GENEL - 19 Aralık 2019 Perşembe 14:32

“Yeni Türkiye Sosyolojisi, Orta Sınıflaşma ve 15 Temmuz” anlatıldı

A
A
A
“Yeni Türkiye Sosyolojisi, Orta Sınıflaşma ve 15 Temmuz” anlatıldı

Bartın Üniversitesi Çeşm-i Cihan Sohbetlerinin 11’incisi Prof.

Bartın Üniversitesi Çeşm-i Cihan Sohbetlerinin 11’incisi Prof. Dr. Erdinç Yazıcı’nın verdiği “Yeni Türkiye Sosyolojisi, Orta Sınıflaşma ve 15 Temmuz” adlı konferansla gerçekleştirildi.


Bartın Üniversitesi Çeşm-i Cihan Sohbetlerinin 11’incisi Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdinç Yazıcı’nın katılımıyla gerçekleştirildi. Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Bartın Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Orhan Uzun, gerçekleştirilen etkinliklerle bilimsel, sosyal ve kültürel zenginliğin arttırılmasının hedeflendiğini söyledi.


“Alanında uzman kişileri öğrencilerimizle buluşturuyoruz”


Çeşm-i Cihan Sohbetlerinin 11’incisini düzenleme kıvancını yaşadıklarını aktaran Rektör Uzun, “Bu zamana kadar her etkinliğimizin katılımcılarda yeni bir ışık oluşturduğuna ve aynı zamanda onlarda bir tebessüm bıraktığına şahit olmak mutluluğumuzu daha da arttırdı. İnanıyorum ki değerli misafirlerimizin bizlere aktardıklarından sonra, hepimiz farklı duygular ile ayrılacağız buradan. Tecrübelerimize yenilerini ekleyecek, olay ve olgulara bakarken farklı pencereler aralayacağız” dedi.



“15 Temmuz’da şanlı bir istiklal mücadelesi daha verildi”


15 Temmuz 2016 gecesi, destansı bir mücadeleye şahit olduklarını vurgulan Rektör Uzun, “Bundan 3 yıl önce bu topraklarda, tarihe bir kahramanlık destanı olarak yazılan şanlı bir istiklal mücadelesi daha verilmiştir. 15 Temmuz 2016 gecesi, Aziz Milletimizin sokaklara, meydanlara inerek; imanından aldığı güç ve büyük cesaretle bir kez daha istiklali ve istikbali için verdiği destansı mücadeleye şahit olduk. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğindeki direnişte Fetullahçı terör örgütünün hain girişimi bertaraf edilmiş, sinsi planlar boşa çıkarılmış oldu. Öncelikle yaşanan bu mücadelede şehit olan vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, gazilerime uzun ömür ve sağlık dilemek istiyorum” diye konuştu.



“15 Temmuz direnişinin altında ‘Yeni Türkiye’ kavramı var”


Rektör Uzun, 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin Türk Siyasi Tarihindeki diğer darbe girişimlerinden farklı bir durumun ifadesi olduğunun altını çizerek, konuşmasına şu şekilde devam etti:


“Türkiye’nin siyasi tarihine baktığımızda darbelerin çokça yaşandığını ve bunun artık sıradan bir hale geldiğini görebiliriz. Merhum Adnan Menderes’e düzenlenen 27 Mayıs Darbesi ile siyasi tarihimize giren ‘darbe’ kavramı belli aralıklarla kendini hep gösterdi. Ne yazık ki 15 Temmuz’a kadar hep belli oranlarda başarılı oldu. Peki, 15 Temmuz’u diğerlerinden ayıran neydi? İnsanlarımızın canları pahasına olan bitene engel olma çabasının altına yatan sebep neydi? Galiba bu soruların cevabı “Yeni Türkiye” kavramının altında gizli. Artık ülkemiz geçmişin çekingenliğinden uzak, söz dinleyen değil söz söyleyen, takip eden değil iz bırakan bir ülke olma yoluna girdi. Cumhurbaşkanımızın önderliğinde sürdürülen bu süreçte halkımızda bu yeni Türkiye’yi benimsedi diyebiliriz. 15 Temmuz direnişinin altında yatan sebebin bu Yeni Türkiye Felsefesinin içinde gizli olduğuna inanıyorum. Halkımız, ülkemizi ileriye taşıyan hamlelerden alıkoyacak her müdahaleye ciddi anlamda karşı durmaktadır. Bu ister bir darbe girişimi olsun ister dış ülkelerin ülkemiz üzerindeki oyunları olsun.”



Osmanlı Devleti’ndeki dönüşüm aktarıldı


Ardından geçilen konferansta Prof. Dr. Erdinç Yazıcı, tarihi bir perspektifte modernleşme kavramını değerlendirdi. Yazıcı, “Eski Türkiye sosyolojisi demek, Orta Çağ’dan bu yana var olan ve geçen yüzyılın başı ile 19’uncu yüzyılın ortasına tekabül eden dönemdir. Yani eski Türkiye sosyolojisi, ekonomisi tarıma ve ticarete dayanan, o döneme ve toplumun kültürel kodlarıyla özdeşleşmiş bir durumdur. Aslında o dönemde batıyla çok farklı değiliz. Batı’da bu dönemde zanaatkârlığın, tarım ve ticaretin hüküm sürdüğü bir yapıdaydı. Modernleşme, Batı’da sanayi devrimiyle başlayan yeni bir dünya ve yeni bir toplum ile birlikte yeni bir sosyolojinin inşa edildiği süreçtir. Bu sürece modernleşme süreci diyoruz. Batı’da modern sanayi toplumunun inşasıyla ortaya çıkan bir yaşam tarzını ifade ediyoruz. Bütün bu değişimleri gerçekleştiren toplumlar sanayi toplumu olarak yollarına devam ettiler. Bu toplumlar inanılmaz üretimler yaparak, sömürgecilikle birlikte dünyanın dengesini bozdular. Böylece Batı merkezli bir dünya örgütlenmesi ortaya çıktı” şeklinde konuştu.


Osmanlı Devleti’nin de dünyada yaşanan değişime ayak uydurmak için girişimlerde bulunulduğunu ifade eden Yazıcı, “18’inci yüzyıldan itibaren Batı’da yükselen bu yeni döneme intibak etmek isteyen Osmanlı aydınlarıyla karşılaşmaya başladık. Bu kişiler Batı’daki gelişmelere cevap üretmek için çaba sarf etmeye başladı. Ancak Osmanlı, Batı’daki bu meydan okumasına karşı bir cevap gerçekleştiremediği için dramatik bir şekilde çökerek, tarih sahnesinden çekildi. Aslında bu durum bir siyasi iradenin tarih sahnesinden çekilmesi değil, bir toplumun bütün kültürel kimliğiyle tarih sahnesinden çekilmesi anlamına geliyordu. Yani Osmanlı’nın çöküşü bir otoritenin çöküşü değil, aslında büyük bir medeniyetin çöküşü anlamına geliyordu” dedi.



“Cumhuriyet Döneminde modernleşme tam anlamıyla sağlanamadı”


Prof. Dr. Yazıcı, Cumhuriyet ile birlikte Türkiye’de yaşanan modernleşme sürecinden bahsederek, “Cumhuriyetin başından itibaren her ne kadar kurumsal modernleşmeyi Türkiye başarmış olsa bile esas olarak sosyolojimiz bu dinamikleri kendi içerisinde üretemediği için bazı sorunları da beraberinde getirmiştir. Zaten modernleşme kararlarıyla bir sosyolojiyi ayağa kaldırmak akşamdan sabaha mümkün olacak bir şey değildi. Bunun için Cumhuriyet Döneminde uzun bir modernleşme yaşadık. Siyasi ve elitlerin modernleşmesiyle sokaktaki durumun bir birleriyle örtüşmemesi nedeniyle de bazı gerilimler yaşadık. Bu durum Cumhuriyetin uzun zaman birleştiremediği bir ayrıma neden olmuştur. Toplumsal olarak bu neticelerle beraber bir maliyet de ödedik. Toplum ve devlet farklılaşması, uzun süren bir süreçte bizlere maliyetler getirdi” diye konuştu.



“Biçimsel olarak modern ama uygulamada geleneksel bir sisteme sahibiz”


Ülkemizdeki mevcut modernleşme ve beraberindeki sosyolojik olgulara değinen Yazıcı, “Modern toplumda bir piramidin en alt kısmından yukarıya doğru bir yükseliş vardır. Türkiye’de ise böyle bir durum söz konusu olmamıştır. Türkiye’de yönetimin söylediklerine kesin gözüyle bakılır. Bu da zaten modernleşmenin tam anlamıyla gerçekleşmemesinden kaynaklanan, geleneksel yapının bir devamı olarak bizlere yansımaktadır. Sadece siyasette ve devlet yönetiminde değil, aile yapısında da bu durum söz konusudur. Biçimsel olarak modern ama uygulamada geleneksel bir sisteme sahibiz” ifadelerini kullandı.



“Yeni Türkiye sosyolojisi üçüncü neslin eseri”


Yazıcı, Sanayileşme ile birlikte Türkiye’de yaşanan sosyal değişimleri de anlatarak, 15 Temmuz başarısız darbe girişiminde ortaya konulan halk iradesinin değerlendirmesini yaptı.


Prof. Dr. Yazıcı, konuşmasına şu şekilde devam etti:


“Sanayi Devrimi ile birlikte köylerdeki işsizliklerle birlikte büyük şehirlere göçler oldu. Bu göçlerle gelen kuşak eğitimsiz ve ekonomik anlamda güçsüzdü. Bu durum Türkiye’deki büyük şehirlerde değişimlere neden oldu. Bu göçle gelen neslin çocukları ve torunları, yani üçüncü nesil yenilikçi, özerk, resmi ideoloji ve devlet otoritesi dışında yer alan orta sınıf sosyolojisini oluşturdu. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da bu neslin bağrından çıkıp gelmiş biri olarak, bu sosyolojinin öznesi olarak güçlü bir liderlik sergiledi. Eski Türkiye’de gerçekleştirilen darbelerde halk bazı nedenlerden dolayı geleceğe bir pişmanlık mirası bırakıyordu. Sonrasında gelen nesil bu hikâyelerle büyüse de ekonomik anlamda güçlü olamadıkları ve yeterli bilinç düzeyinde olmadıkları için darbelerin karşısında duramadılar. Ancak, günümüzde gelişmişlik düzeyi yüksek toplum yapısı dolayısıyla halk doğrudan darbeye karşı durma iradesini ortaya koymuştur. Cumhurbaşkanımızın da bu neslin bir öznesi olarak, 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan hain saldırı başarısız olmuştur. Bu nesil farklı ideolojik fikirlere sahip olsa da önce vatan deme iradesi göstermiştir.”


Etkinlik, soru ve cevapların alınmasının ardından son buldu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Bakan Ersoy, Yunan mevkidaşı ile "Romeo ve Juliet" oyununu izledi Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile Yunanistan Kültür Bakanı Lina Mendoni, William Shakespeare’in unutulmaz eseri "Romeo ve Juliet" oyununun Atatürk Kültür Merkezi’ndeki (AKM) gösteriminde bir araya geldi. Oyun, Türkiye’den Devlet Tiyatroları ve Yunanistan’dan Atina Konser Salonu Megaron ve Yorgos Lykiardopoulos kültürel organizasyonu Lykofos ortak projesiyle Ege’nin her iki yakasında tiyatro severlerle buluşuyor. Yunanistan ve Türkiye’den sanat kurumları ile sanatçıları bir araya getiren proje, iki ulus arasında köprü kurmayı hedefliyor. Dün İstanbul’da ilk gösterimi yapılan ve 28 Nisan’a kadar sahnelenmeye devam edecek esere ilişkin AKM’de gerçekleştirilen basın toplantısında Bakan Mehmet Ersoy, Bakan Lina Mendoni ile verimli bir görüşme gerçekleştirdiklerini ve değerlendirmelerde bulunduklarını söyledi. Basın toplantısında konuşan Bakan Ersoy, "Bugün değerli mevkidaşım, Yunanistan Kültür Bakanı Sayın Lina Mendoni ve beraberindeki heyeti misafir ettik. Verimli bir görüşme gerçekleştirdik; değerlendirmelerde bulunduk. Şimdi ise çok güzel bir sanat birlikteliği vesilesiyle buradayız. Devlet Tiyatrolarımız ile Pire Belediye Tiyatrosunun ortak bir proje çerçevesinde sahneye koyduğu Romeo ve Juliet oyununun İstanbul galasını izleyeceğiz” dedi. "Sanatın evrenselliği insanlık için daima ortak bir çatı olmuş; en güzel, en anlamlı birlikteliklere ev sahipliği yapmıştır" diyen Ersoy, sözlerine şöyle devam etti: “Bizler de buna sahip çıkmanın, katkı ve değer sunmanın gayretindeyiz. İnanıyorum ki bu proje sadece bir başlangıç olacak, önümüzdeki dönemlerde sanatın diğer alanlarına da yayılacaktır. Romeo ve Juliet, Shakespeare’in eşsiz kaleminden çıkmış ölümsüz bir klasik. Bizler ise bu eseri, sanatçılarımızın kendi kültürel ve tarihsel geçmişlerinden ilham alarak yeniden yorumladıkları bir temsille sahneye taşıyoruz. Oyundaki aileler kendi aralarında anadillerinde konuşurken bir araya geldiklerinde, bildikleri tek ortak dil olan İngilizce ile iletişim kuracaklar. Bu yaklaşım, farklı dillerin ve kültürlerin etkileşimiyle insan doğasının derinliklerine inerek evrensel duyguları keşfetmeyi amaçlamaktadır. Esere günümüz dünyasından açılan bu çağdaş bakış açısı ve yeni yorum vesilesiyle Türkiye ve Yunanistan’ın köklü kültürel mirasını da bir araya getirmiş ve iki ülke arasında derinleşen kültürel diyaloğu sembolize etmiş olacağız. Provalar 18 Şubat’ta, Yunanistan’da başlamıştı. Yönetmen Lefteris Giovanidis’in rejisiyle sahneye taşınan eser, Türkiye’de sanatseverlerle buluşmasının ardından Mayıs ayında, Atina’da perdelerini açacak ve iki ülkede toplamda 13 temsil gerçekleştirilecek. Ayrıca 17-27 Mayıs 2024 tarihleri arasında, Antalya’da düzenlenecek olan 14’üncü ‘Devlet Tiyatroları Antalya Uluslararası Tiyatro Festivali’nde yer almasını da planlıyoruz. Yine yaz aylarında ve önümüzdeki tiyatro sezonunda Türkiye’nin ve Yunanistan’ın farklı şehirlerinde sahnelenmesi, Avrupa’daki prestijli tiyatro festivallerine katılımı söz konusu olacak. Türkiye ve Yunanistan arasındaki kültürel ilişkilerin geliştirilerek daha ileri boyuta taşınması adına bundan sonra da Yunanistan’ın ilgili kurum ve kuruluşlarıyla eşgüdüm ve iş birliği içerisinde çalışmaktan memnuniyet duyacağımızı ifade etmek isterim. Sayın Bakan’a, Pire Belediye Tiyatrosunun ve Devlet Tiyatrolarımızın çok değerli sanatçılarına ve Sayın Lefteris Giovanidisi’in şahsında, sahne arkasında bu esere emek veren bütün ekibe teşekkür ediyorum. Sanatseverleri bu özgün ve özel temsili izlemeye davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum” dedi. Yunanistan Kültür Bakanı Lina Mendoni ise eserin sahneye konulma sürecinden bahsederek, Türk- Yunan ilişkileri bakımından oyunun İstanbul’da izleyicilerle buluşmasından dolayı mutluluk duyduklarını ifade etti. Romeo ve Juliet’in en güzel aşk hikayesi, aynı zamanda da bir drama olduğunu belirten Mendoni, "Bu oyun bir başlangıç olabilir. İki toplumun kültürel bağlarımızı daha da yüksek hale getirebiliriz. Sadece devlet düzeyinde değil, özel kuruluşlar arasında da ortak projelerin ve ikili işbirliklerinin olduğunu öğrenmekten mutluluk duyuyoruz. Yakın zamanda sizleri Atina’ya 16 Mayıs’ta sahnelenecek oyuna da bekliyorum. Eminim oyun, Atina’da da çok iyi karşılanacak" diye konuştu. Bakan Ersoy ve Mendoni, ortak basın toplantısının ardından AKM Tiyatro Salonu’nda sahne alan "Romeo ve Juliet" oyununu birlikte takip etti.