EĞİTİM - 07 Kasım 2025 Cuma 19:10

YÖK öğrenci ve akademisyen istatistiklerini açıkladı

A
A
A
YÖK öğrenci ve akademisyen istatistiklerini açıkladı

Yükseköğretim Kurulu (YÖK), güncel öğrenci ve akademisyen istatistiklerini açıkladı. Türkiye’de örgün öğretim, açık ve uzaktan öğretim dâhil olmak üzere toplam 6 milyon 715 bin 761 yükseköğretim öğrencisi bulunuyor.


Örgün öğretimde kayıtlı 3 milyon 714 bin 449 öğrencinin 2 milyon 571 bin 297’si lisans, 1 milyon 143 bin 152’si önlisans programlarında öğrenim görürken, açık ve uzaktan öğretime kayıtlı 3 milyon bin 312 öğrencinin 1 milyon 921 bin 32’si önlisans, 1 milyon 80 bin 280’i ise lisans programlarında öğrenimine devam ediyor.


Yükseköğretim sistemine kayıtlı 6,7 milyon öğrencinin 1 milyon 961 bin 195’i ikinci üniversite okuyan öğrencilerden oluşuyor. İkinci üniversite okuyan öğrencilerin 631 bin 542’si lisans, 1 milyon 329 bin 653’ü önlisans programına kayıtlı. İkinci üniversite okuyanlar hariç tutulduğunda güncel öğrenci sayısı 4 milyon 754 bin 566 kişi. Bunların 3 milyon 20 bin 35’i lisans, 1 milyon 734 bin 531’i önlisans programlarında öğrenim görüyor.



Uygulamalı eğitim yaygınlaşıyor


Uygulamalı eğitim veren programlarda öğrenim gören öğrenci sayısı 2 milyon 9 bin 572’ye ulaştı. Bunlardan 1 milyon 179 bin 435’i lisans, 830 bin 137’si önlisans düzeyinde öğrenim görüyor. Lisans düzeyindeki uygulamalı programlar içerisinde en fazla öğrenci 132 bin 1 ile Tıp olurken, onu 89 bin 570 öğrenci ile Hemşirelik ve 87 bin 788 öğrenci ile onu Bilgisayar Mühendisliği takip ediyor. Önlisans düzeyinde ise 56 bin 615 öğrenci sayısı ile Bilgisayar Programcılığı yer alıyor. Onu 38 bin 729 öğrenci sayısı ile Muhasebe ve Veri Uygulamaları, 32 bin 156 öğrenci ile Bankacılık ve Sigortacılık programı izliyor.



Uygulamalı mesleki sağlık programlarına kadınların katılımı güçleniyor


Verilere göre kadınlar özellikle sağlık alanındaki uygulamalı programlara yoğun ilgi gösteriyor. 2025 YKS’de kadın adayların en çok tercih ettiği lisans programı Ebelik, önlisans programı ise Tıbbi Sekreterlik oldu. Bu yıl ilk kez açılan "Tele-Sağlık Teknikerliği" ve "Tıbbi Veri İşleme Teknikerliği" ön lisans programları, alanında en çok kadın öğrenciye sahip bölümler arasında yer aldı.



Akademi gençleşiyor, kadınların ağırlığı artıyor


Türkiye’deki yükseköğretim kurumlarında toplam 186 bin 942 akademik personel görev yapıyor. Bunların 99 bin 172’si erkek, 87 bin 770’i kadınlardan oluşuyor. Böylece kadın akademisyenlerin oranı yüzde 47’e ulaşmış durumda. Bu oran 2018 yılında yüzde 43,6 idi.


Akademisyenlerin 82 bin 579’u 40 yaşın altında, 104 bin 363’ü ise 40 yaşın üzerinde bulunuyor. Buna göre 40 yaşından genç akademik personel sayısı oranı yüzde 44,2 oldu. Öte yandan 45 yaşından küçük akademik personel sayısı 114 bin 207, 45 yaşından büyük akademik personel sayısı ise 72 bin 735 olarak gerçekleşti. Böylece 45 yaşından genç akademisyen oranı yüzde 61,1’e yükseldi.



YÖK öğrenci ve akademisyen istatistiklerini açıkladı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Greenmetric 2025 sonuçları açıklandı: İGÜ’nün çevre ve sürdürülebilirlikteki başarısı devam ediyor "UI GreenMetric Dünya Üniversite Sıralaması 2025" sonuçları açıklandı. Çevresel sürdürülebilirlik çalışmalarıyla dikkat çeken İstanbul Gelişim Üniversitesi (İGÜ), önceki yıllardaki yükselişini sürdürerek, bu yıl da önemli bir başarıya imza attı. İlk kez 2022 yılında GreenMetric sıralamasına giren İGÜ, 2025 yılında toplam puanını yükselterek dünya sıralamasında 669’uncu sıraya yerleşti. Genel sıralamada bin 547 üniversite arasında değerlendirilen İGÜ, Türkiye genelinde 71’inci, Türkiye’deki vakıf üniversiteleri arasında ise 14’üncü sırada yer aldı. 2010 yılında Endonezya’da başlatılan GreenMetric Dünya Üniversite Sıralaması, tüm dünyadan üniversiteleri sürdürülebilirlik performansları doğrultusunda değerlendiriyor. Kampüs yerleşimi ve altyapı, enerji ve iklim değişikliği, atık yönetimi, su kaynakları, ulaşım, eğitim ve araştırma olmak üzere 6 ana kriter üzerinden yapılan değerlendirme, çevresel farkındalığı artırmayı ve yükseköğretimde sürdürülebilirlik kültürünü güçlendirmeyi hedefliyor. Bu yılki sonuçlarla birlikte İstanbul Gelişim Üniversitesi, sürdürülebilirlik alanındaki kararlı adımlarını ve çevresel etkiyi azaltmaya yönelik sistematik çalışmalarını bir kez daha ortaya koymuş oldu. Uluslararası başarılara bir yenisi daha eklendi Yaptığı çalışmalarla uluslararası platformlarda öne çıkan İstanbul Gelişim Üniversitesi, sürdürülebilirlik alanındaki başarısını diğer küresel derecelendirme sonuçlarıyla da pekiştiriyor. GreenMetric 2025 sonuçları ise, İGÜ’nün çevre politikaları ile küresel rekabet gücünü artıran bu başarının tamamlayıcı bir adımı niteliğinde. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na uyumlu şekilde çalışmalarını sürdüren İstanbul Gelişim Üniversitesi; enerji yönetimi, doğal kaynakların korunması, çevresel zararların azaltılması ve kampüs içinde yeşil dönüşümün hızlandırılması alanlarında çalışmalar yürütüyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen "Sıfır Atık Belgesi" ile bu yaklaşımı resmi olarak da tescil edilen İGÜ, kampüs genelindeki atık yönetim sistemleriyle sürdürülebilirliğe yönelik uygulamalarını güçlendirmeye devam ediyor. "Sürdürülebilirlik bir tercih değil, üniversite yönetim kültürünün gerekliliğidir" Sonuçları değerlendiren İstanbul Gelişim Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bahri Şahin, sürdürülebilirliğin üniversitenin stratejik vizyonundaki yerine ilişkin şunları söyledi: "GreenMetric 2025 sonuçları, üniversitemizin çevresel sürdürülebilirlik alanında benimsediği kurumsal vizyonun güçlü bir yansımasıdır. Sürdürülebilirlik artık üniversitelerin sadece kampüs yaşamını düzenleyen bir unsur değil, eğitimden araştırmaya, enerji yönetiminden toplumsal katkı projelerine kadar tüm akademik ve idari süreçlere yön veren temel bir yaklaşım hâline gelmiştir. İstanbul Gelişim Üniversitesi olarak enerji verimliliği, kaynakların rasyonel kullanımı, yeşil alan yönetimi ve çevresel farkındalık eğitimleri gibi alanlarda çok boyutlu çalışmalar yürütüyoruz. Bu başarı, akademisyenlerimizin, idari kadrolarımızın ve öğrencilerimizin ortak çabalarının ürünüdür. Sürdürülebilirlik kültürünün üniversitemizde kalıcı hâle gelmesi için çalışmalarımızı gelecekte daha kapsamlı şekilde sürdürmeye kararlıyız." Sürdürülebilir bir gelecek için çalışmalar devam ediyor İstanbul Gelişim Üniversitesi, GreenMetric 2025 sonuçlarıyla çevresel sorumluluğu merkeze alan, sürdürülebilirlik politikalarını güçlendiren ve uluslararası rekabet gücünü artıran bir yükseköğretim kurumu olarak başarı grafiğini sürdürdü. Üniversite, sürdürülebilir bir gelecek için eğitim, araştırma ve toplumsal katkı ekseninde yürüttüğü çok yönlü çalışmaları önümüzdeki yıllarda daha da geliştirmeyi hedefliyor.
İzmir Hem kadın hem erkek infertilitesi tedavilerinde kapsamlı tedaviler uygulanıyor Acıbadem Sağlık Grubu, üremeye yardımcı tedavilerdeki köklü bilgi birikimini Ege Bölgesi’ne taşıyor. Mevcut fiziki altyapısı yenilenen Acıbadem Kent Hastanesi Tüp Bebek (IVF) Merkezi, infertilite tedavilerinde hem kadın hem erkek kaynaklı infertilite için çiftlere; kapsamlı ve kişiselleştirilmiş hHem kadın hem erkek infertilitesi tedavilerinde kapsamlı tedaviler uygulanıyor izmetler sunmaya başladı. İzmir’de sağlık hizmetlerinde güçlü bir konuma sahip olan Acıbadem Kent Hastanesi bünyesinde fiziki yapısıyla birlikte yeniden yapılandırılan Tüp Bebek (IVF) merkezi; modern laboratuvar teknolojileri, uluslararası standartlara uygun altyapısı ve uzman kadrosuyla çocuk sahibi olmak isteyen çiftlere özel hizmetler sunmaya başladı. Acıbadem Sağlık Grubu’nun üremeye yardımcı tedavilerindeki köklü birikimi Ege’ye taşıyan merkez, anne-baba olmak isteyen çiftlerin tıbbi, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarını odağına alan bir yapıyla hizmetlerini sürdürüyor. Tıbbi, sosyal ve duygusal süreçleri de kapsayan bir hizmet anlayışı Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Eser Çolak, infertilitenin (kısırlık) yalnızca bir sağlık sorunu değil, çiftler için duygusal ve sosyal bir süreç olduğunu vurgulayarak: "Her 100 çiftten 15’i, bir yıl boyunca korunmasız cinsel ilişkiye rağmen gebelik elde edemiyor ve üreme tedavilerine ihtiyaç duyuyor. İnfertilitenin nedeni yalnızca kadına ya da erkeğe bağlı olabileceği gibi, her ikisinden de kaynaklanabilir. Hatta bazı durumlarda, kapsamlı tetkiklere rağmen altta yatan neden saptanamayabiliyor" dedi. Tıbbi gelişmelerin infertilite alanında çiftlere güvenli ve etkili seçenekler sunduğuna dikkat çeken Çolak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Merkezimizde, ‘her çiftin hikâyesi farklı’ anlayışıyla kişiye özel tedavi modelleri uyguluyoruz. Acıbadem Kent Hastanesi Tüp Bebek Merkezi’nin yenilen fiziki yapısı, teknolojisi ve uzman kadrosuyla, güncel tedavi yaklaşımların uygulandığı modern bir merkez niteliğinde hizmet verdiğini söyleyen Dr. Çolak, tıbbın imkanlarını kullanarak anne baba olmak isteyen çiftlerin ihtiyaçlarını bütüncül bir yaklaşımla ele aldıklarını ifade etti. Güncel teknoloji destekli yöntemler, tüp bebek tedavisinde önemli rol oynuyor Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Dr. Ömür Albayrak ise merkezde kullanılan laboratuvar donanım ve yeni nesil tedavi yöntemlerine ilişkin şu bilgileri paylaştı: "Embriyoloji laboratuvarımız; üst düzey hava filtrasyon sistemleri, yüksek çözünürlüklü mikroskoplar, yeni nesil mikroenjeksiyon ve embriyo kültürleme cihazlarıyla yenilendi. Oosit kalitesi ve embriyonun başarılı gelişimi için alt yapının çok önemli olduğunu vurgulayan Dr. Albayrak, bu sayede hamile kalma oranın artırdığına dikkat çekerek şunları söyledi; "Günümüzde, teknoloji tüp bebek alanında da hızla gelişiyor ve önemli rol oynuyor. Dolayısıyla sonuçlara da yansıyor. Merkezimizde embriyolarda genetik inceleme (PGT) uygulamaları. İleri sperm seçim teknikleri, piezoelektrik mikroenjeksiyon yöntemleri gibi güncel bilimsel ve teknolojik yaklaşımlar kullanılmaktadır. Tüp bebek tedavilerinin her aşamasında güncel bilimsel IVF protokollerinin uygulanmasına da çok önem veriyoruz. Amacımız; Acıbadem’in kalite, bilim ve etik standartlarını İzmir’e taşırken, çiftlerimizin ebeveynlik yolculuğunu etik, güvenli ve bilimsel yöntemlerle desteklemektir."
Antalya "Mide koruyucu" adı yanlış yönlendiriyor Antalya’da düzenlenen 42. Ulusal Gastroenteroloji Haftası’nda halk arasında "mide koruyucu" olarak bilinen mide asidi baskılayıcı ilaçların yaygın ve gereksiz kullanımına dikkat çekildi. Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ayhan Hilmi Çekin, "Bu ilaçlar mide asidini çok güçlü baskılayan ve ülser hastalığında eskiden yapılan ameliyatları tarihe gömen ilaçlardır. Doktor kontrolünde kullanıldığında çok etkili ve güvenilirdir fakat ‘mide koruyucu’ adı nedeniyle halk arasında yanlış ve gereksiz kullanım çok fazla. Bu ilaçları diğer ilaçları aldığınız için kullanmanıza gerek yok; hekiminize danışın" dedi. Türk Gastroenteroloji Derneği’nin (TGD) Antalya’da düzenlediği 42. Ulusal Gastroenteroloji Haftası programı, sindirim sistemi hastalıklarına ilişkin güncel bilimsel gelişmelerin ele alındığı oturumlarla gerçekleştirildi. Karaciğer yağlanması, obezite, reflü, bağırsak sağlığı, safra taşları ve mide ilaçlarının kullanımına dair bilimsel veriler, alanında uzman hekimler tarafından münazara edildi. Kongre sonrası değerlendirmede bulunan Türk Gastroenteroloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ayhan Hilmi Çekin, "Türk Gastroenteroloji Derneği 1959 yılında kurulan bir derneğimiz. 1974 yılından itibaren kongreler yapıyoruz. Kongrelerin amacı gastroenteroloji camiasının bir araya gelerek bir yıl içinde biriktirdiği, eriştiği, ulaştığı bilgileri paylaşmaktır. Burada bir bilimsel şölen yaşanır. Gerçekten yabancı katılımcılarla birlikte çok ciddi güzel oturumların olduğu iyi bir kongre geçiriyoruz. Burada önemli konular konuşuldu" dedi. "Kronik kullanımda mide ilaçları öneriyoruz" Toplumda "mide koruyucu" olarak bilinen ilaçlara yönelik yaygın algıya da değinen Prof. Dr. Çekin, vatandaşların sıkça sorduğu sorulara değinerek şunları söyledi: "Mide koruyucu deyince ne gelir aklınıza? Tansiyon ilacı alıyorum, mide koruyucu almazsam tansiyon ilacı bana zarar verebilir ya da şeker ilacı kullanıyorum, acaba mide koruyucu da mı almam gerekir? Bazı ilaçlarla birlikte mide koruyucu almak gerekiyor. Bunlar mideye ve sindirim sistemine zarar verebilecek, ülser, kanama yapabilecek ilaçlar. Kronik kullanımlarında mutlaka mide ilaçlarını öneriyoruz." "Ülser hastalığında eskiden yapılan ameliyatları tarihe gömen ilaçlar" Mide asidini baskılayıcı ilaçların farmakolojik etkisine ve ülser tedavisindeki yerine dikkat çeken Prof. Dr. Çekin, şu ifadeleri kullandı: "Aslında bu ilaçlar mide asidini çok güçlü baskılayan ilaçlar ve artık kanama ve delinme gibi riskleri içeren ülser hastalığında eskiden yapılan ameliyatları tarihe gömen ilaçlar. Çok etkili, çok güçlü ilaçlar. Doktor kontrolünde iyi kullanıldıkları zaman elimizdeki çok güçlü silahlar ama bu yanlış bilgi nedeniyle mide koruyucu ismini kim taktıysa bu isim nedeniyle halk arasında yanlış kullanım çok fazla." Son dönemde özellikle internet ortamında dolaşan söylemlerin bu ilaçlarla ilgili haksız bir korku oluşturduğunu vurgulayan Çekin, şöyle devam etti: "Son zamanlarda da internetteki yanlış bilgiler nedeniyle bu ilaçların fazlaca aslında suçlandığını da görüyoruz. Bazı yan etkilerinin abartılarak ortamda konuşulması nedeniyle ilaçların korkulacak ilaçlar olduğu gibi bir imaj da oluşturulmaya başlandı. Öyle bir şey de söz konusu değil." "Mide kanserine, kemik erimesine, diğer hastalıklara yol açmazlar" Doğru endikasyon ve hekim kontrolü gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Çekin, mide ilaçlarının güvenilirliğine ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: "Bu ilaçlar doğru endikasyonlarda, uygun zamanlarda kullanıldığı zaman, hekimler tarafından özellikle önerildiği zaman çok iyi ilaçlar, çok güvenilir ilaçlar. Mide kanserine, kemik erimesine, diğer hastalıklara yol açmazlar. Güvenilir ilaçlar ama mide koruyucu adını da hak etmeyen ilaçlar. Bu ilaçları diğer ilaçları aldığınız için kullanmanıza gerek yok. Hekimlerinize danışmanızı öneririz, biz gastroenteroglar hazırız."