GENEL - 26 Şubat 2012 Pazar 14:41

GÜNDOĞDU: "KADINA UYGULANAN EN AĞIR ŞİDDET BAŞÖRTÜSÜ YASAĞIDIR"

A
A
A
GÜNDOĞDU: "KADINA UYGULANAN EN AĞIR ŞİDDET BAŞÖRTÜSÜ YASAĞIDIR"

Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, kadınlara uygulanan en ağır şiddetin başörtüsü yasağı olduğunu söyledi. Darbe dönemlerinin mağdur ettiği kişilerden devletin özür dilemesi ve haklarını vermesi gerektiğini söyleyen Gündoğdu, "Devlet, özür borcunu yerine getirmeli, bununla da yetinmemeli açıkta geçirdikleri sürelere ilişkin hak kayıplarını telafi etmeli ve sosyal güvenlik yükümlülüklerini onlar adına yerine getirmelidir" dedi.
Başkent Kadın Platformu, ’Hayatımızda ve Algımızda Yaşayan 28 Şubat’ ismiyle 28 Şubat dönemi ve etkilerini düzenlediği iki panelle tartıştı. Başkent Öğretmenevi’nde gerçekleştirilen ilk panele, Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, Gazeteci-Yazar Mehmet Altan ve Başkent Kadın Platformu Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Hatice Güler konuşmacı olarak katılırken moderatörlüğü ise platformun dönem başkanı Berrin Sönmez yaptı.
BAŞÖRTÜSÜ EN AĞIR ŞİDDET
Başörtüsü yasağının, kadına yönelik en ağır şiddet olduğunu söyleyen Ahmet Gündoğdu, başörtüsünün yasalarla yasaklanamayacağı gibi, yasalarla da serbest bırakılamayacağını ifade etti. Son günlerin tartışılan yeni eğitim sisteminde ailelere inisiyatif ve yetki verildiğini gözlemlediklerini dile getiren Gündoğdu, "Devletin çocukların geleceğini belirleme yetkisinden daha çok, anne babanın çocuğunun geleceğine yönelik karar alma ve uygulama hakkı vardır. Kız çocuklarının eve kapatılması gibi bir olay da söz
konusu değildir" ifadelerini kullandı.
DEVLET ÖZÜR DİLEMELİ
Ahmet Gündoğdu, 28 Şubat ve darbe dönemlerinin mağdur ettiği bütün kesimlerden özür dilenmesi ve haklarının geri iade edilmesi gerektiğini söyledi. Bu dönemlerin bütün mağdurlarına devlet tarafından, 1402’liklere ödenen tazminat gibi, tıpkı YAŞ kararlarıyla haksız yere silahlı kuvvetlerden uzaklaştırılan ordu mensuplarının kayıplarının tazmin edildiği gibi gördükleri insanlık dışı muameleler için, maruz bırakıldıkları hakaretler için, işlerinden ve ekmeklerinden edildikleri için tazminat ödenmesi
gerektiğini ifade eden Gündoğdu, "Devlet, özür borcunu yerine getirmeli, bununla da yetinmemeli açıkta geçirdikleri sürelere ilişkin hak kayıplarını telafi etmeli ve sosyal güvenlik yükümlülüklerini onlar adına yerine getirmelidir. Hakları iade edilmeyen hiçbir mağdur kalmamalıdır" şeklinde konuştu.
MİLLETE GÜVENMEYEN SİSTEM, SÜREKLİ GARD ALDI
Sistemin millete güvenmeyerek gardını millete karşı aldığını ifade eden Gündoğdu, 28 şubat sürecinde yaşananların laiklik kisvesi altında yapıldığını dile getirerek, "Tanımsız laiklik, gücü yetenin gözüne kestirdiğini dövmesi için sopa haline getirilmiştir. Anayasa yeniden yapılmalı, laikliğin tanımı yapılmalıdır. İnananın inandığının ve inandığı gibi yaşamasının garantisi, inanmayanın ise inanmamasının güvencesi olmalıdır" dedi.
Her yıl düzenledikleri Mehmet Akif İnan Hatıra Yarışması’nın bu yılki konusunun ’Ödenmiş Bedeller Unutulmasın’ başlığını taşıdığını da ifade eden Gündoğdu, bu mağduriyetlerin tekrar yaşanmaması için kalıcı çözümler üretilmesi gerektiğini kaydetti.
GELENEKLE BİLİNÇ AYIRT EDİLDİ
28 Şubat döneminin tekrar yaşanmaması için gerekli yasal değişikliklerin yapılıp yapılmadığı yönündeki bir soruyu da cevaplandıran Ahmet Gündoğdu, "Maalesef gerekli yasal çalışmaların tamamı yapılmadı. Konjonktürel olarak yaşanan değişim kalıcı olmalıdır. 28 Şubat gelenekselle şuurun ayrışmasına yardım etti. Geleneksel olarak namaz kılan, geleneksel olarak hacca gidenle bilinçli namaz kılan, bilinçli hacca giden bu dönemde ayrıştı. Bu bilincin kurumsal yol haritasına dönmesi için yapılacaklar sorusuna
verilecek çok cevap var. Bunların başında da örgütlenmede yaşadığımız sorunlar geliyor. Kadınlara yönelik sorunların çözümünde kadınlar aktif rol üstlenmiyor. Verilene razı olmak yerine, hakkını söke söke almayı benimsemiş bir örgütlü mücadeleye ihtiyaç var" şeklinde konuştu.
ALTAN: "UMARIM 28 ŞUBAT SON DARBE OLUR"
Gazeteci-Yazar Mehmet Altan ise konuşmasında 28 Şubat’ın yargıya taşınmaya başladığını, belgelerin ise bir başka darbe dönemi ürünü olan YÖK’ten çıktığına dikkat çekti. 28 Şubat’ın tanımı yapılırken, kavram kargaşası olduğunu söyleyen Altan, ’son darbe’ isminin en mantıklı seçenek olduğunu kaydetti.
Altan, "Darbeleri ve darbecileri konuşurken, siyaset kurumunu da ele alalım. Hepsi halkın partisi ama, parayı devletten alan bir siyaset var. Kurumsal yapıyı değiştirmeyen, ’ben de bunu kullanayım’ mantığı, bir başka rövanşın önünü açar. Bu kadar avantajlı bir durum, Türkiye’de hiç mümkün olmadı. Demokrasiye geçiş için siyaset kurumu bunu kullanmak yerine rövanş alma yerine geçerse, bir anlam ifade etmez. Siyaset, değişim siyasetine dönmelidir. Rövanş algısından çıkarıp, hiçbir mağdur kalmayacak şekilde
sistemi değiştirmek gerekir" dedi. 28 Şubat’ın yaptıklarının fazlasıyla konuşulduğunu ifade eden Altan, asıl konuşulması gerekenin ise yapılamayanlar olduğunu kaydetti. "28 Şubat umarım son darbe olur" diyen Altan, referandumda yüzde 58 ’evet’ çıkmasına karşın Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu’nda paşaların köşke çıkmadığını, daha sonraki süreçte ise toplu istifa müessesi geliştirdiklerini belirtti.
BAŞÖRTÜSÜNDEN DOLAYI ÇALIŞMAK İSTEMEYEN KADINA BASKI UYGULANDI
Başkent Kadın Platformu Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Hatice Güler de konuşmasında, öğretmenlik yaparken, yaşadığı mağduriyetleri katılımcılarla paylaştı. Güler, başörtülü olarak çalışmasını istemeyenlerin, ’eşiniz çalışmıyor mu, maaş yetmiyor mu, niye çalışıyorsunuz’ ya da ’çocuklarınızı yetiştirin’ gibi sembolik sözlerle çalışma hayatından dışlanmaya çalışıldığını söyledi. Çalışırken başörtüsünü çıkarmaya zorlandıklarında başını açarak çalışmak istemeyen kadınların eşlerinden bile baskı gördüklerini
belirterek, "Baş örtüsü sakal gibi kesilebilecek, yüzük gibi çıkarılabilecek bir şey değil. Başörtülüleri batılı bir gazeteci, ’yürüyen bil boardlar’ olarak nitelendirmişti" dedi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir