- 21 Eylül 2018 Cuma 16:12

Öğrencileri zararlı alışkanlıklardan korumak için okulun ilk günleri önemli

A
A
A
Öğrencileri zararlı alışkanlıklardan korumak için okulun ilk günleri önemli

Yeni eğitim ve öğretim yılı ile birlikte ailelere ve öğrencilere önerilerde bulunan Erzurum İl Milli Eğitim Müdürü ve aynı zamanda Yeşilay Erzurum Şube Başkanı Salih Kaygusuz, okul, sınıf değişimi ve yaşın getirdiği bazı değişimlerin okulun ilk günlerinde öğrencilerin riskli bir süreç yaşamasına neden olduğunu söyledi.

Yeni eğitim ve öğretim yılı ile birlikte ailelere ve öğrencilere önerilerde bulunan Erzurum İl Milli Eğitim Müdürü ve aynı zamanda Yeşilay Erzurum Şube Başkanı Salih Kaygusuz, okul, sınıf değişimi ve yaşın getirdiği bazı değişimlerin okulun ilk günlerinde öğrencilerin riskli bir süreç yaşamasına neden olduğunu söyledi.


Bu gibi zamanlarda ‘sosyalleşme baskısı’ ve ‘merak’ duygusunun zararlı alışkanlık edinmede en tehlikeli unsurlar olarak öne çıktığını belirten Kaygusuz, ‘aileler, çocukların bu riskli dönemi güvenli şekilde aşmalarına yardımcı olmak için okulun ilk günlerinde çocuklarını yakından izlemeliler’ tavsiyesinde bulundu.


2018-2019 eğitim ve öğretim döneminin başlamasıyla birlikte Yeşilay, öğrencilerin bağımlılıklardan uzak ve daha sağlıklı bireyler olarak yetiştirilmesi için velilere önerilerde bulundu.


Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Yeşilay Erzurum Şube Başkanı Salih Kaygusuz, “Okul, sınıf ve yaşın getirdiği bazı değişimler okulun ilk günlerinde öğrencilerin riskli bir süreç yaşamasına neden oluyor. Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de tütün ürünleri kullanmaya başlayanların yüzde 21,6’sı merak, yüzde 29,1’i arkadaş etkisi ve 29,7’si özentiyi gerekçe gösteriyor. Okulların açıldığı günler sosyalleşme baskısı nedeniyle öğrencilerde duygusal değişimlerin yoğun olduğu bir dönemdir. Bu yüzden anne babaların çocuklarını okula başladıkları ilk günlerde biraz daha yakından takip etmelerini ve izlemelerini öneriyoruz. Çocuklar ancak bu sayede riskli dönemi güvenli bir şekilde aşabilirler” dedi.


“Aile tarafından verilen ilk ve doğru eğitim çocukları zararlı alışkanlıklardan koruyor”


Eğitimin öncelikli olarak aileden başladığını belirten Kaygusuz, ailede çocuğa verilecek olan sevgi, şefkat, empati, kurallar, sınırlar, değerler ve sorumlulukların çocuğun hayata daha olumlu bakmasını sağlayacağını söyledi.


Dışarıdan gelecek tehditlere karşın çocuğun savunmasız olacağına dair ebeveynlerin duyduğu endişelere de değinen Kaygusuz, “Aile tarafından verilen ilk ve doğru bilgiler, beceriler çocuğun dışarıdaki tehlikeye karşı savunmasız olmasını ve zararlı alışkanlara kaymasını büyük oranda engelleyecektir. Bu savunma sistemi ilk önce aile tarafından oluşturulduktan sonra okul tarafından da desteklenme yöntemiyle daha güçlü bir şekilde tahsis edilebilir. Kendine güvenme, hayır diyebilme, problem çözme, stresle baş edebilme, öfke kontrolü ve arkadaş seçimi gibi yaşam becerileri savunma sisteminin birer parçalarıdır. İşte bu sistem dışarıdaki tehlikelere karşı çocuğu koruyandır” ifadelerini kullandı.


“32 bin rehber öğretmen TBM uygulayıcı eğitimi aldı”


Yeşilay’ın okullardaki uygulamalarıyla da ilgili bilgiler veren Kaygusuz, Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı (TBM), Okulda Bağımlılığa Müdahale (OBM) ve Benim Kulübüm Yeşilay projeleri ile bağımlılıklarla etkin mücadele içerisinde olduklarını söyledi.


Yeşilay ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğinde hayata geçirilen Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı (TBM) ile ilgili de bilgi veren Kaygusuz, “Türkiye Bağımlılıkla Mücadele (TBM) Programı Türkiye’nin ilk ve tek okul temelli önleme programı olma niteliğinde. Türkiye’de bu alanın otorite olarak kabul edilen uzmanları tarafından hazırlanmış bilimsel içeriklere sahip bağımlılık önleme programı TBM’nin diğer ayırt edici özelliği pedagojik bir yaklaşımla, farklı yaş gruplarına farklı modüllerin geliştirilmiş olmasıdır. Etkililiği ispatlanmış içeriklere sahip olan TBM, önleme alanında uzman uluslararası kuruluşlar tarafından ‘iyi uygulama örneği’ olarak gösterilmiştir. TBM eğitimlerinin tüm rehber öğretmenlere ulaşması hedefimizi bu yıl itibariyle gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Milli Eğitim Bakanlığından gelen bilgiye göre 32.872 rehber öğretmen TBM uygulayıcı eğitimi almış bulunmaktadır.2014’ten beri rehber öğretmenler aracılığıyla uygulanarak 13 milyon öğrenci ve 2 milyon veliye ulaşan TBM, diğer bakanlıklar ve kamu kurumlarıyla da imzalanan protokoller üzerinden yetişkin hedef kitleye yaygınlaşmaktadır” dedi.


Yeşilay’ı bugüne taşıyan, toplumun gönlünde yer etmesini sağlayan en önemli faaliyetlerden biri olan Yeşilay kollarını canlandırmak için hayata geçirilen "Benim Kulübüm Yeşilay" projesi hakkında da bilgi veren Kaygusuz, "Çocukların kulüp kapsamında hem kendilerine hem de arkadaşlarına bağımlılıklardan korunma ile ilgili kazanımlar oluşturmasını ve nitelikli, verimli çalışmalar yapılmasını sağlamak amacıyla geçtiğimiz eğitim yılıyla birlikte projemizi hayata geçirdik. Proje kapsamında yetiştirdiğimiz gönüllü Genç Yeşilay liderleri ile birlikte bugüne kadar 31 şehirdeki Yeşilay şubeleri vasıtasıyla, 100 okulda gerçekleştirilen etkinliklerle 9 bin öğrenciye ulaştık. Bu eğitim yılıyla birlikte projemiz tüm Türkiye’ye yaygınlaştırılacak” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.