POLİTİKA - 23 Şubat 2022 Çarşamba 09:46

ANKASAM Başkanı Erol: “Krizin kazananları ABD ve Rusya, kaybedeni Avrupa”

A
A
A
ANKASAM Başkanı Erol: “Krizin kazananları ABD ve Rusya, kaybedeni Avrupa”

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Başkanı Prof.

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, “Bu krizin iki kazananı bana göre Rusya ve ABD’dir. Görünen kaybeden ülke olarak her ne kadar Ukrayna ön plana çıksa da asıl anlamda Avrupa kaybetmiştir. Almanya ve Fransa bundan sonraki süreçte AB politikaları ve batıdaki liderlik mücadelesi anlamında ciddi bir darbe yemiştir” dedi.


Prof. Dr. Erol, Rusya Devlet Başkanı Putin, sözde Donetsk Halk Cumhuriyeti ve sözde Luhansk Halk Cumhuriyetleri’ni tanıma kararını onaylamasını ve Rusya-Ukrayna arasında yaşanan krizi İHA’ya değerlendirdi.


Putin’in aldığı kararın sürpriz bir gelişme olmadığını ve beklenen bir gelişme olduğunu söyleyen Erol, “Rusya bu tür krizlerde bilinen adımlardan birini daha attı. Burada Gürcistan modeli olarak da adlandırabileceğimiz bir süreç yaşandı. İkinci Kırım modeli hadisesi şu an için muhtemel görünmüyor. Putin’in buradaki temel hedefine bakıldığında Donetsk ve Luhansk üzerinden net bir şekilde her ne kadar Kiev’e güvenlik bağlamında, endişeler bağlamda hangi adımları atacağıyla ilgili bir takım mesajlar verse de bana göre birinci mesaj alanı Avrupa. Bugün Ukrayna üzerinden Rusya net bir şekilde Avrupa’ya ‘tercihini yap’ diyor. ABD ve Rusya arasındaki bu kararsızlığın en azından kendisi boyutuyla çok daha uzun bir süre kabul edilemeyeceği ile ilgili mesajlar veriyor” açıklamasında bulundu.


Putin’in Sovyetler Birliği’ne ilişkin yapmış olduğu açıklamaları da değerlendiren Prof. Dr. Erol, “1997 öncesi çağrısıyla bunu aslında Avrupa’ya ve Batı’ya çok net bir şekilde söylüyor. Bu krizde Rusya her ne kadar Donetsk ve Luhansk üzerinden kendi iç kamuoyuna yönelik biz bu krizde kazanan tarafız ve bu kazanımlarımızı arttırıyoruz mesajını veriyor olsa da aynı şekilde eski Sovyet alanı, Doğu Blok’u alanı noktasında da kararlılığını ve bu bağlamda her türlü caydırıcılığı ortaya koyacağı yönünde bana göre somut bir mesaj vermiş vaziyette. Burada birtakım küçük cumhuriyetler oluşturma ve bunları tanıma yolunda izlediği politika aslında bir mikro Sovyet oluşturma inşası olarak değerlendirilebilir” ifadelerini kullandı.


Rusya’nın Çin ve ABD arasında kendi pozisyonunu kendi güç merkezi eksenini inşa ediyor görüntüsü vermesinin rasyonel olarak tartışmalı olduğunu kaydeden Erol, Rusya’ya şu ana kadar verilen tepkilerin etkisiz olduğunun altını çizdi.



Kırım ve Gürcistan’da da aynı etkisiz tepkilerin geldiğini vurgulayan Erol, “Rusya ve ABD bakıldığında o zaman karşımızda nasıl bir tablo var? Rusya ve ABD’nin kazançlı çıktığı, Avrupa ve diğer alanların belki bundan sonraki süreçte çok net bir şekilde zayıflatılacağı veya tercihe zorlanacağı süreçlerle de karşı karşıyayız. Burada Rusya ve ABD arasında başlatılan bir kontrollü belki sistematik yeni bir Soğuk Savaş da gündemde diyebiliriz. Bu yönüyle bakıldığında Avrupa Birliği şu an ki krizden birinci derece olumsuz etkilenen aktör konumunda. Nitekim Kuzey Akım-2 dahil olmak üzere Almanya’nın kendisi, Avrupa Birliği’nin kendisi enerji güvenliği politikalarında bile irade koyamaz vaziyete gelmiş durumda. Rusya’nın “tercihinizi yapın” çağrısı bu açıdan daha anlamlı hale geliyor” şeklinde konuştu.


Prof. Dr. Erol, Avrupa Birliği açısından enerjiden siber güvenliğe kadar birçok alanda zayıflıkların kendisini gösterdiğini belirterek, “O yüzden Rusya açısından bu hamle Avrupa Birliği’ne dönük önemli bir göz dağıdır ABD açısından da bakıldığında Rusya’nın bu hamlesi ABD’nin elini güçlendiren özellikle AB ve NATO bağlamında daha güçlendiren bir hamle olmuştur. ABD’nin bundan sonra hem AB üzerinde hem de daha spesifik anlamda Batı Karadeniz ve Doğu Balkan bağlamında etkisinin daha da artacağı, varlığını daha da artıracağı bir süreç ile karşı karşıyayız. Bu krizin iki kazananı bana göre Rusya ve ABD’dir. Görünen kaybeden ülke olarak her ne kadar Ukrayna ön plana çıksa da asıl anlamda Avrupa kaybetmiştir. Almanya ve Fransa bundan sonraki süreçte AB politikaları ve batıdaki liderlik mücadelesi anlamında ciddi bir darbe yemiştir” diye konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz: "Gelecek odaklı bir anayasaya ihtiyacımız var" Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Gelecek odaklı bir anayasaya ihtiyacımız var. Gençler için, gelecek için yeni teknolojiler, dünyanın yeni şartlarını dikkate alan yeni perspektifleri dikkate alan bir anayasaya ihtiyaç duyduğumuza inanıyoruz" dedi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen 2026 Merkezi Yönetim ve 2024 Kesin Hesap Kanun Teklifi görüşmelerine katıldı ve milletvekillerine sunum yaptı. Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin iyileştirilmeye, geliştirilmeye her zaman açık bir sistem olduğunu söyleyerek, "İhtiyaçtan yeni ihtiyaçlar ortaya çıktıkça yeni değerlendirmeler yapıldıkça, dinamik bir şekilde kendini geliştiren bir yapı olduğunu ifade etmek isterim" ifadelerini kullandı. Demokratik sistemlerde farklı yönetim biçimlerinin olduğunu belirten Yılmaz, "Bunların hepsi demokratiktir ama yönetim sistemi olarak farklılık arz ederler. Başkanlık sistemi de vardır, parlamenter sistem de vardır, yarı başkanlık sistemi de vardır. Üçü de demokratik dünyada görülen sistemlerdir. Her birinin de farklı alt versiyonları olduğunu biliyoruz. Örneğin İngiltere’deki parlamenter sistemle kıta Avrupa’sındaki parlamenter sistem arasında da belli farklılıklar olduğunu biliyoruz. Nitekim bizim de önceki sistemimizin farklı bir parlamenter sistem olduğunu hep birlikte biliyoruz. Çok çeşitli zaafiyetler içeren bir sistem olduğunu biliyoruz. Halkımızın referandumda onayıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dediğimiz Türkiye’nin özel koşullarına uygun, kültürüne uygun bir yapılanmayı gerçekleştirmiş durumdayız. Bu sistem yeni sistem birçok testten başarıyla geçti. Kim ne derse desin. Son beş altı yıl özellikle bir taraftan dünyada belirsizliklerin yükseldiği bir dönem oldu. Risklerin belirsizliklerin yükseldiği bir dönem oldu. Bölgemizde jeopolitik gelişmelerin, savaşların, çatışmaların yoğunlaştığı bir dönem oldu. Pandemi gibi tüm dünyayı sarsan bir hadisenin yaşandığı bir dönem oldu. İçeride yine asıl afeti dediğimiz tarihimizin en büyük afetini yaşadık. Ekonomik şartlarla ilgili yine çeşitli süreçler yaşandı. Bütün bu süreçlerde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin avantajını gördüğümüzü, yaşadığımızı rahatlıkla ifade edebilirim. Hızlı karar alan, uygulayan, etkin bir sistem olarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kendisini ispat etmiştir. Ama hep altını çiziyorum. Bugün de ifade edeceğim. Bu daha iyileştirilemeyeceği anlamına da gelmiyor. Daha da iyiye, daha gelişmiş bir yapıya doğru dönüşmeyeceği anlamına da gelmiyor. Tam aksine tecrübelerle yaşadığımız süreçlerle birlikte sistem iyileştirilmeye de her zaman açık bir sistem" şeklinde konuştu. Yılmaz, şöyle konuştu: "İyi ki bu küresel ve bölgesel fırtınalı dönemde Cumhur İttifakı gibi güçlü bir ittifakımız var. İyi ki Recep Tayyip Erdoğan gibi güçlü, dirayetli, tecrübeli bir liderimiz var. Liderlik her zaman önemlidir. Ama fırtınalı zamanlarda zor zamanlarda bir kat daha önemlidir. Bugün Türkiye siyasi istikrarıyla dünyadan birçok alanda pozitif ayrışan bir ülkedir. Sorunlarımız da elbette var ama bu sorunları aşma kapasitemiz de var. Bunu da birçok vesileyle ortaya koymuş durumdayız. Cumhurbaşkanlığı’yla ilgili saray ifadesini kullanıyor değerli arkadaşlarımız muhalefetten. Tabii ki saray değil orası. Milletin evi. Biz milletin evi olarak görüyoruz ve orası bir gelip bir gün görürsünüz belki. Ziyaret ederseniz nasıl bir, kurgu var zihninizde bilmiyorum ben, ama orası bir çalışma mekanı. Orada bürokratlarımız var. Çalışanlarımız var. Kamu görevlileri var. Gece gündüz bir mesai harcanıyor. Birçok durumda mesai kavramına bakılmadan bu ülkenin ihtiyaç duyduğu çalışmalar, faaliyetler yürütülüyor. Orası hiçbir partiye ait değil. Hiçbir kişiye de ait değil. Milletin evidir. Milletin gönlüne giren külliyenin kapısından da girer. Milletin gönlüne giremeyen oranın bir saray olarak hayalini kurar." Yılmaz, "Bugünkü Cumhurbaşkanlığımız geçmişteki Cumhurbaşkanlığı değil, bazen karıştırılıyor. Sanki o eski sistemimizdeki Cumhurbaşkanlığı makamıymış gibi değerlendiriliyor. Öyle değil. Bugün yönetimimizin merkezi Cumhurbaşkanlığı. Yasamada milli iradenin tecelli Türkiye Büyük Millet Meclisi’miz, gazi Meclisimiz. Yürütmede de milli iradenin tecelli ettiği makam Cumhurbaşkanlığı makamı. Eskiden doğrudan seçilmiyordu biliyorsunuz. Artık doğrudan halkımızın sandığa gidip seçtiği bir Cumhurbaşkanımız var. Milli iradenin doğrudan yansıdığı bir makam var. Ve burada yürütme makamı olarak Cumhurbaşkanlığı eski sistemdeki Başbakanlıkla Cumhurbaşkanlığının birleşmiş hali. Eskiden iki tane ayrı makam vardı biliyorsunuz. Dolayısıyla ayrı maliyetler, masraflar vardı. Aslında yeni sistem bunları sadeleştirmiş durumda. Yıllar itibariyle fark etmekle birlikte geçmişte Başbakanlıkla Cumhurbaşkanlığı bütçelerini birleştirirseniz toplam bütçenin binde üçüne dördüne denk gelirdi geçmişteki masrafla. Bugün binde biri seviyesinde. Binde bir, binde bir nokta bir, binde bin nokta iki seviyesinde. Geçmişe göre çok daha düşük maliyetle çalışan bir merkezden bir karargahtan bahsediyoruz. Yönetim sistemimizin kalbinden bahsediyoruz. Son derece makul düzeylerde bir maliyetle bu stratejik görevin yerine getirdiğini ifade etmek isterim" diye konuştu. Anayasa konusunda Yılmaz, "Burada bizim yaklaşımımız açıktır. Yeni sivil bir anayasayı savunuyoruz. Seçim beyannamemizde de var. Parti programımızda da var. Aslında bütün partilerin seçim beyannamelerinde bu var. Yani millete böyle daha iyi bir anayasa vaadi hemen hemen tüm partilerin seçim beyan namelerinde, politika belgelerinde var. Biz de bu yönde bir çalışmayı, mutfak çalışmasını sürdürüyoruz. Bütün partilere de çağrı yapıyoruz" dedi. Anayasada vesayetçi zihniyetin etkileri büyük oranda giderildiğini söyleyen Yılmaz, "Hala bazı kalıntıları olduğunu görüyoruz. Ancak çok sayıda değişiklikle iç tutarlılığı bir ölçüde zayıfladığını iç yapısında yeni daha tutarlı bir yaklaşımın faydalı olacağını düşünüyoruz. Bunlardan da belki daha önemlisi gelecek odaklı bir anayasaya ihtiyacımız var. Gençler için, gelecek için yeni teknolojiler, dünyanın yeni şartlarını dikkate alan yeni perspektifleri dikkate alan bir anayasaya ihtiyaç duyduğumuza inanıyoruz. Bu anayasa hem devletin kurumlarını daha etkin çalıştıran daha uyumlu çalıştıran bir anayasa olmalı, hem de birey devlet ilişkilerini daha özgürlükçü, daha hak, hukuk temelli tanımlayan bir anayasa olmalı diye inanıyoruz. Ama bu bizim tek başına yapabileceğimiz veya Cumhur İttifakı olarak yapabileceğimiz bir konu değil. Diğer partilerle birlikte en geniş mutabakatı sağlayarak yapmamız gereken bir alan hem sistem eleştirileri yapıp hem de anayasa çalışmalarına girmeyiz diyenlerin çok tutarlı olduğunu ifade edemem doğrusu. Yani eğer gerçekten burada daha iyi bir anayasa, daha iyi bir sistem istiyorsanız buyurun çağrı yapıyoruz; gelin birlikte çalışalım, ortak akılla çalışalım" ifadelerini kullandı.