GENEL - 04 Haziran 2020 Perşembe 15:07

Öğretim Üyesi Demirtaş: “Korona virüs ruh sağlığı açısından ciddi bir risk oluşturuyor”

A
A
A
Öğretim Üyesi Demirtaş: “Korona virüs ruh sağlığı açısından ciddi bir risk oluşturuyor”

Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr.

Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Ayşe Sibel Demirtaş, salgının oluşturduğu belirsizliğin pek çok insan için oldukça stres verici olduğunu belirterek, “Korona virüs yalnızca ölümcül bir hastalık değil aynı zamanda toplumun ruh sağlığı açısından ciddi bir risk oluşturuyor” dedi.


Çin’in Hubei eyaletindeki Wuhan kentinde ortaya çıkarak kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan korona virüs salgını, mevcut dünya düzeninin de sorgulanmasına yol açtı. Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi ilan ettiği korona virüs salgını sonrasında, insanların kaygısı ve yeni normal hayata uyum sorunları hakkında araştırmalar yapan Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Dr. Öğretim Görevlisi Ayşe Sibel Demirtaş, salgının oluşturduğu belirsizliğin pek çok insan için oldukça stres verici olduğunu söyledi.



“Salgın ortaya çıkmadan önceki hayat koşullarımıza ne zaman dönebileceğiz?”


1 Haziran itibariyle yeni normal hayata geçmeye başladıklarını aktaran Demirtaş, “Salgın henüz bitmiş değil ve geleceğimizi nasıl şekillendireceğini bilmiyoruz. Akıllardaki en belirgin soru, salgın ne zaman bitecek? Salgın ortaya çıkmadan önceki hayat koşullarımıza ne zaman dönebileceğiz? Pandeminin oluşturduğu bu belirsizlik pek çok insan için oldukça stres verici. Bu bakımdan korona virüs yalnızca ölümcül bir hastalık değil aynı zamanda toplumun ruh sağlığı açısından ciddi bir risk oluşturuyor. Nitekim yeni yayımlanan araştırmalar pandemiye bağlı ruh sağlığı sorunlarının ortaya çıkmaya başladığını göstermektedir. Bu sorunların başında kaygı bozuklukları geliyor. Aslında kaygının bir düzeyde insan yaşamına olumlu etkileri vardır. Uyum sağlayıcı işlev açısından kaygı koruyucu bir role sahiptir, çünkü olumsuz deneyimleri önleme amacıyla kişiye tehlike sinyali gönderir, harekete geçmesi için onu motive eder. Normal düzeyde kaygı bizim tehlikelere karşı uyanık olmamızı ve kaçınma davranışı sergilememizi sağlar. Böylece hayatta kalma şansımız artar. Örneğin, virüse yakalanmamak ya da salgının artmasını önlemek için aldığımız önlemler; maske takmak, fiziksel mesafe ve hijyen kurallarına uymak yaşadığımız kaygı sonucunda aldığımız önlemlerdir” dedi.



"Ön yargılı ve olumsuz düşünürler, güvenli durumlarda bile olumsuz sonuçları vurgular"


Hiçbir şekilde kaygı ya da endişe duyulmaması, gerekli tedbirlerin alınmasını engelleyeceğini söyleyen Demirtaş, “Bir miktar kaygının uyumlu ve gerekli olduğunu söyleyebiliriz. Diğer taraftan uyumlu olmayan kaygı gerçekçi olmayan korkulara tepki olarak gelişir ve bireyin uygun şekilde davranma becerisini önemli ölçüde etkiler. Dolayısıyla kişinin ruh sağlığı bozulur. Yoğun kaygı yaşayan kişiler ön yargılı ve olumsuz düşünürler, güvenli durumlarda bile olumsuz sonuçları vurgular. Bu kişiler çevrelerindeki her şeyi tehdit olarak görürler. Pandemi tekrar artarsa, ya virüs bana bulaşırsa, aileme bulaştırırsam’ gibi yoğun, ön yargılı ve olumsuz düşünceler yoğun kaygının ortaya çıkmasına neden olur” diye konuştu.



"Araştırma sonucunda kaygı düzeyi beklendiği gibi ortalamanın üstünde çıktı"


Pandemi sürecinde ortaya çıkan ruhsal sıkıntıların uzun vadede başka ve kalıcı sorunlara dönüşmemesi açısından koruyucu ruh sağlığı programlarının büyük önem taşıdığını ifade eden Demirtaş şöyle konuştu: “Koruyucu ruh sağlığı programları risk faktörlerinin ve koruyucu faktörlerin ele alınıp belirlenmesini sağlar. Benim de pandemi sürecinde yürütmüş olduğum bir araştırmam oldu. Türkiye’nin her bölgesinden 674 kişinin katıldığı araştırmanın amacı kaygıya yönelik koruyucu faktörleri ve risk faktörlerini açığa çıkarmaktı. Araştırma sonucunda kaygı düzeyi beklendiği gibi ortalamanın üstünde çıktı. Araştırmada yer alan sorulardan bir tanesi ‘Korona virüs salgınının ruh sağlığınızı olumsuz etkilediğini düşünüyor musunuz’ sorusuydu. Katılımcıların yüzde 35’i evet, yüzde 48’i kısmen, yüzde 17’si de hayır seçeneğini işaretlemişti. Buna paralel olarak kaygı puanları evet diyenlerin en yüksek, kısmen diyenlerin ortada, hayır diyenlerin de en düşük şeklindeydi.”



“Umudu, insan yaşamının kaynağı ve iyileştirme kuvveti olarak düşünmeliyiz”


Yapılan birçok araştırmada kadınların erkeklere oranla daha kaygılı olduğunu ifade eden Demirtaş, “Bu durumun hormonal farklılıklardan ve sosyal beklentilerden kaynaklanabileceği vurgulanıyor. Bu araştırmadaki amaç iki önemli pozitif kişilik özelliği olan bilişsel kontrol ve esneklik ile umudun kaygı üzerindeki koruyucu etkilerini ortaya çıkarmaktı. Beklendiği gibi bilişsel kontrol ve esneklik düzeyi ile umut düzeyi yüksek olan kişilerin kaygı puanları diğerlerine göre daha düşük çıktı. Araştırma sonucundan yola çıkarak umut ile bilişsel kontrol ve esnekliğin kaygıya yönelik önemli kişilik özellikleri olduğunu söyleyebiliriz. Umudu, insan yaşamının kaynağı ve iyileştirme kuvveti olarak düşünmeliyiz. “Umut seviyeleri yüksek olan bireyler, diğerleri kadar aksilik yaşasa da zorluklara uyum sağlayacak, sıkıntıyla başa çıkabilecek inançlara sahiptirler. Bu nedenle karşılaştıkları olumsuz durumları, engelleri başarısızlık olarak değil bir meydan okuma, aşılması gereken güçlük olarak görürler. Bilişsel kontrol ve esneklik düzeyi yüksek kişiler stresli durumlara tepki vermeden önce birden fazla bakış açısıyla yaklaşırlar, stresli durumları yeniden değerlendirerek olumsuz düşünce ve duygularını kontrol edebilirler ve alternatiflere odaklanırlar” şeklinde konuştu.



“Sonuç olarak hep beraber umutlu düşünmeyi sürdürelim”


Dünyayı sarsan bu yeni gerçeklik karşısında var olan durumu kabullenip bununla başa çıkmaya çalışılması gerektiğini ifade eden Demirtaş, “Öncelikle gerçeği olduğu gibi kabullenmeliyiz. Pandemi henüz bitmiş değil. Eski normal hayatımıza dönemesek de virüs tehdidi ile yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Bu bakımdan virüse yönelik tehlikeyi abartmadan, ön yargılı ve olumsuz düşüncelerimizin farkına varmalı ve uzmanlar tarafından önerilen maske, hijyen ve fiziksel ve sosyal mesafe kurallarına uyarak yeni normal hayatımıza uyum sağlamaya çalışmamız gerekiyor. Sonuç olarak hep beraber umutlu düşünmeyi sürdürelim, gerekli tedbirleri alalım ve var olan durum içerisinde nelere yapabileceğimize odaklanalım” ifadelerine yer verdi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Büro Memur-Sen Genel Başkanı Yazgan: "Çalışma Meclisi’ni önemsiyoruz" Büro Memurları Sendikası (Büro Memur-Sen) Genel Başkanı Yusuf Yazgan, "Çalışma Meclisi’nin Bakanımız Vedat Işıkhan’ın gayretleriyle yeniden toplanması ve tarafların bir araya gelerek konuları müzakere etmesi önemli ve değerlidir. Ancak bundan daha değerlisi, hükümetin bu çalıştaya önem verdiğini göstermesidir" dedi. Büro Memur-Sen Genel Başkanı Yusuf Yazgan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca 13.’sü gerçekleştirilen Çalışma Meclisi Toplantısı’nı önemsediklerini ve sorunların çözümünde önemli bir aşama olarak gördüklerini söyledi. Yazgan, Çalışma Meclisi Toplantısı sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımcıları Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ağırlamasını ise Çalışma Meclisi’ne en üst makamın desteği olarak gördüklerini ifade etti. Çalışma Meclisi’nin ’Türkiye Yüzyılı’nda Çalışma Hayatı: Emeğin, Sendikal Örgütlenmenin ve İstihdamın Geleceği’ başlığıyla toplandığını hatırlatan Yazgan, “Çalışma Meclisi’nin uzun bir aradan sonra Sayın Bakanımız Vedat Işıkhan’ın gayretleriyle yeniden toplanması ve tarafların bir araya gelerek konuları müzakere etmesi, çözüm yolları üzerine kafa yorması önemli ve değerlidir. Ancak bundan daha değerlisi, hükümetin bu çalıştaya önem verdiğini göstermesidir. Bu ise, çalıştayda ele alınan ve dile getirilen konular üzerine bakanlığın çalışma başlatması, gerekirse komisyonlar bazında çalışma grupları oluşturmasıdır” ifadelerini kullandı. Çalışma Meclisi’ne katılan tarafların dile getirdiği her konuya yönelik adım atılmasının, çalıştayın gerçekleşmesinden fayda umulduğunun bir göstergesi olacağına dikkat çeken Yazgan, Bakan Işıkhan’dan somut sonuçlar çıkarmak için süreci devam ettirmesini istedi. Çalışma Meclisi’nde ele alınan konularla istek ve önerilerin kamu görevlilerinin ve çalışma hayatının gerçek sorun ve talepleri olduğunu da belirten Yazgan, “Çalışma Meclisi’nin toplanmasını önemsiyoruz. Tarafların katılımını önemsiyoruz. Her konunun ele alınmasını ve dile getirilmesini önemsiyoruz. Bundan sonra önemsemek istediğimiz şey ise, orada konuşulan konuların çözüm aşamasına geçirilmesidir” dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, katılımcı heyeti Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde kabul etmesi ve ağırlamasının, Çalışma Meclisi ve katılan taraflara verilen önemin bir göstergesi olduğunu belirten Yazgan, bu kadar önem atfedilen bu programın çalışma hayatının sorunlarının çözümüne vesile olmasını beklediklerini kaydetti.
Gümüşhane Prof. Dr. Nafiz Maden: “Rize Çayeli’nde günlük 1 ton petrol denize sızmaya devam ediyor” Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’ın Sinop, Trabzon ve Rize’de petrol bulunabilecek alanlarda çalışma yapılması için takvim hazırlandığına dair açıklamalarını değerlendiren Gümüşhane Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nafiz Maden, “Petrol sızıntısını seçim vaadi olarak görenler yanıldı, Rize’de günde 1 ton petrol denize sızıyor” dedi. Gümüşhane Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nafiz Maden, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar tarafından Sinop, Trabzon ve Rize açıklarında petrol olduğu düşünülen alanlarda çalışma yapılması için bir takvim oluşturulduğu açıklamalarının ardından değerlendirmelerde bulundu. Bölgede yaptıkları çalışmalarda bu sızıntıları ve bölgenin potansiyel petrol ve doğalgaz rezervlerini ortaya koyduklarını ifade eden Prof. Dr. Maden, bu haberleri seçim vaadi olarak değerlendirenlerin yanıldıklarını söyledi. Bölgede yapılacak çalışmaları olumlu ama geç kalınmış bir işlem olduğunu ifade eden Prof. Dr. Maden, bölgede 1900’lü yılların başından itibaren çalışmaların yürütüldüğünü belirtti. Ayrıca Rize’nin Çayeli açıklarındaki petrol sızıntısının günlük 1 tona ulaştığının altını çizen Prof. Dr. Maden, sondaj yapılacak alanlardan petrol çıkacağına inancının tam olduğunu kaydetti. "Petrol haberlerini herkes seçim yatırımı olarak gördü, seçim bitti ama petrol denize sızmaya devam ediyor" Prof. Dr. Nafiz Maden, “Geçtiğimiz günlerde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Karadeniz’de 3 noktada sondaja başlanacağını duyurdu. Biz bunu destekliyoruz ancak geç kalınmış bir adım olarak görüyoruz. Çünkü geçtiğimiz yıllarda Barbaros Hayrettin Paşa Gemisi Trabzon’a gelmişti ve çıkan haberlerde petrol aranacağına dair beyanlarda bulunmuştu. 2024 yılında ise gemi Sinop açıklarında sismik araştırma yapmış ve bu da Rize halkında bir umutsuzluğa neden olmuştu. Ancak kendilerine tavsiyem şudur ki hiç umutsuzluğa kapılmasınlar, TPAO Genel Müdürü Rize Çayeli’ne gelecektir. Ardından bakanımız Rize Çayeli’ne gelecektir hiç endişeniz olmasın. Kendilerinin yaptığı bu çalışmayı çok olumlu buluyorum. Geçtiğimiz yıllarda hem batı hem doğu Karadeniz’de yaptığımız çalışmalarda Karadeniz’in özellikle zengin doğalgaz ve petrol rezervlerinin olduğunu ortaya koymuştuk. Bunu uydu verileriyle ortaya koyduk. Rize Çayeli açıklarındaki petrol sızıntısının günde 1 ton Rize’ye sızdığından bahsetmiştik. Bizim bu söylemimize kimse inanmadı, hatta bazı Rizeliler de bana inanmamıştı, bunun bir seçim yatırımı olarak seçim öncesinde sızdığını söylemişlerdi ancak seçim oldu bitti herkes aldı alacağını şimdi o petrol sızıntısı hala devam ediyor” diye konuştu. “Karadeniz artık hamsi ve balığın olduğu bir yer değil, petrolün de çıktığı bir deniz olsun” Bölgede 1900’lü yılların başından bu yana petrol ve doğalgaz ile ilgili çalışmaların yürütüldüğünü dile getiren Gümüşhane Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nafiz Maden, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Sadece Rize Çayeli’nde günde 1 ton sızmıyor, ayrıca Ünye açıklarındaki petrol sızıntısı da sızmaya devam ediyor, burada seçimlerle alakalı bir durum yok. Bunlar sadece bizim söylemimiz değil geçmişte de bu tür araştırmaların olduğuna yönelik elimizde gazete arşivleri var. Bu sızıntıların doğal kökenli olduğu biliniyor. Bu nedenle Barbaros Hayrettin Paşa Gemisinin Doğu Karadeniz’e gelerek daha önce yapılan sismik çalışmaların yeni bir anlayışla birlikte değerlendirilerek, petrolün bulunduğu rezervin tespit edilip sondajlarla çıkarılması gerekiyor. Geçmişte yapılan yine bir haber var Ali ve Hüseyin Karahan isimli Rize Çayeli’ndeki vatandaşlarımızın söylediği şöyle bir söylem var. Karadeniz artık hamsi ve balığın olduğu bir yer değil petrolün de çıktığı bir deniz olsun diye söylemleri var biz bu söylemi tekrar ediyoruz. Bakanımıza, TPAO Genel Müdürüne ve Cumhurbaşkanımıza buradan sesleniyoruz. Rize Çayeli’nde petrol sızıntısı var hatta Sürmene’den Hopa’ya kadar olan bölge petrol açısından uygun rezervlere sahip bu bölgelerin araştırılıp uygun alana sondaj yapılırsa petrol çıkacağına gönülden inanıyorum.”
İstanbul Sultangazi’de oyun konsolu hırsızlığı kamerada: "Arabamı çekip geleceğim" diyerek kaçtı Sultangazi’de bir oyun salonuna müşteri kılığında giren şüpheli, işyeri sahibinin dalgınlığından yararlanıp 3 bin 500 lira değerindeki oyun konsolunu çaldı. Telefon ile konuşuyor gibi yapan hırsız, daha sonra ise "aracımı çekip geleceğim" diyerek hızla işyerinden uzaklaştı. Olay anı ise işyerine ait güvenlik kamerasına yansıdı. Olay dün saat 12.00 sıralarında Cebeci Mahallesi’nde yaşandı. İddiaya göre, müşteri kılığında oyun salonuna gelen şüpheli, önce içeride dolanmaya başladı. Ardından ise işyeri sahibinin misafiri ile ilgilenmesini fırsat bilerek, farklı bir masada bulunan oyun konsolunu çalıp, montunun cebine sakladı. Daha sonra ise telefonla görüşüyormuş gibi yapan şüpheli, "aracımı çekip geleceğim" diyerek hızla kaçtı. Yaşanan olayı anlatan işyeri sahibi İsmail Çarkı, "Sabah dükkanımı açtım ve temizlik yaptım. Misafirim gelmişti mutfakta ona kahve yapıyordum. O sırada arkadaş geldi ve oyun oynamak istediğini söyledi. Masayı açtım daha sonra lavaboyu sordu gösterdim. Ben tekrar mutfağa misafirim ile ilgilenmek için geçtiğimde lavabodan çıkıyor, kolonun arkasından bana bakıyor. Daha sonra ise oyun oynamaya oturur gibi yapıp koşarak geliyor ve buradan konsolu alıyor montunun cebine koyuyor. Sonra telefon ile görüşüyor gibi yapıyor, daha sonra ise aracını olduğu yerden çekmesi gerektiğini ve tekrar geri geleceğini söyleyip çıktı ve gitti. Bende o ara fark etmedim misafirim olduğu için. Sonradan fark ettim ve kameraya baktım. 3 bin 500 TL civarında maddi değeri var" dedi. Olay anı kamerada Oyun salonuna müşteri kılığında giren şahıs 3 bin 500 TL değerindeki oyun konsolunu çalarken, o anlar işyerine ait güvenlik kamerasına yansıdı. Görüntülerde oyun salonuna gelen hırsızın, işyeri sahibinin dalgınlığından yararlanıp konsolu alıp montunun cebine sakladığı, ardından ise telefonla görüşüyormuş gibi yaparak, aracını çekme bahanesi ile hızla işyerinden ayrıldığı görülüyor.
Sivas İlk yerli ve milli motor bloğu bu müzede sergileniyor Sivas’ın tarihî mirasını ve endüstriyel geçmişini keşfetmek isteyenler için TÜRASAŞ Müzesi, bir zaman makinesi gibi işlev görüyor. 1939 yılında kurulan TÜRASAŞ, günümüze kadar uzanan zengin tarihini, ziyaretçilerine görsel bir şölenle sunuyor. Sivas kent merkezinde bulunan Türkiye Raylı Sistem Araçları Sanayi (TÜRASAŞ), buharlı lokomotiflerin ve yük vagonlarının bakım ve onarım işlerinin yapılması amacıyla kuruldu. 1939 yılında Cer Atölyesi ismiyle kurulan fabrika bugün TÜRASAŞ ismiyle hizmet veriyor. Fabrika içerisinde kurulan müze ise demiryolu geçmişine adeta ışık tutuyor. Kurulduğu günden bugüne kadar üretilen yaklaşık 3 bin parça müzede sergileniyor. Devrim otomobilin motor kalıbı olmak üzere vagon prototip maketlerden en küçük vagon parçalarına kadar yaklaşık 3 bin antika parça ziyaretçilerini geçmişe götürüyor. “Devrim otomobilin motor kalıbı da sergileniyor” TÜRASAŞ Sivas Bölge Müdürü Atanur Karadağ, müzenin halka açık olduğunu söyleyerek, “Eğitim kısmında çırak okulunun kullandığı bando takımı var burada. Eskişehir’de üretilen devrim arabasının motor blok modeline varana kadar burada parçaları sergilemekteyiz. Müzemiz halka açık. Mesai saatleri içerisinde talep eden herkes gezebilir. Bu parçaları görebilir. En değerli parça bence devrim arabasının motoru. Çünkü bir tarihe tanıklık ediyor. O zaman çekilen filmde de bahsediyorlar. Devrim arabasının motor bloku defalarca dökülüyor çatlıyor, sorun çıkıyor. En son orada deniyor ki Sivas’ta cer atölyesi dökümhanesinde bir usta var ancak o usta bunu yapar diyorlar. Sivas cer atölyesi dökümhanesinde döktürülen parçayla devrim arabasının motorunda muvaffak oluyorlar. Bu çok önemli bizim için. Bunun dışında aslında bana sorarsanız her bir parçası önemli. Ben 1985 yılında çırak okuluna girdim. Baktığınız zaman aslında ben de müzenin bir parçasıyım. Çeşitli ürünler, yaptığımız vagonların maketleri burada sergileniyor. Açılışa dair fotoğraflar, anı defteri. Her şey burada mevcut. Sinemamızın film makinesi hepsini burada sergiliyoruz” dedi.