GENEL - 09 Mart 2019 Cumartesi 09:21

BEÜ’de ‘Türkiye’nin Darbeler Tarihi’ konulu konferans

A
A
A
BEÜ’de ‘Türkiye’nin Darbeler Tarihi’ konulu konferans

Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) Basın Yayın ve Radyo Öğrenci Topluluğu tarafından Tatvan Meslek Yüksekokulu (MYO) Konferans Salonunda ‘Türkiye’nin Darbeler Tarihi’ konulu konferans düzenlendi.

Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) Basın Yayın ve Radyo Öğrenci Topluluğu tarafından Tatvan Meslek Yüksekokulu (MYO) Konferans Salonunda ‘Türkiye’nin Darbeler Tarihi’ konulu konferans düzenlendi.


Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan konferansta Tatvan MYO Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Cahit Taşdemir açılış konuşmasını gerçekleştirdi. Öğrencileri sınıf ortamından çıkartıp etkinliklerle buluşturmak istediklerini ifade eden Taşdemir, öğrencilerin yapılacak etkinliklerden faydalanmalarının önemli olduğunu belirtti. 15 Temmuz darbe teşebbüsü ve 28 Şubat dönemi hakkında bilgi veren Taşdemir, “Bütün darbelerde ülke iyi yönetilmiyor, kardeş kavgaları var, siyasi cinayetler hat safhada, özellikle irtica hortlamış gibi bir takım sebeplerle halkın seçmiş olduğu sivil yönetimleri zorbalıkla makamlarından alıkoymuşlardır” dedi.


28 Şubat sürecinde yaşadıkları zorluklardan bahseden Dr. Öğr. Üyesi Taşdemir, “Bana göre bu darbe inançlı muhafazakar insanlara karşı yapılmıştır. Binlerce masum insan kamu kurumundan işinden atılmış, başörtülü öğrenciler okullardan atılmış, masum insanlar hapishanelere alınmış veya akşam saatlerinde evlerine giderlerken kapısının zilini çalamadan faili meçhul listeleri oluşturan insanlar olmuşlardır" diye konuştu.


Darbecilerin öğrencilerini ve çalışma arkadaşlarını fişlemesini istediklerini ve bölgeyi terk ettirmekle tehdit ettiklerini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Taşdemir, “İyi ki o dönemde beni görevimden almışlar. O süreçte istediklerini yapmış olsaydım kimsenin yüzüne bakamazdım” şeklinde konuştu.



“Birey hafızası unutur ama toplum hafızası unutmaz”


Tatvan MYO’nun darbelere karşı direnişin kalesi ve bu nedenle çok şerefli bir mekan olduğunu ifade eden BEÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Demirtaş ise, “28 Şubat sürecinde burada yaşayan öğrenciler ve görev yapan bütün akademik personel çok iyi bilirler. Türkiye’de darbecilerin başa çıkamadığı yegane birim burasıdır. Benim nazarımda üniversitenin en seçkin birimlerindendir” dedi.


1960’dan itibaren Türkiye’nin Darbeler Tarihi’ni anlatarak hafızaları yenileyecek şekilde bir kez daha hatırlatmak istediğini ifade eden Prof. Dr. Demirtaş, “Birey hafızası unutur ama toplum hafızası unutmaz. Hafızamızı yenilemezsek darbelere maruz kalma riskimiz devam eder. Darbelerin panzehiri insan haklarıdır ve demokrasidir. Bunun gereğini yapabilmenin de yolu bir şuurdan, bir bilinçten, bir tarihi birikimden ve anlamaktan geçer. Böyle olduğunda insanlar darbelere maruz kalmazlar, kalsalar bile etkilerini çok fazla hissetmeyerek darbecileri yerle yeksan ederler” diye konuştu.


27 Mayıs 1960 darbesinden başlayarak günümüze kadar olan darbeler hakkında bilgi veren Prof. Dr. Demirtaş; “1960 darbesinin geçmişini ve alt yapısını aslında çok partili hayata geçişle bağlantılandırmak mümkündür. Mayıs 1950 seçimi sonrası Adnan Menderes başkanlığında Demokrat Parti Hükümeti kurularak Celal Bayar da parti başkanlığından ayrılarak Cumhurbaşkanı oldu. 1950’li yılların ilk dönemi ekonomik büyüme yıllarıydı ama bu ortam uzun sürmedi. Çeşitli beklenmeyen provokasyon türü olaylar yaşanmaya başladı ve 27 Mayıs 1960’da Ankara radyosunda okunan bildiriyle ordunun içindeki bir cunta yönetime el koydu” şeklinde konuştu.



“28 Şubat sürecinde beş vakit namaz kılıp öğrencilere zulüm eden sözde Müslümanlara da şahit olduk”


12 Mart Muhtırası, 12 Eylül darbesi, 28 Şubat post-modern darbesi, 27 Nisan E-muhtırası konularını anlatan Demirtaş, Türkiye’de darbe ve benzeri şeylerin çok olduğunu ve darbeci zihniyetin hükümetleri çeşitli şeyleri yapmaya zorladıklarını ifade etti. Bu olaylarda anarşi, terör ve üniversite öğrencilerini birbirlerine kırma olaylarının benzer bir şekilde gerçekleştiğini belirten Prof. Dr. Demirtaş, bu olayların tamamının sanki bir merkezden kurgulanmış gibi sürmekte olduğunu ve öncesinde toplumun darbelere hazır hale getirildiğini anlattı. Darbelerin insanların gerçek yüzünü ortaya çıkardığını vurgulayan Prof. Dr. Demirtaş, “28 Şubat sürecinde beş vakit namaz kılıp öğrencilere zulüm eden sözde Müslümanlara da şahit olduk. Meseleye insan haklarına çerçevesinden bakan, başörtüsüne inanmadığı halde öğrencilere sahip çıkan gerçek demokratları da gördük. Önemli olan başörtüsüne sahip çıkmak değildir, hak mağdurlarının tamamına sahip çıkmaktır. Başını örtene de, açana da insan hakkı ve kul hakkı çerçevesinden bakıp sahip çıkmaktır” şeklinde konuştu.


15 Temmuz’da inisiyatifin askerlerde değil sivillerde olduğunu söyleyen Prof. Dr. Demirtaş, darbenin ilk belirtileri ortaya çıkmaya başladığı zaman insanların gruplar halinde meydanlara akın ettiğini ifade etti. Bu süreçte sahte vatanseverlerin de meydanlarda boy gösterdiğini belirten Demirtaş, gerçek kahramanlıkların 28 Şubat’ta yaşandığını çünkü bu süreçte inisiyatifin darbecilere ait olduğunu ekledi. Demirtaş konuşmasını, “Türkiye tarihinin dönüm noktası 27 Nisan 2007 muhtırasına siyasi irade tarafından kabul edilemez diye cevap verilmiş olmasıdır” diyerek sonlandırdı.


Üniversite akademisyenleri ile idari personellerinin yanı sıra çok sayıda öğrencinin katıldığı konferans, toplu fotoğraf çekimiyle sona erdi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Bakan Ersoy, Yunan mevkidaşı ile "Romeo ve Juliet" oyununu izledi Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile Yunanistan Kültür Bakanı Lina Mendoni, William Shakespeare’in unutulmaz eseri "Romeo ve Juliet" oyununun Atatürk Kültür Merkezi’ndeki (AKM) gösteriminde bir araya geldi. Oyun, Türkiye’den Devlet Tiyatroları ve Yunanistan’dan Atina Konser Salonu Megaron ve Yorgos Lykiardopoulos kültürel organizasyonu Lykofos ortak projesiyle Ege’nin her iki yakasında tiyatro severlerle buluşuyor. Yunanistan ve Türkiye’den sanat kurumları ile sanatçıları bir araya getiren proje, iki ulus arasında köprü kurmayı hedefliyor. Dün İstanbul’da ilk gösterimi yapılan ve 28 Nisan’a kadar sahnelenmeye devam edecek esere ilişkin AKM’de gerçekleştirilen basın toplantısında Bakan Mehmet Ersoy, Bakan Lina Mendoni ile verimli bir görüşme gerçekleştirdiklerini ve değerlendirmelerde bulunduklarını söyledi. Basın toplantısında konuşan Bakan Ersoy, "Bugün değerli mevkidaşım, Yunanistan Kültür Bakanı Sayın Lina Mendoni ve beraberindeki heyeti misafir ettik. Verimli bir görüşme gerçekleştirdik; değerlendirmelerde bulunduk. Şimdi ise çok güzel bir sanat birlikteliği vesilesiyle buradayız. Devlet Tiyatrolarımız ile Pire Belediye Tiyatrosunun ortak bir proje çerçevesinde sahneye koyduğu Romeo ve Juliet oyununun İstanbul galasını izleyeceğiz” dedi. "Sanatın evrenselliği insanlık için daima ortak bir çatı olmuş; en güzel, en anlamlı birlikteliklere ev sahipliği yapmıştır" diyen Ersoy, sözlerine şöyle devam etti: “Bizler de buna sahip çıkmanın, katkı ve değer sunmanın gayretindeyiz. İnanıyorum ki bu proje sadece bir başlangıç olacak, önümüzdeki dönemlerde sanatın diğer alanlarına da yayılacaktır. Romeo ve Juliet, Shakespeare’in eşsiz kaleminden çıkmış ölümsüz bir klasik. Bizler ise bu eseri, sanatçılarımızın kendi kültürel ve tarihsel geçmişlerinden ilham alarak yeniden yorumladıkları bir temsille sahneye taşıyoruz. Oyundaki aileler kendi aralarında anadillerinde konuşurken bir araya geldiklerinde, bildikleri tek ortak dil olan İngilizce ile iletişim kuracaklar. Bu yaklaşım, farklı dillerin ve kültürlerin etkileşimiyle insan doğasının derinliklerine inerek evrensel duyguları keşfetmeyi amaçlamaktadır. Esere günümüz dünyasından açılan bu çağdaş bakış açısı ve yeni yorum vesilesiyle Türkiye ve Yunanistan’ın köklü kültürel mirasını da bir araya getirmiş ve iki ülke arasında derinleşen kültürel diyaloğu sembolize etmiş olacağız. Provalar 18 Şubat’ta, Yunanistan’da başlamıştı. Yönetmen Lefteris Giovanidis’in rejisiyle sahneye taşınan eser, Türkiye’de sanatseverlerle buluşmasının ardından Mayıs ayında, Atina’da perdelerini açacak ve iki ülkede toplamda 13 temsil gerçekleştirilecek. Ayrıca 17-27 Mayıs 2024 tarihleri arasında, Antalya’da düzenlenecek olan 14’üncü ‘Devlet Tiyatroları Antalya Uluslararası Tiyatro Festivali’nde yer almasını da planlıyoruz. Yine yaz aylarında ve önümüzdeki tiyatro sezonunda Türkiye’nin ve Yunanistan’ın farklı şehirlerinde sahnelenmesi, Avrupa’daki prestijli tiyatro festivallerine katılımı söz konusu olacak. Türkiye ve Yunanistan arasındaki kültürel ilişkilerin geliştirilerek daha ileri boyuta taşınması adına bundan sonra da Yunanistan’ın ilgili kurum ve kuruluşlarıyla eşgüdüm ve iş birliği içerisinde çalışmaktan memnuniyet duyacağımızı ifade etmek isterim. Sayın Bakan’a, Pire Belediye Tiyatrosunun ve Devlet Tiyatrolarımızın çok değerli sanatçılarına ve Sayın Lefteris Giovanidisi’in şahsında, sahne arkasında bu esere emek veren bütün ekibe teşekkür ediyorum. Sanatseverleri bu özgün ve özel temsili izlemeye davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum” dedi. Yunanistan Kültür Bakanı Lina Mendoni ise eserin sahneye konulma sürecinden bahsederek, Türk- Yunan ilişkileri bakımından oyunun İstanbul’da izleyicilerle buluşmasından dolayı mutluluk duyduklarını ifade etti. Romeo ve Juliet’in en güzel aşk hikayesi, aynı zamanda da bir drama olduğunu belirten Mendoni, "Bu oyun bir başlangıç olabilir. İki toplumun kültürel bağlarımızı daha da yüksek hale getirebiliriz. Sadece devlet düzeyinde değil, özel kuruluşlar arasında da ortak projelerin ve ikili işbirliklerinin olduğunu öğrenmekten mutluluk duyuyoruz. Yakın zamanda sizleri Atina’ya 16 Mayıs’ta sahnelenecek oyuna da bekliyorum. Eminim oyun, Atina’da da çok iyi karşılanacak" diye konuştu. Bakan Ersoy ve Mendoni, ortak basın toplantısının ardından AKM Tiyatro Salonu’nda sahne alan "Romeo ve Juliet" oyununu birlikte takip etti.