GENEL - 21 Mart 2012 Çarşamba 17:26

TBMM MİLLİ EОİTİM KOMİSYONU RAPORU

A
A
A
TBMM MİLLİ EОİTİM KOMİSYONU RAPORU

TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu`nun 4+4+4 eğitim sistemiyle ilgili raporunda, ilk 4 yıldan sonra açık öğretim sisteminin getirilme teklifi, eğitimde devamlılık ve başarı kriterlerini düşürmeye açık olmakla birlikte, özellikle cinsiyet eşitsizliğine sebep olabilecek kaygıları doğurduğu belirtildi. Ayrıca teklifte okul öncesi eğitimin yer almamasının, öğrencilerin ilkokulun ilk 2 yılında ciddi uyum sorunlarına sebep olabileceği, ayrıca 11 yaşında bir öğrencinin gelişim
sürecinin pedagojik olarak değerlendirilmeden alan yönlendirmesine gidilmesinin, öğrencinin geleceğine dair ciddi sıkıntıları bünyesinde taşıdığı belirtildi.
TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu`nun, kamuoyunda 4+4+4 eğitim sistemi ile ilgili kanun teklifine ilişkin raporu TBMM Başkanlığı`na sunuldu. Raporda muhalefet partilerinin de tepki gösterdiği bazı konuların eleştirildiği görüldü.
Raporda, teklifler ve gerekçeleri incelendiğinde, ilköğretim okullarının 4 yıl süreli birinci kademe ve 4 yıl süreli ikinci kademeden oluşmak üzere toplam 8 yıl süreli kademeli mecburi eğitim veren kurumlardan oluşması, ortaöğretim kurumlarının ise 4 yıl süreli sorunlu eğitim veren kurumlardan oluşması ve böylece 12 yıllık zorunlu eğitim sisteminin getirilmesinin öngörüldüğü belirtildi.
Ayrıca Kayseri Abdullah Gül Üniversitesi`nin adının `Abdullah Gül Üniversitesi` olarak değiştirilmesi, Rize Üniversitesinin adının `Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi ve Zonguldak Karaelmas Üniversitesinin adının da `Bülent Ecevit Üniversitesi` olarak değiştirilmesinin öngörüldüğü kaydedildi.
Raporda, farklı katsayı uygulamasının mesleki ve teknik ortaöğretime olumsuz etkileri nedeniyle mesleki eğitimin desteklenmesi, geliştirilmesi ve özendirilmesi için katsayı farklılaştırmasının kaldırılması da yer aldı.
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretim kademelerindeki okulların dersliklerine bilişim teknolojisi donanımı, yazılımı, ağ altyapısı ve internet erişim imkanının sağlanması, dersler için çevrim içi ve çevrim dışı ortamlarda e-içerik temin edilmesi ve e-içerik altyapısının oluşturulması, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda görev yapan öğretmenlere ve örgün eğitim gören öğrencilere e-kitap, tablet bilgisayar ve benzeri ihtiyaçların sağlanması amaçlarıyla Eğitimde Fırsatları
Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi kapsamında, Milli Eğitim Bakanlığı ve ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından 2015 yılı sonuna kadar yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinin, ceza ve ihalelerden yasaklama hükümleri hariç olmak üzere Kamu İhale Kanunu hükümlerinin dışında tutulmasının öngörüldüğü belirtildi.
Raporda, teklifin tümü üzerindeki görüşmelerde ifade edilen görüşler de özetlendi. Buna göre teklifte üç temel konunun bulunduğu belirtilerek, "Bunlardan birincisi sorunlu eğitimin 12 yıla çıkartılması, diğeri eğitimin kademelendirilmesi, üçüncüsü de katsayı farkının giderilmesidir. Bunlara örgün eğitim, açık öğretimle ilgili düzenleme dördüncü olarak ilave edilebilir" denildi.
Türk eğitim sisteminin yaygın eğitimi de içerecek şekilde hayat boyu öğrenme yaklaşımıyla yeniden düzenlendiği ve eğitim-öğretim süreçlerini hayat boyu öğrenmeye dahil eden bir anlayış içerisinde getirilen bu kanun teklifiyle, eğitim süresinin 12 yıl olarak yeniden yapılandırılmasının öngörüldüğü de belirtildi.
"8 YILLIK KESİNTİSİZ EОİTİM AMAÇLARINA ULAŞAMADI"
Raporda, 8 yıllık kesintisiz eğitimin amaçlarına ulaştığının söylenemeyeceği belirtilerek, "Zira kesintisiz zorunlu eğitim süreci meslek liselerine büyük darbe vurmuştur. Gelişmiş ülkelerde yüzde 40-60 gibi olan genel lise/meslek lisesi oranı ülkemizde tersine dönmüştür. Türkiye`de işsizlik oranı yüksek olmasına rağmen son yıllarda kalifiye işçi yetiştirmede sorunlar yaşanmıştır" denildi.
Raporda, köylerdeki okulların birçoğunun sekiz yıllık zorunlu kesintisiz eğitim nedeniyle kapandığı ifade edilerek, öğrenci sayısının azalması, onların da nakledilmesini zorunlu kıldığı; köylerin birçoğunun sorun olduğunda bilgisine danışılan öğretmenlerden bu nedenle mahrum kaldığı kaydedildi.
Kesintisiz zorunlu eğitim sürecinin, merkezdeki okullarda yığılmalara neden olduğu belirtildiği raporda, şu ifadelere yer verildi:
"Bu gelişmeler ışığında, bugün Türkiye`de sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitimde gelinen noktanın yeterli olmadığı görülmektedir. Ayrıca sekiz yıllık zorunlu eğitime geçişte, ilkokullar ile ortaokulların birleştirilmesi sonucunda çeşitli sorunlar ortaya çıkmıştır. Farklı yaş grupları ve gelişim özellikleri gösteren öğrencilerin aynı çatı altında eğitim görmeleri, farklı sıkıntıların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Türkiye`de zorunlu eğitim konusundaki tarihsel sürece bakıldığında, 8 yıllık süre ve uygulaması konusunda ilgili kesimler arasında genel olarak bir ihtilaf bulunmamaktadır. Hemen hemen herkes 8 yıllık zorunlu eğitimde hemfikirdir ancak bunun kesintili mi kesintisiz mi olacağı konusundaki tartışma özellikle 1980 askeri darbesi sonrası ve 1997 yılındaki 28 Şubat süreci sonrası dönemde gündeme gelmiştir. Dönemin doğası gereği 8 yıllık eğitimin kesintisiz olması yönündeki görüşler konjonktürel olarak ağırlık
kazanmış ve bu konudaki karşıt görüşler dikkate alınmamıştır. İmam hatip liselerinin önünün kesilmesi mantığıyla geçilen sekiz yıllık kesintisiz eğitim uygulaması ile birlikte süreç tüm meslek liselerini olumsuz etkilemiştir. 8 yıllık eğitim uygulaması, mesleki ve teknik liseleri olumsuz yönde etkilemiş, ÖSYM`nin çeşitli kaygılarla getirdiği katsayı tartışmaları sonucu bu okullar cazibesini yitirmiştir. Bu yüzden de bahse konu okullardan, genel liselere öğrenci akışı olmuştur."
RAPORDAKİ ELEŞTİRİLER
Raporda, eğitim süresinin 12 yıla çıkartılması ve zorunlu eğitimin daha fazla olması ile birlikte içeriğinin de net olarak belirlenmesi gerektiğine işaret edilirken, yaşayan insanların isimlerinin bazı üniversitelere verilmesinin olumlu bir yaklaşım olmadığı da kaydedildi. Yaşayan ve görev yapmış olan siyasetçilerin adlarının daha sonraki gelecek olan nesiller tarafından üniversitelere verilmesinin toplumsal etik anlayışı açısından çok daha uygun olacağı ifade edildi.
Raporda ayrıca ilk 4 yıldan sonra açık öğretim sisteminin getirilme teklifinin, eğitimde devamlılık ve başarı kriterlerini düşürmeye açık olmakla birlikte, özellikle cinsiyet eşitsizliğine sebep olabilecek kaygılar doğurduğu vurgulandı. Getirilen teklifte okul öncesi eğitimin yer almaması, öğrencilerin ilkokul düzeyinde öngörülen ilk iki yılında ciddi uyum sorunlarına sebep olabilecek nitelikte olduğu da raporda ifade edildi. Raporda 11 yaşında bir öğrencinin gelişim sürecinin pedagojik olarak
değerlendirilmeden alan yönlendirmesine gidilmesinin de öğrencinin geleceğine dair ciddi sıkıntıları bünyesinde taşıdığı ifade edildi.
Alt Komisyon metninde yapılan değişikliklere de yer verilen raporda, alt komisyon metninde yer alan, `ilkokul` ve `ortaokul` ifadelerinin toplumda da kabul gördüğü belirtilerek, bu konudaki önergenin kabul edildiği belirtildi.
Öğrencilere ortaokuldan başlayarak farklı programlar arasında tercih seçeneği sunulacağı ve lise eğitimini destekleyecek şekilde öğrencilerin yetenek, gelişim ve tercihlerine göre seçimlik dersler oluşturulacağı da belirtildi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Mersin Tarsus Gençlik Kampında ’Dünya Gönüller Günü’ etkinliği Mersin Büyükşehir Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Dairesi Başkanlığına bağlı Gönüllüler Şube Müdürlüğü tarafından Tarsus Gençlik Kampında ’Dünya Gönüllüler Günü Etkinliği’ düzenlendi. Kentin dört bir yanından programa katılan gönüllüler, keyifli anlar yaşadılar. Gün boyu süren programda, Tarsus’un tarihi ve turistik noktaları da gezildi. Tarsus Gençlik Kampının doğal ortamında düzenlenen etkinliğin sunumunda ise Büyükşehir Belediyesi Halk Oyunları ekibi sahne aldı. Programda Silifke Gazi Çiftliği Gönüllü Korusu, Tarsus’a Değer Katanlar (TADEKA) Kadın Ritim Grubu ve DJ performansıyla yer aldı. Büyükşehir Belediyesinin ilk gönüllülerinden Meral Seçer ile Kadın ve Aile Hizmetleri Dairesi Başkanı Şerife Hasoğlu Dokucu’nun da gönüllüleri yalnız bırakmadığı etkinlikte, katılımcılara kırmızı gül dağıtıldı. “Mersin’in ilk gönüllüsüyüm” Programda konuşan Mersinden Kadın Kooperatifi Başkanı Meral Seçer, Mersin Büyükşehir Belediyesinin, yani Mersin’in ilk gönüllüleri arasında yer aldığını belirterek, "Bu çalışmaya başladığımızda 13 ilçeden birçok kadın ve erkek gönüllü olarak katılmak istedi ve bu yolda bir araya geldi. Bu gönüllülük çalışması sonucunda çok güzel sonuçlar çıktı. Gönüllü olmak çok kolay değil. Gönülden vermek, hiçbir beklentinin içinde olmamak, zaten gönüllülüğün esasına göre maddi bir karşılık beklemeden, birine yardım etmek, toplumsal fayda elde etmek geliyor. Yapılan bu çalışmanın toplumsal faydasını görüyoruz. Kadınların gönüllüler sayesinde sosyalleştiğini, ekonomik açıdan kendilerine bir yol bulduğunu görüyoruz. Hepinizin eline, emeğine sağlık. Sizlere çok teşekkür ediyoruz” dedi. ’Dünya Gönüllüler Günü’nün 1985 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kutlanmaya başlandığını hatırlatan Meral Seçer, “Gönüllüğün anlatılması, yaygınlaşması ve daha çok gönüllü insanın olması maksadıyla bugün ilan edilmiştir. Kendinizin ne kadar önemli bir işi yaptığını göstermek için bunları anlatıyorum. Aslında son yıllarda pandemi, deprem, sel felaketi gibi birçok olay yaşandı. Gönüllülüğün ne kadar önemli olduğunu burada gördük. Depremde, pandemide ekiplere destek verdik veya bireysel olarak bir şeyler yapmaya çalıştık. Bunun hazzını, mutluluğunu verecek başka bir şey yok. Gönüllülerimizin her yıl artmasını diliyorum” diye konuştu. Yakılan ateşlerin geceyi aydınlattığı etkinlikte, Atatürk’ün sevdiği şarkılar seslendirilirken, hep birlikte söylenen İzmir Marşında ise duygu dolu anlar yaşandı. Pek çok ikramın yapıldığı ’Dünya Gönüllüler Günü’ etkinliğinde ilerleyen dakikalarda çalınan müzik eşliğinde gönüllerince eğlenme fırsatı yakaladılar.
Kocaeli Adli diş hekimliği cinayetlerin çözümünde kritik bir rol oynuyor Uzman Diş Hekimi ve Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Birkan Taha Özkan, dişlerin adli tıptaki önemine vurgu yaparak, "Son yıllarda Türkiye’yi derinden sarsan kadın ve çocuk cinayetlerinde adli diş hekimliği suçun çözümünde anahtar bir rol oynadı" dedi. Adli diş hekimliği; ağız, diş, çene, kafa, yüz ve tükürük yapılarının incelenmesiyle suç vakalarının çözümüne katkı sağlayan önemli bir bilim dalı olarak biliniyor. Prof. Dr. Özkan, bu alanın suç çözümünde sunduğu kritik delillerle adalet sistemine büyük destek verdiğini belirtti. "Kurbanların failleri ısırdığı tespit edildi" Kimliği tespit edilemeyen cesetlerde diş yapısının kimlik belirlemede önemli bir kaynak olduğunu ifade eden Prof. Dr. Özkan, şunları söyledi: "Kimliği tespit edilemeyen cesetlerde; diş yapılarından kimlik belirlemek, ısırık izinden delil elde etmek, tükürükten swap örneğiyle veya dişlerde kalan gıda artıklarıyla DNA eşleştirmesi yapmak bu bilimin sunduğu eşsiz fırsatlardır. Son yıllarda Türkiye’yi derinden sarsan kadın ve kız çocuklarına yönelik cinayetlerde Adli Diş Hekimliği, suçun çözümünde anahtar bir rol oynadı. Türkiye’yi dehşete düşüren Narin ve Hannibal vakalarında, kurbanların failleri ısırdığı tespit edildi. Vücudun en sert ve dayanıklı organı dişler olduğu için, kimyasal yanık, yangın, fiziksel çürüme olsa bile dişler vücutta sağlam olarak kalıyor. Olaya dair, DNA ve parmak izi gibi geleneksel yöntemlerle kanıt yoksa, adli ısırık izi analizi kimlik belirlemede önemli hale geliyor ve bu kanıt altın standart haline geliyor. Mahkeme hemen delil olarak kabul ediyor ancak bu diş ile ilgili delillerin ön planda birincil delil statüsüne alınması mahkememin hızlı ve doğru karar vermesini artırmaktadır" "Ülkemizde adli diş hekimliği seçmeli ders olarak okutuluyor" Türkiye’de Adli Diş Hekimliği eğitiminin henüz yeterince gelişmediğine dikkat çeken Prof. Dr. Özkan, "Ülkemizde adli diş hekimliği seçmeli ders olarak okutuluyor. Bu durum, alandaki uzman sayısının yetersiz kalmasına ve teknolojik altyapının eksik olmasına yol açıyor. Örneğin, antemortem (ölüm öncesi) ve postmortem (ölüm sonrası) diş kayıtlarını kıyaslama, dünyada yaygın bir uygulamayken Türkiye’de henüz yeterince kullanılmıyor. DNA analiz laboratuvarlarımız sınırlı, cesetten 3D tarama (Bilgisayarlı Tomografi) teknolojisi gibi kritik araçlar ise neredeyse yok denecek kadar az, adli diş hekimliğinin yasal olarak yargı sistemine entegrasyonu zayıf eğitim" dedi. "Dişlerden gelen adalet, yalnızca geçmişi değil, geleceği de şekillendirecektir" Adli bilimlerin bir çatı altında toplanması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Özkan, "Adli bilimler çatısı altında adli patolji, adli tıp, adli diş, adli psikiyatri ve sağlık hukuku birleşmeli. Ulusal bir çalışma komisyonu kurulmalı. Yasal olarak yargı sistemine entegrasyonu yapılmalı. Adli diş hekimliği, diş hekimliği fakültelerinde zorunlu ders olmalıdır. Ayrıca, YÖK desteğiyle yüksek lisans programları yaygınlaştırılmalı. Adli diş hekimliği eğitim müfredatında; diş kayıtlarının nasıl tutulması, adli diş raporu yazımı, ısırık izi belirleme yöntemi eğitimi verilmesi, kafa-yüz anatomisine hakimiyetle hasta yaş cinsiyet ırk belirleme yöntemi, tükürükten swap örneği alınması, ısırık izi analizinde ultraviyole ışık altında dijital mikroskobik fotoğraflar alınması ve bu fotoğraflar, diş boyutları ve ısırma dinamiklerini ortaya çıkartılması ile ilgili ders içerikleri oluşturulmalı. Adli diş hekimliği uzmanlık kadrosu oluşturulmalı ve nitelikli personel sayısı artırılmalı. Dijital radyoloji, 3D tarama ve DNA analiz laboratuvarları gibi teknolojik altyapı güçlendirilmelidir. Özellikle, cesetlerden bilgisayarlı tomografi ile veri toplanması adli soruşturmalarda delil niteliğinde katkı sağlar. Ulusal veri tabanı kurulmalı; Her bireyin diş kayıtları ulusal bir veri tabanına kaydedilmeli ve bu sistem uluslararası veri tabanlarıyla entegre edilmelidir. Bu, özellikle kayıp bireylerin kimlik tespitinde büyük kolaylık sağlayacaktır. Kadın ve çocuk cinayetleri gibi insanlık dramlarında adli diş hekimliği daha etkin kullanılsa, suçluların yakalanma oranı artar ve caydırıcılık sağlanır. Dişlerden gelen adalet, yalnızca geçmişi değil, geleceği de şekillendirecektir" diye konuştu. "Kayıp vakalarının hızla çözülmesini sağlamak için güçlü bir araçtır" Adli diş hekimliğinin önemine vurgu yapan Prof. Dr. Özkan, "Adli diş hekimliği, Türkiye’nin adalet sistemine duyulan güveni artırmak ve kayıp vakalarının hızla çözülmesini sağlamak için güçlü bir araçtır. Dişler yalnızca gülüşünüzün değil, adaletin de izini taşır. Göz ardı edemeyeceğimiz bu sessiz tanıklar, geçmişin izlerini gün ışığına çıkararak adaleti sağlamaya yardımcı oluyor" şeklinde konuştu.