KÜLTÜR SANAT - 13 Haziran 2020 Cumartesi 13:08

Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi ziyaretçilerini bekliyor

A
A
A
Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi ziyaretçilerini bekliyor

Evliya Çelebi’nin, “Orada bir darüşşifa vardır ki; dil ile tarif edilmez ve kalemler ile yazılmaz” cümleleri ile günümüze taşınan Sultan II.

Evliya Çelebi’nin, “Orada bir darüşşifa vardır ki; dil ile tarif edilmez ve kalemler ile yazılmaz” cümleleri ile günümüze taşınan Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi ziyaretçilerini bekliyor.


Covid-19 nedeniyle evlerde geçirilen bugünlerde, Edirne’nin Selimiye Camii’nden sonraki en büyük tarihî ve mimari önemine haiz, şehrin en önemli turizm değerlerinden biri olan Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi’ni, Trakya Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı, Müze Sorumlusu ve Sanat Tarihçi Öğr. Gör. Hakan Akıncı ile konuştuk. Gazi Meclis’in 100. yılında, Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi’nin kuruluşunun 23. yıl dönümünde, Külliye’nin dünden bugüne hikâyesini aktardı.


Edirne’nin 1361 yılında Osmanlı Devleti’nin payitahtı olmasıyla beraber büyük bir kültürel atılım içerisine girdiğini, kentin bu devirdeki yapılanmasının aynı zamanda Osmanlı’nın imparatorluk evresine geçişinin de altyapısını oluşturduğunu belirten Öğr. Gör. Hakan Akıncı, “Sultan II. Bayezid Külliyesi, kentin diğer yapılarıyla beraber bu geçişin önemli simgelerinden biridir. Osmanlı’nın sosyal ve kültürel çekirdeğinin oluşturulmasında, külliye ve vakfiye sisteminin önemli örneklerinden biri olmuştur.” diyerek, Hoca Sadettin Efendi Tacüttevarih’in Külliye’nin yapımı ile ilgili şu cümlelerini paylaştı: “Sultan II. Bayezid Han, II. Seferi Hümayun’a 1 Mart 1484 tarihinde İstanbul’dan çıkarak Edirne’ye geldi. Edirne kentini şereflendiren padişah, halka geniş lütuf ve bağışlarda bulundu. Şehrin ileri gelenlerinden ve halktan gelen talep üzerine hak ve adaletin hâkimi olan padişah, kente bir şifahane yaptırmayı amaç edinmişti. Bu nedenledir ki yapı malzemesinin hazırlanması talimatını verdi. Tunca kenarında yapı için derin hendekler kazıldı ve yapının malzemeleri buraya toplandı. Tüm hazırlıklar bitince 25 Mayıs 1484 tarihinde Yüce Padişah uğurlu elleriyle bu hayır kurumlarının temelini attı ve sayısız kurbanlar kestirerek yoksulların gönüllerini aldı.”


Öğr. Gör. Hakan Akıncı açıklamasına şu ifadeler yer verdi:


“Mimarı üzerine kesin bir ittifakın olmadığı Külliye dört yıl gibi kısa bir sürede tamamlanmıştır. Külliye, üç ana bahçe ve çevresinde teşekkül etmiş olan yapılardan oluşur. Bunlar, medresetü’l-etıbba, darüşşifa, imaret, cami, tabhane (misafirhane), hamam, değirmen, köprü, muvakkithane, mehterhane ve sıbyan mektebidir. Yüzyıllar boyunca bu külliyede tıp öğrencileri yetiştirilmiş, şifahanesinde hastalara şifa dağıtılmış ve imarethanesinde fakir fukara doyurulmuştur. Mumhanesinde mumlar dökülmüş ve tabhanelerinde ise misafirler ağırlanmıştır. Külliyenin içinde yer alan cami Osmanlı mimarisinin klasik dönem mimarlığına giden yolda bazı uygulamaları ile öncü olmuş ve İslam âleminin en saf ve yalın anlatımlı camilerinden biri olarak kabul görmüştür. Darüşşifa kısmı ise dönemin en önemli sağlık merkezlerinden biridir. Kuruluşunda her türlü hastaya hizmet vermiştir. Kuruluş vakfiyesinde hastanenin personel kadrosunda 2 cerrah ve 2 göz doktorundan da söz edilmektedir. Bu bilgiler ışığında 1500’lü yıllarda bu mekânlarda göz hastalıklarına dahi bakılmakta olduğunu söyleyebiliriz. Daha sonraki yıllarda şifahane, akıl ve ruh hastalarına yönelik hizmet vermeye başlamış ve hastalar, dönemin tıp bilgi ve ilaçlarının yanı sıra, su sesi, musiki, güzel kokular ve çeşitli meşguliyetlerle tedavi edilmişlerdir.”


Akıncı, “Uzun yıllar boyunca hastalara şifa dağıtan bu şifahane 1850’li yıllardan sonra sadece ruh hastalarının tecrit edildiği bakımsız bir kurum haline gelmiş, savaş ve su taşkınlarıyla bina kullanılamaz hale gelmiştir. 1875 yılında Edirne’yi ziyaret eden Mehmed Esad Safvet Paşa, Külliye’ye de uğramış ve buradaki içler acısı durumu görüp, sadrazama rapor etmiştir. Hemen ardından patlak veren 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında Edirne işgal edilince buradaki hastalar İstanbul’a gönderilmiştir. Bir süre sonra İstanbul’da bu tür hastalar için yer kalmadığı belirtilmiş ve şifahanenin onarılarak tekrar kullanıma açılması istenmiştir. Darüşşifa, 1896 yılında onarım görmüş ve ruh hastalarının tecrit ve tedavilerinde bir süre daha kullanılmıştır. 1910 yılında Alman mimar Cornalius tarafından bir onarımı daha gerçekleştirilmiştir. Hastanenin 1916’ya kadar açık olduğu bilinmektedir” ifadelerini kullandı.


Külliye’nin, Trakya Üniversitesi’ne devri ile bir müddet eğitim binası olarak kullanıldığını daha sonra ise bir müze haline evrildiğini hatırlayan Akıncı, “Camii hariç diğer bölümler, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1984 yılında Trakya Üniversitesi’ne devredilmiştir. Bir süre Trakya Üniversitesi Edirne Meslek Yüksekokulu’nun Restorasyon ve Duvar Süsleme Bölümleri burada eğitim-öğretimini sürdürmüş ve aynı zamanda restorasyon çalışmaları da yürütmüştür. Darüşşifanın, Trakya Üniversitesi bünyesinde Sağlık Müzesi’ne dönüştürülmesi çalışmalarına ise 1993 yılında başlanmış ve 23 Nisan 1997 tarihinde müzenin açılışı gerçekleşmiştir. Darüşşifanın yataklı tedavi bölümü 2000 yılında aslına uygun bir biçimde mankenlerle düzenlenerek dönemin sağlık sisteminin canlandırılması amaçlanmıştır. Darüşşifadan sonra ikinci bölümü olan Tıp Medresesi (Medreset-ül Etıbba) 23 Nisan 2008 tarihinde hizmete girmiştir. Bu bölümde ziyaretçiler 15. yüzyılın tıp eğitimine doğru bir zaman yolculuğuna çıkarılmaktadır” dedi.


Akıncı, “Sağlık Müzesi, kuruluşundan kısa bir süre sonra güçlü tarihi birikimi ve doğru müzecilik yöntemleri ile birçok ulusal ve uluslararası başarıya imza atmıştır. Müzemiz, 2004 yılında en prestijli müzecilik ödüllerinden biri olan Avrupa Konseyi Müze Ödülü ile 2007 yılında Avrupa Miras Birliği ve Mükemmellik Kulübü tarafından verilen En İyi Sunum Ödülü’nü almıştır. 2014 ve 2015 yılında Tripadvisor For Business ile Motif Vakfı gibi kuruluşlarca müze ve kültür alanında ödüller almıştır. Müzemiz, 2016 yılında, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer almaya hak kazanmıştır. Bu noktada Trakya Üniversitesi Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, çok önemli bir başarı örneği olarak hem kültür hem de tıp tarihinde önemli bir yere sahiptir” dedi.


“Bu eğitim ve şifa kurumu, Evliya Çelebi’nin ünlü Seyahatname’sinde de geçmektedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Külliye’yi, ‘Medresetü’l-etibba ve odalarında talebeler vardır ki, her biri daima Eflatun, Sokrat, Filbos, Aristotalis, Calinos, Fisagor tevhidinden bahseden hâzık, olgun tabiplerdir. “İlim ikidir. Biri dinler ilmi, öbürü beden ilmidir.” sözünün anlamınca, her biri bir fenne yönelip hekimlik ilminde kıymetli kitaplara değer vererek âdemoğullarının derdine deva eriştirmeğe çalışırlar.’ sözleriyle anlatmıştır.”


Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu ve üniversite yönetimine verdikleri koşulsuz destek için teşekkür eden, bu destekler sayesinde müzeyi daha da ileriye taşıyacaklarını ifade eden Öğr. Gör. Hakan Akıncı sözlerini şu şekilde tamamladı:


“Başta, Edirne sevdalısı merhum Ratip Kazancıgil Hocamız olmak üzere, bugüne kadar müzemizde emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimizi sunuyor, devraldığımız bayrağı daha da yükseklere taşımak ve güzel Edirnemize değer katmak için var gücümüzle çalışmaya devam ediyoruz. Her geçen gün artan ziyaretçi sayımızla, müzemizde her yıl on binlerce misafirimizi ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz. Sağlıklı günlerde yeniden görüşebilmek dileğiyle.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Edirne Trakya’da son yağışlar çiftçinin endişelerini ortadan kaldırdı Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli’de son dönemde yaşanan kuraklığın ardından Nisan yağmurları buğday başta olmak üzere hububat ekili tarlalara can suyu, çiftçilere umut oldu. Türkiye’nin önemli tahıl ambarlarından olan ve nüfusun büyük çoğunluğunun geçimini çiftçilikle sağladığı Trakya topraklarında yaşanan kuraklığın ardından Nisan yağmurları ekili alanlara can suyu oldu. Buğday başta olmak üzere arpa, kanola ve ayçiçeği gibi mahsullere can suyu olan Nisan yağmurlarında çiftçi rahat bir nefes aldı. Trakya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Genetik ve Biyomühendislik Bölüm Başkanı ve Bitki Islahı Merkezi Müdürü Prof. Dr. Yalçın Kaya son dönemde yaşanan kuraklığın ardından Nisan yağmurlarının ekili alanlara altın gibi geldiğini belirtti. Son 60-70 yılın en sıcak Aralık ve Ocak ayının yaşandığını anlatan Prof. Dr. Kaya, "Kar da olmadığı için kışın soğuk geçmemesi nedeniyle buharlaşma kayıpları fazla oldu. Bazı yerlerde buğdayda çökmeler ve stresler başlamıştı. Bitkilerde verim son derece önemli. Tam başaklanma dönemi öncesi gelen yağış çok iyi geldi. Şu an verim için en kritik olan dönem. Bu yağışlar tam zamanında ve altın gibi geldi. Bölgede 30-35 hatta bazı yerlerde 40 kiloya kadar yağış düştü" dedi. Bölgede uzun süre etkili olmayan yağışla stres problemi olan buğdaydaki bu sıkıntıyı giderdiğini ve yeterli olduğunu ifade eden Kaya, zamanında gelen yağışların başaklanma dönemindeki buğdayın bu süreci stressiz olarak geçirmesini sağlayacağına dikkat çekti. Prof. Dr. Kaya’dan çiftçilere uyarı Ekili alanlarda sıcak ve nemli havaya bağlı oluşan mantari hastalıklara dikkat etmeli konusundan çiftçileri uyaran Kaya, "Hem fiyatlar hem verim anlamında zor bir yıl oldu. Son 15-20 yılın en düşük verimlerini aldılar. Bu yılın beklentileri çok fazlaydı. Kış yağışlarından umutluyduk. Nisan yağmurları da tam ihtiyaç duyulan dönemde fazlaca yağması bizim verim açısından umutlarımızı devam ettirmemizi sağladı. Bundan sonra çiftçilerin sıcak ve nemli havaya bağlı oluşan mantari hastalıklara dikkat etmeliyiz. Bu dönemde yaygın olarak görülen pas hastalığı çok önemli. Buna karşı mutlaka ilaçlama yapılmalı. Bayrak yaprağını süt olum devresine kadar yeşil olarak koruyalım. Çünkü onlar fotosentez yapacak bu da daha fazla verim ve bitkileri daha fazla beslemesi demek" diye konuştu. Pas hastalığının önemine değinen Kaya, gübre atmayanlar varsa onların da bir an önce azotlu gübreleme yapmasını tavsiye etti. "Buğday strese girdiği zaman başaklanma evresine geçiyor" Buğdayların başağa kalkmaya başladığını söyleyen Prof. Dr. Yalçın Kaya, "İçinde bulunduğumuz tarla çok erken şekilde başağa kalkmış. Çünkü bu tarla kuraklıktan dolayı strese girmiş. Neredeyse diz boyuna gelmiş. Bitki strese girdiği zaman başaklanma evresine geçiyor. Bu açıdan da yağış açısından kritik bir periyottu. Bu topraktan gelen serin ortam ve yağışlar başakları kurtardı. Bu durum başakların tanelerinin dolu olmasına yansıyacak. Bu da verim açısından oluşacak sıkıntıyı ortadan kaldırmış olacak" şeklinde konuştu. Çiftçilerde yağışların onları mutlu ettiğini dile getirerek önce korktuklarını daha sonra nisan yağmurları ile rahat bir nefes aldıklarını söyledi.
Eskişehir 6 yabancı öğrenci, Türk aşçı adayları ile yemek yaptı Eskişehir’e farklı ülkelerinden gelip Anadolu Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde (TÖMER) eğitim gören 6 yabancı öğrenci, Eskişehir Meslek Yüksek Okul Aşçılık Bölümü’nde Türk öğrencilerle yemek yaptı. Dünyanın farklı ülkelerinde Eskişehir’e eğitim görmek için gelen ve Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde (TÖMER) eğitim gören yabancı öğrenciler Anadolu Üniversitesi Eskişehir Meslek Yüksek Okul Aşçılık Bölümü’nde işlenen yaratıcı mutfak etkinliğine katıldı. Anadolu Üniversitesi Eskişehir Meslek Yüksek Okul Aşçılık Bölümü’nde öğretim görevlileri Dilek Ünlü ve Mutlu Doğan gözetiminde gerçekleşen derse, bölüm öğrencilerinin yanı sıra, TÖMER’de eğitim gören 6 öğrenci katıldı. Türk öğrencilerle kaynaşıp yemek yapan yabancı öğrenciler, oldukça verimli vakit geçirdi. Etkinlik ile öğrencilerin, kültürleri arasında etkileşim kurma fırsatı yakalamaları ve iletişim kurma becerilerini de artırmaları amaçlandı. Ders sonunda yapılan yemekler öğretim görevlileri ve öğrenciler tarafından tadıldı. “Türk kültürünü öğretmeyi amaçlıyoruz” Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Murat Sami Türker, etkinliğin amacı hakkında, “TÖMER bir dil öğretim merkezi, biz dünyanın farklı coğrafyalarında öğrencilerimize Türkçe öğretiyoruz. Tabii dil öğretmek kültürden ayrı olarak ele almak mümkün olmayan bir süreç. Dil ve kültür birbirinin taşıyıcısı konumunda. Burası da bunun için öğrenciler için tanıdığımız bir imkân aslında. Onları Türk mutfağına sokarak Türk kültürünü öğretmeyi amaçlıyoruz. Tabii mutfak sadece yemek yapılan ve yenilen bir yer değildir. Çünkü kültürümüzdeki her yemeğin toplumla, toplumun hayatıyla, kültürümüzle özdeşleşmiş bir hikâyesi vardır. Öğrencilerimiz bunları da öğreniyorlar aynı zamanda. Türk mutfağından yemekler yapmaya çalışıyorlar. Ürünler ortaya koymaya çalışıyorlar. 6 TÖMER öğrencimiz var. Her istasyonda bir öğrencimiz var. Önceden belirlenmiş malzemeler kullanarak Türk öğrencilerle iletişim kurarak bu öğrenciler bir ürün ortaya koymaya çalışıyorlar. Az önce de bahsettiğimiz gibi bu kültür ve iletişim etkileşim dil öğretimi sürecinin en önemli bileşenlerinden bir tanesi. Burada da öğrencilerimiz derslerde sınıf içinde öğrenmiş oldukları, edinmiş oldukları Türkçe dil becerilerini kullanarak bir iletişim ortamında Türklerle kaynaşma, Türk dilini kullanma fırsatı buluyorlar. Bu alanda çok kıymetli bir etkinlikte. Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, İran, Endonezya gibi ülkelerde öğrencilerimiz var burada” dedi. “Güzel eserler ortaya çıkıyor” Anadolu Üniversitesi Eskişehir Meslek Yüksek Okul Aşçılık Bölümü’nde öğretim görevlisi Dilek Ünlü ise ders ile ilgili şöyle konuştu; “Öğrencilerimizin dahil olduğu yaratıcı mutfak dersinde bu etkinliği gerçekleştirmekteyiz i. TÖMER’de biliyorsunuz yabancı uyruklu öğrenciler oluşan ekiple bizim öğrencilerimiz ortak yaratıcı ortaya çıkaracakları yemekler yapıyorlar. Planlanmış bir durum söz konusu değil yapılan yemekte. Verilen malzemeler eşliğinde öğrencilerimiz önceki birikimlerini kullanarak ortaya yeni bir ürün çıkartacaklar. Bakalım hep Birlikte neler olacak göreceğiz. İlk defa görüşüyorlar, etkinliğimiz peyderpey devam ediyor. Bir Pazartesi günü Türk mutfağı dersi etkinliğimiz vardı. Farklı grupla TÖMER’de farklı grupla şimdi ikinci grupla devam ediyoruz. Çocuklar için etkili olduğu söyleniyor. Bakalım Türkçe konuşarak işlemler yapılıyor. Hem el becerileri gelişmesi açısından hem de Türkçe konuşmak arkadaşlıklarıyla kaynaşma açısından ve kültür etkileşimi açısından da önemli olduğunu düşünüyorum. El becerileri bizimkilerine benziyor oldukça benziyor zaten çok yakın kültürden gelen öğrencilerimiz. Orta Asya’dan ve Türki devletlerinden gelen öğrencilerimiz çoğunlukla gördüğüm kadarıyla. Onlar da tabii kültür olarak bize yakın olduklarından dolayı ayrıca bir de el yatkınlığı olan, mutfağı ilgisi olan öğrenciler seçilip geldiği için bu güzel eserler ortaya çıkıyor.” “Yani Türkçe öğreniyoruz. Bizim için Türklerle konuşmak daha ilginç” Rusya’nın Sibirya bölgesinden gelen ve TÖmer’de hazırlık sınıfında eğitim gören Antonina Kramchanina, “Ben şimdi TÖMER’de eğitim görüyorum, hazırlık senem bu yıl. Gelecek yıl ben Özel Eğitim Fakültesinde okuyacağım. Yani biz şimdi kek yapıyoruz, kek pişiriyoruz. Yani genellikle benim için tatlı pişirmek daha iyi. Yani genellikle tatlılar, şekerli şeyleri pişirmeyi daha çok seviyorum. Bu yüzden benim için çok iyi. Yani kek pişirmek benim için çok ilginç. Çünkü biz çok karışık yaptık. Yani çok malzeme ekledik. Yani havuç var, fındıklar var, nane var, Bu yüzden biraz ilginç. Kızlar çok ilginç ve tabii ki biz şimdi hazırız senesindeyiz. Yani Türkçe öğreniyoruz. Bizim için Türklerle konuşmak daha ilginç. Yani günlük hayatta nasıl konuşuyorlar merak ediyoruz. Yani mesela biz şimdi yemek pişiriyoruz. Ama farklı kelimler kullanıyoruz, yemek hakkında. Eskişehir’i çok seviyorum, çok sakin bir şehir. Ben Porsuk Çayı yakınında yaşıyorum. Bu yüzden her zaman çıkabilirim ve bakabilirim. Çok güzel bayıldım” ifadelerini kullandı.
İstanbul İstanbul’da düzenlenecek yarı maraton için pazar günü bazı yollar trafiğe kapatılacak İstanbul Valiliği’nden yapılan açıklamada 28 Nisan Pazar günü düzenlenecek 19. İstanbul Yarı Maratonu için bazı yolların trafiğe kapatılacağı belirtildi. İstanbul Valiliği’nden yapılan açıklamada 28 Nisan Pazar günü düzenlenecek 19. İstanbul Yarı Maratonu için bazı yolların trafiğe kapatılacağı ve alternatif güzergahların oluşturulduğu belirtildi. Saat 02.00’dan etkinlik sonuna kadar kapatılacak yollar Sahil Kenndy Caddesi Güney Yol Samatya varyant ile Yenikapı etkinlik alanı arası Sahil Kenndy Caddesi Kuzey Yol Namık Kemal Varyant dönüşleri Saat 04.30’dan etkinlik sonuna kadar kapatılacak yollar Ayvansaray Caddesi Mürselpaşa Caddesi Abdulezelpaşa Caddesi Ragıpgümüşpala Caddesi Galata Köprüsü Reşadiye Caddesi Ankara Caddesi (Hamidiye Caddesi Kavşağı ile Reşadiye Caddesi Kavşağı arası ) Ankara Caddesi Ebu Suud Caddesi Kavşaktan Sirkeci istikameti Sahil Kennedy Caddesi (Samatya Varyant ile Sirkeci ışıklar arası ) Namık Kemal Caddesi Sahil Kenndy Caddesi’ne katılım Gazi Mustafa Kemal Paşa Caddesi Sahil Kennedy Caddesi katılım Sahil Kenndy Caddesi Kuzey Yol Avrasya Tüneli Aksaray ayrımları ile Namık kemal varyant arası Avrasya Tüneli acil çıkışları Ulaşım araçlarıyla ilgili yapılan açıklamada, Sirkeci arabalı vapur seferleri 06.00-13.30 arası durdurulacak. Beyazıt ve Kabataş tramvay seferlerinin geliş-gidiş olarak 07.00-13.30 arası seferler durdurulacak. Parkur üzerinde bulunan otobüs durakları için İETT Genel Müdürlüğü saat 07.00 itibariyle sefer düzenlemeyecek. Alternatif Güzargahlar Atatürk Bulvarı Avrasya Tünel Atatürk Köprüsü Haliç Köprüsü Vatan Caddesi Millet Caddesi Fevzipaşa Caddesi D 100 Kuzey Güney Yol Türkeli Caddesi Aksaray Caddesi Namık Kemal Caddesi (İDO’ya gidiş geliş yapan araçlar) Orgeneral Nafız Gürman Caddesi Kızılelma Caddesi Onuncu Yıl Caddesi Sahil Kennedy Caddesi Samatya Güney Yenikapı etkinlik alanı dönüşleri Sahil Kuzey Kennedy Caddesi Samatya çıkışlarından gidişli gelişli havuzlu kavşağa kadar Küçük Langa Aralığı Caddesi