EKONOMİ - 21 Ocak 2021 Perşembe 10:29

Türkiye 2 yılda 472 milyon dolarlık kuru incir ihraç etti

A
A
A
Türkiye 2 yılda 472 milyon dolarlık kuru incir ihraç etti

Dünyayı etkisi altına alan Korona virüs insanların sağlıklı gıdaya olan eğilimlerini de arttırdı.

Dünyayı etkisi altına alan Korona virüs insanların sağlıklı gıdaya olan eğilimlerini de arttırdı. Tüm dünyada her geçen gün artan tüketici bilinci ve sağlıklı gıdaya olan talep kapsamında Türkiye de üretilen kuru meyvelere olan talebi de arttırdı. Türkiye son iki yılda 472 milyon dolarlık kuru incir ihraç etti.


Verilere göre; Türkiye geneli kuru meyve ve mamulleri ihracatı 2020 yılında 1,4 milyar dolara ulaştı. 477 bin 150 ton kuru meyve 162 ülkeye ihraç edildi. İhracatımızda Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD ön plana çıkarken Çin’e Türkiye geneli kuru meyve ve mamulleri ihracatı 2020 yılında yüzde 21 artarak 28 milyon dolara ulaştığı belirtildi.


2020 yılında kuru meyve ihracatında önde gelen pazar arasında; Almanya 202 milyon dolarla ilk sırada, Birleşik Krallık 188 milyon dolarla ikinci, 101 milyon dolarla İtalya üçüncü, 93 milyon dolarla Fransa dördüncü, 92 milyon dolarla ABD’nin ilk beşinci sırada yer aldığı belirtildi.


Ege’den 2020 yılında yapılan ihracatta ise ilk 5 ülke; 171 milyon dolarla Birleşik Krallık, 116 milyon dolarla Almanya, 73 milyon dolarla İtalya, 61 milyon dolarla Hollanda, 44 milyon dolarla ABD olarak açıklandı.


2020 yılı pandemi döneminde sağlıklı gıdanın önemi her kesim tarafından daha iyi anlaşılması ile sanal ticaretin de gelişmesi ile kuru meyvelerin sadece beslenmek amacıyla değil sağlık için tüketilmeye başlandığı belirtildi. Türkiye’nin son iki yılda 472 milyon dolarlık kuru incir ihracatı yaptığı ve ihracat rakamında her hangi bir düşüş yaşanmadığı belirtildi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.