GENEL - 26 Mart 2012 Pazartesi 13:28

AİLE HEKİMLERİ GELECEK KAYGISI İÇİNDE

A
A
A
AİLE HEKİMLERİ GELECEK KAYGISI İÇİNDE

Mersin Aile Hekimleri Derneği Başkanı Dr. Gürbüz Şen, aile hekimlerinin artık kamu personeli değil, Sağlık Bakanlığı`nın bir nevi taşeronu durumuna geldiğini belirterek, çok ciddi gelecek kaygısı içinde olduklarını söyledi.
Mersin Aile Hekimleri Derneği Başkanı Dr. Şen, aile hekimlerinin bundan böyle Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile sözleşme imzalamasının gündemde olduğunu, bunun da kazanılmış birçok hakkın kaybedilmesi anlamına geldiğini ifade ederek, yaşadıkları kaygıları anlattı. Bugün aile hekimlerinin çok ciddi gelecek kaygısı taşıdığına dikkat çeken Şen, Sağlık Bakanlığı`nın açıkladığına ve Maliye Bakanlığı`nın da teyit ettiğine göre, aile hekimlerinin kamu personeli değil, diğer kamu personeli olduğuna işaret etti.
Bunun, Sağlık Bakanlığı`nın özel hizmet giderlerinden hizmet satın aldığı kurumlar anlamına geldiğini kaydeden Şen, sözlerine şöyle devam etti: "Yani Sağlık Bakanlığı`nın bir nevi taşeronlarıyız ve statümüz de ona göre belirlenmiş durumda. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin kamu sağlığı hizmeti olması gerektiğini ve sağlığın en temel insan hakkı olduğunu düşünerek böyle bir şeye karşı elimizden geldiği kadar direnç göstermeye çalışıyoruz. Bunun doğru olmadığını düşünüyoruz. Serbest piyasa ekonomisi
koşullarında geliştirilebilecek bir birinci basamak sağlık hizmetini çok fazla onaylamıyoruz."
Aile hekimlerinin mevcut durumda 2-3 yıllık sözleşme imzaladıklarını ve kazanılmış hakları olduğunu anlatan Şen, sözlerini şöyle sürdürdü: "Öğrendiğimiz kadarıyla bundan sonra SGK ile sözleşmeler imzalanacak ve bu kazanılmış haklarımızın birçoğunu kaybetmiş olacak gibi görünüyoruz. 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname sonrası aile sağlığı merkezleri Türkiye Halk Sağlığı Kurumu`na devredildi. Biz bağlı kuruluşlar olan halk sağlığı kurumlarına olmayan özlük haklarımızla bağlandık şimdilik. Bu da şu demek;
artık Sağlık Bakanlığı`na bağlı Mersin Devlet Hastanesi veya 112 gibi bir kurumda çalışmak istediğimiz zaman Sağlık Bakanlığı`ndan muvafakat almamız gerekecek"
AİLE HEKİMLERİ ÖZLÜK HAKLARINI TERK ETMEK DURUMUNDA BIRAKILDI
Bunda hekimlerin de suçu olduğunu düşündüğünü dile getiren Şen, Türkiye`de gerçekten çok zor koşullarda hekimlik yaptıklarını, bin 500-bin 700 lira maaşla tam gün çalışmak durumunda kaldıklarını vurguladı. Bunun bir hekim için hiç de kolay olmadığını belirten Şen, sözlerini şöyle sürdürdü: "Tabi bunun önüne geçmek ve bir nevi sağlıkta özelleştirmeye doğru geçebilmek için ne yapmalısınız? Parayı önce çok vereceksiniz ki, hakları olan kişiler vazgeçecekler. Türkiye`de de bu oldu, önce para çok verildi aile
hekimlerine, 3-4 yıl gerçekten çok para verdiler, ondan sonra cari gider yardımı adı altında verilen paraları bir nevi kısmaya başladı bakanlık. Şu an A sınıfı bir aile sağlığı merkezinde bir hekim 4,5-5 bin lira civarında para almaktadır. Türkiye koşullarında hekimlerin o parayı hak ettiklerine inanıyorum ama bu para için ne yaptı hekim? Özlük haklarını terk etmek durumunda bırakıldı. Diyelim ki, biz bugün sözleşme imzaladık, yarın SGK`ya sözleşme imzalarsak oldu ya bir trafik kazası geçirdim, başıma bir iş
geldi artık meslek hayatımı devam ettiremeyeceğim, sözleşmem süresince paramı alırım, sözleşmem bitti mi açıktayım"
PARAN VARSA SAОLIОIN VARA DOОRU GİDİYORUZ
Türkiye`de sağlığın özel hizmet alanına doğru kaymaya başladığına da dikkat çeken Dr. Şen, bu konudaki endişelerini aktardı. Sağlıkta koruyucu sağlık hizmeti veren birinci basamakta kamunun elinin sağlığın üzerinde olması gerektiğine vurgu yapan Şen, sözlerine şöyle devam etti: "Ama denetleme anlamında değil, bir takım hizmetleri kamu olarak vermek zorundayız. Birçok ülkede buna doğru gidiş var. Örneğin ABD`de sağlık ciddi anlamda sıkıntı içerisinde, çünkü özel sağlık hizmeti verilmekte orada, finansmanı
da özel sağlık kuruluşlarından sağlanmakta. Paranız varsa sağlığınız var, paranız yoksa sağlığınız yok. Türkiye`de de gidişat öyle gibi. Üzülüyorum"
Aile sağlığı merkezlerinin a,b,c,d,e şeklinde sınıflandırılmasını da eleştiren Gürbüz Şen, insanın hayatını kurtaran defibrilatör denilen aletin sadece a ve b sınıfı için mecburi olmasını örnek göstererek, şunları söyledi: "Yani vatandaş kalp krizi geçireceği zaman gideceği aile sağlığı merkezinin sınıfına mı bakacak? Odanız 14 metrekare ise a sınıfısınız, 10 metrekare ise sınıflandırmaya giremiyorsunuz. Böyle bir kalite anlayışı sağlıkta mümkün değil, bu olmaz. Yani artık bakanlık birinci basamak için
`ya kardeşim şu sağlık benim üzerimden gitsin, ben sadece denetleyici ve izleyici konumunda olayım` diyor. Başlangıçta hizmet alan kişiler açısından sorun yok ama ilerleyen zamanlarda o da sorun yaşayacak. Bugün biz burada muayene ücreti almıyoruz, SGK reçete bedeli alıyor. Artık 3 +1 liraya geçildi kutu başı. Bir süre sonra bunlar artacak, şimdi tahlilleri bedava yapıyoruz, bir süre sonra SGK, `olur mu kardeşim, ne demek bedava fark` ödeyin diyecek. Yavaş yavaş sağlıkta bir piyasa ekonomisine gidiş
görünüyor."
EN BÜYÜK SORUNUMUZ GELECEK KAYGIMIZ
Aile hekimleri olarak en büyük sorunlarının gelecek ve güvenlik kaygısı olduğunu anlatan Dr. Şen, ikinci büyük sorunlarının da piyasa ekonomisi koşullarında yeşerecek bir birinci basamak sağlık hizmeti olduğunu bildirdi. "Bunun olmamasını istiyoruz" diyen Şen, aile hekimliği evrensel ilkelerinde herkese eşit, ulaşılabilir hizmet vermenin bir zorunluluk olduğunu ve hiçbir yerinde para olmadığını söyledi. "Hiçbir yerinde para olmayan evrensel ilkelere sahip bir aile hekiminin serbest piyasa koşullarında
yeşeren bir hizmet veriyor olması üzüntü verici" diyen Şen, aile hekimlerinin isteklerini de şöyle aktardı: "Biz bize hak ettiğimiz ücreti versinler, biz tam gün çalışalım ve bize ekstra verdikleri gibi gösterilen paraları da onlara verelim. Biz diyoruz ki, her tarafta aile sağlığı merkezleri a sınıfı olsun, bakanlık cari gider yardımlarını bizden alsın, istemiyoruz. `Aile hekimine cari gider yardımı 7 bin lira para veriyoruz` diyorlar, yok öyle bir şey. Oturduğunuz sandalyenin, masanın, işyerinin
kirasını ödüyorum, çalıştırdığım personelin parasını ödüyorum, o yetmiyormuş gibi personelin yüzde 18 KDV`sini ödüyorum, stopaj ödüyorum. Ödüyorum da ödüyorum. Artı Maliye Bakanlığı`nın tebliğlerini takip etmek zorunda kalıyorum. Bir sürü işletme ile ilgili işleri öğrenmek durumunda kalıyorum, bilgisayar öğreniyorum. Yani yapmış olduğumuz işleri sıraladığımız zaman hekimlik bunun içerisinde çok geri noktalarda kalıyor. `Tıbbiyeden her şey çıkar arada sırada doktor çıkar` şakası artık gerçek gibi algılandı
ki, bunlar her şeyi yapar mantığıyla her şeyi üstümüze yıkıyorlar. Ayrıca, yüklü miktarlarda aşı tazmin cezaları ödüyor aile hekimleri. Doğru değil bu, bunun ortadan kaldırılması gerekir. Tazmin cezası alan arkadaşlarımızın arkasındayız ve bu konuyla ilgili de tazmin dilekçeleri hazırladık idari mahkemeye iptal davaları açacağız. Kısacası, aile hekimleri mutsuz, gelecek kaygısı içindeler ve sorunlarının çözülmesini istiyorlar."
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara 28 Şubat davası sanıkları affedildi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası ile aralarında 28 Şubat sanıkları da olan 14 kişi affedildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası ile Resmi Gazete’de yayımlanan cezanın kaldırılması ile ilgili kararlar ile aralarında 28 Şubat sanıklarının da olduğu 14 kişi affedildi. Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmek suçundan Ankara 5’inci Ağır Ceza Mahkemesinin 13.04.2018 tarihli kararı ile müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilen Cevat Temel Özkaynak, Çevik Bir, Çetin Doğan ve Aydan Erol kocama hali nedeniyle, Yıldırım Türker ve Erol Özkasnak ise sürekli hastalık hali sebebiyle Anayasanın 104’üncü maddesinin 16’ncı fıkrası gereğince affedildi. Karar ile birlikte, kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürme suçundan Kırşehir Ağır Ceza Mahkemesinin 23.12.2019 tarihli kararıyla 2 kez müebbet hapis cezası, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma suçundan 10 ay hapis cezası, kasten yaralama suçundan 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırmasına karar verilen Haci Sülük, sürekli hastalık ve kocama hali kapsamında affedildi. Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Ordu 1’inci Ağır Ceza Mahkemesinin 31.01.2018 tarihli kararı ile 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Avni Yılmaz ve aynı suçtan Samsun 2’nci Ağır Ceza Mahkemesinin 21.03.2018 tarihli kararı ile 6 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası alan Gülbey Sarıoğlu ise sürekli hastalık hali kapsamında olduğu belirlenerek cezası kaldırıldı. Kasten öldürme suçundan Bakırköy 11’inci Ağır Ceza Mahkemesinin 24.12.2014 tarihli kararı ile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Sevda Yüksel’in cezası sürekli hastalık halinden dolayı kaldırıldı. Kasten öldürmeye teşebbüs etme suçundan Denizli 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesinin 05.05.2016 tarihli kararı ile 11 yıl 8 ay hapis cezası alan Süleyman Tuna sürekli hastalık hali nedeniyle affedildi. Tasarlayarak kan gütme saiki ile öldürme suçundan Zonguldak 2’nci Ağır Ceza Mahkemesinin 18.05.2015 tarihli kararı ile 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve tasarlayarak kan gütme saiki ile öldürmeye teşebbüs suçundan 3 kez 18 yıl hapis cezası ve yine farklı mağdurlara karşı yönelik tasarlayarak kan gütme saiki ile öldürmeye teşebbüs suçundan 3 kez 13 yıl hapis cezası, Van 2’nci Asliye Ceza Mahkemesinin 05.12.2013 tarihli kararı ile zincirleme olarak resmi belgede sahtecilik suçundan 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılan Abdulhekim Yılmaz’ın kalan cezası da sürekli hastalık ve kocama hali kapsamında olduğu değerlendirilerek kaldırıldı.
İzmir İzmir’de silahla vurulan hastane personeli hayatını kaybetti İzmir’in Konak ilçesinde sokakta bulunduğu esnada tartıştığı kişiler tarafından tabancayla vurulan üç çocuk babası hastane personeli, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Olayla ilgili kimliği tespit edilen 2 şüpheliyi yakalamak için çalışma başlatıldı. Olay, saat 22.00 sıralarında Emir Sultan Mahallesi 1192 Sokak’ta meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde temizlik görevlisi olarak çalışan Yücel Ecelioğlu (37), sokakta tartıştığı iki kişi tarafından tabanca ile vuruldu. Ecelioğlu göğsüne isabet eden kurşunla yaralanırken şüpheliler olay yerinden kaçtı. İhbar üzerine olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Polis çevrede güvenlik önlemleri alırken ağır yaralandığı belirlenen Yücel Ecelioğlu, Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırıldı. Evli ve üç çocuk babası olduğu öğrenilen talihsiz adam, burada yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti. Ecelioğlu’nun cenazesi yapılan incelemenin ardından İzmir Adli Tıp Kurumuna kaldırıldı. Şüpheliler belirlendi, polis peşine düştü Olayın ardından şüphelileri yakalamak için çalışma başlatan Konak İlçe Emniyet Müdürlüğü ve Asayiş Şube Müdürlüğü ekipleri olayı gerçekleştiren şüphelilerin B.E. (19) ve R.A. (22) olduğunu tespit etti. 2 şüpheliyi yakalamak için başlatılan çalışma sürüyor.
İzmir İzmir’de 4 gün eylem ve gösteri yasak Kobani Davası olarak da bilinen "6-8 Ekim Terör Olaylı Davası"nın sonuçlanmasının ardından İzmir Valiliği tarafından yapılan duyuruda, kentte 19 Mayıs’a kadar kentte toplantı, yürüyüş gibi eylemlerin yasaklandığı bildirildi. 18’i tutuklu 108 ismin yargılandığı ve kamuoyunda Kobani Davası olarak bilinen "6-8 Ekim Terör Olaylı Davası"nın 83’üncü duruşması bugün görüldü. Duruşmada açıklanan kararlara göre Selahattin Demirtaş’ın da içinde bulunduğu birçok isme hapis cezası verildi. İzmir Valiliğinin resmi sitesinde yapılan açıklamaya göre, kentte bu konu ile ilgili yapılması muhtemel her türlü açık yer toplantıları ile gösteri yürüyüşleri, toplu olarak karşılama ve uğurlama merasimleri, basın açıklaması, oturma eylemi, miting, çadır kurma, imza kampanyası, stant açma, anma töreni, şenlik, konser, eğlence, oyun, gösteri vb. türdeki tüm eylem ve etkinliklerin yasaklandığı bildirildi. Duyuruda 16 Mayıs itibariyle başlayan yasaklama kararının 19 Mayıs saat 23.59’a kadar süreceği de aktarıldı. Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: "İlimiz farklı noktalarında terör örgütüne müzahir şahıs veya şahıslarca toplanılarak, PKK/KCK terör örgütünü ve elebaşı Abdullah Öcalan’ı övücü mahiyette eylemlerde bulunulabileceği, vatandaşların can ve mal güvenliğini olumsuz yönde etkileyecek fiillerin meydana gelebileceği, kanuna aykırı süreç işletileceği ve karşıt görüşlü grupların bir araya gelerek istenmeyen olaylara sebebiyet verilebileceği değerlendirilmektedir. Milli birlik ve beraberliğimizi zedeleyici provokatif eylemlerin önüne geçilebilmesi, milli güvenlik, kamu düzeni ve güvenliğinin tesisi, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, olası yasadışı eylemlerin önlenerek müessif olayların yaşanmaması amacıyla ve kamu düzeni ve güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hususu göz önüne alındığında can ve mal güvenliğinin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin ve kamu esenliğinin sağlanmasının amacıyla; 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunun 17. ve 19. maddeleri ile 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunun 11. maddesi hükümleri gereğince; ’Demokratik Siyasette Israrcıyız! Halkların Dayanışması ve Birleşik Mücadele İle Kumpasları Aşacağız, 6-8 Ekim Terör Olaylı davası’ ile ilgili yapılması muhtemel her türlü açık yer toplantıları ile gösteri yürüyüşleri, toplu olarak karşılama ve uğurlama merasimleri, basın açıklaması, oturma eylemi, miting, çadır kurma, imza kampanyası, stant açma, anma töreni, şenlik, konser, eğlence, oyun, gösteri vb. türdeki tüm eylem ve etkinliklerin İzmir il merkezi ve ilçeler dahil olmak üzere, tüm il sınırları içerisinde (Coğrafi Alan-İl Merkezi, İlçeler/Polis ve Jandarma sorumluluk bölgelerinin tamamı) 16.05.2024 günü saat 17.30’dan 19.05.2024 günü saat 23.59’a kadar 4 (dört) gün süreyle yasaklama kararı alınmıştır."