ÇEVRE - 09 Haziran 2021 Çarşamba 09:44

Türkiye küresel iklim değişikliğinin potansiyel etkileri açısından risk taşıyan ülkeler arasında bulunuyor

A
A
A
Türkiye küresel iklim değişikliğinin potansiyel etkileri açısından risk taşıyan ülkeler arasında bulunuyor

Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyesi, Bitkisel Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof.

Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyesi, Bitkisel Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Adem Aksoy, iklim değişikliğinin etkisinin sıcaklıklardaki artıştan ibaret olmadığını belirterek, “Kuraklık, seller, şiddetli kasırgalar gibi aşırı hava olaylarının sıklığı ve etkisinde artış, okyanus ve deniz suyu seviyelerinde yükselme, okyanusların asit oranlarında artış, buzulların erimesi gibi etkenler sonucunda bitkiler, hayvanlar ve ekosistemlerin yanı sıra insan toplulukları da ciddi risk altındadır” dedi.


Küresel iklim değişikliği, kuraklık konusunda İHA’ya değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Adem Aksoy, “Gezegenimizin atmosferi tıpkı bir sera gibi çalışır. Yeryüzüne ulaşan güneş ışınlarının neredeyse yarıya yakını yeryüzünden yansır. Atmosferimiz, sera gazı olarak da nitelendirilen karbondioksit, metan, su buharı, ozon, azot oksit vb. gazlar sayesinde yeryüzünden yansıyan güneş ışınlarının bir kısmını tekrar yeryüzüne gönderir. Bir battaniye işlevi gören sera gazları sayesinde yeryüzündeki ortalama sıcaklık, insanlar, hayvanlar ve bitkilerin hayatını sürdürmesine imkan verecek bir ısı düzeyini, 15C’yi yakalar. Sera gazları olmasaydı, yeryüzünün ortalama sıcaklığı eksi 18C civarında olurdu. Sera gazlarının bu doğal etkisi ’sera gazı etkisi’ olarak adlandırılır. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli, insan faaliyetlerinin atmosferde oluşturduğu etkinin sonucunda küresel ortalama sıcaklıklarda artış yaşandığını ortaya koymuştur” dedi.


Prof. Dr. Adem Aksoy, küresel iklim değişikliğine yol açan etkenler konusunda ise, “Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli, küresel iklim değişikliğinin ana nedeninin sera gazı emisyonlarında insan faaliyetleri sonucunda gözlenen artış olduğunu ortaya koydu.


Başta kömür olmak üzere fosil yakıtların yakılması, atmosferdeki karbondioksit oranının artmasındaki ana sorumludur. IPCC’ye göre 2004 yılındaki insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının yüzde 56’sı fosil yakıt kullanımında ortaya çıkan karbondioksite aittir. Ormansızlaşma da yüzde 17’lik bir paya sahiptir.


Fosil yakıtlar arasında ana sorumlu olarak ’kömür’ karşımıza çıkar. Küresel ölçekte birincil enerji talebinin yüzde 27’si kömürden sağlanırken, enerji kaynaklı sera gazı emisyonlarının yüzde 43’ü kömür kaynaklıdır. Kömürü yüzde 36 ile petrol, yüzde 20 ile doğalgaz takip eder . Kömür, üretilen bir birim enerji başına doğalgazın 1,7 katı CO2’yi atmosfere salar” dedi.


Bilim dünyasının iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini en aza indirmek için ortalama sıcaklıklardaki artışın azami 2C ile sınırlanması gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Adem Aksoy, açıklamasını şöyle sürdürdü:


“Bugünün iklim koşulları dikkate alındığında Türkiye’de küresel iklim değişikliğinin etkileri su kaynaklarının azalması, kuraklık, sıcak hava dalgaları, sellerdeki artış ve tarımda verimliliğin düşmesi olarak kendini göstermektedir. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (Intergovernmental Panel on Climate Change, IPCC) tarafından iklim değişikliğinin fiziksel temelleri ile etkileri üzerine 2013’te yayımlanan 5. Değerlendirme Raporu’nda (AR5) belirtilen, Akdeniz Havzası’nda ve Türkiye’de olması muhtemel değişiklikler durumun ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bunların başında ülkemizde yaşanan ve ileride de şiddetlenerek artacağı düşünülen kuraklık sıkıntısı gelmektedir. Kuraklık, sonuçları dikkate alındığında günümüzde insanoğlunun geleceğini tehdit eden en önemli küresel ve bölgesel çevre sorunlarının başında gelmektedir. Kuraklık, yağış miktarının uzun yıllar boyunca gerçekleşen yağışların ortalama değerinden daha az olması ile ortaya çıkan bir olaydır. Türkiye’nin İklim Değişikliğine Bağlı Kuraklık Durumu 64 kuraklık, hem meydana getireceği zararlar bakımından hem de bu konuda farkındalığın yeterli seviyede olmaması açısından doğal afetler arasında en tehlikelilerin başında gelmektedir. Kuraklığın etki derecesi, süresi ve zamanının tahmini oldukça zor olup kuraklığın tesirleri, insan faaliyetleri ile de yakın ilişkilidir. Bazı durumlarda bir tek mevsim sürüp, sadece az bir alanı etkilerken iklim kayıtları kuraklığın bazı durumlarda yıllarca devam edebildiğini ve çok geniş alanları etkileyebildiğini göstermektedir. Su kaynakları su talebini karşılayamaz hale geldiğinde kuraklık ortaya çıkmaktadır. Ülkemiz yarı kurak/yarı nemli orta enlem bölgesinde bulunmaktadır. Aynı bölgede bulunan pek çok ülke gibi dönemsel olarak bazı dönemlerde daha kurak iklim şartları hakimken bazı dönemlerde daha nemli iklim hakimdir. Türkiye’de 51 milyon hektarlık arazi kurak ve yarı kurak alan olarak değerlendirilmektedir. Bir başka ifade ile yarı kurak iklim koşulları ülkemizin yüzde 37,3’ünde hakimiyet kurmuş durumdadır. Yağışın miktar ve dağılımında meydana gelebilecek değişiklikler, gerek su kaynakları, gerekse genelde yağışa bağımlı olan kuru tarım nedeniyle ciddi bir şekilde etkilerini hissettirebilmektedir. İnsanlık tarihi boyunca çeşitli kuraklık dönemleri meydana gelmiştir. Yarı kurak iklim bölgesinde yer alan Türkiye de geçmişte kuraklıkla karşı karşıya kalmış olup, kuraklık yakın dönemde de küresel iklim değişimi ile birlikte daha sık ve şiddetli gerçekleşeceğinden bugüne oranla daha çok tehlikeli olacaktır. İklim değişikliği, insan kaynaklı faaliyetler sebebiyle atmosferin bileşiminde veya arazi kullanımındaki değişiklikler sonucu oluşabilmektedir. İklim değişikliğinin etkisiyle su döngüsünde değişiklikler olmakta ve buna bağlı olarak kuraklık ve taşkın gibi doğal afetlerin meydana geliş sıklığı ve şiddetinde artışlar beklenmektedir.”



Türkiye’de Kuraklığın Nedenleri


Dünya üzerindeki 35 milyon kilometreküp tatlı suyun sadece yüzde 0,3’ünün ekosistem ve insani tüketime uygun tatlı su kaynaklarından oluştuğunu anlatan Prof. Dr. Adem Aksoy, “Türkiye’de ise toplam 95 milyar metreküp yüzey suyundan yüzde 9 oranında faydalanılmakta olup, bunun yüzde 79’u sulamada, yüzde 14’ü içme suyunda, yüzde 10’u ise sanayide kullanılmaktadır. Türkiye, sanılanın aksine su kıtlığı sınırında bir ülkedir. Türkiye’nin gereksinim duyacağı su miktarının, önümüzdeki 25 yılda günümüz su tüketiminin 3 katı olacağı öngörülmektedir. Bugünün teknik ve ekonomik koşulları doğrultusunda, farklı maksatlar için kullanılabilecek yerüstü suyu potansiyeli yurt içindeki akarsulardan 95 milyar m, komşu ülkelerden yurdumuza gelen akarsulardan 3 milyar metreküp olmak üzere, ortalama yıllık toplam 98 milyar metreküptür. 14 milyar metreküp civarında tespit edilen yeraltı suyu potansiyeli ile beraber ülkemizin kullanılabilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yıllık toplam 112 milyar metreküp olup, bu miktarın sadece 44 milyar metreküpü kullanılmaktadır. Türkiye’de kişi başına kullanılabilir su miktarı yıllık 1.300 metreküptür (günde yaklaşık 216 litre). Suyun değeri ve korunması söz konusu olduğunda, daha ziyade fazla su harcamamak, musluktan akan suyu verimli kullanmak, yağış miktarları ve küresel iklim değişikliği gibi konular göz önünde bulundurulmaktadır. Ancak suyu doğru ve verimli kullanmanın yanı sıra bir ürünün üretimi aşamasında ne kadar su kullanıldığı da bilinmekle birlikte çoğu zaman dikkate alınmamaktadır. Bu anlamda su yalnızca doğrudan değil dolaylı olarak da fazla tüketilmektedir. Üreticilerin ve tüketicilerin kullandığı doğrudan ve dolaylı tüm su, ’sanal su’ olarak tanımlanır. Diğer bir ifadeyle bireyin, topluluğun ya da sektörün su ayak izi, ’birey veya topluluk tarafından tüketilen ve sektör tarafından da üretilen her mal ve hizmetin üretilmesi için gereken toplam tatlı su hacmidir.’ Su ayak izi de hesaba katıldığında ülkemizde bir kişinin kullandığı su miktarı günde gerçekte 5.416 litreye kadar çıkmaktadır. İklim şartlarının değişmemesinin mümkün olduğu durumda bile, yalnızca nüfus artışı sebebiyle 2050 yılında Türkiye’de kişi başına düşen su miktarının yılda 1.200 metreküp civarında olacağı öngörülmektedir Bir başka ifade ile ikliminin değiştiği ve nüfusunun hızla arttığı dikkate alındığında Türkiye’nin 2050 yılında su fakiri bir ülke olacağı öngörülmektedir. Benzer şekilde SYGM (2016) raporuna göre MPI-ESM-MR Modeli RCP8.5 Senaryosu Türkiye’nin yüzeysel su potansiyelini 98 milyar metreküp (yaklaşık yüzde 88) ve yeraltı suyu potansiyeli 14 milyar metreküp (yaklaşık yüzde 12) olarak hesaplamaktadır. Böylece günümüzde Türkiye’de kullanılabilir su miktarı kişi başına yıllık 1.300 metreküp civarında olduğundan, Türkiye bu miktara kıyasla su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır. Ülkemizde sektörlere göre 2012 yılında gerçekleşen ve 2023 yılında beklenen su tüketimi miktarları ve yüzdeleri dikkate alındığında bugün Türkiye’nin kullanıma uygun durumdaki yüzey ve yeraltı su potansiyeli yıllık toplamı olan 112 milyar m’lük suyun tamamı 2023 yılında mevcut ve tümüyle kullanılabilir durumda olmak zorundadır. Ancak bu miktarın tümünün kullanılamayacağı gibi küresel iklim değişikliği etkisiyle ülkemiz genelinde azalan yağış ile ülkemizin tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyelinde önemli azalmalar olmaya başlamış ve bu azalma gelecekte de devam edecektir.


Türkiye’de kuraklığa tesiri olan önemli faktörler arasında atmosferik koşullar, fiziki coğrafya faktörleri ve iklim koşulları bulunmaktadır. Yeryüzünde iklim özelliklerinin meydana gelişinde fiziki coğrafya faktörlerinin önemli tesirleri bulunmaktadır. Türkiye yüksek bir ülkedir ve ortalama yükseltisi 1100 m’den fazladır. Örnek olarak, Türkiye’nin deniz seviyesi ile 500 m arasında kalan alçak alanları ancak yüzde 17,5 kadar iken, 1000 m’den daha yüksek alanları ülke yüzölçümünün yüzde 55’ten fazlasına tekabül etmektedir. Bunun ülkemizin iklimle ilgili koşullarına önemli ölçüde tesir edeceği kesindir. Ülkemiz, coğrafi konumu ve yapısı sebebiyle çok farklı iklim bölgelerine ve mikroklima alanlarına sahiptir. İklim ve bilhassa tarımsal üretimde en önemli etkiye sahip olan yağış faktörü, zamansal ve mekansal olarak büyük değişimler göstermektedir.


Türkiye’nin pek çok bölgesinde hüküm süren bu kuraklık olayları ve su kıtlığı, tarım ve enerji üretimi için önemli olduğu kadar sulama, içme suyu, hidrolojik sistemler ve su kaynakları yönetimi açısından da oldukça önemlidir” diye konuştu.


Temiz, içilebilir kalitede ve insan sağlığına uygun su kaynaklarına erişimin insan hayatı için vazgeçilmez gereksinimlerin başında geldiğini dile getiren Prof. Dr. Adem Aksoy, daha sonra şunları söyledi:


“Bugün 1,3 milyar insan kullanıma sağlıklı ve kullanıma uygun suya erişebilecek durumda değildir. Bu insanlar öncelikle Orta Doğu, Kuzey ve Güney Afrika’da bulunmakla birlikte, dünya geneline yayılmışlardır. Bugün 19 ülke su kıtlığı veya su stresi sıkıntısına maruz kalmış durumdadır. 2025 yılında nüfus artışı ve ekonomik büyümeye paralel olarak bu sayının iki katına çıkacağı öngörülmektedir. Küresel iklim değişikliğinin etkisiyle beraber, özellikle gelişmekte olan ve kurak bölgelerde bulunan ülkelerin su kıtlığı sıkıntısı daha fazla önemli hal alacaktır. 2 ila 2,5 oC seviyelerinde sıcaklık artışıyla beraber, 2,4 ila 3,1 milyar insanın temiz su kaynaklarına erişiminin riske gireceği belirtilmektedir. Sıcaklıkların artması, yağışların azalmasına paralel olarak nehirlerde debi azalması, kıyı bölgelerde tuzlu suların tatlı su kaynaklarına karışması ve fırtınaların çoğalması gibi durumlar su konusunda sıkıntılar yaşanmasına sebep olmaktadır. Türkiye küresel iklim değişikliğinin potansiyel etkileri açısından risk taşıyan ülkeler arasında bulunmaktadır. İklimde bugün gözlenebilen ve öngörülen değişiklikler, bilhassa başta su kaynaklarında azalma, kuraklık ve bunlara bağlı ekolojik bozulmalar, orman yangınları, erozyon, tarımsal üretkenlikte değişiklik olmak üzere sıcak dalgalarına bağlı ölümler ve vektör kaynaklı hastalıklarda artışlara kadar pek çok açıdan doğanın dengesinin değişmesine sebep olmaktadır. Bunun yanında küresel iklim değişikliği su kaynakları üzerinde, su arzında azalma, su kalitesinde düşüş, su kaynakları için rekabet gibi etkilere sebep olmaktadır. İkliminin değiştiği ve nüfusunun hızla arttığı dikkate alındığında Türkiye’nin 2050 yılında su fakiri bir ülke olacağı tahmin edilmektedir. Türkiye’de iklim değişikliği etkisiyle kuraklıklar sıklaşmakta, yaz aylarında sıcaklık artışı ve kış aylarında sıcaklıların düşüşleri gözlenmekte, toprağın niteliği değişmekte, yüzey sularında kayıplar ve seller meydana gelmektedir. Tüm bu etkiler gıda üretimi ve kırsal kalkınma için ihtiyaç duyulan su kaynaklarının varlığı üzerinde önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Günümüzde su kaynakları; küresel iklim değişikliğinin yanı sıra hızlı nüfus artışı, hatalı arazi kullanımı, kontrol edilmeyen kaçak ve kayıplar ve kirlenmenin de olumsuz etkisine maruz kalmaktadır. Ülkemiz açısından su kaynakları enerji ve tarımsal açıdan oldukça önemlidir. Geçmişte sulama ve enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla çok sayıda su yapısı inşa edilmiş ve günümüzde de hala su yapısı inşa etmeye devam edilmektedir. Su yapılarının amaçları doğrultusunda kullanılması ve performans gösterebilmesi, ancak kuraklığın olmaması, bir başka ifade ile beklenen miktarda yağışın toprağa düşmesiyle mümkün olmaktadır . Tarımsal ve hidrolojik kuraklıkla mücadele için Türkiye’de kullanıma uygun su miktarı, DSİ tarafından yıllık olarak 234 milyar metreküp brüt su potansiyelinin yaklaşık yüzde 48’ine karşılık gelmek üzere, toplam 112 milyar metreküp olarak belirlenmiştir. Stratejik bir kaynak olan yer altı suları da son yıllarda yoğun şekilde kullanılmakta ve su potansiyeli açısından önemli bir yer tutmaktadır.”


Prof. Dr. Adem Aksoy, Türkiye’nin yeraltı su kaynaklarının özellikle iklim değişikliğinin neden olabileceği suya bağlı olumsuzluklara karşı ülkemizin geleceğini teminat altına alabilecek nitelikteki en önemli "stratejik" su varlığı olduğunu belirterek, “Günümüzde insan etkinliklerinin, su döngüsüne geri dönülmez biçimde müdahale etmesiyle artık kuraklık bir doğa olayı olmaktan çıkmıştır. Su kaynaklarının ekolojik dengeyi bozacak şekilde kullanılması; sulak alanlara ve akarsu yataklarına yanlış müdahaleler, yeraltı su depolarından kontrolsüzce su çekilmesi ve tarım ve hayvancılık için çok büyük miktarlarda su kullanılması küresel iklim değişikliği su kaynaklarında geri dönüşü olmayacak değişiklikler meydana getirmiştir. Günümüzde iklim değişikliği, nüfus artışı, kirlilik ve arazi kullanımıyla birlikte su döngüsüne en büyük baskıyı yapan etken olarak görülmektedir” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa DAF Trucks’tan Bursa Ağır Vasıta’ya önemli ziyaret DAF Trucks ve DAF Trucks Türkiye yetkilileri, Bursa Ağır Vasıta’yı ziyaret etti. Bursa Ağır Vasıta Genel Müdürü Ahmet Uğur, “Bursa Ağır Vasıta olarak, DAF markasıyla yıllardır güçlü bir iş birliği içindeyiz ve bu iş birliğinin her iki taraf için de çok değerli olduğunu düşünüyoruz" diye konuştu. PACCAR Parts Europe Genel Müdür Yardımcısı Frank van den Dungen, PACCAR Parts Europe Doğu Avrupa Bölge Satış Direktörü Ronald van de Meerakker ve DAF Türkiye Satış Müdürü Gülten Kuram, Bursa Ağır Vasıta’yı ziyaret ederek, Bursa Ağır Vasıta ile iş birliklerinden memnuniyetlerini dile getirdi. Ziyaret sırasında, DAF markasının Türkiye’deki büyüme stratejileri ve Bursa Ağır Vasıta ile olan iş birliklerinin önemi üzerine değerlendirmelerde bulundu. Bursa Ağır Vasıta ile yapılan iş birliğinin, DAF markasının Türkiye pazarında güçlenmesinde kritik bir rol oynadığını belirten Frank van den Dungen, "Bursa Ağır Vasıta ile olan iş birliğimiz, DAF markasının Türkiye’deki varlığını daha da güçlendirmemize imkan sağlıyor. Türk müşterilere kaliteli ürünlerimizi sunmak ve araçlarımızın üstün teknolojilerini ve dayanıklılığını kanıtlamak için çabalarımızı sürdüreceğiz" dedi. PACCAR Parts Europe Doğu Avrupa Bölge Satış Direktörü Ronald van de Meerakker ise şunları ekledi; "Bursa Ağır Vasıta, DAF markasının Türkiye’deki temsilcisi olarak önemli bir rol üstleniyor. Türkiye pazarında büyümek ve daha geniş kitlelere ulaşmak için Bursa Ağır Vasıta ile iş birliğimizi güçlendirerek devam edeceğiz." DAF Türkiye Satış Müdürü Gülten Kuram da görüşlerini şu şekilde dile getirdi; "Bursa Ağır Vasıta’nın DAF markası ile olan başarılı iş birliği, Türkiye’deki müşterilerimize yüksek kaliteli ürünler sunmamızı sağlıyor. Ziyaretleri sırasında gösterdikleri ilgi ve destek için teşekkür ederim. DAF markasını Türk müşterilerle buluşturmak ve araçlarımızın üstün teknolojilerini ve dayanıklılığını kanıtlamak için iş birliğimizi daha da güçlendirmeyi hedefliyoruz." Bursa Ağır Vasıta Genel Müdürü Ahmet Uğur ise, “Bursa Ağır Vasıta olarak, DAF markasıyla yıllardır güçlü bir iş birliği içindeyiz ve bu iş birliğinin her iki taraf için de çok değerli olduğunu düşünüyoruz. Bursa Ağır Vasıta olarak önceliğimiz, müşterilerimizin ihtiyaçlarını anlamak ve onlara en uygun çözümleri sunmak. DAF markasının Türkiye’de daha da büyümesi için, müşterilerimizle yakın ilişkiler kurarak, onların beklentilerini en iyi şekilde karşılamaya çalışıyoruz. Aracımızın üstün teknolojileri ve sağlamlığı zaten bilinmekte ancak Türk müşterilere bunları daha da yakından göstermek ve kanıtlamak için sürekli olarak çalışıyoruz. Satış sonrası hizmetler kısmında da servislerimizde yüksek standartları koruyarak, müşterilerimizin araçlarını uzun ömürlü ve verimli bir şekilde kullanmalarını sağlıyoruz. DAF markasının Türkiye’deki varlığını daha da güçlendirmek ve müşterilerimizin memnuniyetini artırmak için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. DAF Trucks ve DAF Trucks Türkiye’ye ziyaretleri için teşekkürlerimi iletiyorum” şeklinde konuştu.
Manisa Şehzadeler Belediye meclisi Başkan Durbay’a borçlanma yetkisi verdi Şehzadeler Belediye Meclisi’nin Mayıs Ayı Toplantısı, Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay başkanlığında yapıldı. 21 gündem maddesinin görüşülüp karara bağlandığı mecliste Başkan Durbay’a anlaşma yapma, protokol imzalama ve borçlanma yetkisi verildi. Şehzadeler Belediye Meclisi ikinci toplantısını yaptı. Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay’ın başkanlık ettiği meclis saygı duruşunda bulunulup akabinde İstiklal Marşının okunmasıyla başladı. 21 gündem maddesinin görüşüldüğü mecliste imar komisyonundan gelen raporlar okunarak kabul edildi. Yazı İşleri Müdürlüğü’nün teklifiyle Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay’a Belediye Kanunu’nun 75. maddesi kapsamında çalışmalar yapmak, anlaşma ve protokol imzalama yetkisi verildi. Mali Hizmetler Müdürlüğü’nün teklifi kapsamında da Başkan Durbay’a belediye bütçesinin yüzde 10’unu geçmeyen oranda borçlanma yetkisi, bütçenin yüzde 10’unu geçen oranlar da ise borçlanma yetkisinin Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın onayına sunulması yetkisi verildi. Yeni komisyonların kurularak komisyon üyelerinin seçiminin yapıldığı mecliste imar komisyonunun ara karar vermesi için oturuma ara verildi. Meclisin ikinci oturumunda imar komisyonunun raporu doğrultusunda Manisa Revizyon ve İlave Uygulama İmar Planları çalışmaları kapsamında imar konusunda yapılacak tüm başvuruların durdurulması kararlaştırıldı. Komisyon raporu oy çokluğu ile kabul edilirken MHP Grubu bu maddede çekimser kaldı. Meclisin Haziran ayı toplantısının ise 6 Haziran 2024 tarihinde saat 18:00’de yapılacağı belirtildi.
İstanbul Nisan ayı enflasyon rakamları açıklandı Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yıllık yüzde 69,80, aylık yüzde 3,18 arttı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Nisan ayı Tüketici Fiyat Endeksi’ni açıkladı. Buna göre, TÜFE’deki değişim 2024 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 3,18, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 18,72, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 69,80 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 59,64 olarak gerçekleşti. Bir önceki yılın aynı ayına göre en az artış gösteren ana grup yüzde 51,20 ile giyim ve ayakkabı oldu. Buna karşılık, bir önceki yılın aynı ayına göre artışın en yüksek olduğu ana grup ise yüzde 103,86 ile eğitim oldu. Ana harcama grupları itibarıyla 2024 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre en az artış gösteren ana grup yüzde 1,03 ile sağlık oldu. Buna karşılık, 2024 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre artışın en yüksek olduğu ana grup ise yüzde 9,56 ile alkollü içecekler ve tütün oldu. Endekste kapsanan 143 temel başlıktan (Amaca Göre Bireysel Tüketim Sınıflaması-COICOP 5’li Düzey) 2024 yılı Nisan ayı itibarıyla, 13 temel başlığın endeksinde düşüş gerçekleşirken, 7 temel başlığın endeksinde değişim olmadı. 123 temel başlığın endeksinde ise artış gerçekleşti. Özel kapsamlı TÜFE göstergesi (B) yıllık yüzde 72,72, aylık yüzde 3,24 oldu İşlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler ve tütün ile altın hariç TÜFE’deki değişim, 2024 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 3,24, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 18,58, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 72,72 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 64,57 olarak gerçekleşti. Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) yıllık yüzde 55,66 arttı, aylık yüzde 3,60 arttı 2024 yılı Nisan ayında Yİ-ÜFE bir önceki aya göre yüzde 3,60 artış, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 15,61 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 55,66 artış ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 45,83 artış gösterdi. Yİ-ÜFE imalat ürünlerinde yıllık yüzde 60,03 arttı Sanayinin dört sektörünün yıllık değişimleri; madencilik ve taş ocakçılığında yüzde 74,68 artış, imalatta yüzde 60,03 artış, elektrik, gaz üretimi ve dağıtımında yüzde 4,79 artış ve su temininde yüzde 66,71 artış olarak gerçekleşti. Ana sanayi gruplarının yıllık değişimleri; ara mallarında yüzde 54,88 artış, dayanıklı tüketim mallarında yüzde 65,83 artış, dayanıksız tüketim mallarında yüzde 66,35 artış, enerjide yüzde 29,84 artış ve sermaye mallarında yüzde 66,33 artış olarak gerçekleşti. Yİ-ÜFE imalat ürünlerinde aylık yüzde 3,26 arttı Sanayinin dört sektörünün aylık değişimleri; madencilik ve taş ocakçılığında yüzde 4,51 artış, imalatta yüzde 3,26 artış, elektrik, gaz üretimi ve dağıtımında yüzde 7,30 artış ve su temininde yüzde 1,93 artış olarak gerçekleşti. Ana sanayi gruplarının aylık değişimleri; ara mallarında yüzde 2,95 artış, dayanıklı tüketim mallarında yüzde 3,63 artış, dayanıksız tüketim mallarında yüzde 4,77 artış, enerjide yüzde 5,08 artış ve sermaye mallarında yüzde 1,98 artış olarak gerçekleşti.
İstanbul Küçükçekmece’de geldikleri çalıntı araçla kamyonet çalan hırsızlar kamerada Küçükçekmece’de, çalıntı araçla gezen iki hırsız, yine park halindeki başka bir kamyoneti çaldı. Hırsızların kamyoneti çalma anı kameraya yansıdı. Olay, 1 Mayıs gece saatlerinde Küçükçekmece Kartaltepe Mahallesinde yaşandı. İddiaya göre, kimliği belirsiz iki şüpheli, gözlerine kestirdikleri aracı çalmak için mahalleye geldi. Şüphelilerden biri geldikleri araçta beklerken, diğeri ise dükkan önünde park halindeki kamyonetin kapısını tornavida ile açtı. Kapüşonlu şüpheli, kamyoneti çalıştırdıktan sonra kayıplara kaçtı. Sabah saatlerinde kamyonetin yerinde olmadığını gören Mehmet Çetingöz, çevredeki güvenlik kameralarına baktı. Kamyonetin çalındığını gören Çetingöz, kamera kayıtları ile birlikte polise giderek şikayette bulundu. Polis ekipleri ise, şüphelileri yakalamak için çalışma başlattı. Hırsızların başka araçla gelip, park halindeki kamyoneti çaldığı anlar güvenlik kamerasına yansıdı. Öte yandan hırsızların olay yerine geldikleri aracın da çalıntı olduğu öğrenildi. Olayla ilgili konuşan kamyonet sahibi Mehmet Çetingöz, “Akşam arabamı buraya park ettim. Sabah namazına kalktığımda arabam yerinde yoktu. Ben de, çekici alıp götürdü diye düşündüm. Otoparklara baktım, arkadaşlar da kameralara baktı, öyle bir şey olmadığını arkadaşlara söyledi. Sonra anladık ki, arabamız çalınmış. Sonra karakola ve savcılığa gidip şikayette bulunduk. Ehliyetim ve arabanın ruhsatı da arabanın içindeydi, tamir aletlerim arabanın içindeydi. Daha önce de arabam çalınmıştı, o zaman borcunu ödemek için evimi satmıştım, şimdi kiradayız. Arabanın yaklaşık değeri 300-400 bin TL, içindeki malzemeler de 200 bin TL değerinde, tüm birikimimiz gitti. Aracımın bulunmasını istiyorum” diye konuştu.