SAĞLIK - 31 Mart 2021 Çarşamba 13:23

Trakya Üniversitesi Hastanesi’nde yapılan Covid-19 testi sayısı 120 bini aştı

A
A
A
Trakya Üniversitesi Hastanesi’nde yapılan Covid-19 testi sayısı 120 bini aştı

Edirne’de Trakya Üniversitesi Hastanesi, pandeminin başlangıcından bu yana 120 binden fazla Covid-19 testi ile salgınla mücadelede önemli bir görev üstlendi.

Edirne’de Trakya Üniversitesi Hastanesi, pandeminin başlangıcından bu yana 120 binden fazla Covid-19 testi ile salgınla mücadelede önemli bir görev üstlendi.


Sağlık Bakanlığı tarafından 21 Mart 2020’de “Kovid-19 Tanı Laboratuvarı” olarak yetkilendirilen Trakya Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı bünyesindeki Kovid-19 Referans Laboratuvarı, Türkiye’nin pandemi ile mücadelesine desteğini sürdürüyor. Bu kapsamda Edirne genelinde toplanan numuneler, Trakya Üniversitesi Hastanesi’nde titizlikle analiz ediliyor. PCR test kitleri ile 24 saat kesintisiz faaliyet gösteren laboratuvarda ayrıca, bir sınır kenti olan Edirne’de, yurt dışına çıkışlarda test istenen kişilere de hizmet veriliyor. Çalışanların, kişisel koruyucu ekipmanlar ve modern laboratuvar uygulamaları eşliğinde görev yaptığı laboratuvarda, salgının başından bu yana 120 binden fazla numuneye PCR Testi uygulandı.



Günlük ortalama bin 300 test


Alanında uzman 35 kişilik bir sağlık ekibinin görev yaptığı laboratuvarda, Prof. Dr. Şaban Gürcan, Dr. Öğr. Üyesi Canan Eryıldız ve Dr. Öğr. Üyesi İsmail Davarcı gözetimindeki çalışmalar aralıksız bir şekilde devam ediyor. Referans laboratuvarların ülke genelinde yaygınlaştırılması kararı öncesinde ilimizde yetkilendirilmiş tek tanı laboratuvarı olarak günlük ortalama bin 300 test ile sadece Edirne’ye değil tüm bölgeye hizmet veren Trakya Üniversitesi Kovit-19 Referans Laboratuvarı, halihazırda günlük ortalama 500 testlik kapasite ile çalışmalarını sürdürüyor.



"Her çalışanımız çalışmalarını özveri ile sürdürüyor"


Çalışmalarla ilgili bilgi veren Trakya Üniversitesi Hastanesi Kovit-19 Referans Laboratuvarı sorumlusu ve Tıbbi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şaban Gürcan, “Ülkemizde pandemi ilanının hemen ardından Kovid-19 Tanı Laboratuvarı olarak yetkilendirilen laboratuvarımız, bugüne kadar Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerinin yer aldığı bölgemizde salgının önlenmesine yönelik önemli çalışmalar yürüttü. Bu doğrultuda ekibimizde yer alan her bir çalışan, büyük bir özveri ve fedakârlıkla görev yaptı. Salgınla mücadelede başlangıçta çevre illere de destek veren ekibimiz, bugün Edirne merkez ve ilçelerden gelen hasta numuneleri üzerinde hızlı ve güvenilir sonuç vermek için ilk günkü tempoyla çalışmalarına devam ediyor. Ülkemizde ilk olgunun bildiriminden 10 gün sonra Kovid-19 PCR testleri hizmetini vermeye başlayan laboratuvarımız, bu süreçte TÜİK tarafından ülke çapında yapılan PCR ve antikor çalışmalarına da önemli katkılar sundu. Pandemi ile mücadele kapsamında sağlanan en büyük katkılardan birisi de çevre illerde Kovid-19 moleküler tanısında çalışacak kişilere yönelik verdiğimiz eğitimler oldu. Ayrıca laboratuvarımızın, ülkemizde Kovid-19 Tanı Laboratuvarı olarak yetkilendirilen 15. laboratuvar olması da bizlere gurur kaynağı oldu” dedi.



“Covid-19 Referans Laboratuvarımızda şu ana kadar, tekrarlanan testlerle birlikte 150 bin civarında PCR testi çalışıldı”


Viral enfeksiyonların tanısı için en hızlı ve doğru yöntemlerden birisinin PCR yöntemi olduğunu belirten Prof. Dr. Şaban Gürcan, Covid-19 tanısını da bu yöntemle gerçekleştirdiklerini belirterek, “Bu süreçte tanıda kullanılan ve yaklaşık 6 saatte sonuç veren PCR testleri uyguluyoruz. Laboratuvarımızda görev yapan ve içerisinde öğretim üyeleri, araştırma görevlileri, biyologlar, kimyagerler, sağlık teknisyenleri, laborantlar ve yardımcı çalışanların bulunduğu 35 kişilik uzman ekiple yürütülen çalışmalar neticesinde bugüne kadar tekrarlanan testlerle birlikte yaklaşık 150 bin civarında PCR testini sonuçlandırdık” dedi.



“Laboratuvarımıza gelen numuneleri, 6 saat içinde sonuçlandırıyoruz”


Laboratuvar çalışmaları ve numunelerin işlenme süreci hakkında da bilgiler veren Prof. Dr. Şaban Gürcan şunları söyledi:


“Numuneler hastalardan alındıktan sonra Sağlık Bakanlığı Laboratuvar sistemine kayıtları yapılarak bize naklediliyor. Ön değerlendirme ve kabul işlemlerinin ardından sıraya alınıyor. Sonrasında Kovid-19 Laboratuvarı’nın temiz odasında uygun kişisel koruyucu ekipmanlar giymiş sağlık çalışanları tarafından PCR cihazına verilecek şekilde ön işlemleri yapılıyor. Numuneler daha sonra PCR cihazına yükleniyor ve cihazdaki döngülerinin tamamlanması bekleniyor. Uzman hekimler tarafından yapılan değerlendirme sonrası elde edilen sonuçlar, Sağlık Bakanlığı Laboratuvar Sistemi’ne kaydediliyor. Bir numunenin laboratuvarımıza girişi yapıldıktan sonra eğer testin tekrarlanmasına ihtiyaç görülmezse yaklaşık 6 saat içerisinde sonuca varmış oluyoruz. Süreç içinde test çalışılmasının dışında sekreterya, malzeme takibi ve temininin yanı sıra örnek kaydı, sonuçların girilmesi ve eksiklerin tamamlanması, hasta örneklerinin saklanması ve tasnifi için de yardımcı ekip arkadaşlarımız görev yapıyor.”



“Günlük PCR testi kapasitemiz 450-500 civarında”


Referans laboratuvarların yaygınlaştırılması öncesinde, pandeminin ilk günlerinde, Edirne’de yetkilendirilmiş tek tanı laboratuvarı olarak, tüm bölgeye günlük ortalama bin 300 teste kadar varan kapasite ile hizmet verdiklerini belirten Prof. Dr. Şaban Gürcan, “Hâlihazırda, 24 saat kesintisiz bir çalışmayla günde ortalama 450-500 civarında test kapasitemiz ile numuneleri sonuçlandırarak vatandaşlarımıza hizmet veriyoruz. Sağlık hizmeti açısından kentimize ve bölgemize önemli katkılar sunan laboratuvarımız, pandeminin başından bu yana 7 gün 24 saat büyük bir özveriyle çalışıyor. Ekibimizin, vakaların artış dönemlerinde bir günde tek bir cihazla en fazla bin 328 testi saatler içinde sonuçlandırarak salgın ile mücadele ve halk sağlığı adına önemli bir başarıya imza attığını da belirtmek isterim” dedi.



“Kovit-19 testi pozitif olanlarda mutasyon da araştırıyoruz”


Ocak 2021’den bu yana PCR testi pozitif olanlarda mutasyon araştırmasına da başladıklarını belirten Prof. Dr. Şaban Gürcan, açıklamasında şunları söyledi: “Tarama amaçlı ayırdığımız 624 numuneye mutasyon testi yaptık. İlk mutasyon olgusunu Şubat ayının başlarında saptadık. Sonraki haftalarda mutasyon oranı hızla yükselmeye başladı. İlk zamanlar mutasyon oranları düşük iken, geldiğimiz noktada mutasyon taraması için ayrılan numunelerin yaklaşık yarısında mutasyon tespit edildi. Mutasyonların yaklaşık yüzde 90’ının İngiltere varyantı olduğunu belirledik.”



“Trakya Üniversitesi, salgınla mücadelede önemli bir rol üstlendi”


Trakya Üniversitesi’nin, pandeminin ilk döneminden bu yana kısa sürede gerekli tüm çalışmaları başlatarak mücadeleye önemli katkılar sunduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Şaban Gürcan, “Öncelikle, kendi bünyesinde yatan hastaların tanı ve tedavisini başarıyla yürüten Hastanemiz, bünyesindeki laboratuvarlar ile hastalığın hızlı ve doğru şekilde tespitiyle salgının yayılmasının önlenmesinde önemli bir rol üstlendi. Üniversite bünyesinde hayata geçirilen, dezenfektan ve maske üretiminden yeni yoğun bakım ünitelerinin açılmasına kadar pek çok çalışma ile topyekûn bir mücadele yürütüldü. Trakya Üniversitesi’nin, bölge için çok önemli bir konumda bulunduğunu, gelişmelere anında cevap verebilecek güçte ve donanımda olduğunu bu süreçte de kanıtladığına inanıyorum. Bu süreçte, Edirne’ye, bölgemize ve ülkemize hizmet vermek bizleri ziyadesiyle memnun etti. Bu başarıda rolü olan, özveriyle üstün gayret gösteren öğretim üyesi, teknisyen, yardımcı ekipler ve katkıda bulunan herkese teşekkürlerimi sunmak isterim. Halkımızın sağlığı için biz sağlık çalışanları olarak elimizden gelenin en iyisini yapmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Muhalefet ve bazı marjinal yapılar 1 Mayıs’ın bayram havasına gölge düşürmeye çalışıyor" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Son günlerde muhalefet ve bazı marjinal yapılar Taksim tartışmalarıyla 1 Mayıs’ın bayram havasına gölge düşürmeye çalışıyor. Sembolik törenler haricinde Taksim Meydanı’nın miting yeri olmadığı, mitinge uygun bir altyapıya sahip olmadığı, herkesin malumuyken bu konudaki dayatmaları masum bulmadığımızı ifade etmek isterim" dedi.Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ’Emeğin, Sendikal Örgütlenmenin ve İstihdamın Geleceği’ temasıyla düzenlenen 13. Çalışma Meclisi Yemeğinde konuştu.Çalışma meclisi üyelerini Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan," Sözlerimin hemen başında yarın ülkemizle birlikte tüm dünyada coşkuyla kutlanacak 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü tebrik ediyorum. Bu vesileyle helal rızık peşinde koşan tüm işçi kardeşlerime selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Türkiye Yüzyılı’nın inşası için ter döken, emek veren her bir kardeşimden ’Allah razı olsun’ diyorum. Biliyorsunuz 1 Mayıs tarihi ülkemizde yıllarca gerilimin, kavganın, çatışma ve sokak olaylarının sembolü olarak görüldü. Bilhassa 1977 senesinde yaşanan faciadan dolayı her 1 Mayıs uzun süre şiddetin ve kaosun olduğu bir gün olarak algılandı. 2008 yılında 1 Mayıs’ı Emek ve Dayanışma Günü, 2009 yılından itibaren de resmi tatil ilan ederek buna son verdik. Ayrıca 2010 yılında 32 yıl sonra Taksim’i kutlamalara açan yine biz olduk. Böylece 1 Mayıs’ın hiçbir engellemeye, hiçbir gayri meşru çabaya gerek duymaksızın işçi bayramı olarak kutlanabilmesini temin ettik" dedi."Sadece İstanbul değil, 55 ilimizdeki 103 ayrı etkinliğe de izin verilmiştir"Buna rağmen son günlerde muhalefet ve bazı marjinal yapıların Taksim tartışmalarıyla 1 Mayıs’ın bayram havasına gölge düşürmeye çalıştığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sembolik törenler haricinde Taksim Meydanı’nın miting yeri olmadığı, mitinge uygun bir altyapıya sahip olmadığı, herkesin malumuyken bu konudaki dayatmaları masum bulmadığımızı ifade etmek isterim. İstanbul’da göstere, miting ve yürüyüş güzergahları bellidir. Geniş çaplı buluşmalar için her iki yakada da miting alanları mevcuttur. Gerekli izinler ve tedbirler alındığı sürece herkes mitingini, gösterisini, anma programını ve barışçıl protestosunu buralarda özgürce yapabilir. İstanbul’da yapılacak kutlamalar için 40 ayrı yer ve güzergah belirlenmiştir. Sadece İstanbul değil, 55 ilimizdeki 103 ayrı etkinliğe de izin verilmiştir. Müsaade edilenler dışında bir alanda yürüyüş ve miting düzenleme ısrarının iyi niyetli olmadığı açıktır" diye konuştu.Gün aşırı yaptıkları çağrılarla 1 Mayıs’ı propaganda aracına dönüştürmek isteyen terör örgütlerine istismar zemini sunulmaması gerektiğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları kaydetti:"Herkesin sorumluluk duygusuyla hareket etmesi gerektiği kanaatindeyim. Sendikalarımızı ve siyasi partilerimizi 1 Mayıs atmosferine zarar verecek adımlardan uzak durmaya davet ediyorum. Çalışma hayatında katılımcı, sosyal diyalog anlayışının en önemli temsil mekanizmalarından birini çalışma meclisimiz oluşturuyor. Bugüne kadar 13 kez toplanan meclisimiz, çalışma hayatına dair yol haritasının belirlendiği, sorunların tartışıldığı, çözüm önerilerinin getirildiği bir platform görevi üstlendi. Biz de hem meclis toplantılarına iştirak ederek hem de taraflarla farklı vesilelerle bir araya gelerek gündemimizdeki konuları değerlendirdik. Çalışma hayatımıza dair kritik kararların arifesinde sizlerin görüşlerine başvurduk. Sizden gelen teklifler, tenkitler ve fikirler çerçevesinde meselelerimize, çözüm yolları geliştirdik. Göreve geldiğimiz andan itibaren, sürdürdüğümüz diyaloğu bugün de aynı yoğunlukla ve hassasiyetle devam ettiriyoruz. İşçisiyle, işvereniyle, memuruyla, esnafıyla, çiftçisiyle, meclis zemininde yaptığımız istişarelerin şimdiden ülkemiz, milletimiz, çalışma hayatımız bakımından hayırlara vesile olmasını diliyorum. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımıza 5 yıllık aradan sonra güncel konuları ele almak üzere toplantıya öncülük ettiği için teşekkür ediyorum. Siz dostlarımın her birine de katkılarınız için şükranlarımı sunuyorum.""Kuşatıcı bir anlayışla işçi, işveren, memur, esnaf ve çiftçi kardeşlerimizin refah seviyelerini arttırmak için çaba gösterdik"Cumhurbaşkanı Erdoğan, emeğin alın terinin öneminden bahsederek, "Milletimizin takdiriyle geldiğimiz görevlerin yanı sıra şahsen de çalışma hayatının bizzat bulunmuş bir kardeşinizim. Gençlik yıllarımda İETT’de işçi olarak çalışmanın kazandırdığı tecrübeden, siyasi yaşamım boyunca hep istifade ettim. Emeğin, alın terinin kendisi ve ailesinin iaşesi için ter dökmenin değerini, o dönemlerde çok yakından görme fırsatı buldum. Emekçi kardeşlerimle aramızda kurduğumuz sarsılmaz bağ, yarım asırdır hiç kopmadı, eksilmedi, eskimedi. Belediye başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla ülkemize hizmet sorumluluğunu üstlendiğimizde nereden geldiğimizi asla unutmadık. İşçilerimizin her sıkıntısını kendi sıkıntımız, her kazanımını da kendi kazanımımız olarak telakki ettik. Son 21 yılda kuşatıcı bir anlayışla işçi, işveren, memur, esnaf ve çiftçi kardeşlerimizin refah seviyelerini arttırmak için çaba gösterdik. İş kanunu, sosyal güvenlik reformu, iş güvenliği ve iş sağlığı sendika kanunlarına ilişkin düzenlemeleri sizlerle bilistişare hayata geçirdik. Asgari ücrette tarihi artışları, işçi ve işverenlerimizin azami mutabakatını sağlayarak gerçekleştirdik. Net asgari ücreti 2024’te 17 bin 2 liraya yükselttik. Böylece 2023 Temmuz ayına göre yüzde 49, Ocak ayına göre yüzde 100 artış oldu. 2016 yılında başlattığımız asgari ücret desteğini 2024 yılı için sigortalı başına aylık 700 liraya yükselttik. Asgari ücretten alınan vergilerin kaldırılması uygulamasıyla, tüm gelir gruplarına asgari ücrete kadar olan kazançlar için vergi muafiyeti getirdik" ifadelerini kullandı."İstihdam sayımız 32 milyon 423 bine yükseldi"Ülkenin istihdam rakamlarında da tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmış durumda olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İstihdam sayımız 32 milyon 423 bine yükseldi. Son verilere göre işsizlik oranı yüzde 8,7 seviyesinde gerçekleşti. Bir önceki yıla göre yani son bir yılda iş gücü sayısı 775 bin kişi, istihdam sayısı 1 milyon 156 bin kişi arttı. Gelecekte işsizlik oranlarının daha da aşağıya ineceğine inanıyorum. Burada son dönemde sıkça şahit olmaya başladığımız bir hususu ifade etmekte fayda görüyorum. Tarımdan turizme, sanayiden ticarete, farklı sektör temsilcileriyle bir araya geldiğimizde en önemli sorunun işçi bulamama olduğu anlaşılıyor. Özellikle emek yoğun iş kollarında ara eleman sıkıntısı yaşanıyor. Esnaflarımız, zanaatkarlarımız, ustalarımız yanlarında çalıştıracak çırak bulamamaktan şikayetçi. Özellikle emek yoğun iş kollarında ara eleman sıkıntısı yaşanıyor. Esnaflarımız, zanaatkarlarımız, ustalarımız yanlarında çalıştıracak çırak bulamamaktan şikayetçi. Öyle ki, deprem sonrasında iyice hareketlenen inşaat sektöründeki işçi ve usta eksikliği sebebiyle çalışmalar olması gerekenden daha yavaş ilerliyor. Bugün işini büyütmek, üretimini arttırmak yani iş alanlarına açılmak isteyen firmalarımızın en büyük endişe kaynağı kalifiye eleman kıtlığıdır. Özel sektörümüz çalıştıracak personel bulamazken, resmi kurumlarımızın kapısında iş başvuruları için uzun kuyruklar oluşmaktadır. Türkiye ekonomisinin geleceği açısından bu iki tablo arasındaki tenakuzu popülizme tevessül etmeden mutlaka gidermek zorundayız. Çalışma hayatının tarafları olarak mesleki eğitim sistemimizin yeniden gözden geçirilmesi dahil daha kalıcı çözüm yolları geliştirmemiz gerekiyor. İçinde bulunduğumuz dönemde hükümetimizin önceliklerinden birisi de istihdamda arz talep dengesinin temini olacaktır. Bu dengenin sağlanması noktasında sizlerin de bizlere gereken desteği vermesini bekliyorum" açıklamasını yaptı."Darbecilerin yaptığı yasayı 29 yıl sonra değiştirmek bize nasip oldu"Ücretler ve istihdamın yanı sıra sendikal haklar ve özgürlükler alanında da son 21 yılda tarihi nitelikte pek çok adım attıklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sendikal ve toplu iş sözleşmesi kanunuyla 1983 yılında darbecilerin yaptığı yasayı 29 yıl sonra değiştirmek bize nasip oldu. Ağızlarını her açtıklarında, 12 Eylül darbecilerinin hazırladığı yasalardan şikayet edenlerin değiştirmediği yasaları biz değiştirdik. Memurların toplu sözleşme yapma hakkına anayasal güvence getirerek memurlarımıza toplu sözleşme hakkını verdik. İşçi ve memurlarımızın toplu sözleşme süreçlerini çoğunlukla mutabakatla sonuçlandırdık. 2013 yılında bir milyon olan sendikalı kişi sayısını bugün itibariyle 2 buçuk milyona yükselttik. Sendika üyesi sayısı, kamu görevlilerine üç ayda bir toplu sözleşme ikramiyesi ödenmesine imkan sağladık. Ancak bu kazanım, ana muhalefet partisinin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından geçtiğimiz aylarda iptal edildi. Düzenlemenin iptali nedeniyle 2 milyonu aşkın memurumuzun aylıklarında 345 liralık düşüş oldu. Bunun takdirini kamu personelimizin en iyi şekilde yapacağı inancındayım. Tüm dünyayı yaklaşık 3 yıl boyunca derinden sarsan Covid-19 salgınında işçi ve işverenlerimizin yanında olduk. Bu dönemde prim ödemelerini erteledik, istisna haller dışında işverenler tarafından işçi çıkarılmasını sınırlandırdık. Kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteği uygulamalarıyla milyonlarca çalışanımıza sahip çıktık. Salgın sonrası istihdamda normale dönüşü teşvik için normalleşme desteği sağladık, müstakil iş sağlığı ve güvenliği kanunu ve alt düzenlemelerini hayata geçirerek bu alanda önemli bir reforma imza attık. İş kazası oranlarını düşürdük. Kamu kurum ve kuruluşlarındaki alt işveren işçilerini doğrudan çalıştıkları kurum ve kuruluşlarda sürekli işçi kadrosuna aldık. 2011 ve 2013 yıllarında sayı 300 bin olan sözleşmeli personelimiz kadroya geçirilmişti" dedi."2002 yılında yüzde 52,1 olan kayıt dışı istihdam oranını yüzde 25,4’e indirdik"2023 yılındaki düzenlemeyle de 500 bine yakın sözleşmeli personele kadroya geçme hakkı tanıdıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "2002 yılında yüzde 52,1 olan kayıt dışı istihdam oranını yüzde 25,4’e indirdik. Ayrıcalıklı statüleri kaldırarak işçi, memur, esnaf herkese eşit şartlarda sosyal güvenlik hizmeti verilmesini ilke edindik. Son 21 yılda burada saymaya kalksak saatler sürecek daha pek çok düzenlemeyi, reformu, hakkı ve kolaylığı, başarıyla hayata geçirdik. Ülkemizde ve dünyada maalesef çalışma hayatının taraflarını birbirine düşman gösteren bir anlayışa rastlıyoruz. Bunlar işçiyle işverenin tıpkı mıknatısın iki farklı ucu gibi asla bir araya gelemeyeceğini, uzlaşmayacağını savunuyorlar. Hatta işçi ve işveren arasındaki iş birliğini kendi ideolojilerini içinde tehdit kaynağı olarak görüyorlar. Çatışmacı, kavgacı, hayatı sadece dost-düşman ayrımı üzerinden tarif eden bu katı ideolojik yaklaşımın ne ülkemize ne milletimize faydası olur. Çalışma hayatını, işçi-işveren, patron-emekçi rekabetine indirmenin doğru ve hakkaniyetli bir olmadığına inanıyorum. Hak mücadelesi, işveren ve sermaye düşmanlığı değildir. İşçinin de işverenin de hakkını aldığı adil bir sistemin tesisi mücadelesidir. İşçinin ücretinin daha alın teri kurumadan verildiği, sanayicinin, üreticinin, işverenin ortaya çıkan katma değerden hak ettiği payı aldığı yapının kültür ve medeniyet kotlarımıza daha uygun bir sistem olduğu açıktır. Yani ne işçi ezilecek ne de işveren mağdur olacak. Ne emekçinin hakkı gasp edilecek ne de patron ötekileştirilecek. Çalışma hayatının tüm taraflı aynı gemide olduklarının bilinciyle birbirlerine karşı sorumluluk duygusuyla hareket edecek. Çalışma hayatında bu kader ortaklığını tesis ettiğimiz ölçüde ekonominin diğer alanlarında da başarılı olacağımız muhakkaktır. İşçinin hakkını alamadığını düşündüğü, işverenin, esnafın, sermaye sahibinin kendini güvende hissetmediği, toplum kesimleri arasında duygudaşlığın gelişmediği, zenginin fakirin halini umursamadığı bir tablodan hiçbirimize hayır gelmez. Millet olmak bir olmayı, beraber olmayı, kardeş olmayı, omuz omuza dayanışma içinde hareket etmeyi gerektirir. Bu hakikatler gün gibi ortadayken çalışma hayatı dahil her meseleye siyasetin penceresinden bakanlar olduğunu görüyoruz. Bunların nazarında mağdurun veya failin siyasi kimliği diğer her şeye garibe çalıyor. Öyle ki aynı ideolojik kabileden olunca terör eylemleri ve iş cinayetleri bile önemsiz hale gelebiliyor" ifadelerini kullandı."İhmallerin adresi muhalefete ve muhalefet belediyelerine çıkınca sözde emekçi örgütlerinin hepsi birden lal oldu"Geride bıraktığımız haftalarda milletçe iki büyük acı yaşandığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Beşiktaş’ta ruhsatı sıkıntılı bir gece kulübünde çıkan yangında 29 emekçi kardeşimiz hayatını kaybetti. İstanbul’un göbeğinde işlenen bu iş cinayeti karşısında maalesef işçinin hakkını savunduğunu iddia kuruluşların hiçbirinin sesi dahi çıkmadı. İhmallerin adresi muhalefete ve muhalefet belediyelerine çıkınca sözde emekçi örgütlerinin hepsi birden lal oldu. Adeta dillerini yuttular, sanki 29 insan hem de feci bir şekilde hiç ölmemiş, hiç can vermemiş gibi hak, hukuk, adalet, özgürlük demeye pişkince devam ettiler. Aynı aymazlığa, bayramın ikinci günü meydana gelen teleferik faciasında da şahit olduk. Sorumlulardan hesap sorulmasını bir yana bıraktım ellerinden gelse böyle bir rezaleti bizlere yaşatanları baş tacı edeceklerdi. Evlatlarına kavuşma mücadelesi veren Diyarbakır annelerinden, bölücü örgüt terör örgütünün katlettiği işçilerimize, öğretmenlerimize kadar her konuda benzer vicdansızlığı sergilediler. Sırf aynı ideolojik kaynaktan beslendikleri için terör örgütünün eylemlerini dahi görmezden, duymazdan geldiler. Oysa hak ve adalet mücadelesi siyasi ve ideolojik holiganlığa kurban edilemeyecek kadar anlamlı, önemli ve ulvi bir mücadeledir. Söz konusu eğer lisansa, insansa ve insan hayatıysa diğer her şey ikinci planda kalır. İstanbul Gayrettepe ve Antalya’daki skandallara biz vicdan pencere bakıyoruz. İhmal, kasıt veya ihanetten dolayı insanımızın mağduriyetine yol açan herkesin hukuk önünde hesap vermesi için gerekli çabayı gösteriyoruz. Nihai hedefimiz bu yüzyılı emeğin, yatırımın, üretimin, istihdamın, büyümenin, kalkınmanın ve refahın yüzyılı yapmaktır" değerlendirmesini yaptı."Kayıt dışılıkla mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz"Bu amaçla hayata geçirdikleri iş sağlığı ve güvenliği reformunu kararlılıkla uygulamaya devam edeceklerini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi:"Kayıt dışılıkla mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Sosyal güvenlik ve prim ödeme bilincini arttıracağız. Rehberliği ve gönüllü uyumu ön planda tutacak risk odaklı denetim kapasitemizi daha da etkinleştireceğiz. Ülkemizin çalışma hayatını Türkiye Yüz yılı vizyonumuza paralel olarak güncelleyecek, eksiklerini giderecek, sorunlarına inşallah çözüm bulacağız. Sizlerin de güçlü desteği ve işbirliğiyle Türkiye yüz yılı ülkümüzü inşallah gerçeğe dönüştüreceğiz. Rabb’im yar ve yardımcımız olsun diyorum. Bir kez daha iki gün boyunca devam eden 13’üncü çalışma meclisinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Burada müzakere edilen konu başlıklarından görüş, talep, beklenti ve önerilerden çıkacak sonuçların bakanlığımız ve hükümetimiz tarafından dikkate alınacağını özellikle vurgulamak istiyorum. 1 Mayıs arifesinde böyle önemli bir istişare toplantısına vesile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızı Sayın Bakan ve ekibini canı gönülden tebrik ediyorum. Toplantılara iştirak eden işçi, kamu görevlileri ve işveren sendikaları, konfederasyonlarımıza, sivil toplum örgütlerimize, akademisyenlerimize, kamu kurum ve kuruluşlarımıza Teşekkür ediyorum."