YEREL HABERLER - 28 Temmuz 2017 Cuma 13:15

Uludağ Üniversitesi spor takımları başarıya doymuyor

A
A
A
Uludağ Üniversitesi spor takımları başarıya doymuyor

Uludağ Üniversitesi Spor Takımı, 24-27 Temmuz tarihleri arasında Portekiz’de düzenlenen “Avrupa Üniversiteler Şampiyonası-2017”de (EUSA-2017) badmintondan sonra tekvando, judo ve karatede de üst üste madalyalar kazandı.

Uludağ Üniversitesi Spor Takımı, 24-27 Temmuz tarihleri arasında Portekiz’de düzenlenen “Avrupa Üniversiteler Şampiyonası-2017”de (EUSA-2017) badmintondan sonra tekvando, judo ve karatede de üst üste madalyalar kazandı.


Judoda 18 ülke ve 103 üniversiteden 195 sporcu, karatede 21 ülke ve 108 üniversiteden 220 sporcu, tekvandoda14 ülke ve 83 üniversiteden 157 sporcunun, badmintonda ise 11 ülke ve 16 üniversitenin katıldığı EUSA-2017’ye Uludağ Üniversitesi 22 sporcu ile iştirak etti.Uludağ Üniversitesi EUSA-2017’de badminton dâhil 4 branşta 6 altın, 1 gümüş ve 9 bronz madalya kazanarak toplamda 16 madalya ile Avrupa’da altın yılını yaşadı.


EUSA-2017’deki tekvando müsabakalarına 6 sporcu ile katılan Uludağ Üniversitesi 1 altın, 5 bronz madalya kazandı. Büyükler Dünya Tekvando Şampiyonası’nda dünya ikinciliği kazanan Uludağ Üniversitesi sporcusu Hatice Kübra İlgün’den yoksun bir kadroyla EUSA-2017’ye katılan 6 sporcu da madalya kazanarak Türkiye’ye eli boş dönmedi. Antrenörlüğünü UÜ Bayan Tekvando Takımı’nda Sümeyye İloğlu altın madalya kazanırken, Burcu Özlü, Elif Kalem ve Gülsüm İnan bronz madalya aldı. Erkeklerde ise Bektaş Gökalp ve Yunus Doğan bronz madalya alan sporcularoldu.


EUSA-2017’ye Tolga Macar, Batuhan Gürel ve Eray Şamdan’dan oluşan 3 sporcu ile katılan Uludağ Üniversitesi Karate Takımı, 1 altın 1 bronz olmak üzere toplamda iki madalya kazandı. Eray Şamdan 60 kilo komitede 1.’lik kürsüsüne çıkarak Uludağ Üniversitesi tarihinde karate branşındaki ilk altın madalyayı kazandı. Tolga Macar ise 67 kilo komitede bronz madalya kazandı.


Uludağ Üniversitesi Judo Takımı ise kilosunda Türkiye 1.si ve ‘2017 TAIPEI Summer Üniversiade’da Türkiye’yi temsil edecek olan Damla Çalışkan’ın ilk turda elenmesine rağmen Bedrettin Baha Çamlıbel, Kamil Berkay Poyraz ve Şehnaz Güz’den oluşan sporcularıyla mücadeleyi son güne kadar sürdürerek 1 gümüş madalya kazanmayı başardı. Sporculardan Şehnaz Güz49 kiloda gümüş madalyanın sahibi oldu. Ayrıca UÜ Tekvando Takımı da takım halinde 3.’lük elde etmeyi başardı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.