ÇEVRE - 03 Ekim 2017 Salı 16:26

Akaryakıt dağıtım şirketine tepkiler sürüyor

A
A
A
Akaryakıt dağıtım şirketine tepkiler sürüyor

Antalya’nın Alanya ve Gazipaşa ilçelerinde dolum ve depolama tesisi olan bir akaryakıt dağıtım şirketinin kapasitesini yükseltmek istemesine bir tepki de MHP Alanya İlçe Teşkilatı’ndan geldi.

Antalya’nın Alanya ve Gazipaşa ilçelerinde dolum ve depolama tesisi olan bir akaryakıt dağıtım şirketinin kapasitesini yükseltmek istemesine bir tepki de MHP Alanya İlçe Teşkilatı’ndan geldi. MHP Alanya İlçe Başkanı Mustafa Türkdoğan, "Bölgemize hiçbir yararı olmayan bu tesisin daha da büyütülmemesi için Alanya halkımız ile birlikte sonuna kadar mücadele edeceğiz" dedi.


Mevcut kapasitesini yükseltmek isteyen Aytemiz Akaryakıt Dağıtım AŞ.’nin "Yanasma Dolfeni Tesisinin Kapasite" projesiyle ilgili geçtiğimiz 29 Eylül ayında Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) toplantısı yapılmıştı. ÇED raporunun katılımcılara gösterildiği toplantıda, çevre halkı ve mahalle muhtarları, tesisin büyümesinin turizme, tarıma ve caretta caretta türü deniz kaplumbağalarının yuvalama ve yumurtlama alanını etkileyeceğinden projeye tepki göstermişti.


MHP Alanya İlçe Teşkilatı da, tesisin önünde toplanarak kapasitenin büyümesinin ciddi zararlar vereceğini belirtip duruma tepki gösterdi.


Teşkilat adına basın açıklaması yapan MHP Alanya İlçe Başkanı Mustafa Türkdoğan, akaryakıt ve LPG depolama ve dağıtım tesisi için Yeşilöz ve Uğrak Mahallelerinde imar planı onanan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 12.11.2013 tarihinde planı onaylanıp ruhsat verildiğini, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından ise 18.08.2016 tarihinde lisans verildiğini belirtti. Türkdoğan, "Bu tesisin ilk alınan ruhsatında 45 bin metreküp depolama 40 bin DWT’luk akaryakıt tankerlerinin yanaşabileceği Dolfen Tesisi bulunmakta. İlgili firma bahsi geçen tesisi 100 bin metreküplük depolama ve 160 bin DWT’lik akaryakıt tankerlerinin yanaşabileceği dolfen tesisini büyütmek istemekte. Projede hedeflenen kapsama alanı tüm Akdeniz bölgesi, Burdur, Isparta, Muğla, Antalya, Mersin, Adana, Osmaniye, Hatay ve Konya illerini kapsamaktadır" dedi.



"Bölge halkına istihdam yaratılacağı gösterilmektedir"


Sahanın seçilme sebepleri hakkında konuşan Türkdoğan, "Akaryakıt, tüketim yerlerine yakın ve ulaşımın daha az maliyetli olması, bölgedeki kara tanker taşımacılığını en aza indirerek Antalya-Alanya-Gazipaşa karayolundaki trafik yükünün azaltılması, trafik yükünün azaltılmasına katkı olarak turizm bölgesi olan Alanya bölgesinde kaza risklerinin azaltılması, güvenli taşımacılığın sağlanması bölge halkına istihdam yaratılacağı gösterilmektedir.”


Tesisin kapasite artırımı yapabilmesi için 13 ayrı kurumdan izin alınması gerektiğinin altını çizen Türkdoğan, "Alanya ilçesi Yeşilöz ve Uğrak Mahalleleri SİT alanı ve Yeşilöz sahili caretta carettaların üreme ve yumurtlama alanı ve ilçede 584 tesis 170 bin 890 yatak kapasiteli tesisler ile turizme hizmet veriyor. Turizmin sermayesi ise kum, deniz güneş, doğa ve tarih" diye konuştu.


Alanya’da 45, Gazipaşa’da 15 akaryakıt istasyonu bulunduğunu hatırlatan Türkdoğan, "Her istasyon günlük ortalama 1 tanker satışını yapıyor. Bu duruma göre Alanya-Gazipaşa karayolu sınırları içerisinde günlük hareket eden akaryakıt tanker sayısı en fazla 60 araçtan oluşuyor. 140 bin ton depolama ve dağıtım kapasitesi olan bu tesis tam kapasite ile çalıştığını düşünürsek, 20 tonluk taşıma kapasiteli tankerlerin 7 bini Alanya trafiğinde hareket etmesi demektir" dedi.



"Trafiği kaosa sürükleyecek"


Tesisin ilçeye ne kazandırıp, neleri kaybettireceği sorusuna da yanıt veren Türkdoğan, "Denizin içerisinde kurulmuş olan platformda, yanaşacak olan tankerlerde meydana gelebilecek, akaryakıt boşaltım esnasındaki olası bir kazada, nesli tükenmekte olan caretta caretta kaplumbağalarının yumurtlama ve üreme bölgesi tahribata uğrayacak, bir doğa faciası yaşanması kaçınılmaz olacak. Deniz kirliliğinden deniz canlıları yok olacak. Alanya’da turizm işletmeciliği bitecek ve yatırımlar bitme aşamasına gelecek. Bölgede bu tesisin yapılması ile amaçlanan trafik yoğunluğu azaltmayacağı gibi tesisin tam kapasite çalışması durumda trafiğe çıkacak olan 7 bin tanker trafiği kaosa sürüklenecek, can ve mal kaybına neden olabilecek kazalar artacak. İnşaat ve emlak sektörü çok büyük zarar görecek. Bölgede sürdürülen tarım sektörü zarar görecek. Görüntü ve gürültü kirliliği oluşmuş ve artacak. Tesis kuruluş vaatlerinden olan bölge insanının istihdamı 40-50 kişi ile sınırlı kalacak, kazanan sadece firma olacak. Bu tesise ve kapasite arttırma projesine izin verecek olan 13’üncü devlet kurumu ve hükümet. MHP Alanya İlçe Teşkilatı olarak, bölgemize hiçbir yararı olmayan bu tesisin daha da büyütülmemesi için, Alanya halkımız ile birlikte sonuna kadar mücadele edeceğiz" ifadelerine yer verdi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Gaziantep 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Romatoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, iltihaplı bel ve kalça romatizmasının (Ankilozan Spondilit) en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu bildirdi. 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Farkındalık Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Kısacık, “Mayıs ayının ilk cumartesi günü, Dünya Ankilozan Spondilit Günü olarak kutlanır. Tüm dünyada kutlanan Ankilozan Spondilit Günü’nde bu yıkıcı hastalığa dikkat çekerek, hastalığın etkilerini anlamak ve toplumu bilgilendirmek amaçlanmaktadır” dedi. Kronik iltihaplı bir romatizmadır Ankilozan spondilitin öncelikle omurgayı etkileyen kronik iltihaplı romatizma olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, toplumlar arasında sıklığı değişmekle birlikte her bin kişiden 1-10’unda bu hastalığın görülebildiğine vurgu yaptı. Ankilozan spondilitin en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, geceleri hastayı uykudan uyandıran bel ağrılarının da belirtiler arasında bulunduğuna dikkat çekti. Genellikle 20-30 yaşlarında ortaya çıkan bu hastalıkta diz ekleminde ağrı şişlik, topuklarda ağrı, gözde üveit olarak adlandırılan iltihabi durumların da ortaya çıkabildiğini ifade eden Prof. Dr. Kısacık, şu bilgileri paylaştı: “Hastalık tanı konmadığı zaman maalesef şekil bozukluğu, erken emeklilik ve iş gücü kaybına neden olabilmektedir. Tanı için hastalarının şikayetlerinin yanı sıra ilgili eklemlerin manyetik rezonans (MR) ya da röntgen gibi yöntemlerle görüntülenmesi gerekmektedir.” Tedavi “Ailesel geçişi oldukça yüksek olan bu hastalık, erken tanı sonrası çok başarılı şekilde tedavi edilmektedir” diyen Prof. Dr. Kısacık sözlerini şöyle tamamladı: “İlaç tedavisinin yanı sıra egzersiz, kilo kontrolü gibi genel yaşam önerileri de büyük önem taşımaktadır. Ankilozan spondilit hastalarının doğru bilgi edinebilmeleri için bu konuyla yakından ilgilenen Romatoloji Uzmanları, ilgili hasta dernekleri ve Romatoloji Derneklerine ulaşmaları en sağlıklı yol olacaktır.”
İstanbul Türkiye’de çocukların yüzde 30’u toksik ebeveyn ile karşı karşıya Son zamanlarda sıklıkla duyulan toksik ebeveynlik kavramı hakkında bilgilendiren İstanbul Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, Türkiye’de yüzde 20-30 oranda çocuğun toksik ebeveyne maruz kaldığını söyledi. Bunun sonucunda depresyonun en fazla görülen hastalık olduğuna işaret eden Kocayörük, “Depresyon hastalarının yüzde 50’sinde travmatik çocukluk yaşantıları söz konusudur. Ülkemiz için de aynı şey geçerli. Genelde depresyon görüntüsü altında olan kişilerin de toksik ebeveynlere maruz kaldıklarını biliyoruz” dedi. Son dönemlerde oldukça yaygınlaşan ‘toksik’ kavramı birçok alanda karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri de ‘toksik ebeveynlik’ kavramıdır. Bu kavram; ebeveynlerin çocukları için en iyisini istese de bazen onları fazlaca sıkmaları ya da özgür bir birey olmalarını kısıtlamaları anlamına geliyor. Anne babaların da aslında toksik ailelerden geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, “Bu yüzden ilişki ve bağlanma şekilleri aslında çocuklarını da etkiliyor. Hatta çocuklarının da ilerde kuracakları ilişki yine toksik şekilde devam edebiliyor. Nesilden nesle aktarılıyor. Burada suçlu aramak yerine çözüme odaklanmalı” açıklaması yaptı. “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri toksik ebeveynliktir” Toksik ebeveyn davranışlarını sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük, “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri, sürekli çocuğu didiklemeleri, sınırları aşmaları, çocuğun birey olduğunu kabul etmekten ziyade kendilerinin bir uzantısı olduğunu görmeleri toksik ebeveynliktir. Örneğin bu ebeveynler; çocuğu sınavda 99 notu aldığında ‘neden 100 almadın’ diye eleştirirler, çünkü hiçbir şeyle yetinmezler. Sürekli çocuk üstünde baskı, otoriter kurarlar. Bunun en büyük nedenleri arasında ise ailelerin çocuklarına empati yapamaması, çocuğun ihtiyaçlarını göremeyip anlayamaması yer almaktadır. Tabii bunu bile isteye yapmıyorlar. Çünkü onların da kendi ihtiyaçları zamanında görülmeyerek onlara da bu şekilde davranıldı” dedi. “Değerlilik ihtiyacı karşılanmayan çocukların kendini geliştirmesi zordur” Tedavisinde ise terapistlere büyük iş düştüğünü belirten Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük şunları söyledi: “İnsanlar kendilerinin farkında da olmalıdır. Ama genellikle bu durumun farkında olmazlar. Sevilmeyip sayılmayan, biricilik ve değerlilik ihtiyacı karşılanmamış çocukların kendilerini geliştirmesi oldukça zordur. Bu yüzden kendilerinden beklentileri de düşüktür. Dünyaya genellikle olumsuz bakarlar. En önemlisi de öğrendikleri bağlanma biçimini, hayatlarında benzer bağlamda gösterecekler. Örneğin; sevgili, eş, arkadaşlık ilişkilerinde bu tarz bağlanma ilişkisi olacak. Mesela aşağılayıcı bir bağlanma stili gördüyse etrafındakileri aşağılayacak. Toksik ebeveynler genellikle klinik tanı almamış olsa da çoğunlukla ruhsal bozukluğu ya da kişilik bozukluğu olan kişilerdir. Narsist bir ebeveynle birlikteyseniz narsist olma ihtimaliniz çok yüksek. Kaygılı bir ebeveynle büyüyorsanız kaygılı olma ihtimaliniz çok yüksek.” “Ailelerini olduğu gibi kabul edip sınır çizerek hayatlarına devam etsinler” Ailelere ve özellikle de çocuklarına önerilerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük son olarak şunları söyledi: “Aileler açık iletişimde olmalı. Çocuğunu dinlemeyi öğrenen her aile, bu anlamda yol katedecektir. Çünkü çocukların ihtiyaçlarını öğrenebildiklerinde, hissedebildiklerinde zaten tutumlarını değiştirecekler. Anne babalar kendilerine şunu sorsunlar; ‘ben çocuğumdan ne istiyorum, o benim bir uzantım mı, ona gücümü mü göstereyim, o benim her dediğimi yapsın mı?’ Yoksa sadece o benim çocuğum ve o ayrı birey. ‘O da kendi başına bir birey olarak kendi hayatını ve kendi yolunu bulacak’ şeklinde mi düşünüyorlar? Bu tür ailelere maruz kalan çocukların tutunacak dala ihtiyacı vardır. Öğretmen ya da başka akrabadan özdeşim kuracağı birilerini bulabilirler. Bu onlara iyi gelecektir. Aileler çoğunlukla toksik olduğunu kabul etmez. Çocuklar toksik bir aileye sahipse onları olduğu gibi kabul edip kendi sınırlarını çizebilir. Ebeveyniyle kuracağı empatik ilişkide çocuk, öfkelenmeyi ve kızmayı bırakabilir. Öfke ve kızmayı bıraktığında da onları olduğu gibi kabul edebilir. Olduğu gibi kabul ettikten sonra da kendi yolunu çizebilir. Diğer türlü anne babasına tepkili hayat yaşamak onları; madde bağımlılığına, kötü arkadaşlar edinmeye, kendine zarar verici davranışlarda bulunmaya kadar götürür. Çünkü kızgınlık ve öfke buna iter. Ailelerini anlayabilirlerse ailesinin onu anlamasını beklemeden hayatlarına devam edebilirler.”
Samsun Ormanda çöp toplama etkinliği Samsun’un Vezirköprü ilçesinde “Orman Benim” sloganı ile ormanda çöp toplama etkinliği yapıldı. Tarım ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü tarafından “Orman Benim” sloganı ile 81 ilde ve bütün ilçelerde, orman yangınlarına karşı farkındalık oluşturmak için bir program düzenlendi. Vezirköprü’deki farkındalık etkinliği ise Çaputlu mevkisinde gerçekleştirildi. Amaçlarının orman yangınları çıkmadan önlem almak olduğunu belirten Vezirköprü Orman İşletme Müdürü Mecit Koçak, “Orman Benim” yangınlara karşı farkındalık programı ile ilgili yapığı açıklamada, amaçlarının yangın çıkmadan önlem almak olduğunu belirterek, “Benim Ormanım’ etkinliği kapsamında Türkiye’nin bütün illerinde ve tüm ilçelerinde bu etkinlik düzenlendi. Bizler de Kaymakamlık, İlçe Emniyet Müdürlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü, İlçe Jandarma Komutanlığı ve bazı sivil toplum kuruluşlarının katılımı ile Çaputlu mevkisinde etkinliğimizi gerçekleştirdik. Amacımız, çevremizin daha temiz olması, özellikle küresel ısınmadan kaynaklı son yıllardaki orman yangınlarına karşı dikkat çekmek ve yangın çıkmadan tedbir almak. Çıkan yangınlarının yüzde 90’ı insan kaynaklı, yanan alanların da yüzde 99’u insan kaynaklıdır. Yangını çıkmadan önlemek için bu proje başlatıldı" dedi. Programa İlçe Kaymakamı Özgür Kaya, Cumhuriyet Başsavcısı Emre Kaya, Vezirköprü Meslek Yüksekokul Müdürü Prof. Dr. Necati Tomal, İlçe Jandarma Komutanı J. Binbaşı Ümit Çetinkaya, İlçe Emniyet Müdürü Ahmet Çelik, kurum müdürleri, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum kuruluşları, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.