ÇEVRE - 22 Mart 2025 Cumartesi 09:47

TZOB Başkanı Bayraktar: "2030 yılından sonra bitkisel üretimin sürdürülebilirliği konusunda sıkıntılar yaşayabiliriz"

A
A
A
TZOB Başkanı Bayraktar: "2030 yılından sonra bitkisel üretimin sürdürülebilirliği konusunda sıkıntılar yaşayabiliriz"

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, "2030 yılına kadar beklenen iklim değişikliği nedeniyle su kullanım potansiyelinin 1000 metreküpün altına düşmesi sonucu su fakiri olabiliriz. Gerekli tedbirler şimdiden alınmazsa 2030 yılından sonra bitkisel ve hayvansal üretimin sürdürülebilirliği konusunda sıkıntılar yaşayabiliriz" dedi.


Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Dünya Su Günü nedeniyle görüntülü basın açıklaması yaptı. "İklim değişikliği nedeniyle 2030 yılından sonra su fakiri ülkeler arasında yer alacağımız öngörülüyor" diyen Bayraktar, modern sulama sistemlerinin artırılması için üreticilere verilen teşvik ve kredilerin acilen artırılması çağrısında bulundu.


Bayraktar, bu yılki su temasının ‘Buzulların Korunması’ olarak belirlendiği ifade ederek, "Su, yeryüzünde yaşayan insanların kendi yaşamları için olduğu kadar gelecek nesiller için de koruması gereken kıt bir kaynaktır. Suyun gelecek nesillere zarar görmeden aktarılması hem bir gereklilik hem de gelecek nesillerin temel hakkıdır. Bu yüzden su kaynaklarının geliştirilmesinde temel yaklaşım çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik olmalıdır" şeklinde konuştu.


Bayraktar, "Dünyada en fazla su, tarım sektöründe kullanılıyor. Dünyada nüfus artışına paralel olarak artan gıda ihtiyacıyla birlikte tarımsal su ihtiyacı da artıyor. Evsel ve sanayi sektörlerinde de talebin artmasıyla sektörler arasında su rekabeti oluşuyor. İklim değişikliğinin etkisinin her geçen gün daha da hissedilir olduğu günümüzde sınırlı su kaynaklarımızın, tüm sektörlerde çevreyle uyumlu bir şekilde etkin kullanılması gerekiyor" diye konuştu.


Bayraktar, Türkiye’de teknik ve ekonomik açıdan sulanabilir arazi miktarının 8,5 milyon hektar olduğunu dile getirerek, "Fakat gelişen teknoloji ve ekonomik şartlar doğrultusunda bu alanın kesin olmayan tahminlere göre 10,5 milyon hektara çıkacağı tahmin ediliyor" dedi.


Bayraktar, konuşmasına şöyle devam etti:


"Mevcut durumda ülkemiz genelinde brüt 7,2 milyon hektar alan sulamaya açılmıştır. Sulama randımanı yüzde 52, sulama oranı ise yüzde 69 seviyesinde olup geriye kalan 1,3 milyon hektarın da sulamaya açılması ve sulama oranı ile randımanının artırılması büyük önem taşıyor. Gereken sulama tesislerinin bir an önce inşa edilmesi, gıda ihtiyacının karşılanması yanında tarımda çalışan nüfusun hayat standartlarının yükseltilmesi amacıyla da önemlidir. Ülkemizin yer altı ve yüzey sularıyla ile birlikte yılda toplam 112 milyar metreküp tüketilebilir su potansiyeli bulunuyor. Su potansiyelimizin yüzde 77’sini yani 44 milyar metreküpü tarımsal sulama olmak üzere yıllık toplamda 57 milyar metreküpü kullanıyoruz."


Bayraktar, "Geriye kalan yüzde 23’lük kısım ise sanayi ve içme-kullanma suyu olarak değerlendiriliyor. Diğer taraftan ekonomik olarak sulanabilir tarım arazisinin artmasıyla birlikte ilave olarak 2 milyon hektar tarım arazisine daha sulama altyapısı götürülmesine ihtiyaç duyulacağı öngörülüyor. Bu da mevcut durumda suyumuzu daha fazla tasarruflu kullanarak daha fazla tarım alanı için kullanmamız gerektiğini gösteriyor" ifadelerini kullandı.



"2030 yılından sonra bitkisel üretimin sürdürülebilirliği konusunda sıkıntılar yaşayabiliriz"


Bayraktar, konuşmasına şöyle devam etti:


"İklim değişikliği, şüphesiz ki yağış rejiminde değişikliğe, doğal afetlere, sıcaklık artışına ve kuraklığa neden oluyor. İklim değişikliğinin su kaynakları üzerine etkileri sonucu miktar ve kalite bakımından yeterli suya erişimin zorlaşacağı da bilinen bir gerçektir. Ülkemiz, Akdeniz Havzası’nda olması sebebiyle iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkeler arasında yer alıyor. Bunun yanı sıra nüfus artışıyla birlikte 1308 metreküp olan kişi başı su kullanım potansiyeli yıllar itibariyle azalıyor. 2030 yılına kadar beklenen iklim değişikliği nedeniyle su kullanım potansiyelinin 1000 metreküpün altına düşmesi sonucu su fakiri olabiliriz. Gerekli tedbirler şimdiden alınmazsa 2030 yılından sonra bitkisel ve hayvansal üretimin sürdürülebilirliği konusunda sıkıntılar yaşayabiliriz."


Bayraktar, şu ifadelere yer verdi:


"İklim değişikliğinin olumsuz etkilerini doğrudan en fazla hisseden tarım sektörüdür. Tüm bu hususlar bir araya geldiğinde ekim-dikim ve hasat tarihlerinde kaymalara, ürünün kalitesine, verimine ve bitkinin daha fazla su tüketimine etki ediyor. Kısacası bu durum çiftçilerimizin kar oranını azaltıyor. Ülkemizin su zengini olmadığı gerçeğiyle, nüfus artışı, tarımda ve diğer alanlarda suyun bilinçsizce kullanımı gibi faktörlerin su kaynakları üzerindeki olumsuz etkileri düşünüldüğünde gelecek nesillere temiz ve yeterli suyun bırakılabilmesi için doğal kaynaklarımızın korunması ve doğru kullanılmasının önemi göz ardı edilemez."


Bayraktar, konuşmasını şöyle sürdürdü:


"Başta İç Anadolu Bölgesi olmak üzere, Ege ve Çukurova Bölgesi’yle birlikte ülkemizin birçok bölgesinde sulama suyu sorunu bulunuyor. Suyun kamu malı olduğu gerçeğinden hareketle korunması ve tasarrufuna azami riayet edilmesi gerekiyor. Sulama Birlikleri barajların yeterince dolu olmaması nedeniyle sulama rotasyon programlarında değişikliklere giderek önlem almaya çalışıyor. Bunun en son örneğini Aydın ve Denizli’de Valilik kararlarında ve Sulama Birliklerinin çiftçilerimize yapmış olduğu bildirilerde görüyoruz. Alınan kararla tarım arazilerinin yüzde 50’sine su verilecek. Ancak alınan bu kararlar ekim-dikimden önce çiftçilerimize duyurulmalı ve alınan karara göre çiftçilerimiz planlama yapmalıydı."


Bayraktar, "Üretim planlamasına göre Çiftçi Kayıt Sistemi’nde mısır, pamuk gibi su tüketimi fazla olan ürün ekeceğini bildiren çiftçilerimiz hazırlıklarını buna göre yaptı. Su verilmemesi halinde çiftçilerimiz bu durumdan ciddi zarar görecektir. Özellikle pamukta son birkaç yıldır umduğu fiyatı bulamayan çiftçilerimizin zararı daha çok olacaktır. Bu durumda zarar gören çiftçilerimizin banka borçları ertelenmeli ve zararın telafisi için ilave destek verilmedir" dedi.


Bayraktar, "Tarımsal sulamada su kısıtlamaları çiftçilerimizin gelirini azaltıyor. Bu durum, tarımsal üretimde destekler artırılarak telafi edilebilir. İklim değişikliğine bağlı olarak sıcaklıkların artması bitkide su ihtiyacını artırıyor. Hem su ihtiyacının artması hem sulama ücretlerindeki yüzde 100’lere varan oranlardaki artış hem de elektrik ve mazot fiyatlarındaki artış tarımsal üretimde sulu tarımı cazip olmaktan çıkarıyor. Tarımsal üretimde sürdürülebilirliği sağlamak için elinden gelenin fazlasını yapan çiftçilerimiz, girdi maliyetlerinin yüksekliği karşısında düşük bir kar oranıyla geçimini sağlıyor. 2023 yılında olduğu gibi bu yılda tarımsal sulama amaçlı su kullanım hizmet bedeli yüzde 50 indirimle desteklenmeli ve çiftçilerimizin maliyet kalemi düşürülmelidir" şeklinde konuştu.


Bayraktar, konuşmasını şöyle tamamladı:


"Dünya nüfusu her yıl Türkiye nüfusu kadar yani ortalama yüzde 1,1 oranında artıyor. Dolayısıyla tarımsal üretim de artmak zorundadır. Bu artış tarımda sürdürülebilirliği sağlamak açısından en az kaynak ve girdi tüketimiyle, düşük maliyetlerle, doğaya en az zararla gerçekleştirilmelidir. Bunun için alışıla gelmiş üretim tekniklerinden uzaklaşarak modern üretim teknolojilerine geçilmesi ve bunlara uygun araçların kullanılması gerekiyor.


Bitkide verim kaybına ve toprakta tuzlanmaya neden olan vahşi sulama yöntemlerini bırakmalıyız. Bu tür sulamalar hem sulama maliyetini artırıyor hem de yarar getirmiyor. Ancak artan maliyetler karşısında çiftçilerimizin ekonomik zorluk çekmesi modern sulama sistemlerine geçişini de zorluyor.


Çiftçilerimize su tasarrufu sağlayan modern sulama sitemlerine geçilmesini artırmak amacıyla teşvik ve krediler acilen artırılmalıdır. Çiftçilerimizin modern sulama yöntemlerini etkin kullanmasını sağlamak için tüm imkânlarımızı zorlamalıyız. Stratejik meta haline gelen suda, özellikle de tarımsal sulamada tasarrufa gidilmelidir.


Konya Ovası Projesi, Güneydoğu Anadolu Projesi, Doğu Karadeniz Projesi ve Doğu Anadolu Projesi gibi projeler bir an önce tamamlanmalıdır. Ayrıca eski ve atıl vaziyette olan kanal ve kanaletlerin yenilenerek sulama randımanı ve oranı artırılmalıdır."


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir Başkan Pehlivan: "Menemen, Şehit Kubilay ve silah arkadaşlarını bağrına bastı" Şehit Asteğmen Kubilay ile şehit bekçiler Şevki ve Hasan, şehadetlerinin 95. yıl dönümünde Menemen’de törenle anıldı. Menemen Belediye Başkanı Aydın Pehlivan, "Asteğmen Kubilay’ın, kent dışından gelen karanlık odaklar tarafından şehit edilişinin hiçbir izahı yoktur. Ancak Menemen, o günden bu yana Şehit Kubilay’ı ve silah arkadaşlarını bağrına basmış, aziz hatıralarını her zaman saygı, minnet ve sevgiyle yaşatmıştır. Her 23 Aralık’ta aynı inanç ve kararlılıkla burada olmaya devam edeceğiz" dedi. Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı, Menemen dışından gelen bir grubun ilçede başlattığı ayaklanma girişiminde şehit düşen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki, Yıldıztepe’de bulunan Kubilay Anıtı’nda anıldı. Düzenlenen törende Şehit Kubilay ve silah arkadaşları anılırken, Kubilay Anıtı’na çelenk sunuldu ve şehitlikte yatan vatan evlatlarının kabirlerine karanfil bırakılarak dualar okundu. "Şehit Kubilay’ı rahmet ve minnetle anıyoruz" Törene katılan ve 95 yıl önce bayraklaşan şehadetiyle İnkılap Şehidi olarak hafızalara kazınan Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın aziz hatırasını her daim yaşattıklarını ifade eden Menemen Belediye Başkanı Aydın Pehlivan, "Her 23 Aralık’ta burada, bu şehitlikte aynı inanç ve aynı kararlılıkla olmaya devam edeceğiz" dedi. "Dinmeyecek acı" Başkan Pehlivan, "İnkılap şehitlerimiz Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki; bu ülke için hiçbir zaman dinmeyecek bir acıdır. İlçemiz Menemen içinse tam anlamıyla derin bir yaradır. Asteğmen Kubilay’ın, kent dışından gelen karanlık odaklar tarafından şehit edilişinin hiçbir izahı yoktur. Ancak Menemen, o günden bu yana, Şehit Kubilay’ı ve silah arkadaşlarını bağrına basmış, aziz hatıralarını saygı, minnet ve sevgiyle yaşatmayı görev bilmiştir. Bu topraklarda doğan her Menemenli bilir ki; Şehit Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay sadece bir asker değildir. O, bir fikrin, bir inancın, bir Cumhuriyet idealinin temsilcisidir. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük eserim dediği Cumhuriyetimiz, uğruna şehit ve gazi olanların bizlere mukaddes bir emanetidir. Bu nedenle Şehit Kubilay’ı anmak, bu toprakların bağımsızlık ve özgürlük ruhuna olan bağlılığımızı tazelemektir. Onları hatırlamak, bu toprakların bağımsızlık ve özgürlük ruhuna olan sarsılmaz bağlılığımızı yeniden ifade etmektir. Şehit Asteğmen Kubilay’ın aziz hatırası bize, karanlığa karşı uyanık olmayı, ayrışmaya karşı birlik olmayı, umutsuzluğa karşı inancı korumayı öğretir. 23 Aralık tarihi, Menemen İnkılap Şehitleri’nin yası, saygıyla anıldığı günün adıdır. Bu ve bunun gibi anmalar, siyasete malzeme yapılamayacak kadar kıymetli ve ağır konulardır. Tıpkı dinimiz, kutsal kitabımız, bayrağımız, vatanımız ve elbette Atamız gibi, siyaset üstüdür. Bu nedenlerle bizler, tıpkı 10 Kasım’da Atatürk’ü andığımız gibi, her 23 Aralık’ta da Şehit Kubilay’ın yasını tutuyor, saygı ve minnetle anıyoruz. Ülkesi ve milleti için karanlığa karşı bedenini siper eden tüm şehitlerimizi bir kez daha saygı, minnet ve hürmetle anıyorum. Böylesine karakterli, cesur ve vatanına adanmış evlatlar yetiştiren kıymetli ailelerine de şükranlarımı sunuyorum" dedi.