YEREL HABERLER - 21 Kasım 2013 Perşembe 09:35

(özel Haber) Doç Dr Hüseyin Şeyhanlıoğlu’ndan Erdoğan-barzani Buluşması Yorumu

A
A
A
(özel Haber) Doç Dr Hüseyin Şeyhanlıoğlu’ndan Erdoğan-barzani Buluşması Yorumu

Diyarbakır Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Grevlisi Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani ile arasında gelişen ittifakı değerlendirdi. Şeyhanlıoğlu, “Mesud Barzani, muhafazakar bir kişidir. Aynı şekilde Başbakan Erdoğan’a baktığımızda onun da muhafazakar olduğunu biliyoruz. Recep Tayyip Erdoğan ile Mesud Barzani arasında yapılan bu ittifaklar oldukça kuvvetli emareler taşıyor” dedi.
Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Görevlisi ve Uluslararası Ortadoğu Barış Araştırmaları Merkezi Danışmanı Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu, geçtiğimiz hafta sonu Diyarbakır’da gerçekleşen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin buluşmasını yorumladı. Görüşmeyi tarihi bir kırılma olarak değerlendiren, Şehanlıoğlu, Barzani’nin Diyarbakır’a gelmesinin nedeninin çözüm sürecine destek olduğunu göstermek amacını taşıdığını söyledi. Erdoğan ile Barzani’nin buluşmasının programlanmış bir buluşma olarak görmediğini anlatan Şeyhanlıoğlu, görüşmenin spontane olarak geliştiğini aktardı.
“ÇÖZÜM SÜRECİNİN ANA AKTÖRÜ ERDOĞAN’DIR”
Başbakan Erdoğan’ın Kürt sorununu çözmek için son bir yıldır somut adımlar attığını hatırlatan Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu, Başbakan Erdoğan’ı sürecin ana aktörü olarak değerlendirdi. Şeyanlıoğlu, “1984 yılında PKK, sosyalist bir örgüt olarak, devlete karşı silahlı mücadelesine başladı. Bu silahlı mücadele ülkenin sistemini etkiledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kürt sorununu çözmek için, yaklaşık bir yıldır çok somut adımlar atmaya başladı. İlk belirgin somut adımı, Abdullah Öcalan’ın Diyarbakır Nevruz’unda okunduğu mesajında silahları gömün demesiyle başladı. Son 10 ayda silahsız bir şekilde Kürt sorunu yürütüyoruz. Başbakan, bunun adına barış süreci ismini verdi. Barış sürecinde Recep Tayyip Erdoğan ana aktördür. Başbakan Erdoğan son aylarda özellikle Suriye’deki yaşananlardan dolayı içeride bunalmış bir vaziyete girdi. Bu süreci desteklemek için sürece ortak müttefikler bulundu. 37 yıldır sürgünde olan Şıvan Perver ve Kürt büyüğü olarak bilenen Mesud Barzani’nin bu sürece destek verildiği görüldü. Barzani ve Perver’in Diyarbakır’a gelişini spontane olarak görüyorum. Yani programlanmış bir buluşma olmadığını düşünüyorum. Erdoğan, Barzani ve Perver'in ortaklaşa bu süreci Diyarbakır’da çözmeye çalışmaları gerçekten tarihi bir adımdı. Bu tarihi bir kırılma noktasıdır. Bugünden sonra Kürt sorununda silahlı dönem kapanmıştır. Daha önce verdiğimiz oranlarda, yüzde 30 barış, yüzde 70 savaş olur diye düşünüyordum. Ama bugünden sonra, barış oranı yüzde 50’yi geçti. Halkın verdiği destek ile Mesud Barzani’nin çok kuvvetli mesajları, Kürt sorununu bugünden sonra kolay kolay kimsenin silahla artık çözmeye cesaret edemeyeceği bir noktaya getirdi" diye konuştu.
“ERDOĞAN İLE BARZANİ’NİN İTTİFAKI YAVUZ SELİM İLE İDRİS-İ BİTLİS İTTİFAKINA BENZİYOR”
Şeyhanlıoğlu, Başbakan Erdoğan ile Barzani’nin ittifakını Yavuz Sultan Selim ile dönemin Kürt beyi İdris-i Bitlisi’nin ittifakını benzettiğini ifade ederek, bu ittifakın İran ve Irak ittifakına karşı bir denge olarak görüldüğünü söyledi. Şeyhanlıoğul, “Recep Tayyip Erdoğan ile Mesud Barzani arasında yapılan bu ittifaklar oldukça kuvvetli emareler taşıyor. Örnek olarak, bu süreçte Erdoğan ve Barzani’nin ittifakı açıkçası, Irak Başbakanı Maliki ve İran ittifakına karşı bir denge olarak görülebilinir. Aynı şekilde İran, PYD, Beşşar Esad ve Hizbullah ittifakına karşı bir denge olarak da görülebilinir. Bu ittifak, Türkiye’deki Kürt sorununu çözmeye değil, aynı zamanda Türkiye ve Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile arasında stratejik atılan adımlar anlamına gelmektedir. Bu ilişkiyi 1514 yılında Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlis arasında yapılan bir ittifaka benzetiyorum. Bu ittifakı günümüzde Erdoğan-Barzani ittifakı olarak görüyorum. Recep Tayyip Erdoğan ile Mesud Barzani arasında enerji konusunda gündeme gelen ittifak, Ortadoğu’daki taşları yerinden oynatacak türdendir. Buna Amerika çok fazla müsaade etmeyecektir. Bu ittifak Türkiye’ye Ortadoğu’nun kapılarını açacağı gibi, Irak Kürtleri için de hayati derecede önemlidir” diye konuştu.
“KÜRTLER VE TÜRKLER BİRBİRİNDEN AYRILAMAZ”
Türkler ve Kürtlerin birbirinden ayrılamayacağına dikkat çeken Şeyhanlıoğlu, Kürt ve Türk halklarının ilişkilerinin geleceğe dair umutlar taşıdığını dile getirerek, şunları söyledi:
“Bu iki halkın da Sunni olmaları, tarihte aralarında herhangi bir sorunun olmaması, 30 yıllık teröre ve 100 yıllık devlet hatalarına rağmen bu iki halk birbirine düşmediyse, bunu milletin ruhunda aramak lazım. Bu ilişki geleceğe dair de çok kuvvetli umutlar veriyor. Bu açıdan baktığımızda Türkiye’nin bu hamlesi İran, ABD ve İsrail’e karşı çok kuvvetli bir cevaptır. Bir tek İsrail 50 yıldır Ortadoğu’da kan kusturuyor. En son Türkiye’yi de Mavi Marmara saldırısıyla vurdu. Dolayısıyla bizim kendi aramızda ittifak kurmamız halinde, bir çok durumu önleyebiliriz. Çıkarlar dünyasında yaşıyoruz. Hepimizin çıkarı bir bütündür. Biz birlikte çalıştığımız taktirde, hepimiz bu işten karlı çıkacağız. Türkiye son 10 yılda yükselen bir güç olarak Somali’den, Amerika’daki Kızılderililere kadar elini uzatmış durumdadır. Türkiye’nin bu şahlanması iç sorununu çözmesiyle alakalıdır. Yani bağırsaklarındaki pislikleri temizlemeli. Bu da ilk başta Kürt sorununu çözmesiyle mümkündür. Bu konuda da çok çok önemli adımlar atmıştır.”
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Çanakkale Çanakkale’de kök hücre dolandırıcılığından tutuklanan 2’si doktor 5 sanığın yargılanmasına başlandı Çanakkale’de 60’tan fazla hastayı, kök hücre uygulamasında kullanılan ve piyasa değeri 200 lira olan kitleri 20 bin ila 100 bin liradan satarak dolandırdıkları iddiasıyla tutuklanan 2’si doktor 5 sanığın Çanakkale 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmasına başlandı. Çanakkale’de 5 Şubat tarihinde meydana gelen olayda, İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekiplerince yapılan teknik takip sonucunda Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Hastanesi’nde (ÇOMÜ) Ortopedi ve Travmatoloji bölümünde tedavi gören 60 hastaya, piyasadan 200 liraya temin edilen kök hücre uygulamasında kullanılan kitlerin 20 bin ila 100 bin lira arasında satıldığı tespit edildi. Bunun üzerine düzenlenen operasyonda, Prof. Dr. H.Y.E., Doç. Dr. T.K., medikal firma sahibi Ö.Ç, firma çalışanları B.C.T. ve Y.C.İ. gözaltına alındı. Polisteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen şüphelilerden Ö.Ç., B.C.T. ve Y.C.İ. ’dolandırıcılık’ ve ’icbar suretiyle irtikap’ suçuna yardımdan tutuklanırken, Prof. Dr. H.Y.E. ile Doç. Dr. T.K. adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Daha sonra savcılığın itirazının ardından Prof. Dr. H.Y.E. ile Doç. Dr. T.K. yeninden tutuklandı. Soruşturmanın tamamlanmasının ardından iddianame hazırlandı. İddianamede, Ömer Ç, Bilgecan T. ve Yunus Can İ’nin ‘nitelikli dolandırıcılık’ ve ‘icbar suretiyle irtikaba yardım’, Hüseyin Yener E. ve Tolgahan K’nin ise ‘zincirleme şekilde icbar suretiyle irtikap’ suçundan 20’şer yıla kadar hapsi istendi. Tutuklu sanıkların yargılanmasına bugün 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Duruşmaya tutuklu sanıklar Ömer Ç., Bilgecan T., Yunus Can İ., Hüseyin Yener E. ve Tolgahan K. hazır bulunurken, olaydan etkilenen 60’a yakın hasta ve yakını katıldı. Sanık Hüseyin Yener E., savunmasında, kendisinin 24 yıllık hekim olduğunu belirterek, üzerine atılı hiçbir suçlamayı kabul etmedi. Hüseyin Yener E., "Kök hücre tedavisi bir ameliyat değil ek işlemdir. Ben anestezi altında yapmayı tercih ediyorum. Bu yaptığım işlemden fakültenin haberi yoktu. Üniversite SGK ödemesi almadığı için kamu zararı oluşmaması adına yapılan bu işlemleri not almadık. Ameliyat öncesi raporlarda kök hücre tedavisinin nasıl yapılacağını belirttim. Hastalara da bunu belirttik. Ameliyatlara ek olarak bu işlemleri yapıyorduk. Kitler hastanede satılmıyor. 3 yıldır Çanakkale’de çalışıyorum. Bu kiti getirecek firma Çanakkale’de yoktu. Sağlık Bakanlığından onaylı, ameliyata girme yetkisi olan firmalarla çalışılabiliyordu. Bu yüzden bu firmayla çalıştık. Kök hücreden her hangi bir kazancım yok. Firma çalışanları ve firma sahibinin iddialarını red ediyorum. Hastalarla maddi konularda konuşmadım. Konuşmayı da tercih etmiyorum. Fiyatları firma belirliyordu. Ben hiç bir hastaya fiyat söylemedim. Hastalara benim fiyat verdiği şeklindeki beyanları kabul etmiyorum” dedi. Sanık Tolgahan K. 3 yıldır ÇOMÜ’de görev yaptığını söyledi. Kendisine gelen hastalara tek bir medikal firma önermediğini belirten Tolgahan K., “Hastalar bana doğal olarak soruyordu. Nasıl ve nerden temin edebilecekleri konusunda. Bende kendilerine birden fazla firma öneriyordum. İnternetten araştırmaları gerektiğini söylüyordum. Kimseye fiyat vermedim ancak hastalardan ve firma sahiplerinden duyduğum kadarıyla aralıklı bir fiyat söyleyebiliyordum. Ben firma sahibinin iddialarını kabul etmiyorum. Kendileri bana iftira attı. Benim paraya ihtiyacım yok. Maddi durumum iyi. Ailemin durumu iyi. Böyle bir şey için kariyerimi riske atmam, itibarımı zedelemem” diye konuştu. Firma sahibi Ömer Ç. ise sektörde 19 yıldır faaliyette bulunduğunu söyledi. Resmi ve özel hastanelere ameliyat malzemesi temini sağladıklarını kaydeden Ömer Ç., "Doktorların talebi üzerine ilgili kök hücre kitini buldum. Fiyat belirledim. İthal olarak ilk etapta bin 500 liraya sonra da yerli olarak 600 liraya buldum. Bunun fiyatı ithal ve yerli olmak üzere değişiyor. Doktorlar daha sonra aldığım ürünleri uygun gördüler. Hastalar kabul ve uygun görürse temin edebileceğimi söyledi. Böylece kitler kullanılmaya başlandı. Tolgahan hoca bana hastalar size ulaşırsa benim dediğin fiyatı uygulayacaksınız dedi. Biz bu fiyatın içinden belirlediğimiz ücreti alıyorduk. Burada hastalar parayı elden veriyordu ya da bankaya yatırıyordu. Bizde parayı çekip elden doktorlara veriyorduk. Tolgahan beyin tavsiyesi üzerine Hüseyin bey bizi çağırdı. Özel ameliyatlar için kök hücre tedavisi uygulayacağını söyledi. Hüseyin beyle de çalışmaya böyle başladık. Hastalarının özel olduğu için ücreti kendisinin belirleyeceğini söyledi. Bununla ilgili telefonda yazışmalarımız var. Ben 19 yıllık sektör tecrübemde hiç böyle bir durumla karşılaşmadım. Biz hocaları amirlerimiz gibi gördüğümüz için bunun yasal olduğunu düşünerek bu işi yaptık. Bana ’senlik bir durum yok, hastalar bizim hastalarımız’ dediler. Bana atılı suçlamaları kabul etmiyorum" şeklinde konuştu. Firma çalışanlarından Yunus Can İ. ise firma sahibi Ömer Ç’nin talimatları doğrultusunda hareket ettiğini belirterek, Çanakkale’deki bir banka şubesinden bu şekilde hesap açtığını ifade etti. Yunus Can İ., "Hastalar kitlerin ücretlerini nakit veriyorlardı ya da banka hesabına yatırıyorlardı. Doktorlara para vereceğim zaman para havale ile gönderildiyse bankadan çekip öyle veriyordum. Eğer elden aldıysam direkt götürüp elden teslim ediyordum. Paraya verdikten sonra kalan parayı firma sahibi Ömer beye veriyordum. Ben iki doktora da para verdim. Paraları siyah bir el çantasına koyuyordum. Ödemeleri Ömer beyin söylediği tarihlerde veriyordum. Ben hastalarla pazarlık yapmadım. Doktorların pazarlık yaptığını görmedim. Kitlerin hazırlanmasında bende sağlıkçı olduğum için ameliyatlarda aktif olarak bulunuyordum. Ameliyatlarda kullanılmayan kit olmadı” dedi. Diğer şirket çalışan Bilgecan T. savunmasında söz konusu işlemlerde paranın kendi hesabına yatmasından dolayı tedirgin olduğunu aktararak, geçen yıl Şubat ayında firmadan istifa dilekçesini yazdığını belirtip, “Firma sahibi 45 gün ihbar sürem boyunca çalışmamı istedi. Bu süre sonunda arabanın anahtarlarını teslim etmek için odasına girdim. Bana, eleman yetersizliği nedeniyle bir süre daha devam etmemi söyledi. Bende bir süre daha çalışmaya devam ettim. Benimde Çanakkale’deki bankadan hesap açmamın nedeni işlemlerin hızlı yapılması ve bankanın daha az komisyon kesmesi. Tolgahan hoca hastalara fiyatı kendi veriyordu. Hüseyin hoca ise Ömer bey ile görüşüp fiyatları buna göre belirliyordu. Her iki hocaya da elden para teslim ettim. Ameliyatlara bende giriyordum. Kök hücre uygulanmayan hasta olmadığını görmedim” diye konuştu. Sanıkların ardından müştekilerin ifadeleri dinlendi. Mahkeme heyeti, sanıkların yurt dışı çıkış yasağıyla tutuksuz yargılanmak üzere tahliyesine karar verirken, mahkeme heyeti davayı ileri bir tarihe erteledi.
Aydın Kuşadası’nda UNESCO onaylı eğitim programı MUNACS’24 başladı Aydın’ın Kuşadası ilçesinde, öğrencilerin gerçek bir Birleşmiş Milletler (UN) delegesi gibi giyinip, fikir alışverişinde bulundukları eğitim programı olan MUNACS 24 başladı. Üç gün sürecek olan programda 22 farklı okuldan yerli ve yabancı 200 öğrencinin yanı sıra öğretmen ve akademisyenler de yer alıyor. Kuşadası’nda Amerikan Kültür Kolejleri Genel Merkezi ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nun desteğiyle 5 yıldızlı bir otelde düzenlenen eğitim programı MUNACS 24 başladı. ‘Dünya için Yapay Zeka: Etik ve Sürdürülebilirliği Yenilikçi Yaklaşımlarla Geliştirme’ ana temasıyla gerçekleştirilen etkinliğe ortaokul ve lise dengi okullardan 200’den fazla yerli ve yabancı öğrenci katılıyor. Üç gün sürecek etkinlikte öğrenciler ülke delegeleri olarak katılacakları konferanslarda, Birleşmiş Milletlerdeki komisyonları temsil eden çeşitli komitelerde yer alacaklar. Komitelerde görev alacak öğrenci delegeler, yapay zekanın etik ve sürdürülebilirlik boyutlarını temsil ettikleri ülkeler olarak ele alacaklar. Delegeler, günümüzün en önemli küresel sorunlarından biri olan yapay zekanın insanlık için sunduğu fırsatları ve riskleri tartışacak, yenilikçi çözümler üretecek ve uluslararası iş birliğinin önemini kavrayacaklar. Bu sayede öğrenciler, uluslararası ilişkiler, diplomasi ve küresel sorunlar hakkında bilgi edinirken, problem çözme, eleştirel düşünme ve iletişim becerilerini de geliştirme imkanı bulacaklar. “Öğrencilerimizi yapay zekanın yer aldığı dünyaya hazırlıyoruz” Teknolojinin hızla ilerlediği dünyada yapay zeka eğitimine dikkat çeken Amerikan Kültür Kolejleri Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Yaraş, “Bu yıl konferansımızın ana konusu yapay zeka. Hızla değişen dünyada yapay zeka giderek hayatlarımızda yer ediyor. Öğrencilerimizi yapay zekanın yer aldığı bir dünyaya hazırlamak için konferansımızı gerçekleştiriyoruz. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nun desteğiyle gerçekleştirdiğimiz bu konferansın sonuç bildirgelerinin de, ülkemiz ve dünya çapında büyük ilgi göreceğine inanıyoruz” dedi. “Diplomasi açısından çok önemli bir konferans” UNESCO Türkiye Eğitim Komitesi Başkan Vekili Prof. Dr. Mustafa Sever ise, “Çocuklarımızın her açıdan geleceğe hazırlanması bizler için çok önemli. Ayrıca bu konferansın diplomatik yönü de büyük önem taşıyor. Burada farklı komiteleri temsil ederken diplomasi dilini de öğreniyorlar. Farklı ülkeleri, farklı kültürleri tanıma imkanı buluyorlar. Çocuklarımız üç gün boyunca, çağımızın en önemli ürünü yapay zekayı etik ve sürdürülebilirlik kavramları çevresinde tartışma imkanı bulacaklar” diye konuştu. MUNACS 24’ün amacı MUNACS 24’ün, yapay zekanın etik ve sürdürülebilirlik boyutlarını ele almak. Türkiye’nin her bölgesinden ve farklı ülkelerden katılım sağlayacak öğrencilerin bir araya gelerek küresel sorunlara çözüm bulmak için işbirliği yapmalarını sağlamayı da amaçlayan programda, öğrencilerin uluslararası ilişkiler, diplomasi ve küresel sorunlar hakkında bilgi edinmelerini sağlamak amaçlanıyor. Bunun yanında programda problem çözme, eleştirel düşünme ve iletişim becerilerini geliştirmelerine yardımcı olmak gibi amaçları bulunuyor. Konferansın ardından yazılacak sonuç bildirgesinin ise Paris’e gönderilerek Unesco Milli Komisyonu’na iletileceği belirtildi.