- 25 Ağustos 2018 Cumartesi 09:39

Bu köyde her çocuğa “köstek” kesiliyor

A
A
A
Bu köyde her çocuğa “köstek” kesiliyor

Balkan göçmenlerin yoğun yaşadığı Trakya’nın bazı köylerinde “adım çöreği-köstek kesme” geleneği, uzun yıllardır devam ediyor.

Balkan göçmenlerin yoğun yaşadığı Trakya’nın bazı köylerinde “adım çöreği-köstek kesme” geleneği, uzun yıllardır devam ediyor.


Anneanneler yürümeye başlayan torunlarının yere sağlam basması, hayatta dik durması, yıkılmaması, korkusuzca, daima güvenli adımlarla hayatta ilerlemesi için “adım çöreği-köstek kesme” geleneğini kutluyor.


Edirne’nin Süloğlu İlçesine bağlı Akardere Köyünde anneanne Servet Arı, torunu Öykü Özügenç için “adım çöreği-köstek kesme” kutlaması düzenledi. Sabahın erken saatlerinde kutlamaya gelecek misafirler için köylü kadınlar, hamur kızartması, “yağlı çörek” hazırladı. Daha sonra pişirilen çörek, kek ve meyve suları, bir poşetin içine konarak kutlamaya gelecekler için hazır edildi. Konukların gelmesiyle “köstek kesme” kutlamasının yapılacağı yere doğru hareket edildi. Anne İpek Özügenç, kızı Öykü Özügenç’in ayaklarını kırmızı kurdele bağlayarak eline makas aldı. Köyün çocukları belli bir mesafeden Öykü Özügenç’in ayaklarında bağlı olan kırmızı kurdeleyi makasla kesmek için koşmaya başladı. Koşu yarışında birinci, ikinci ve üçüncü olanlara dede Mehmet Arı, para ödülü verdi.



“Çocuklara para dağıtacağız”


Öykü Özügenç’in anneannesi Servet Arı, yürümeye başlayan çocuklara “adım çöreği” yapıldığını belirterek, “O benim ilk torunum, çok heyecanlıyım. O bizim dünyamız. Çöreklerimiz pişiyor. Birazdan çocuklar koşacak, onlara para dağıtacağız. Komşularımız gelecek, onlara çörek dağıtacağız. Yiyip eğleneceğiz” dedi.



“Almanya’da ‘adım çöreği’ yaptım”


Öykü Özügenç’in büyükannesi Emine Güngör, Almanya’da yaşamasına rağmen çocuklarına “köstek kesme” kutlaması yaptığını ifade ederek, “Torunlarıma ‘adım çöreği’ yaptım. Bu gelenek unutulmaz, devam eder” dedi.



“Köydeki bütün çocuklara yapılıyor”


Öykü Özügenç’in annesi İpek Özügenç ise kendisine ve köydeki bütün çocuklara “köstek kesme” kutlaması yapıldığını, kızının ileride düşüp yaralanmaması için bir inanış olduğunu kaydetti.


Kutlamanın sonunda hazır edilen çörek,kek ve meyve suyu misafirlere ikram edildi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.