerçevede bizim malumunuz merkez ile birlikte 7 ilçemiz var ve bu 7 ilçemizde 10 şantiyemizle bu hizmetleri yerine getireceğiz" dedi. 92 personel ve 70’in üzerinde iş makinasıyla 354 köyde karla mücadeleyi en iyi şekilde sürdüreceklerini ifade eden Vali Karakaya, "Karla mücadeleye İl Özel İdaremiz hazır durumda. Bildiğiniz üzere 354 köyümüz var ve 288 mezramız var. Şu an itibariyle yol ağımız yaklaşık 3 Bin 365 kilometredir" diye konuştu. Konuşmaların ardından Bitlis İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Adem Aydoğdu ve teknik personel kış aylarında karla mücadelede kullanılacak olan araç ve ekipmanları tanıttı.