POLİTİKA - 14 Ekim 2025 Salı 16:09

CHP Lideri Özel: "Biz bu haksız ve namussuz düzeni değiştirmeye talibiz"

A
A
A
CHP Lideri Özel: "Biz bu haksız ve namussuz düzeni değiştirmeye talibiz"

Cumhuriyet Halk Partisi(CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, "Biz bu haksız ve namussuz düzeni değiştirmeye talibiz" dedi.


CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Cumhuriyet Halk Partisi’nin milletiyle birlikte ayakta ve hakkını aramakta olduğunu dile getiren Özel, "Bakın Türkiye’nin 6,5 milyon oy almış bir siyasi partisiyle Meclis’te merhabalaşıyoruz diye bizi terörist ilan ediyordunuz. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’de nasıl bir sürecin içindesiniz? Yıllarca bebek katili dediğiniz kişiye ‘kurucu önder’ diyorsunuz. Bunların hepsi milletin gözünün önünde oluyor. Cumhuriyet Halk Partisi, tarihsel bir tutarlılık içinde geçmişte ne dediyse bugün aynı şeyi söyleyen, demokrasi, barış, kardeşlik isteyen, herkes eşit olsun isteyen, kimsenin hakkını yemeyen ama kimseye de hakkını yedirmeyen bir siyaseti takip ederken; şimdi ‘Ben zulmedeyim, siz susun, pısın, sessiz olun’ istiyorsunuz. Bu kişisel bir şey olsa neyse de şunu biliyor musunuz? Biz bir kelime eksik söylersek, siz bu milleti susturacaksınız. Biz bir adım geri atarsak, siz bu ülkeyi 50 yıl geriye götüreceksiniz. Biz bir santim eğilirsek, siz bu millete diz çöktüreceksiniz. O yüzden ne bir kelime eksik konuşacağız, ne bir adım geri atacağız, ne bir santim eğileceğiz" şeklinde konuştu.


"Trump Erdoğan’a ‘Aptal olma’ diye mektup yazdı"


Büyük bir özgüvenle Türkiye’nin menfaatlerini savunmaya devam edeceklerini dile getiren Özel, "İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği söz konusu oldu. Biz dedik ki ‘NATO’da açık kapı politikası var. NATO’nun o kanadının da güçlenmesi lazım.’ ‘Vay Finlandiya, İsveç. Vaktiyle PKK’lılar iki tur döndüler, orada eylem yaptılar. Siz nasıl PKK’nın hamisi ülkeyi NATO’ya sokarsınız?’ dedi. Dört ay sonra günü geldi, ilk imzayı kendi attı. Kalemi Avrupalıların elinden kaptı, ilk imzayı kendi attı. Ama omurgalı bir duruş sergiledi Erdoğan batıya karşı. Birleşik Arap Emirlikleri’ne 15 Temmuz’dan sonra ‘Darbenin finansörü’ dediler. Yeni Şafak gazetesinden emirin fotoğrafını basıp, ‘darbenin finansörü’, altına kocaman puntolarla ‘şerefsizler’ diye manşet attılar. Daha sonra gidip Birleşik Arap Emirlikleri’nde kardeşine sarılmaz insan o kadar, emire öyle sarıldı ve para istedi yaklaşan seçimler için. Cemal Kaşıkçı cinayeti, bu ülkenin topraklarında işlenen bir cinayetten Suudi Arabistan’ı doğrudan sorumlu tutup, katil ilan edip, daha sonra doların yeşilinin ucunu gösterdiklerinde dosyayı iadeli taahhütlü bile değil, karşı tarafa ön ödemeli olarak Erdoğan aldı, yolladı, yetiştirdi. Trump Erdoğan’a ‘Aptal olma’ diye mektup yazdı. ‘O mektubu katlarım, cebime koyarım’ dedi, hala orada duruyor" dedi.


"Beklentimiz katliamların tamamen durması, bağımsız bir Filistin devletinin tanınması"


Gazze’de iki yıldır İsrail’in soykırımı ve katliamının olduğunun altını çizen Özel, "Mısır’da bir ateşkes mutabakatı imzalandı. Biz ilk baştan beri bu sürece hep şöyle yaklaşıyoruz: Bu adil bir barış değil ama Aliya İzzetbegoviç’in söylediği gibi ‘Kötü bir barış, süren bir savaştan iyidir.’ 67 bin Filistinli ölmüş, yarısı kadın ve çocuk. Ölümler durdurulamıyordu, Gazze tamamen sürülüp gidiyordu ve Trump’ın oradaki hayalleri ortadaydı. Hiç olmazsa kan akmamasına, çocukların açlıktan ölmemesine, kadınların ölmemesine, ekmek kuyruğundakilerin taranmamasına dair bir umut varsa ‘peki’ dedi bütün dünya. Mahmut Abbas bile ‘peki’ dedi Biz de ‘peki’ dedik, takip ediyoruz. Beklentimiz; katliamların tamamen durması, insani yardımların ve sağlık hizmetlerinin eksiksiz sağlanması, bağımsız bir Filistin devletinin tanınması ve Gazze’nin Filistin toprağı olarak muhafaza edilmesi. Bunun dışında bir şey istemek; zaten Filistin davasını terk etmek, Filistin’i yalnızlaştırmak ve İsrail’in kayığına binmektir. İki yıldır kararlı şekilde savunduğumuz bu meselede Erdoğan iktidarının ikircikli tutumunu her seferinde eleştirdik. Gazze’yi İsrail işgalinden kurtarılıp, Trump’ın ilhakına açma hevesine de uyanık ve temkinli bir şekilde yaklaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz tüm uluslararası örgütlerde de bu tehlikeye dikkat çekiyoruz" diye konuştu.


"Türkiye’de emekli aylığı ile 19 kilo dana kıyma alabiliyorsun. Belçika’daki 108 kilo dana kıyma alabiliyor"


Türkiye’nin menfaatlerini korumak için taviz verenlerden olmadıklarını dile getiren Özel, "Milletin huzurunu ve refahını savunmak da böyle olmaz zaten. Bakın Belçika’daydık. Dünya kadar soydaşımızla birlikteydik. Avrupa’dan gelenlerle. Ama onlarla konuştuk, üç gün öncesinden giden arkadaşlarımız dolaştı, not aldılar. Bana orada getirdiler. Orada söyledim, doğru mu? Doğru. Bir de burada bakalım. Biz söylüyoruz, bir tarafta hukukun üstünlüğü olan ülkelerde demokrasi iyi. Demokrasi olduğu için ekonomi iyi. Ekonomi iyi olduğu için ücretler iyi. Fiyatlar düşük. Bir yandan da iktidarın borazanları ‘Efendim enflasyon bütün dünyada var.’ Avrupa ortalaması yüzde 2, Türkiye’de eylül ayı yüzde 3,5. ‘Efendim enflasyon her yerde sorun. Satın alma gücü her yerde düşük.’ Ki Belçika, asgari ücrette en iyi ülkelerden değil, ortalarda bir yerde. Belçika’da emekli aylığı, bin 619 Euro. Avrupa’da 3 bin - 3 bin 500 Euro olan ülkeler var. Bin 619 Euro. Türkiye’de emekli aylığı 348 Euro. Bin 619, 348. Satın alma gücüne bakalım. Bir emekli aylığı ile gittiğinde Türkiye’de 19 kilo dana kıyma alabiliyorsun. Belçika’daki emekli 108 kilo dana kıyma alabiliyor" ifadelerini kullandı.


"Biz bu haksız ve namussuz düzeni değiştirmeye talibiz"


OECD ülkelerinde dolaylı verginin yüzde 20’lerde olduğunu belirten Özel, "Dolaylı vergi, dünyanın en alçak vergisidir. En haksız vergisidir. Niye? Çok para kazanan bir fabrikatörle, o fabrikanın kapısındaki bekçi aynı vergiyi verir. Neye? Elektriğe, suya, cep telefonu görüşmesine, süte, zeytinyağına, yumurtaya, çocuğunun okul servisine aynı parayı, aynı vergiyi verir. Bu dolaylı verginin oranı Türkiye’de yüzde 66. Yani fakir - zengin ayırmadan herkesten alınan vergi yüzde 66. Sonra bir de yüzde 23’lük bir vergi var. Maaşlardan kesilen vergi. Yani bütün çalışanların aldıkları maaştan, sadece asgari ücret kadarki payı muaf. Türkiye’de ödenen bütün maaşlardan para çekilmeden kesilen vergi var ya. Eline değmeden, cebe, çantaya girmeden bordroda kesilen vergi yüzde 23. Etti mi yüzde 89? Geriye ne kalıyor yüzde 11. Bu ne? Kurumlar Vergisi. Türkiye’nin dört bir yanında çalışılan, üretilen, ticaret yapılan, hizmet sektörü, bütün alanlarda şirketlerin kazandıklarından ödediği vergi toplam verginin yüzde 11’i. Yüzde 89, bu salonda oturanlardan; yüzde 11, başımızda parayı kazanıp göbeğini kaşıyanlardan alınan vergi var. Eğer bu ülkede iktidar değişip de Tayyip Erdoğan’ın yerine emeklinin, çalışanın, işçinin, memurun, çiftçinin ve esnafın dostu bir iktidar gelmezse, bu vergi düzenini alaşağı, tepetaklak değiştirmezse bu ülkede kimsenin sorunu çözülmez. Biz bu haksız ve namussuz düzeni değiştirmeye talibiz. Başka bir şeye değil" dedi.


Türk Milli Futbol Takımı’nı çalıştıran Vincenzo Montella’nın bir zaman Adana’nın vergi rekortmeni olduğunu ifade eden Özel, " Bir de insanın en çok çıldırdığı da ne? Vergi rekortmenlerine açıkladılar bu hafta. Adana’da, Konya’da, Samsun’da vergi rekortmenlerini gördünüz mü? Futbolcular, teknik direktörler. Adana vergi rekortmeni şimdi milli takımı yönetiyor. Vaktiyle 2001’de herhalde Adana Demirspor’un hocasıydı; Montella. Adana’da vergi rekortmeni olmuş adam. Sivasımızın vergi rekortmeni; Yunan futbolcu Karelis. Konyamızın vergi rekortmen listesindeki; Guilherme. Ali Mahir Bey bilir bunları, çok yakından takip ediyor futbolcuları. Türkiye’de, Konya’da o kadar firma var. Çalışıyorlar, üretiyorlar. Anadolu Kaplanları. Anonim şirketler, limited şirketler, holdingler. Ama futbolcular vergi rekortmeni oluyor. Neredeyse Türkiye’nin dört bir yanında gerçek anlamda vergi vermesi gerekenlerin bir şekilde yolunu bulduğu, hiç elini cebine atmadığı ama bu salonlarda ya da çağırdığımızda karda - kışta meydanlara koşanların cebinden devletin elinin çıkmadığı bir düzendeyiz. Yoksulun cebine atılan o eli oradan çekeceğiz, kırıp atacağız. O şefkatli eli, milletin sırtına dayayacağız" şeklinde konuştu.


"Gökçek’in 97 yolsuzluk dosyası savcılığın önünde duruyor"


Dün Ankara’nın başkent oluşunun 102’nci yılını kutladıklarını hatırlatan Özel, "Ankara 6,5 yıldır Mansur Başkan’a emanet. Bundan rahatsızlar. Nasıl İstanbul’da Ekrem İmamoğlu, yıllar sonra hiç seçim kaybetmeyen Erdoğan’a biri Beylikdüzü’nde, üçü İstanbul Büyükşehir‘de seçim kaybettirdiyse; Mansur Yavaş da burada, hem de artık Ankara’yı parsel parsel sattıklarını kendi Başbakan Yardımcıları, Meclis Başkanları, AKP’nin kurucu kadroları kabul etmişken; Ankara’yı onlardan alan, temiz yöneten, ‘Az laf, çok iş’ diyen, yavaş yavaş ama büyük bir azimle Ankara’yı içinde bulunduğu rezaletten kurtaran birisine, şimdi tek bir kuruşa el uzatmadığını bildikleri halde bayram kutlamaları ve konserlerden yolsuzluk çıkarmaya çalıştılar. Mansur Başkan iç denetim yaptırmıştı, sorumluluğunu yerine getirmişti. Oradan bir şey çıkmadı. Sayıştay geldi, denetledi. Tertemiz. Mülkiye müfettişleri aylarca araştırdı, hiçbir şey yok. Çıkan iddianamede Mansur Başkan’ın adı yok, ne sanık, ne tanık. Ama başsavcılık bakanlıktan soruşturma izni istiyor. Neden? Devlet memurluğu kanunu. Acaba etkili soruşturma yürüttü mü diye soracak. Ama bunun üzerinde tepinen bir anlayış, bir algı yönetimi oluşturmaya çalışıyorlar. Yolsuzlukları öyle tuğla gibi, briket gibi kitap olmuş Melih Gökçek, iki tane briket gibi kitap var. 97 yolsuzluk dosyası savcılığın önünde duruyor. Ankara’yı parsel parsel satana soruşturma yok" dedi.



CHP Lideri Özel: "Biz bu haksız ve namussuz düzeni değiştirmeye talibiz"

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Yozgat Sorgun’da kadınların gücüne güç katacak üçüncü Hilal Ev açıldı Sorgun Belediyesi, kadınların sosyal hayata katılımını desteklemek ve aile ekonomilerine katkı sağlamalarına imkan tanımak amacıyla hayata geçirdiği ‘Hilal Evleri’ projesinin üçüncüsünü Agah Efendi Mahallesi’nde hizmete açtı. Yaklaşık 400 kadına hizmet vermesi hedeflenen yeni Hilal Evi, içerisinde bulunan Çocuk Kütüphanesi ile de annelerin hayatını kolaylaştıracak önemli bir detaya sahip. Bu sayede kadınlar, çocuklarını güvenle yanlarında getirerek hem kendileri kurs ve etkinliklerden faydalanabilecek hem de çocuklarının kültürel gelişimine katkıda bulunabilecekler. Hilal Evlerden sorumlu Çini Öğretmeni Hale Ekim, çini işleme, ahşap, sepet, dikiş-nakış, kuaförlük, fitness, yemek ve pasta kursları olduğunu söyledi. Kadınların sosyalleşirken ev ekonomisine de katkı sağladığını belirten Ekim, "Hanımlar Hilal Evlerden oldukça memnun. Onlar için burası bir terapi niteliğinde. Sosyalleşme ve etkinlik için kültür evi olarak burayı tercih ediyorlar" dedi. Öğretmen Fatma Özkaya ise Hilal Evlerin, Kadın Kooperatifi özelliğine değindi. Özkaya, "E-ticaretle uğraşıyoruz. Satışlarımız var. Bayanlar oradan parça başına ücret alıyorlar. Hilal Evlerde üretilen ürünlerin satışını e-ticaret üzerinden yapıyoruz" ifadelerini kullandı. "Ödüllü projemiz 2019’dan bu yana devam ettiriliyor, üçüncüsü açılıyor" Açılışta konuşma yapan Sorgun Belediye Başkanı Erkut Ekinci, Malatya’da belediyelerin projelerinin yarıştığı bir yarışmada Hilal Evler projesinin birinci olduğunu ifade ederek sözlerine başladı. Başkan Ekinci sözlerini şöyle sürdürdü: "Ödül alan bir projenin 2019’dan bu yana devam ettiriliyor olması ve bugün de burada üçüncü Hilal Evi hayata geçiriyor olmamız bizim için çok büyük bir gurur kaynağı. Buralar bir tedavi merkezi. Bu mekanları açıyoruz ki depresyon rahatsızlığı olan hastalarımızı tedavi edelim. Çocukların kullanabileceği alanlar oluşturuyoruz ki anneler biraz olsun rahat etsin." "Dördüncü Hilal Ev ve ikinci Bebek Kütüphanesi açılacak" Sıradaki Hilal Evin müjdesini veren Başkan Ekinci, dördüncü Hilal Evin, Aydınlıkevler Mahallesinde açılacağını duyurdu. Kış şartlarında çocukların sosyalleşmesinin zor olduğunu belirten Ekinci, "Millet Bahçesi içinde faaliyete geçirdiğimiz kapalı alan çocuk oyun grubumuz var. Bir müjde daha vereyim. İl Özel İdaresi eski binasının tahsisi Sorgun Belediyesi’ne yapıldı. Orada en kısa zamanda kış aylarında çocukların gidebileceği alanı oluşturacağız. Alt katına da ikinci bebek kütüphanesi yapacağız" dedi. Açılış kurdelesinin açılması ve sınıfların gezilmesiyle program sona erdi.
Manisa Dolandırıldıklarını iddia eden kuyumcu mağdurları dükkan önünde toplandı Manisa’nın Şehzadeler ilçesinde bir grup vatandaş, altın ve emanet para verdikleri kuyumcu tarafından dolandırıldıklarını iddia ederek iş yeri önünde toplandı. Olay, Şehzadeler ilçesi Dr. Ahmet Sadık Caddesi üzerinde faaliyet gösteren kuyumcuda yaşandı. İddiaya göre, çok sayıda vatandaş kuyumcuya senet ve kaşeli kartvizit karşılığında altın ve nakit para emanet etti. Ancak bir süre sonra iş yerinin kapalı olduğunu gören vatandaşlar, dolandırıldıklarını öne sürerek hukuki yollara başvurdu. Mağdurlar, verdikleri altın ve paraların geri ödenmediğini, hukuki sürecin de sonuçsuz kaldığını ifade etti. Sorumluların halen dışarıda serbestçe dolaştığını söyleyen vatandaşlar, adaletin bir an önce tecelli etmesini istediklerini belirtti. Kuyumcu önünde bir araya gelen mağdurlar, yaşadıkları mağduriyeti basın mensuplarına anlatarak yetkililerden yardım talebinde bulundu. Kuyumcu T.Ö. ile bir arkadaşı vasıtasıyla tanıştığını söyleyen mağdurlardan İbrahim Karahan, "Bir arkadaş vasıtasıyla tanıştım. T.Ö.’ye gelerek altın almak için para verdik. Yüklü olduğu için dedi ki ‘Bir süreç olması gerekiyor bir 10 gün, 15 gün içinde ben veririm’ dedi. Biz de verdik buna. Ondan sonra bir duyum aldım. Sıkıntılar olmuş. Geldim buraya bizzat kendisiyle konuştum. WhatsApp görüşmeleri de var yazılı olarak. ‘Benim altınım var, benim gümüşüm var, benim malım, mülküm var. Ben bir yere kaçmıyorum. Kaçan şerefsizdir, namussuzdur’ bu terimleri kullanan şahıs. Bir zamandan sonra bizi oyaladı, oyaladı. Bir süreden sonra emniyet güçleri tarafından gözaltına alındı bu şahıs" dedi. "Biz paramızı verdikten sonra para uçtu gitti" Kuyumcudan herhangi gelir beklemediğini kendisinde emanet olan parayla altın almak istediğini söyleyen Karahan, "Ben kuyumcuya herhangi bir gelir sağlasın diye vermedim. Bunlar emanet malı. Bundan ablamdan gelen ondan sonra baldızımdan gelen emanetler ‘Biliyorum. Sıkıntı yok. Ben her türlü halledeceğim’ dedi. Biz paramızı verdikten sonra para uçtu gitti" diye konuştu. 170 kişinin şikayetçi olduğunu belirten Karahan, yasal yolların ilerlemediği iddiasında bulunarak "Resmi olarak 170 kişi şu anda şikayette bulunan var ama gayri şikayet etmeyenler toplamında 300’ü geçkin mağdur olan şahıs var. Ondan dolayı bu mağduriyetinin giderilmesini istiyoruz. Yasal yollar ilerlemiyor" ifadelerini kullandı. "Bizi daha mağdur duruma sokmak niyetinde" Dükkanı kapatan kuyumcu T.Ö.’nün avukatları tarafından kendilerini rahatsız ettikleri gerekçesiyle haklarında suç duyuruları açıldığını savunan Karahan, "Şahıslar biz mağdurken bizi halen daha mağdur duruma sokmak niyetinde. Kendi avukatlarıyla, kendi yakın çevresindeki akrabalarıyla bizim adımıza halen suç duyurusunda bulunuyorlar. Suç duyurusundan ziyade bizden halen para istiyorlar. İşte şu kadar para verin bu mahkememizden vazgeçelim. Şu kadar para verin şu mahkememizden vazgeçelim. Bu yollara başvurmuşlar. Biz tehdit etmişiz. Biz onların yerinden yurdundan etmişiz. Kendi verdikleri ikram ettikleri meyveden bile bizi hırsızlıkla suçlamaya başladılar. Bundan dolayı yani biz de artık ne yapacağımızı bilemedik" dedi. "Bir türlü sonuca ulaşamıyoruz" Bugüne kadar böyle bir şey yaşamadığını söyleyen Karahan, "Şimdi Kuyumcular Çarşısı’na girdiğin zaman bir mal almaya gidiyorsun. Kartvizit veriyorlar. Kartvizitin arkasında ya da senet veriyorlar. Senedin meblağı neyse onu veriyorlar. Orada yazılı çizili alacağın emanet yazıyor. Onu verdiler. Biz de tabii böyle bir şey başımıza gelmemişti bugüne kadar. Gelmediği için de biz de bilmiyoruz. Sadece iyi niyetle gittik. Dediler ‘40 40 yıllık 50 yıllık esnaftır. Bütün insanlar bundan alışveriş yapıyor. Güvenle gidip malınızı teslim edebilirsiniz, verip de alabilirsiniz’ diye terimlerde bulundular. Ben de bir arkadaşın tavsiyesiyle geldim zaten o malı verdim emaneti almak için. Ama bir türlü sonuca ulaşamıyoruz" diye konuştu. Oğlunun tazminat parasını kuyumcuya emanet ettiğini ancak geri alamadığını iddia eden mağdurlardan İsmail Vural ise mağduriyetlerinin bir an önce giderilmesini istedi. Bir başka mağdur ise kendilerinin sürekli oyalandığını sahte senetlerle dolandırıldıklarını iddia etti.
Düzce Doç. Dr. Çakmak "Her bir kan bağışı, bir çocuğa yeniden hayat verme gücüne sahiptir" Doç. Dr. Hatice Mine Çakmak, kan ve kök hücre bağışının lösemi tedavisinde hayati öneme sahip olduğunu kan bağışının belirli şartları sağlayan sağlıklı bireyler tarafından yapılabildiğini bildirerek "18–65 yaş aralığında, en az 50 kilogram ağırlığında ve genel sağlık durumu iyi olan herkes kan verebilir" dedi. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı ve Çocuk Hematolojisi-Onkolojisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hatice Mine Çakmak, 2-8 Kasım "Lösemili Çocuklar Haftası" dolayısıyla bilgilendirmede bulundu. Lösemi hastalığını kemik iliğinde bulunan kan yapıcı hücrelerin kontrolsüz çoğalmasıyla ortaya çıkan bir kan kanseri olarak tanımlayan Çakmak, "Normalde sağlıklı alyuvar, akyuvar ve trombosit üretmesi gereken kemik iliği, bu anormal hücreler tarafından işgal edilir. Çocuklarda en sık Akut lenfoblastik lösemi (ALL) görülür. Akut lenfoblastik lösemi, tüm çocukluk çağı lösemilerinin yaklaşık yüzde 75’ini oluşturur. Akut myeloid lösemi (AML) (yüzde 15–20) ve Kronik myeloid lösemi (KML) daha az sıklıkla görülür. Juvenil myelomonositik lösemi (JMML) gibi kronik formlar ise nadir görülür" dedi. Çocuklarda lösemi belirtilerinin genellikle sinsi başladığını ve başka hastalıklarla karışabildiğini ifade eden Çakmak, ailelerin dikkat etmesi gerekenleri şu şekilde sıraladı: "Nedeni açıklanamayan yorgunluk, solukluk, halsizlik. Sık enfeksiyon geçirme, iyileşmeyen ateş. Burun kanaması, diş eti kanaması, ciltte morluklar. Kemik veya eklem ağrısı, topallama. Karın şişliği (dalak-karaciğer büyümesi). Boyunda, koltuk altında, kasıkta bezeler. İştahsızlık, kilo kaybı, gece terlemeleri. Bu belirtiler birkaç haftadan uzun sürüyorsa, anamnez, fizik muayene, tam kan sayımı ve diğer laboratuvar testleri ile ilk değerlendirme yapılabilir" şeklinde konuştu. "Geç tanı, organ tutulumu ve enfeksiyon riskini artırarak tedavi şansını azaltabilir" Lösemide erken teşhisin, hastalığın santral sinir sistemi gibi diğer dokulara yayılmadan tedavisini mümkün kıldığını ifade eden Doç. Dr. Çakmak, "Ancak geç tanı, organ tutulumu ve enfeksiyon riskini artırarak tedavi şansını azaltabilir" dedi. Günümüzde lösemi tedavisinde ilerlemeler hakkında bilgi veren Çakmak, "Son 20 yılda çocukluk çağı lösemi tedavisinde büyük ilerlemeler kaydedildi. Artık hastalar, genetik profilleri ve risk düzeylerine göre kişiselleştirilmiş kemoterapi protokolleriyle tedavi ediliyor. Bu yaklaşım hem tedavi başarısını artırıyor hem de gereksiz ilaç yükünü azaltıyor. Ayrıca hedefe yönelik tedaviler, özellikle imatinib ve dasatinib gibi tirozin kinaz inhibitörleri sayesinde, belirli genetik alt tiplerde olağanüstü sonuçlar elde ediliyor. Bu ilaçlar, kanser hücrelerini doğrudan hedef alarak sağlıklı dokulara zarar vermeden etki ediyor" ifadelerini kullandı. "İyileşme oranı yüzde 95’in üstüne ulaşmış durumda" İmmünoterapi alanında da çığır açan yeniliklerin mevcut olduğunu aktaran Hatice Mine Çakmak açıklamasında, "Blinatumomab ve inotuzumab gibi akıllı moleküller ile CAR-T hücre tedavileri, klasik kemoterapiye dirençli hastalarda bile yüksek başarı oranları sağlıyor. Bunun yanı sıra kök hücre nakli protokolleri daha güvenli hale getirildi; nakil öncesi hazırlık ve sonrasındaki destek tedavilerinde mortalite oranları belirgin biçimde azaldı. Son olarak, enfeksiyon kontrolü, destek tedavisi ve beslenme takibinde sağlanan gelişmeler, tedavi sürecinde çocukların yaşam kalitesini ciddi ölçüde yükseltti. Bu bütüncül yaklaşım sayesinde bugün çocukluk çağı lösemilerinde tam iyileşme oranı yüzde 95’in üstüne ulaşmış durumda" ifadelerine yer verdi. Düzce Üniversitesi Tıp fakültesi Hastanesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji biriminin imkanları hakkında bilgi veren Doç. Dr. Çakmak, "5 güne kadar yatarak kemoterapi, tüm ayaktan kemoterapi seçenekleri verilebilmektedir. Kan transfüzyonu, enfeksiyon tedavileri gibi destek tedavileri hastanemizde yapılmaktadır" açıklamasında bulundu. "Lösemi bulaşıcı değildir" Lösemi hakkında toplumda yaygın olan yanlış inanışlara da değinen Çakmak, "Öncelikle, lösemi bulaşıcı değildir. Bu hastalık, kemik iliğinde kan hücrelerinin kontrolsüz çoğalmasıyla ortaya çıkar. Bir diğer yanlış düşünce, löseminin sadece kalıtsal olduğu yönündedir. Oysa vakaların büyük çoğu, kalıtsal değil; genlerde tesadüfi değişiklikler ya da bazı çevresel etkiler sonucu gelişir. Toplumda sıkça duyulan bir başka yanlış da ‘kemoterapi çok ağır, bu hastalıktan kurtulmak mümkün değil’ düşüncesidir. Oysa artık modern ilaçlar ve destek tedavileri sayesinde çocuklarda lösemi tedavisi çok daha kolay tolere ediliyor ve tam iyileşme oranı çocuklarda yüzde 95’e kadar çıkıyor. Ayrıca ‘kök hücre nakli tek çaredir’ inanışı da doğru değildir. Günümüzde uygulanan hedefe yönelik ilaçlar ve immünoterapiler sayesinde birçok çocuk, nakil yapılmadan da tamamen iyileşebiliyor. Kısacası, lösemi hakkında doğru bilgiye ulaşmak, umudu kaybetmemek ve modern tedavilerin gücüne inanmak çok önemli" ifadelerine yer verdi. "Her bir kan bağışı, bir çocuğa yeniden hayat verme gücüne sahiptir" Kan ve kök hücre bağışının lösemi tedavisinde hayati öneme sahip olduğunun altını çizen Doç. Dr. Çakmak, kan bağışının belirli şartları sağlayan sağlıklı bireyler tarafından yapılabildiğini bildirerek "18–65 yaş aralığında, en az 50 kilogram ağırlığında ve genel sağlık durumu iyi olan herkes kan verebilir. Bağış yapacak kişinin son dönemde enfeksiyon geçirmemiş, antibiyotik kullanmamış, dövme veya piercing yaptırmamış olması gerekir. Ayrıca Hepatit B, Hepatit C, HIV (AIDS) veya sifiliz (frengi) gibi bulaşıcı hastalıkların bulunmaması zorunludur. Erkekler yılda dört, kadınlar ise üç kez kan verebilir ve bağışlar arasında en az iki ay bulunmalıdır. Lösemi tedavisi gören çocuklarda kemoterapi sürecinde alyuvar ve trombosit değerleri düşebildiği için bu bağışlar, onların yaşamını sürdürebilmesi açısından büyük önem taşır. Her bir kan bağışı, bir çocuğa yeniden hayat verme gücüne sahiptir." şeklinde konuştu. "Sağlıklı ve kronik hastalığı bulunmayan herkes kök hücre bağışçısı olabilir" "Kök hücre bağışı, lösemi ve diğer kan hastalıklarının tedavisinde yaşam kurtarıcı bir yöntemdir" diyen Doç. Dr. Çakmak, "18–50 yaş arası, sağlıklı ve kronik hastalığı bulunmayan herkes kök hücre bağışçısı olabilir. Bağışçı olmak için yalnızca birkaç tüp kan örneği verilerek TÜRKÖK sistemine kayıt yapılır. Kök hücreler, hastanın kemik iliğinde bozulmuş kan yapımını yeniden başlatır ve kalıcı iyileşme şansı sunar. Her kök hücre bağışı, bir lösemi hastasına ikinci bir hayat armağan etme potansiyeline sahiptir" dedi. Lösemiyle mücadele eden çocuklara ve ailelerine mesaj veren Çocuk Hematolojisi-Onkolojisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hatice Mine Çakmak, "Çocukluk çağı lösemisi artık tedavi edilebilir bir hastalıktır; her yeni gün, bilim ve umutla daha fazla çocuğun sağlığına kavuştuğu bir başarı hikayesidir" şeklinde açıklamasını tamamladı.