GENEL - 27 Eylül 2020 Pazar 13:09

D-100 karayolu Ankara yönü kapanmakla karşı karşıya

A
A
A
D-100 karayolu Ankara yönü kapanmakla karşı karşıya

Bolu’da arazisi D-100 karayolu Ankara yönü içinde kalan ve başlattığı hukuk mücadelesini 13 yıl sonra kazanan Ö.

Bolu’da arazisi D-100 karayolu Ankara yönü içinde kalan ve başlattığı hukuk mücadelesini 13 yıl sonra kazanan Ö.Y.’nin avukatı Cihan Yavuz, “İş makinesiyle asfaltın kaldırılma işlemi yapılacak ve müvekkilimize tarlasını teslim edeceğiz” dedi.


Bolu’da 1991 yılında D-100 karayolunun genişletilerek duble yol yapılmasıyla birlikte Vakıfgeçitveren köyü mevkiindeki Ö.Y’ye ait olan 570 metrekarelik tarla yolun geçtiği alan içerisinde kaldı. 13 yıl boyunca karayolunun geçtiği arazisine ait emlak vergisini ödeyen Ö.Y., 2007 yılında Karayolları Genel Müdürlüğü hakkında müdahalenin önlenerek asfaltın kaldırılması istemiyle dava açtı. 1’inci Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davanın sonunda Yargıtay, 18 Nisan 2018 tarihinde arazi sahibinin talebini haklı buldu. Müdahalenin önlenerek asfaltın kaldırılmasına hükmeden Yargıtay, 17 Ocak 2020 tarihinde Bolu İcra Mahkemesi’ne asfaltın kaldırılması için talep yazısı gönderdi.



İşlem yapılmayınca karayolu üzerine tabela astı


İcraya konulma kararının üzerinden geçen 10 aylık süreçte Karayolları Genel Müdürlüğünün gerekli yasal girişimleri başlatmaması üzerine 13 yıl süren hukuk mücadelesini kazanan Ö.Y’nin avukatı Cihan Yavuz, müvekkiline ait olan 570 metrekarelik arazinin olduğu alanı kırmızı boyayla işaretleyerek orta refüje mahkeme kararının yazılı olduğu tabelayı astı. Tabelada “Özel mülktür. 18.04.2018 tarihinde kesinleşen Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2016/455E 2016/528K sayılı ilamı doğrultusunda Bolu İcra Müdürlüğünün 2019/257E sayılı takip dosyasıyla davalı Karayollarının müdahalesi sonlandırılarak taşınmaz üzerindeki asfalt kaldırılacaktır“ ifadeleri yer aldı.



“Bize başka şans tanınmadı”


Konuyla ilgili açıklama yapan Avukat Cihan Yavuz, yol güvenliği alındıktan sonra hafta içi asfaltı kaldıracaklarını belirterek, “Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesine 2007’de açılmış bir davamız vardı. 13 yıllık bir hukuk mücadelesini kazandık. Davamız asfaltın kaldırılması talebiydi. Karar 2018’de kesinleşti. 2019’da icraya konulduğundan bugüne kadar maalesef Karayolları hareketsiz kaldı. Herhangi bir kamulaştırma işlemi başlatmadı. Dolayısıyla bize başka bir şans tanımadı. Biz de başvurularımızı yaptık. Yol güvenliği alındıktan sonra hafta içi asfaltı kaldıracağız. Bu da demek oluyor ki, D-100 karayolu Ankara istikameti kapatılacak. Burası tapu senedinde 570 metrekare. Süreç tamamlandığı için icrası yapılacak” dedi.



“Sabrımız kalmadı”


Resmi bir işlemin yapılmasını beklediklerini ancak sabırlarının kalmadığını kaydeden Yavuz, “Karayolları anlaşma yoluna gitmek istiyor ama bu kadar sürüncemede bırakıldı ki bizim sabrımız kalmadı. İcra takibimiz 2019’da açılmış. 1 seneden fazla oldu. Biz burada resmi bir işlemin yapılmasını bekliyoruz. İcra müdürü ve yol güvenliğiyle birlikte iş makinesiyle asfaltın kaldırılma işlemi yapılacak ve müvekkilimize tarlasını teslim edeceğiz” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.