GENEL - 20 Kasım 2017 Pazartesi 11:18

(Özel Haber) Balıkesir Devlet Hastanesi Acil Servisi günde 900 hastaya bakıyor

A
A
A
(Özel Haber) Balıkesir Devlet Hastanesi Acil Servisi günde 900 hastaya bakıyor

Yoğun bir tempo içerisinde mesai yapan Balıkesir Devlet Hastanesi Acil Servisi günde 900 hastaya bakıyor.

Yoğun bir tempo içerisinde mesai yapan Balıkesir Devlet Hastanesi Acil Servisi günde 900 hastaya bakıyor.


Acil serviste en büyük sıkıntı yoğunluk. Bir çok vatandaşın durumu acil olmadığı halde meydana getirdiği gereksiz yoğunluk, gerçekten acil hastalara müdahalede zaman kaybı yaşanmasına sebep oluyor. Balıkesir Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı Dr. Ahmet Köse hastane acil servisine günde ortalama 900 hastanın başvurduğunu, hafta sonları ise bu sayının bine ulaştığına dikkat çekerek, “Bu hastaların çoğunluğu 16-24 saatleri arasında bize gelmektedir. Gün içerisinde saat 16’ya kadar baktığımız hasta sayısı 2250- 300 civarında iken geri kalan hastalarımızın yoğunluğunu 16 ile 24 saatleri arasındaki hasta gurubumuz oluşturuyor. Biz bu hizmeti kesintisiz ve etkin bir şekilde yürütebilmek için triaj dediğimiz bir tabloya göre çalışıyoruz. Burada hastalarımızı sınıflandırıyoruz; sarı, kırmızı ve yeşil guruba ayırıyoruz. Kırmızı hastalar bizim için bekletilemeyecek ve hemen müdahale edilmesi gereken grubu oluşturuyor. Sarı gruptaki hastalara müdahale edilmesi gerekir, ama bunlar bekletilebilir hastalardır. Onlar durumlarına göre yarım saat ile 1 saat arasında bekletilebilecek gruptur. Yeşil grup ise hastaların ayakta gelip poliklinikte muayene olabilecekken acilimizdeki yoğunluğu arttıran grup olarak değerlendirebiliriz. Bunlar bir sonraki günü bekleyebilir aile hekiminde ertesi gün muayene olabilir. Özellikle yeşil hasta grubunu boğaz ve baş ağrısı grubu oluşturmaktadır” dedi.



Hastaların hepsi öncelik istiyor


Acil Servis Sorumlu Hemşiresi Hülya Kaçıcı, görev yapan tüm sağlık çalışanlarının hepsinin eğitimli olduğunu belirterek, “Buradaki arkadaşlarımızın hepsi sertifikalarını almış ve hastaların öncelik derecesini belirlemek için burada. Her yıl eğitimleri 6 ayda bir tamamlanıyor. Yaşadığımız en büyük zorluk; hastaların hepsi öncelik istiyor. Bu konuda çok zorluk çekiyoruz. Bu konuda çok zorluk çekiyoruz, en büyük sıkıntımız bu aslında” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.