ASAYİŞ - 24 Nisan 2025 Perşembe 16:03

Eşine pompalı tüfekle dehşet yaşatan kocanın savunması kan dondurdu

A
A
A
Eşine pompalı tüfekle dehşet yaşatan kocanın savunması kan dondurdu

Bartın’ın Amasra ilçesinde pompalı tüfekle boşanma aşamasındaki eşini bacaklarından vuran koca, ilk kez hakim karşısına çıktı. 13 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası talebiyle yargılanan sanığın mahkemedeki ifadeleri kan dondurdu. Sahte plakalı, hacizli ve sigortası bulunmayan araçla yakalanan sanık, "Eşim olacak şahıs, ’Sen baba mısın şerefsiz’ deyince tahrik oldum. Eline telefonu alınca korktum, panik oldum. Korkutmak için yere ateş ettim" diyerek kendisini savundu.


2 çocuk annesi Ahsen Nur Paşalı (27), 27 Ağustos 2023 tarihinde 7 yıldır evli olduğu ve şiddet gördüğü kocasından kaçmak için sığındığı Bartın’ın Amasra ilçesi Kum Mahallesi Küçük Liman mevkisinde ablasına ait hediyelik eşya dükkanı önünde uğradığı silahlı saldırıda ayaklarından yaralanmıştı. Pompalı tüfekle dehşet yaşatan Okan Paşalı ve arkadaşı U.G, kaçarken Kastamonu’nun Cide ilçesinde yakalanarak gözaltına alınmıştı. Nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanan Okan Paşalı ve arkadaşı U.G. hakkında Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan iddianamede "kasten tasarlayarak yakın akrabayı öldürmeye teşebbüs" suçundan 13 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası talep edilmişti. Bartın 1. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan Okan Paşalı ve U.G. hakim karşısına çıktı. İlk duruşmaya tutuklu sanıklar Okan Paşalı ve U.G. ile mağdur Ahsen Nur Paşalı ve taraf avukatları ile tanıklar katıldı. Bartın Barosu ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı avukatları da davaya müdahil olma talebinde bulunurken, mahkeme heyeti avukatların davayı izleyebileceğini ama katılamayacağı kararını verdi.



"Bana, ’Ağabey sür’ dedi, ben de sürdüm"


Duruşmada dinlenen tutuklu sanık U.G., Okan Paşalı ile Amasra’ya gezmeye geldiğini, Okan Paşalı’nın eşini tanımadığını ve yaşanan olayın tasarlanmış bir olay olmadığını savundu. Okan Paşalı’nın kendisinin de Ankara’da esnaf olduğunu ve 1 yıl önce tanıştıklarını anlatan U.G, yaşanan dehşeti soğukkanlı bir şekilde anlattı. Silah patlayınca arabada donup kaldığını söyleyen U.G, "Eşinin olduğunu bilmiyorum. Arabaya geldim, olay gerçekleşti. Ateş etti, ilk defa eşini orada gördüm. Olay gerçekleştikten sonra Okan, panikle ’Ağabey sür’ dedi, sürdüm. Silah patlayınca ben arabada öylece kalmıştım. Arabasında silah olduğunu bilmiyordum. Bilseydim gelmezdim, Okan’ın öyle bir şey yapacağını da hiç tahmin edemedim. Çünkü esnafız, birbirimizi her gün görüyoruz, ticaretimiz oluyor. Okan’ı herkes sever, iyi bir ustadır" dedi.



"8 aydır cezaevindeyim, 5 tane icra geldi"


Okan Paşalı’ya yardım etmediğini ve olayla ilgisinin bulunmadığını savunan U.G., şöyle devam etti:


"Kendime zarar geleceğini bilmiyordum. Çoluğu çocuğumu bırakmışım, 8 aydır burada hapisteyim. 5 tane icra geldi cezaevindeyken. Çocuğumun okul taksitleri falan çok zor duruma girdik. Eşim işe başladı. O bana para gönderiyor. Zor durumdayız, çalışamıyoruz. Başıma geleceğini bilseydim gelmezdim, Okan’ı da sevdiğim için geldim. Benim olayla bir alakam yok. Sanayide herkes birbirini bilir. Ben yardım etmedim. Bilsem öyle bir şey olacağını mani bile olurdum. Olay bir anda geliştiği için bir şey de yapamadım. Eşinin bile olduğunu bilmiyordum. Beraatımı istiyorum."



Sahte plakalı, hacizli ve sigortasız araç ile yakalanmasının sebebini anlattı


Sanık Okan Paşalı ise ifadesinde aracında olay gününde sahte plaka bulunduğunu, aracın hacizli olduğunu ve sigortasının bulunmadığını belirterek, "2023 yılından sonra kayınpederimle husumet başladı. Ben araç kullanırken saldırıya uğradım, silahla yaralandım. Sağ bacağıma platin takıldı. Ardından plaka değiştirdim. Tecilli yeni bir plaka aldım. Olayların ardı arkası kesilmedi. Şahıslar benim kimlik bilgilerimi tespit etti, peşime düştü. Sebepsiz yere, hiçbir husumetim olmayan bir şahıs beni vurdu. Bundan dolayı emniyetten benim aracımın plakasını öğrenebileceklerini düşündüm. Aynı zamanda aracıma haciz vardı. Sigortası da olmadığı için araca sahte bir plaka taktım. Bu plaka ile kullanmaya başladım" dedi.



"Hiçbir zaman silahla tehditte bulunmadım"


Planlayarak, tasarlayarak öldürmeye teşebbüsle suçlandığını hatırlatan Okan Paşalı, tasarlanmış bir durum olmadığını, boşanma aşamasındaki eşi Ahsen Nur Paşalı’nın söylediği sözlerden tahrik olduğunu öne sürdü. Evlendiği 2017 yılından itibaren silah taşıdığını da kaydeden Paşalı, "Benim şahısla 2017 yılından itibaren evliliğim var. 2017 yılından beri benim silahım vardır. Bu şahsa hiçbir şekilde silahlı tehditte bulunmadım. Bu zamana kadar bana silah çekti diye bir şikayette bulunmadı. Bu zamanda planlanması mümkün değildir. Olay olmadan 1 ay önce şahıs, gizli numaradan aramak suretiyle çocuğumu telefona veriyordu, ’Çocuğum baba beni kurtar, baba bizi kurtar’ diyordu. Gizli bir numara kullanıyordu, beni arayarak sürekli tahrik ediyordu. Sığınan bir insan çocuklarını uyuşturucu bağımlısının evine götürüp, oraya teslim etmez" şeklinde konuştu.



"Amasra’ya gezmeye geldik"


Tatil amaçlı Amasra’ya geldiğini ileri süren Paşalı, "Ben Ankara’dan tatil maksatlı, hem de kafa dağıtmak için çocuklarımın da orada olabileceğini düşünerek Amasra’ya geldim. U. ağabey ile birlikte kafa dağıtmak için geldik. Sabahleyin olay yerine geldim, şahsı gördüm. Hiçbir şekilde müdahalede bulunmadım. U. ağabeyi sahile gönderdim. Öğleden sonra saat 15.00’e kadar çocuklarımı bekledim. Gri bir araç geldi, içerisinde çocuklarım vardı. Aracın çocuklarımla birlikte otoparka girip çıkması bir oldu. Bartın yönüne çıktı. Aracımda arıza olduğu için 80-90 kilometre hızı geçemiyordum. Onu yakalamayacağımı anlayınca geri otoparka geldim, biraz bekledim" dedi.



"Bana, ’Sen baba mısın şerefsiz’ deyince tahrik oldum"


Olay günü yaşananları soğukkanlılıkla anlatan Okan Paşalı, eşini görünce çocuklarının nerede olduğunu sorduğunu belirterek, "O sırada koltuğunda 50-60 santimetre boyunda pompalı tüfek vardı. Daha önce Ankara’da aracımın içerisinde pompalı yakalattım. İlk defa aracımda pompalı tüfek bulunmuyor. Bu şahsa özgü değil, daha önce de aracımda pompalı tüfek bulunuyordu. Benim aracımda duruyor her zaman pompalı tüfek. Meşru müdafaa hakları doğduğu zaman kullanmak için koydum arabama. Aracın çekilmesini isteyince gayet güzel bir dille ’Çocuklarım nerede?’ dedim. ’Telefonu bırak, konuşalım’ dedim. O sırada ’Sen baba mısın şerefsiz. Şimdi görürsün’ dedi. Telefonu aldı, birini arar gibi yaptı. Tehdit etmek suretiyle beni tahrik etti. Ben de korktum, panik oldum. Korkutmak amaçlı ateş ettim. Şahıs bankın önündeydi" ifadelerini kullandı.



"Yere ateş ettim"


Sanık Okan Paşalı, pompalı tüfekle yere doğru ateş ettiğini ileri sürerek, "Zaten fişek tapalarından anlaşılacağı üzere sağ tarafına doğru ateş ettim. Direkt ortasına atsaydım, belden yukarı atsaydım belli olurdu. İkinci seferde de şahıs tuvalete doğru gitti. Ben de çanak çömlek diye hitap edilen hediyelik eşyaların olduğu yöne doğru attım. Şahıs zaten sağ tarafta. Ben öldürmek için gitmiş olsam, arabadan çıkar çıkmaz ateş ederdim. Veya uyandırmadan, arabanın içerisinden ateş ederdim veya ardından gider tuvaletin içerisinde bu eylemi gerçekleştirebilirdim. Şahsı öldürmemi gerektirecek bir sorun da yok ortada. Başka yöne ateş ettiğim için mesafeyi hesap etmedim. Yere doğru ateş ettim özellikle, zaten saçma taneleri yerden sekerek ayağına isabet etmiş. Direkt isabet etmiş bir saçma tanesi yok. Öldürmeye kastım yok. Şahsı öldürmeyi gerektirecek bir konu da yok" dedi.



"Tokatla başladı, burnumu kırdı"


Mağdur Ahsen Nur Paşalı ise 8 yıl önce evlendiği Okan Paşalı’nın kendisine evlendiği yıldan itibaren kademeli olarak artan bir şiddet uyguladığını kaydetti. Okan Paşalı’nın ailesinin yanında kendisine tokat atarak, şiddete başladığını anlatan Ahsen Nur Paşalı, vurulduğu ana kadar yaşananları şöyle anlattı:


"Ailesinin yanında şiddete başladı. En son 19 Mayıs 2024’te darp edildim. Çocuklarımla birlikte ondan izin almadan parka çıktım, ’salıncakta oturuyorum’ diye benim o gün burnum kırıldı. Ambulansla hastaneye kaldırıldım. Hastaneden sonra eve gelmedim. Olay günü ağabeyini arayıp, ’Ahsen’in ağzını burnunu kırdım. Gidip bakın’ demiş. Ağabeyi gelmek istememiş, ’Ne yapıyorsa yapsınlar’ demiş. Eşinin ısrarıyla gelmişler ve beni ambulansta gördüler zaten. O gün telefonu elimden aldı. Annem babam çalıştığı için ananemde kaldım. Ben orada kaldığım sürece hemen her gün oralara gelip, evin kapısını tekmeleyip kırmaya çalışıyor, silahla havaya 4-5 el ateş ediyor, sürekli bağırıyor, çağırıyor, küfür ediyor, ailemi tehdit ediyor. Benim dönmek istediğimi, ailemin göndermediğini düşünüyor. Ben düşüncesini yıkmak için ailemle konuştum. Benim gitmek istediğimi anlaması için Ankara’da kadın sığınma evine gittim. Yaklaşık 1.5-2 ay kaldım. Dışarı çıkamadığım için Zonguldak’a gönderdiler. Zonguldak sığınma evi çocukların yaşayabileceği bir yer değildi. O yüzden Amasra’ya ablamın yanına geldim. Beni kadın sığınma evinde olduğumu bildiği için buraya geleceğini düşünmedim. 1.5 ay ay sonra bu olay oldu."



"Seni vurup, üzerine köfte ekmek yiyeceğim" demiş


Ahsen Nur Paşalı, boşanma aşamasındaki kocasının olaydan 3-4 gün öncesine kadar tehdit mesajları attığını belirterek, "Olaydan önce sürekli mesaj atıyordu. Çocukları özlediğini söylüyor, çocukları istiyordu. Beni tehdit ediyor, öldüreceğini söylüyordu. Bir defasında ’Seni vurup, gidip üzerine köfte ekmek yiyeceğim’ diyordu. Olay gününden 3-4 gün öncesinde kadar mesaj atmayı kesti. Ben şahsı gizli numaradan aradım. Ailemi sürekli rahatsız ediyordu. Babamın çalıştığı şirketin tırın camlarını, aynalarını kırmış. Buna sinir oldum, bağırdım çağırdım kapattım. Ama nerede olduğuma dair hiçbir şey söylemedim. Çocuklarımın sesini duymasının imkanı yok" dedi



"Korkudan bir şey diyemedim, sadece KADES’e basabildim"


Olay günü yaşadığı dehşeti de anlatan Ahsen Nur Paşalı, "Olay günü dükkanın içerisinde oturuyordum. Dükkanın önüne bir araç yaklaştı. Zaten o marka araç görünce ben hep tedirginlik yaşıyorum. Baktım plaka farklı. Biraz rahatladım. Ama yine de eğildim araca doğru baktım, içeride tanımadığım bir kişi vardı. Sonra araca doğru yaklaştım, araç parkının yasak olduğunu söyledim. Birazdan çıkacağım dedi. Ama kızarlar dedim, Tamam biri gelecek, gideceğim alacağım dedi. Arka koltuktaymış, göremedim. Tanımadığım için fazla muhatap olmak istemedim. Karşı kafeye geçtim. Benim çocukları, ablamın çocukları falan geldi, tarla ağzına denize gittiler. Kafeden tekrar dükkana geçtim. Çay aldım, masaya oturdum. Çocukları aramak için telefonu aldım. Çocuklarım nerde diye bir ses duydum. Kafamı kaldırdım, tekrar sordu Ben onun korkusuyla yaşadığım için ağzımdan tek bir laf çıkmadı. Hiçbir şey söylemedim, ona karşı. Zaten hep kafamda kurmuştum. ’Onu karşımda görürsen, panik yapma, Kades’e bas’ diye, kendi kendime söylüyordum. Kades’e basmak 2 tuş. Onu görünce, ben de anında Kades’e bastım" şeklinde konuştu.



"Direkt bana nişan aldı, kaçmaya çalıştım


Okan Paşalı’nın tüfeği ile direkt kendisine nişan aldığını ileri süren Ahsen Nur Paşalı, "Bana, ’telefonu bırak’ diye iki kez söyledi. Ardından da ateş açtı. Ayaklarıma nişan almadı. Direkt bana nişan aldık. Ben de tüfeği elinde gördüğüm için hemen kaçmaya çalıştım, zıpladım. Sabit kalmadım. Tuvaletin girişinde betondan tümsek var. Alçaktan yükseğe doğru gidiyor. Tuvaletin içerisine doğru kaçtım. İlk pompalı tüfek sesi duyulduğunda ortalık kalabalıklaşmıştı. Tuvalete girmek gibi bir ihtimali yoktu. Girseydi kendi de biliyordu bence" dedi.



Mide ameliyatı olduktan sonra karnının üzerine oturmuş


Ahsen Nur Paşalı, 2 Ekim 2023 tarihinde mide ameliyatı olduğunu ve Okan Paşalı’nın o süreçte bile kendisine şiddet uyguladığını söyledi. Paşalı, "Evlendiğimiz günden beri şiddete maruz kalıyorum. 2 Ekim 2023’te mide ameliyatı yaptırmıştım. Ameliyattan 10-11 gün geçmişti. Karnımın üzerine oturmuştu. 3 gün acısını çektim. 7 yıldır tek bir tokatla başlayan ve her geçen gün kademe kademe artan şiddet görüyorum. Sürekli tehdit edildiğim için, aileme zarar gelir diye korkuyordum. Artık kendime inandım, bu korkum gitti. Şikayetçiyim" diye konuştu.


Her iki tarafın tanıklarının da dinlendiği davada avukatların savunmalarının ardından mahkeme, sanık U.G’nin adli kontrol şartı ile tahliye edilmesine, Okan Paşalı’nın ise tutukluluk halinin devamına karar verdi.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Haydar Aliyev, vefatının 22. yılında Üsküdar Üniversitesi’nde anıldı Azerbaycan’ın eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, vefatının 22. yılında Üsküdar Üniversitesi’nde düzenlenen programda anıldı. Etkinlikte, Aliyev’in siyasi mirası ve Türkiye-Azerbaycan kardeşliğine katkıları ele alındı. Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Nermin Tarhan Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen "Türkiye-Azerbaycan kardeşliğinin mimarı: Ulu Önder Haydar Aliyev’i Anma Gecesi" programı, saygı duruşu ve Türkiye ile Azerbaycan milli marşlarının okunmasıyla başladı. Açılışın ardından düzenlenen panelde; Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Doğan, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celal Erbay, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kerem Karabulut ile Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Okan Yeşilot, Haydar Aliyev’in siyasi mirası ve Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine katkılarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Panelin ardından ses sanatçısı Süreyya Eyvazova, Azerbaycan’ın simge eserlerinden "Sarı Gelin" türküsünü seslendirdi. "Tarihimize baktığımızda biz hem kardeşiz hem soydaşız hem de kader ortağıyız" Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör, Haydar Aliyev’in Azerbaycan milleti için taşıdığı önemi vurgulayarak, gerçekleştirdiği anma konuşmasında şu ifadelere yer verdi: "İki liderimizden, iki ulu önderimizden birini bugün burada anıyoruz. Biri Atatürk, biri Haydar Aliyev. Her ikisi de bizim yolumuzu açtı. Biri Türkiye’nin, biri Azerbaycanlı Türklerin yolunu açtı. Azerbaycan bizim için can, Azerbaycanlı kardeşlerimiz de can kardeşlerimizdir. Uzakta olsak bile gönül bağıyla bağlıydık ve o kültürün, o toplumun içerisine girdikçe aslında ne kadar yakın olduğumuzu; benzerlik de değil ne kadar aynı olduğumuzu fark ettim. Aslında bizim bir olduğumuzu keşfettim. Ortak kültür, ortak dil ayrı bir dil değil, hepimiz aynı dili konuşuyoruz. Ama bir kan birliği kesinlikle var ve bu kan birliğinin, genetik birliğinin, genetik aynılığın ben artık kimyasına çok inanmaya başladım. Çünkü yabancı hissetmiyoruz orada, benim için başka bir ülke değil. Tarihimize baktığımızda aslında biz hem kardeşiz hem soydaşız hem de aslında kader ortağıyız; aynı mücadelelerden geçmişiz. Emperyalist güçler tarafından aynı acılar çektirilmiş, aynı mücadele süreçleri yaşanmış. Dolayısıyla Haydar Aliyev gibi, Mustafa Kemal Atatürk gibi ulu önderler eğer bu kadar güçlü biçimde bizlere ışık tutup bizim yollarımızı açtılar ise, bu üniversitenin çatısı altında da şunu söyleyebilirim ki bizler için en büyük güç bilgi olmalı. Çünkü biz emperyalist güçlerle ancak ve ancak bilgi ile başa çıkabiliriz. Bu iki ulu önderin özelliği, her iki önder de kahramanlık destanını kendi halklarıyla birlikte, kendi milletleriyle birlikte yazdılar. Destanı cephede, meydanlarda birlikte gerçekleştirdiler. Birlikte kahramanlık hikayeleri yazıldı ve tarihe birlikte geçildi; milletiyle bütünleşerek ve büyük millet sevgisiyle. İktidar hırsı değil, millet sevgisi, milleti kurtarmak, bağımsızlık ve özgürlük sevdasıyla gerçekleştirilen büyük bir güç, büyük bir enerji. Dolayısıyla onlara çok şey borçluyuz." "Bilmek ve bilgi yolunda ittifak, her tür emperyal baskıdan kurtaracaktır" Prof. Dr. Güngör, bilginin iki millet arasındaki birleştirici gücü artıracağını ve güçlü bir Türk ittifakının bilgili insanlarla mümkün olabileceğini dile getirerek, "Bugün burada olmanız bizler için çok anlamlı. Ülker Hanım bize "’İyi ki kapılarınızı açtınız’ demişti. Ben de dedim ki; biz kapıları açmadık, kapılar zaten hep açıktı. Biz çünkü kapıları kapatamayız, kapılar hep açık çünkü biz kardeşiz, biz aynı milletiz. Biz birbirimize dayanırsak güçlü oluruz. Yoksa bir tarafta Amerika, bir tarafta Rusya, geleceğin belki emperyal gücü Çin; bunlar için biz hep başkası olacağız, biz hep öteki olacağız. Bizim öteki olmaktan kurtulmamızın tek bir yolu var: Birbirimizi tanımak, birbirimizin farkına varmak ve biz olabilmek. Onun için de bilgi ittifakı yapmalıyız. Biz zaten kardeş ittifakı yapıyoruz, bilgi ittifakı yapmalıyız. Üniversitelerimiz arasında bilgi alışverişi, etkileşimi hızlandırmalıyız. Bunu çok daha güçlü hale getirmeliyiz. Bilmek ve bilgi yolunda ittifak, her tür emperyal baskıdan kurtaracaktır. Dolayısıyla da farkında olmak, dolayısıyla da birbirinin yanında olmak, birbirinin içerisinde olmak, ittifakı güçlü bir Türk ittifakı oluşturabilmek, güçlü bir Türk bloku oluşturabilmek. Bunun yolu da aşkın insan yetiştirebilmek, bilinçli insan yetiştirebilmek ve bilgili insan. O nedenle de eğitim güçlerimizi birleştirmeliyiz. Bu tür topluluklarda da bunun farkını ve bunun farkındalığını sürekli güçlendirmeliyiz. Ben tekrar huzurunuzda Ulu Önderimiz Haydar Aliyev’i saygıyla, minnetle, sevgiyle anıyorum" ifadelerine yer verdi. Program, konuşmacılara ve katkı sunanlara plaket takdim edilmesiyle sona erdi.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde beyaz önlük heyecanı Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. sınıf öğrencilerine yönelik Geleneksel Önlük Giyme Töreni, 15 Temmuz Milli İrade Salonunda yoğun katılımla gerçekleştirildi. 2025-2026 Akademik Dönemi itibarıyla üniversite hayatına adım atan 316 öğrenci, hekimlik yolculuklarının ilk ve en anlamlı sembollerinden biri olan beyaz önlüğü giymenin gururunu yaşadı. Törene; Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu ve eşi Prof. Dr. Esra Hacımüftüoğlu, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Reyhan Keleş ile Prof. Dr. Hasan Yılmaz, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meltem Alkan Melikoğlu, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Erzurum Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özgür Dağ, Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Atila Eroğlu, BAP Koordinatörü Prof. Dr. Erol Akpınar, akademisyenler, öğrenciler ve aileler katıldı. Açılış konuşmasını gerçekleştiren Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meltem Alkan Melikoğlu, beyaz önlüğün yalnızca bir kıyafet değil; bilgi, sorumluluk, etik ve fedakârlıkla örülü uzun bir yolculuğun sembolü olduğunu vurgulayarak, öğrencilerin nitelikli hekimler olarak yetişmesi için fakülte olarak tüm imkânların seferber edildiğini ifade etti. "Beyaz Önlük, İnsanlığa Hizmet Yolculuğunun Simgesidir" Törende konuşan Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu ise öğrencilerin bu özel gününe tanıklık etmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Beyaz önlüğün, hekimlik mesleğinin taşıdığı kutsal sorumluluğun ve insani değerlerin bir göstergesi olduğunu belirten Rektör Hacımüftüoğlu, şu ifadelere yer verdi: "Bugün giydiğiniz beyaz önlük, sadece bir kıyafet değil; insanlığa hizmet yolculuğunuzun başlangıcıdır. Önünüzde zorlu ama bir o kadar da onurlu bir eğitim süreci bulunuyor. Öğreneceğiniz her bilgi, gelecekte kurtarılacak bir hayatın, umut verilecek bir ailenin temeli olacaktır. Atatürk Üniversitesi olarak sizlere, güçlü akademik altyapımız ve köklü eğitim geleneğimizle en iyi imkânları sunmak için kararlılıkla çalışıyoruz." Tıp Fakültesinin yalnızca akademik başarıyı değil, etik değerleri ve insani erdemleri de esas alan bir anlayışla eğitim verdiğini vurgulayan Rektör Hacımüftüoğlu, velilere de teşekkür ederek öğrencilerin bu noktaya gelmesindeki emek ve fedakârlıkların önemine dikkat çekti. Tören Hatıra Fotoğrafıyla Sona Erdi Konuşmaların ardından 1. sınıf öğrencileri, akademisyenler eşliğinde beyaz önlüklerini giyerek hekimlik mesleğine ilk adımlarını attı. Tören, günün anısına çekilen hatıra fotoğrafları ile sona erdi. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde geleneksel hale gelen Önlük Giyme Töreni, genç hekim adayları için unutulmaz bir başlangıç olurken, üniversitenin nitelikli sağlık profesyonelleri yetiştirme vizyonunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Hatay Hatay Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan memurlara sosyal denge tazminatı verilecek Hatay Büyükşehir Belediyesi ve Özel İdare Çalışanları Birliği Sendikası (BEM-BİR-SEN) arasında imzalanan protokolle birlikte 2026 ve 2027 yıllarında memur personellere Sosyal Denge Tazminatı verilecek. Hatay Büyükşehir Belediyesi (HBB) Başkanı Mehmet Öntürk, personele verdiği sözleri yerine getiriyor ve özlük haklarının korunması kapsamında önemli adımlar atmaya devam ediyor. HBB Başkanı Mehmet Öntürk memur ve sözleşmeli personele 2026 ve 2027 yıllarını kapsayan "Sosyal Denge Tazminatı" konusunda müjdeyi verdi. Başkan Öntürk, seçim dönemindeki vaatlerini hatırlatarak personele verdiği sözleri bir bir yerine getirdiklerini ve hiçbir personeli mağdur etmediklerini belirtti. HBB’nin İskenderun Hizmet Binasında gerçekleştirilen "Sosyal Denge Tazminatı" imza törenine, Belediye ve Özel İdare Çalışanları Birliği Sendikası (BEM-BİR- SEN) Genel Başkanı Levent Uslu ve Hatay’da görevli sendika temsilcileri katılım sağladı. Genel Başkan Uslu ve HBB Başkanı Öntürk’ün imzaladığı sözleşme ile memur ve sözleşmeli personelin çalışma koşullarının iyileştirmesi adına önemli bir destek sağlandı. İmza töreninde konuşan HBB Başkanı Öntürk, 2024 yerel seçimleri öncesinde verdiği sözler kapsamında çalışanlara daima destek olduğunu ve bu kapsamda SDS protokolünü imzaladığını belirterek personelin her zaman yanında olacaklarını ifade etti. Başkan Öntürk konuşmasının devamında; "Bu şehri ayağa kaldırmak adına özverili çalışan personelimize sosyal denge tazminatlarını en üst seviyeden veriyoruz, hayırlı uğurlu olsun" ifadelerini kullandı. HBB bünyesinde Hatay’a hizmet veren personeli düşünerek hazırlanan sözleşmenin imzalandığını belirten BEM-BİR- SEN Genel Başkanı Uslu, HBB ve HATSU’da görev yapan memur personeli kapsayan bu sözleşmenin önemli derecede katkı sağlayacağını belirterek zor şartlarda desteğini esirgemeyen HBB Başkanı Öntürk’e teşekkür etti. İmza töreni sonrasında emekli olan personele emeklerinden dolayı plaket verildi ve HBB Başkanı Öntürk ile Genel Başkan Uslu’ya çiçek takdim edildi.
Kütahya Vali Işın: "Kütahya, güvenlikte Türkiye’ye örnek bir şehir’’ Kütahya Valisi Musa Işın, 2025 yılı boyunca il genelinde hayata geçirilen yatırımlar, devam eden projeler ve hedefleri değerlendirdi. Vali Işın, sahipsiz hayvanlardan turizme, ulaşım projelerinden güvenliğe kadar birçok alanda yapılan çalışmalarla ilgili bilgi verdi. Kütahya Valisi Musa Işın, 2025 yılı boyunca il genelinde hayata geçirilen yatırımlar, devam eden projeler ve gelecekteki hedefleri İhlas Haber Ajansı’na değerlendirdi. Vali Işın, şehirde uzun yıllardır süren sahipsiz hayvan sorununa kalıcı çözümler üretildiğini söyledi. Işın, "Son dönemde hayata geçirilen önemli hizmetlerden biri de sahipsiz hayvanlar meselesine kalıcı çözümler üretmek oldu. Hepinizin bildiği gibi bu konu, özellikle Kütahya merkezde ve ilçelerimizde uzun yıllardır ciddi bir sorun olarak karşımızdaydı. Gittiğimiz her yerde vatandaşlarımızdan aynı soruyu duyuyorduk, ‘Bu sokak hayvanları meselesi ne olacak?’ Bu soruna kayıtsız kalmadık. Kütahya merkez İshak Seydi bölgesinde 89 bin metrekarelik modern bir hayvan barınağı inşa ettik ve bu tesisi incelemeye gelen çok sayıda farklı illerden kurumlar oldu, Türkiye’de önemli bir tesis diyebiliriz. Tavşanlı’da 45 bin metrekarelik bir tesis hayata geçirildi. Emet ilçemizde ise 15 bin metrekarelik alanda barınak yapım çalışmaları devam ediyor, yakında tamamlanacak. Toplanan hayvanların bakım ve beslenmeleri titizlikle yapılmaktadır. Bugün geldiğimiz noktada bu konu artık şehir için büyük bir problem olmaktan çıkmıştır. Şu ana kadar yaklaşık 14 bine yakın köpek toplandı" dedi. "Kütahya turizmi için büyük adımlar atıldı" Vali Işın, Kütahya şehir merkezi ve Aizanoi Antik Kenti başta olmak üzere turizm projelerini de değerlendirerek, "Uzun süredir üzerinde durduğumuz ve gerçekleştirdiğimizde bu şehir adına büyük bir gönül rahatlığı yaşayacağım iki temel konu vardı. Bunları 2025 yılında toparladık ve istişare yaptık. İlki şehir merkezi projeleridir. Saman Pazarı ve Balıklı Caddesi düzenlemeleri başlatılacak. Ödeneği ayrıldı, Kültür Bakanlığı tarafından yürütülecek ve Cumhurbaşkanlığı Strateji Başkanlığı onay verdi. İkinci önemli konu ise Aizanoi Antik Kenti. Allah nasip ederse 2026 yılının Nisan ayında ihale süreci başlayacak. Tapınak restorasyonuyla başlayacak çalışmalar, antik tiyatro ve stadyum ile devam edecek. Bu projeler tamamlandığında Kütahya, tarihi kimliğine yeniden kavuşacak" ifadelerini kullandı. Vali Işın ayrıca Turizm Master Planı kapsamında kısa, orta ve uzun vadeli hedefler belirlendiğini ifade etti. Işın, "Altı ayda bir değerlendirme toplantıları yapılacak. Hangi kurum hangi aşamada sorumluluklarını yerine getiriyor, hepsi takip edilecek. Bu sürecin koordinasyonu şahsım tarafından yürütülecek" şeklinde konuştu. Ulaşımda önemli yatırımlar Kütahya’nın ulaşım projelerinin önemine değinen Vali Işın, İstanbul-Antalya hızlı tren hattının Alayunt üzerinden geçeceğini açıklayarak, "Şehir merkezine yaklaşık 4-5 kilometre mesafede bir istasyon olacak. Bu hat sayesinde Kütahyalı vatandaşlarımız hızlı trenle büyük şehirlere rahatlıkla ulaşabilecek. Ayrıca İstanbul-Antalya otoyolu da Kütahya’dan geçecek. Her iki projenin planlaması tamamlandı, 2027 yılında inşaat süreci başlayacak" dedi. "Kütahya güvenlik ve asayişte örnek il" Vali Işın, Kütahya’nın güvenlik durumunu ise şu sözlerle özetledi: "Kütahya, güvenlik ve huzur denildiğinde ülkemizde örnek gösterilebilecek şehirlerimizden biridir. Asayişin yanı sıra uyuşturucuyla mücadelede de etkin önlemler alıyoruz. Pek çok şehirle kıyaslandığında Kütahya’da uyuşturucu kullanımında kayda değer artış yok. Bu mücadelenin ne kadar doğru yürütüldüğünü göstermektedir. Uyuşturucu, toplumun geleceğini tehdit eden, terörden bile daha tehlikeli bir beladır." Organize sanayi bölgelerinde yatırımlar Simav OSB’de çalışmaların hız kazandığını belirten Vali Işın, "Bin 500 metreküplük su deposu tamamlandı, elektrik, aydınlatma ve telekom altyapısında önemli ilerleme sağlandı. 2026 yılı yatırım bütçesi 664 milyon 180 bin lira olarak belirlendi. Simav’ın jeotermal tarım potansiyeli güçleniyor" dedi. Zafer OSB’nin açılışıyla ilgili de müjde veren Vali Işın, "2025 yılı içerisinde ivme kazandırdığımız projelerden biri de Zafer OSB oldu. İnşallah 2026 yılının Ocak ayında, Cumhurbaşkanı Yardımcımız Cevdet Yılmaz’ın katılımıyla Altıntaş Zafer OSB’nin açılışını hep birlikte gerçekleştireceğiz" diye konuştu.