POLİTİKA - 29 Mart 2017 Çarşamba 16:58

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı İlnur Çevik Düzce’de

A
A
A
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı İlnur Çevik Düzce’de

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı İlnur Çevik, “Hayır çıkarsa istikrarsızlık yaşanacaktır” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı İlnur Çevik, “Hayır çıkarsa istikrarsızlık yaşanacaktır” dedi. Çevik ayrıca Recep Tayyip Erdoğan’a yapılan diktatör yakıştırmasını da eleştirerek “Diktatör halkın oyuyla lider olmaz” diye konuştu.


Düzce Üniversitesi İşletme Fakültesi’nin düzenlediği konferansta Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İlnur Çevik öğrencilerle bir araya geldi.


Program Düzce Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nigar Demircan Çakar’ın açılış konuşmasıyla başladı. Çakar, öğrencilerin konuyu yönetim perspektifinden değerlendirmesi için böyle bir etkinliğe imza atıldığını kaydederek “Hem ülkemizin birer vatandaşı, üniversitemizin birer öğrencisi ilimizde ikamet eden birer birey olarak iradenizi göstereceksiniz. Ancak bu sürecin bilinen bilinmeyen yönlerini, avantajları, dezavantajlarını paylaşmak üzere fakültemiz bir konferans gerçekleştirmiş. Bu süreç hep bir hukuki mesele gibi algılanıyor. Oysa ki sizler işletme fakültesi öğrencisisiniz. Bunları hukuk perspektifinden öte birer işletmeci gözüyle, yönetim bilimleri bakış açısıyla, ülke yönetiminde nelerin değişeceğini göz önünde bulundurarak değerlendirebilmeniz gerekli. Hukuk anlamdaki değerlendirmeleri hukukçular açık bir şekilde paylaşıyorlar. Ancak sizlerin eğitim aldığınız alan gereği işletmeci gözüyle değerlendirebilmeniz gerekiyor. Referandum sürecinin vatanımıza milletimize hayırlar getirmesini diliyorum” dedi.


Rektör Çakar’dan sonra konuşan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İlnur Çevik Türkiye’nin sistematik bir yönetim şekline kavuşması gerektiğini savunarak “Anayasa değişikliği kişiyle ilgili bir durum değil. Şuanda kör topal işleyen bir sistem var. 60’lı yıllardan bu yana durum bu. Sürekli darbeler yaşandı ve her darbe ülkeyi geriye götürdü. Ülkemizin mayası çok sağlam ve ileri gitmeyi başardık. 2002’de sessiz bir devrim oldu. Halk artık yeter dedi” dedi.



“Bürokrasi ortadan kalkacak”


Yeni sistemin bürokrasiyi ortadan kaldıracağını ve daha seri hareket etme imkanı sağlayacağını vurgulayan Çevik şöyle devam etti: “Elimizdeki sistemin adı parlamenter sistem ancak parlamentonun doğru düzgün bir fonksiyonu yok. Bizim parlamentomuz yasa yapmaz önüne geleni onaylar, Milli Güvelik Kurulu asker vesayetinden kurtulduktan sonra hükümetler kanunları hazırladılar meclise götürdüler meclis onayladı. Yani meclisin içinden hiç bir zaman bir kanun çıkmadı. Kanun teklifleri de hükumetin teklifi aslında. Mevcut sistem parlamentoyu noter pozisyonuna sokuyor. Bakanlar ve milletvekilleri farklı partiden olabiliyorlar. Bu durumda her ikisi de birbirini çekemiyor. Çünkü hepsi ayrı partide ve hepsinin ayrı çıkarları var. Yeni sistem bunların önüne geçen bir sistem. Yeni sistem bürokrasiyi ortadan kaldıracak ve daha seri hareket etmemizi sağlayacak”



“Halkın oyu ile seçilen diktatör olmaz”


Diktatörlük yakıştırmalarına yanıt veren Çevik ayrıca yeni sistemin getirilerini şöyle aktardı: “7 Haziran sonrası bir koalisyon oluşturulmak istendi. Fakat 1 Kasım’da Allah’ın bir lütfu olarak yeniden seçime gidildi ve bu tehlike atlatılmış oldu. Ancak şunu gördük ki AK Parti’nin iktidar olduğu dönemde de böyle bir tehlikeler ortaya çıkabiliyor. Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmeye başlamasından sonra sistemin karmaşıklığı daha net ortaya çıktı. Çünkü iki başlılık ortaya çıktı. Bir ülkeyi bir kişi yürütür. Ya Başbakan yürütür, ya Cumhurbaşkanı yürütür. Ama sistemimizde ülkeyi hem halkın seçtiği Cumhurbaşkanı hem de Başbakan yönetebilecek. Şu anki sistemde Cumhurbaşkanı her türlü şeyi yapar ama mahkemeye götüremezsiniz. Diktatörlük iddiaları var. Böyle bir durum yok. Zorla kendisini halka empoze ittirmiş kişilere diktatör denir. Halkın seçtiği, hukuki yollarla göreve gelmiş bir diktatör sayılmaz. "Evet" çıkarsa Türkiye istikrar anlamında daha ileriye taşınacak. "Hayır" olursa felaket olmayabilir ama bir istikrarsızlık yaşanacaktır. Çünkü biliyorsunuz dünya üstümüze yürüyor. Türkiye’yi zorlamaya çalışıyorlar” diye konuştu.


Konferans Çevik’in öğrencilerin sorularına verdiği yanıtlarla sona erdi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kocaeli Down sendromlu doğmuştu: Özel hastaneye 21 milyonluk tazminat şoku Kocaeli’de bebek bekleyen çift, hamilelik sürecinde başvurdukları özel hastanede dörtlü tarama testi talep etti. İstedikleri testlerin yaptırılmadığını iddia eden çift, doğumun ardından bebeklerinin down sendromlu olduğunu öğrendi. Hastaneye ve gebelik durumunu takip eden doktora dava açan çifte, 8 yıllık hukuk mücadelesinin ardından 21 milyon 289 bin 691 TL tazminat ödenmesine karar verildi. İzmit’te yaşayan Faruk (44) ve Serpil Gürdal (40) çifti, 2016’da ikinci kez bebek bekledikleri dönemde hamilelik süreciyle ilgili destek almak için ilçedeki özel bir hastaneye başvurdu. Gürdal çiftinin iddiasına göre dörtlü tarama testi talepleri doktorun, “Bana güvenmiyor musunuz? Bebeğiniz gayet sağlıklı, bu işin uzmanıyım” söylemleriyle gerek görülmemesi üzerine reddedildi. Hamilelik sürecinin 7’inci ayına giren Serpil Gürdal, bebeğin karnında hareket etmemesi sebebiyle eşi Faruk Gürdal ile hastanenin yolunu tuttu. Yapılan incelemenin akabinde Serpil Gürdal, bebekte bağırsak enfeksiyonunun yaşandığı öne sürülerek ameliyata alındı. Sezaryen ile dünyaya gelen erkek bebeğin yapılan tetkiklerin ardından down sendromlu olduğu belirlendi. Bunun üzerine Gürdal çifti konuyu mahkemeye taşıyarak, doktor ve hastaneden şikayetçi oldu. 21 milyonluk tazminat Kocaeli 1’inci Tüketici Mahkemesi’nde açılan dava 8 yılın ardından karara bağladı. Mahkeme, aileye 21 milyon 89 bin 691 TL maddi, 200 bin TL de manevi tazminat ödenmesine hükmetti. “İlk taramadan sonraki tahlillerimiz yapılmadı” Süreci anlatan Faruk Gürdal, “İlk çocuğumuzu Allah 8 yıl sonra nasip etti, sonrasında tüp bebek yaptık. İkinci çocuğumuz doğal yollardan geldi, hamilelik sürecinde üzerinde çok durduk. Özel bir hastaneye gitmek istedik. Aslında maddi durumumuz çok da iyi değildi, işsizdim. Özel hastanede insanlar özel ilgi bekler. 15 günde bir gidersiniz ense yapısı, kalp atışına bakarlar, fakat bunların hiçbiri fark edilmedi. Hamilelik sürecinin 7’nci ayında annenin mide bulantıları, düşük tehlikesi süreçlerini yaşadık. Çocuğun hiç kıpırdamadığını öğrendik. Tahlillerin tamamını yaptırmak istedik fakat ilk taramadan sonraki tahlillerimiz yapılmadı. Biz yapılmasını istemiş olmamıza rağmen yapılmadı. Doktorumuz ‘Bana güvenmiyor musunuz? Ben size ne söylüyorsam odur. Gerek yok bebeğiniz gayet sağlıklı’ dedi. ‘Hocam bu tarz sorunlar yaşıyoruz, problem olmaz mı?’ dediğimizde ise ‘Hayır ben bu işin uzmanıyım. Bana güvenmeniz gerekiyor’ dedi” ifadelerini kullandı. “8 yılın sonunda dava lehimize sonuçlandı” Eşinin hamileliğinin 8’inci ayında doğuma alındığını kaydeden Gürdal, “Sebebini sorduğumuzda bağırsak enfeksiyonu yaşadığını, ölüm tehlikesi olduğu için bir an önce alınması gerektiğini söyledi. İşin ucunda ölüm olduğu için biz de kabul ettik. 1 gün sonrasında ameliyata alındı ve down sendromlu olduğunu öğrendik. Biz down sendromunun ne olduğunu bilmiyorduk. Yoğun bir psikolojik baskı yaşadık. Psikolojik ve maddi süreci nasıl atlatırız diye çok düşündük. İyi bir aile bireyi olamam, iyi bir çocuk yetiştiremem düşüncesiyle dava açmaya karar verdik. 8 yılın sonunda dava çok şükür lehimize sonuçlandı” diye konuştu. "Emsal olmaktan mutluyum" Emsal niteliğinde bir karar çıktığını söyleyen Faruk Gürdal, “Karar lehimize sonuçlandı. Miktarı biz belirlemedik, maddiyatta gözümüz yok. 21 milyon TL lehimize sonuçlandı. Çok heyecanlıyım, çok mutluyum. Çocuğuma güzel bir gelecek hazırlayacağım için çok mutluyum. Türkiye’deki ailelere emsal olmaktan mutluyum. Çocuğumun eğitimi için harcayacağım. 8 yaşına geldi, hala bezleniyor. Konuşamıyor, çok geç yürüdü. 3,5 yaşında yürümeye başladı. 36 günlük yoğun bakım süreci vardı. Bu süreç bizi çok etkiledi. 35 gün yavrumuza kavuşamadık. Annesi boğazından hortum salarak beslemişti. Bu süreçler bizi çok yıprattı. O benim evladım, down sendromlu olduğu için bu davayı açmadım. Çocuğumun hakkı olduğu için bu davayı açtım” dedi.
Muş Muş’ta iki araçta silah ve uyuşturucu ele geçirildi Muş’ta düzenlenen operasyonda iki araçta uyuşturucu madde ve ruhsatsız silah ele geçirilirken, gözaltına alınan 3 kişi tutuklandı. Muş Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürlüğü ekiplerince uyuşturucu madde ticareti ve sevkine yönelik yapılan çalışmalarda iki araçta silah ve uyuşturucu madde ile yakalanan 3 kişi, sevk edildikleri adli makamlarca tutuklandı. Muş Valiliğinden yapılan açıklamada, “Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğümüzce ilimize veya batı illerine uyuşturucu madde ticareti ve sevkine yönelik yapılan çalışmalarda uyuşturucu madde taşıdığı tespit edilen 2 araç ekiplerimiz tarafından takibe alınmış ve belirtilen araçlar durdurularak narkotik madde arama köpeği Thor eşliğinde arama yapılmıştır. Yapılan kontrollerde bin 53 gram metamfetamin maddesi, 13,4 kilogram skunk maddesi, 1 adet AK-47 piyade tüfeği, 2 adet şarjör, 4 adet 7,62 mm fişek ele geçirilmiştir. Konu ile ilgili olarak Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğümüzce 4 şüpheli şahıs TCK 188 kapsamında işlem yapılmak üzere gözaltına alınmış, ayrıca bu şüphelilerden 2’si hakkında Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğümüzce 6136 S.K.M suçundan adli işlem başlatılmış ve şüpheli şahıslar emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilmiş olup, 3 şahıs mahkemece tutuklanırken, 1 şahıs adli kontrol şartıyla serbest kalmıştır” denildi.
Ankara Adalet Bakanı Tunç: “Şu anda cezaevlerinde 65 bin 986 öğrenci var" Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, cezaevlerinde 65 bin 986 öğrenci olduğunu belirterek, bunlardan bin 164 kişinin örgün eğitimde ön lisans, bin 269 kişinin de lisans eğitimi gördüğünü söyledi. Adalet Bakanı Tunç, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu toplantısına katıldı. Tunç, İstanbul Sözleşmesi yürürlülükten kaldırıldıktan sonra 2021 yılında 343, 2022’de 358, 2023’te 315, bu yıl içinde de şu ana kadar 107 kadın cinayeti yaşandığını belirterek, "Dolayısıyla hiç olmasın, yani bu noktada en aza indirelim. Türkiye olarak Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre bizim bölgemiz orta sıralarda gözüküyor. Ama bizim ülkemizde hiç kadın cinayeti olmasın, biz bunu temenni ederiz” ifadelerini kullandı. Milli Eğitim Bakanlığı ile bir protokol imzaladıklarını ve meslek liseleri açtıklarını ifade eden Tunç, “Şu anda cezaevlerinde 65 bin 986 öğrenci var. Bunların tabii yaşı küçük olan da var, ileri yaşta olanlar da var. Açık öğretim ortaokulu okuyan var, 9 bin 389 kişi. Açık öğretim lisesi okuyan var, 43 bin 184 kişi. Açık öğretim fakültesi ön lisans ve lisans okuyan 6 bin 914 kişi var. Örgün eğitim ortaokula gidenler, örgün eğitim liseye gidenler; 494 kişi. Örgün eğitim ön lisans bin 164 kişi. Örgün eğitim lisans, yani gündüzleri üniversiteye gidiyor, akşamları cezaevine dönüyor. Okulda da kimse onun cezaevinde kaldığını bile bilmiyor, yani böyle insancıl bir ortam var. Cezaevlerinde bin 269 kişi lisans eğitimi görüyor. Yüksek lisans 61, doktora 21, uzaktan eğitimle ön lisans 38, uzaktan eğitimle lisans 91, Adalet Mesleki Eğitim Merkezi’nde 8 Mayıs itibarıyla bin 550 kişi şu anda mesleki eğitim görüyor. Çok programlı liselerde de 237 kişi” dedi.