ÇEVRE - 25 Mayıs 2025 Pazar 13:19

Türkiye’nin ilk turistik mağarası İnsuyu, kuruyan sularıyla fosil haline geldi

A
A
A
Türkiye’nin ilk turistik mağarası İnsuyu, kuruyan sularıyla fosil haline geldi

Türkiye’nin ilk turistik mağarası İnsuyu, iklim değişikliği ve insan kaynaklı aşırı su kullanımı nedeniyle sularını kaybederek "fosil mağara" statüsüne düştü; bölgedeki yoğun tarım sulaması ve sondajlar ise su krizini derinleştiriyor. 1965 yılında saniyede 50 litre su akan mağarada insan etkisi ve iklim değişimleri nedeniyle su hızla yok oldu.


Türkiye’nin turizme açılan ilk mağarası olma özelliği taşıyan İnsuyu Mağarası, Burdur- Antalya karayolunun 13’üncü kilometresinde bulunan Sarpgüney Tepesi’nin eteklerinde yer alıyor. Binlerce yıl önce oluşan ve toplam uzunluğu 8 bin 100 metreye ulaşan mağaranın turizme açılan kısmı ise ilk etapta 1965 yılında 250 metreyle başlamış, günümüzde ise 525 metreye kadar genişletilmişti.


Jeolojik olarak kalkerlerden meydana gelen ve suyun etkisiyle sarkıtlar, dikitler ve doğal dehlizler oluşturduğu mağara, bir zamanlar içerisinde yer alan dokuz göl ile sularla doluydu. İnsuyu Mağarası, özellikle 1965’te turizme açıldıktan sonra şifalı suyuyla da büyük ün kazandı. Mağara suyunun şeker hastalığına iyi geldiğine dair rivayetler, Türkiye’nin dört bir yanından ve hatta yurt dışından ziyaretçilerin akın etmesini sağladı.


Ancak son 20 yılda başta iklim değişikliği olmak üzere insan kaynaklı aşırı su kullanımı ve çevresel etkiler nedeniyle mağaradaki sular hızla çekilmeye başladı. 2014’te mağaradaki büyük göl tamamen kurudu ve günümüzde göllerin tamamında su bulunmuyor. Mağaranın yalnızca yağmur sonrası sarkıtlardan damlayan suları kaldı. Bu durum, bölgenin doğal su döngüsünün bozulduğunu ve İnsuyu Mağarası’nın artık "fosil mağara" statüsüne geçtiğini gösteriyor.


Mağara’nın aynı zamanda İnsuyu Ovası sınırları içinde yer alması, ovada bulunan çok sayıda içme suyu sondajı ve yüksek su tüketen fasulye, mısır gibi tarım ürünlerinin sulanması için açılan sondajlar, bölgedeki su kaynaklarının hızla tükenmesine neden oluyor. Bu insan kaynaklı su kullanımı da mağaranın sularının çekilmesinde önemli bir etken olarak görülüyor.


İlk kazma 1965’te vuruldu


İl Kültür Müdür Yardımcısı Osman Koçibay, İnsuyu Mağarası’nın turizme açılması ile ilgili olarak; " İlk kazma 22 Temmuz 1965 yılında bu girişte vuruluyor. Akabinde yaklaşık olarak 17 metre uzunluğundaki giriş yapılıyor ve ilk etapta 250 metrelik bölüm 1965 yılının sonlarında 1966 yılın başlarında turizme açılıyor. İlerleyen yıllarda da mağaramızın yaklaşık 600 metrelik bölümü turizme açılmış oluyor." açıklamasında bulundu.


Burdur’un susuzluğuna imeceyle gelen çözüm"


İl Kültür Müdür Yardımcısı Osman Koçibay, 1930’lu yıllarda Burdur’da yaşanan içme suyu sorununa dikkat çekerek, "1930’lu yılların başlarında Burdur’da içme suyu sorunu yaşanmaya başlamıştır ve 1935 yılının sonlarında İnsuyu ve Gökpınar sularının birleştirilerek kanallar vasıtasıyla Burdur‘a indirilmesi projesi başlatılmıştır. Bu proje kapsamında imece usulüyle her haneden 15 ile 60 yaş arasındaki bir erkek sekiz gün boyunca bu kanal yapımında çalışmıştır. Ayrıca çalışamayanlar ise günlük 50 kuruş olmak üzere toplam 4 lira ücret ödemek zorunda kalmışlardır." dedi.


Şifalı suyu ile dünyaca ünlenen İnsuyu Mağarası


İl Kültür Müdür Yardımcısı Osman Koçibay, İnsuyu Mağarası’nın sadece doğal güzelliğiyle değil, aynı zamanda şifalı suyuyla da yıllarca büyük ilgi gördüğünü belirterek, "1965 yılının sonlarında İnsuyu Mağarası’nın açılmasıyla birlikte mağarasındaki suyun şeker hastalığına iyi geldiğine ilişkin bir rivayet ortaya çıkmış. Dolayısıyla İnsuyu mağarasının suyu bu sebepten dolayı da sadece Türkiye’de değil tüm dünyada meşhur hale gelmiştir. İnsanlar, özellikle şeker hastaları İnsuyu’nun kendilerine şifa olacağını düşünerek akın akın İnsuyu Mağarası’na gelmişler. Dolayısıyla da ilerleyen yıllarda mağaranın çevresinde tesisler kurulmaya başlanmıştır. Bunun yanında İnsuyu bidonları yapılarak mağaranın suyu bidonlarla çeşitli illere satışa gönderilmiştir. Hatta Trabzon’a yaklaşık olarak bir kamyon su bile satılmıştır. İnsuyu Mağarası’nın suyu o kadar dikkat çekmiştir ki sadece Türkiye’de değil yurt dışından da büyük talep görmüştür. Belçika’dan, Avusturya’dan, Fransa’dan insanlar ya da bilim adamları mağaranın suyunu incelemek için buraya kadar gelmişlerdir. Yine o yıllarda suyla ilgili turizme açılmasından sonra birçok insan turist olarak da İnsuyu’na gelmiştir. Yaklaşık olarak açıldığı yıl ilk üç ayda İnsuyu mağarasını 33 bin kişi ziyaret etmiştir." ifadesinde bulundu.


İklim değişikliği ile birlikte özellikle 2000’li yıllardan sonra İnsuyu Mağarası’nın sularının çekilmeye başladığını ve göllerin kuruduğunu da söyleyen Koçibay; "Büyük göldeki su da 2014 yılında neredeyse tamamen kurumuş ve şu anda göllerimizin hiç birisinde su bulunmamaktadır. Sadece yağmurlardan sonra sarkıtlardan damlayan sular bulunmaktadır. Ama İnsuyu Mağaramız halen ziyaretçi akınına uğramaktadır." şeklinde konuştu.


1930’larda İnsuyu Mağarası’nda "Burdur Sırtlanı" efsanesi


Koçibay, İnsuyu Mağarası’nın keşif hikayesine dair verdiği bilgide; "1931-1935 yılları arasında gerçekleşen ilk bilimsel çalışmalar sırasında, Burdur’da ‘Moruk Dayı’ lakabıyla tanınan Mustafa Koçay ve arkadaşları 6 Mayıs 1931’de mağaraya girdiler. İçeride ilerlerken karşılaştıkları hayvan kemikleri, 1714 yılında Burdur’a ikinci kez gelen Fransız gezgin Paul Lucas’ın kitabında bahsettiği ve köylüler arasında canavar olarak bilinen ‘Burdur Sırtlanı’nın avladığı bir hayvana ait olduğuna inanıldı. Mustafa Koçay, bu keşfin ardından mağaradan hemen geri çıktı." dedi.


Mağara artık fosil durumda


Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Fiziki Coğrafya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kadir Tuncer, İnsuyu Mağarası’nın toplam uzunluğunun 8 bin 100 metre olduğunu belirterek; "Bu mağaranın planı, değişik mağara araştırma kulüpleri ve dernekleri tarafından çizildi. 2021 yılında yapılan ölçümleme ve planlama çalışmalarında toplam uzunluğun 8 bin 100 metre olduğu teyit edildi. Turizme kazandırılan alan ise 525 metredir. 2006 yılından itibaren mağara hızlı bir şekilde suyunu kaybetmeye başladı.2006’da ve 2011’de turizme açılmayan alanlar dahil 9 gölde de su vardı. 2006’dan sonra sular hızla çekildi. Şu anda sadece damlayan yağmur suları var, akan bir su kalmadı. Eskiden aktif olan İnsuyu Mağarası son 20 yılda fosil mağara haline geldi. Bu da bölgedeki suyun hızlı çekildiğini gösteriyor." diye konuştu.


Saniyede 50 litre su akıyordu, şimdi kurudu


Mağaranın su seviyelerinin düşüşünün, mağara duvarlarındaki izlerden takip edilebildiğini belirten Tuncer; "Eskiden mağaranın suyu eski giriş kısmından güldür güldür akıyordu. Sonrasında aşırı su kullanımı ve iklimsel değişiklikler nedeniyle tamamen yok oldu. Mağaradaki göller kurudu. İnsan etkisi, beşeri faktörler en büyük etken. Köylerin ve şehrin su ihtiyacını karşılamak için yapılan sondajlar, tarım için yapılan sondajlar kontrolsüz su kullanımına neden oldu. Kireç taşı rezervuarı küçük, hızlı su tüketimi mağarayı kuruttu. Eğer bu şekilde devam ederse ovaları sulayacak suyu, köylerde ve şehirlerde içecek suyu bulamayacağız. Mağara zaten fosil hale geldi. Köyler ve tarım alanları da kuraklığa sürüklenecek. İnsuyu Mağarası, 3 milyon yılda oluşan bir mağara. Holosen dönemi boyunca, yani son 11 bin 700 yılda aktif bir mağaraydı. 1965’te saniyede 50 litre su çıkıyordu. Ancak insan etkisi ve iklim değişimleri nedeniyle su hızla yok oldu." dedi.


"Eskiden cennet gibiydi, şimdi kurumuş"


İnsuyu Mağarası’nı yıllar sonra ziyaret eden Mikail Yılmaz ise gözlemlerini; "1978 yılında ilkokuldayken gelmiştik buraya ve burası inanılmaz güzeldi, her yerden sular akıyordu. Sarkıt ve dikitler vardı. Harika bir yerdi, bayılmıştım buranın güzelliğine. Ama şimdi geldiğimde sarkıt ve dikitler su olmadığından dolayı dökülmüş ve sular çekilmiş, eski tadı kalmamış. İnşallah ilerleyen zamanlarda suyuna tekrar kavuşur ve İnsuyu Mağarası eski ihtişamına tekrar kavuşur." ifadeleriyle anlattı.


(SK-

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Sakarya Eğitim için 4 bin 301 kilometre yol kat ettiler, şimdi kapı önündeler Sakarya’nın Serdivan ilçesinde yapı kullanım izni olmamasına rağmen faaliyete geçirilen özel yurt, Kazakistan uyruklu yaklaşık 100 öğrenciye mağduriyet yaşattı. Öğrenciler kalacak yer telaşına kapılırken, Zhanar Zhakupova isimli veli, "Kimisinin ailesi son paralarıyla çocuklarını okutuyor, kredi çekiyor. Bir tane çocuğun yurttan ayrılıp başka yere gitmesi cebinde en az 20 bin lira olması lazım ama bunların ceplerinde kuruş para yok" dedi. Beşköprü Mahallesi Tokat Dere Caddesi üzerinde bulunan ve yapı kullanım izni olmamasına rağmen faaliyete geçirilen yurt, öğrenci kabulüne başladı. Üniversite eğitimlerini tamamlamak için şehre gelen Kazakistan uyruklu yaklaşık 100 öğrenci, bir yıllık sözleşme imzaladı. Bazı öğrenciler, yıllık peşin verirken bazıları ise aylık 7 bin 500 lira ödeme yaptı. Yapı kullanım izni olmayan yurdun şikayet edilmesi üzerine Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü, Serdivan Belediyesine yurdun kapatılması konusunda yazı yazdı, ilçe belediyesi ise yurdun boşaltılması için 17 Aralık tarihine kadar müddet tanıdı. Öğrenciler mağdur oldu Yaşanan bu durum üzerine yaklaşık 4 bin 301 kilometre yol kat ederek Sakarya’ya üniversite eğitimi almak için gelen öğrenciler kalacak yer telaşına kapılırken adeta valizleriyle sokakta kaldı. Yurtta kalan öğrencinin velisi Zhanar Zhakupova, çocukların mağdur olduklarını ve eğitimlerinin aksadığını aktardı. Zhakupova, "Biz yurdu kiraladık, sözleşmemizde var 12 aylık. Parasını da ödedim, depozitosunu da ödedim. Hatta 10-12 aylık para vermiş çocuklar da var. Yurt sahibi gelip ’çıkın’ diyor. Onların sıkıntıları varmış. Mahkeme kararı varmış ama bize gösterilmedi. Hiçbir şey göstermeden bizi çıkartmaya çalışıyorlar, sadece bize bu ayın 17’sine kadar çıkmamız gerektiğini söylediler. 2-3 gün önce aylık kiramızı da aldı. Bize bir gün sonra ’çıkın’ diyorlar. Neden bizden ödeme alıyorsunuz o zaman?" dedi. "Kimisinin ailesi son paralarıyla çocuklarını okutuyor, kredi çekiyor" Zhakupova, Kazakistan uyruklu yaklaşık 100 öğrencinin mağduriyet yaşadığını, ailelerinin çocuklarını okutmak için kredi çektiğini belirterek, "Cebimizde para yok. Depozito vermişiz. Geri bir kuruş paramızı vermiyorlar, bizi de çıkartıyorlar. Bizim gidecek yerimiz yok. Şimdi 100 Kazak öğrenci var. Kimisinin ailesi son paralarıyla çocuklarını okutuyor, kredi çekiyor, şimdi çocuklar dışarda kalıyor. Çocuklar nasıl böyle dışarda kalabilir? Çocuklardan ödeme aldıktan sonra neden çocukları çıkartıyorsunuz, ben anlamıyorum bu işi. Biz ne yapacağımızı bilmiyoruz. Yarın mahkemeye gideceğiz mecburen. Bir tane çocuğun yurttan ayrılıp başka yere gitmesi cebinde en az 20 bin lira olması lazım ama bunların ceplerinde bir kuruş para yok. Yurt dışından gelip de kalacak yer bulmak çok zormuş" diye konuştu. "Yurt dışından gelen öğrencileri toplamış, ödemeleri aylık veya yıllık alınmış" Zhanar Zhakupova’nın eski eşi Serdar Pazar ise yaşanan mağduriyetin bir an önce giderilmesi gerektiğini belirtti. Pazar, "Yurdun yapı uygulama belgesinin olmadığını bilen Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü, Serdivan Belediyesine yurdun kapanması için bilgi vermiş. Fakat herhangi bir kapatılma olmamış üstüne yurt dışından gelen öğrencileri toplamış, ödemeleri aylık veya yıllık alınmış. Yapı uygulama belgesi olmadan belediye buna nasıl izin verebiliyor bilmiyoruz. Şuan bile öğrenci alımı yapılabiliyor belki bilmiyoruz. İçeride toplanmış bavullar var. Öğrenciler derslere gidiyor ama geldiklerinde burada kalacaklar mı? Nerede yatacaklar bunların tedirginliğini yaşıyor. Türkiye’ye eğitim için gelen, daha iyi ve refah bir ülkede eğitim almak için geldiler ama mağduriyetleri var" şeklinde konuştu. "Burada hem kandırılan çocuklar hem de mağdur edilen bir Türkiye var" Kazakistanlı çocuklara yardım etmeye çalışan Pazar, "Madem yapı uygulama belgesi olmadığını biliniyorsa Belediye sezon başlamadığı zamanda neden kapatmadı veya neden kontrole gelemedi? Öğrenciler kalmaya devam etse polis zoruyla çıkarılma riski var ama öğrenciler kandırıldığı için polis yardımı alamıyor. Bunun bir sorumlusu olması gerekiyor. Yurt yönetimi, verilen paraların elektrik, doğalgaz gibi harcamalarda kullanıldığını söylüyor. Bu konuda da herhangi bir muhatap görmedik. Gördüğümüz kişilerde ’Biz çalışanız’ diyorlar. Kazakistan’da zor durumda olan ailelerde var bunlar bankalardan kredi çekerek buraya öğrencilerini gönderdiler. Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne gideceğim yapabilecekleri bir şeyin olup olmadığını soracağım. Konuya ilişkin savcılığa başvuruda bulunduk, umarım yardımcı olacak birileri çıkar. Biz maddiyattan çok öğrenciler kalacak yer bulabilecek mi onun peşindeyiz. Burada hem kandırılan çocuklar hem de mağdur edilen bir Türkiye var. Türkiye’ye Kazakistan’dan bir öğrenci gelip gittiği zaman artık bu ülkeyi tavsiye etmeyecek" ifadelerini kullandı.
İstanbul İGÜ, ETÜGENÇ Kültür Çalıştayı’na ev sahipliği yaptı İstanbul Gelişim Üniversitesi ETÜGENÇ Kültür Çalıştayı’na ev sahipliği yaptı. Büyükçekmece Atatürk Anadolu Lisesi’nce 13-14 Aralık tarihlerinde kültür temasıyla gerçekleştirilen çalıştayda kültürün farklı disiplinlerle olan ilişkisi çok yönlü olarak ele alındı. Çalıştayın açılış konuşmasını yapan İstanbul Gelişim Üniversitesi Genel Sekreteri Doç. Dr. Serdar Egeli, kültür teması etrafında şekillenen bu çalıştayın yalnızca akademik bir paylaşım alanı olmadığını; farklı bakış açılarıyla bir araya gelen gençlerin düşünme, tartışma ve yönetme becerilerini geliştirmeyi hedefleyen çok boyutlu bir yolculuk olduğunu vurguladı. Gelişimin ancak cesaretten ilham almakla başlayacağını ifade eden Doç. Dr. Serdar Egeli, sözlerine şu şekilde devam etti: "Üniversitemizin temel önceliklerinden biri; öğrencilerimizin merak duygusunu canlı tutmak, düşüncelerini özgürce ifade edebilecekleri nitelikli ortamlar oluşturmak ve disiplinler arası düşünme kültürünü desteklemektir. ETÜGENÇ Kültür Çalıştayı’nın bu vizyonla güçlü biçimde örtüştüğünü memnuniyetle görmekteyiz. Çalıştay süresince felsefeden antropolojiye, tarihten teknolojiye uzanan geniş bir perspektifte kültürün birey ve toplum üzerindeki etkileri ele alınacak; katılımcılar eleştirel düşünme, sorgulama ve yeni bakış açıları geliştirme fırsatı bulacaktır. Her bir katkının çalıştayın akademik ve entelektüel değerini zenginleştireceğine inanıyoruz. İstanbul Gelişim Üniversitesi olarak gençlere yatırım yapmayı; onları bilim, sanat, teknoloji ve kültürle buluşturarak potansiyellerini keşfetmelerine katkı sunmayı temel sorumluluklarımız arasında görüyoruz. Bu değerli çalıştay vesilesiyle sizleri kampüsümüzde ağırlamaktan büyük bir memnuniyet ve gurur duyuyoruz." "Bir düşüncenin, bir ortak bilincin ve bir kültür yolculuğunun eşiğindeyiz" Büyükçekmece Atatürk Anadolu Lisesi ETÜGENÇ Çalıştayı Genel Koordinatörü Tuğçe Olgun, çalıştayın hedeflerini şu ifadelerle anlattı: "Kültür bir milletin hafızasıdır. Bizim bugün burada bir araya gelişimiz tam da bu hafızayı genç nesillere aktarmak, onu yaşatmak ve ona yeni bir soluk kazandırmak içindir. Hepimiz biliyoruz ki kültür, kitaplarda donmuş bir kavram değildir. Kültür; dokunan, değişen, gelişen, yaşayan bir yapıdır ve onu yaşatacak olanlar tam da şu an burada bulunan sizlersiniz. Bu nedenle ETÜGENÇ Çalıştayı’nı hazırlarken hedefimiz; gençlerin düşünce üretmesine, kendilerini ifade etmesine ve bu kültürün doğal bir parçası olduklarını hissetmelerine alan açmaktı. Çünkü kültür, bir gencin eline değdiğinde geleceğe dönüşür; kalbine değdiğinde anlam kazanır." Olgun, çalıştaya ev sahipliği yapan İstanbul Gelişim Üniversitesi’ne teşekkürlerini ileterek sözlerini noktaladı. "Kültür yalnızca geçmişi hatırlamak değil; sizin her gün yeniden yazdığınız bir hikayedir" Büyükçekmece Atatürk Anadolu Lisesi Müdürü Necmettin Sarıkaya, Büyükçekmece Atatürk Anadolu Lisesi olarak Atatürk’ün "Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür" sözünü yollarını aydınlatan bir ilke olarak benimsediklerini ve bu anlayış çerçevesinde ilgili çalıştayı planladıklarını vurguladı. Necmettin Sarıkaya, ETÜGENÇ çalıştayının esas vurgusu olan "kültür" teması hakkındaki görüşlerini, "Kültür yalnızca geçmişi hatırlamak değil; sizin her gün yeniden yazdığınız bir hikayedir. Konuşmalarınızda, davranışlarınızda, müziğinizde, hayallerinizde siz nereye bakarsanız kültür oradadır. Bugün bu çalıştayda yalnızca kültürü konuşmayacak, kültürün kendisi olacaksınız. Komitelerde dile getirilen her fikir, geleceğe bırakılmış bir kültür izi olacaktır" dedi. Çalıştayda Türk tarihi ve kültürü konuşuldu Marmara Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden Doç. Dr. Nusret Gedik, "Son yıllarda kültür, devletler düzeyinde geri planda kalan alanlardan biri hâline gelmiş olsa da gençlerin kültüre olan ilgisi bu sürecin kalıcı olmayacağını gösteriyor. Kültür, milletleri ayakta tutan en temel unsurlardan biridir ve Türk tarihi, büyük kültürel ve siyasal kırılmalara rağmen bu birikimin sürekliliği sayesinde varlığını korumuştur. Türk kültürü başlangıçta sözlü gelenekle aktarılmış, Orhun Yazıtları ile birlikte yazılı kültüre geçiş süreci başlamıştır. Göçebe yaşam tarzı sözlü kültürü güçlendirmiş; yazılı kültür ise kültürel hafızanın kalıcılığını sağlamıştır. Yerleşik hayata geçişle birlikte karşılaşılan Maniheizm gibi inanç sistemleri ise kültür üzerinde belirleyici etkiler oluşturmuş, bu da Türk tarihinde önemli kültürel dönüşümlere yol açmıştır" ifadelerini kullandı. Çalıştaya; İstanbul Gelişim Üniversitesi Genel Sekreteri Doç. Dr. Serdar Egeli, Büyükçekmece Atatürk Anadolu Lisesi Müdürü Necmettin Sarıkaya, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü Murat Tetik, Marmara Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden Doç. Dr. Nusret Gedik’in yanı sıra öğretmenler, öğrenciler ve veliler katılım sağladı.