GENEL - 08 Ekim 2019 Salı 13:57

Kestanede hasat sezonu yaklaştı, sırık pazarı canlandı

A
A
A
Kestanede hasat sezonu yaklaştı, sırık pazarı canlandı

Türkiye’de en fazla kestanenin üretildiği Aydın’da kestane hasat sezonu öncesi köylerde sırık pazarları kurulmaya başladı.

Türkiye’de en fazla kestanenin üretildiği Aydın’da kestane hasat sezonu öncesi köylerde sırık pazarları kurulmaya başladı. Tanesi 50 TL ile 150 TL arasında değişen sırıklar kestane üreticileri tarafından yoğun ilgi görüyor.


Aydın’ın Köşk ilçesine bağlı kırsal Sarıcam Mahallesi’nde kurulan sırık pazarı kestane hasat sezonu öncesi yoğun ilgi gördü. Bu yıl kestanede rekolte ve kalitenin çok iyi olduğunu belirten Sarıcam Muhtarı Rıfat Göktaş, “Ürünler iyi inşallah fiyatlar da iyi olur. İncir üretiminde köylü perişan oldu. Kestane de aynı duruma düşürse bölge çiftçisi perişan olur. Bu nedenle beklentimiz yüksek. Geçen yıl sezonda kestanenin toptan kilogram fiyatı 19 TL ile başladı. Daha sonra 12 TL’ye kadar düştü. Bu yıl fiyat 15 TL’nin altında olursa üretici zora düşer” diye konuştu.


Kestane hasadında kestane çırpma işinin tamamen sırıklarla yapıldığını ve kestane çırpmak için henüz makine üretilmediğini belirten sırık üreticisi Nurettin Küçükten ise, bu işin bir sektör haline geldiğini yıllardır sırık ürettiklerini söyledi. Zeytin hasadında makineli çırpma işine geçildikten sonra sırık üretimini kestane hasadına göre yaptıklarını belirten Nurettin Küçükten, fiyatların sırığın uzunluğuna göre 50 TL ile 150 TL arasında değiştiğini sırık uzunluklarının ise 3 metre ile 8 metre arasında değiştiğini söyledi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.