GENEL - 13 Ağustos 2019 Salı 20:00

İslamiyet Öncesi Türklerde Kurban Kültürü

A
A
A
İslamiyet Öncesi Türklerde Kurban Kültürü

Atatürk Üniversitesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez İslamiyet Öncesi Türklerde Kurban Kültürü hakkında bilgi verdi.

Atatürk Üniversitesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez İslamiyet Öncesi Türklerde Kurban Kültürü hakkında bilgi verdi.


Eğilmez, kurbanın Türk Dili’nin en eski ve değerli sözlüklerinden Divânü Lûgati’t-Türk’te “yağış" kelimesi olarak geçmekte olduğunu ifade ederek “Yağış, İslamiyet’ten önce Türklerin adak için, yahut Tanrıya yakın olabilmek için kestikleri kurban olarak anlamlandırılmıştır. Yine aynı eserde ıdhuk/ıduk kelimesi geçmektedir. Idhuk: Kutlu ve mübarek olan her nesneye denirdi. Kurban edilecek hayvana da bu isim verilirdi. Bu hayvana yük vurulmaz, sütü sağılmaz, yünü kırkılmaz; sahibinin yaptığı bir adak için saklanırdı. Kurban kesme eylemi, İslamiyet’ten çok önceki çağlara kadar uzanır. Kurban kesme eylemi, İslamiyet’ten çok önceki çağlara kadar uzanır. Çok eski tabiat inançları ile Mezopotamya, Anadolu, Mısır, Hint, Çin, İran ve İbrani inançlarında yılın belli aylarında dinî törenlerle kurban sunma, bayram yapma geleneği vardır. Ancak insanlık tarihinde en fazla şöhret bulan kurban olayı Hz. İbrahim’inkidir. Türkler içerisinde kurban geleneğinin çok eski tarihlere kadar uzandığını takip edebiliyoruz. Eski Türklerin büyük bir çoğunluğu Gök Tanrı dinine inanmakla birlikte, tarihin muhtelif periyotlarında ve değişik coğrafyalarda ilişkide bulundukları milletlerin dinlerini de kabul etmişlerdir. Dolayısıyla dinsel bir eylem olan kurbanda bu dinlerin etkilerini de görebiliyoruz. Türklerin tarih sahnesinde var oldukları dönemden itibaren, gerek yazılı kaynaklarda gerekse anlatılarda çok yönlü bir kurban geleneğine sahip olduklarını görüyoruz. Kutsal kabul ettikleri maddi manevi varlıkların birçoğu için, doğum ve ölüm olayların yanında zafer ve yenilgileri için de kanlı veya kansız kurbanlar adamışlardır. Türklerin kurban geleneği, İslamiyet’i kabullerinden sonra daha kesin ritüellerle, güçlü bir inanca dönüşmüştür. Her tören için kanlı veya kansız kurban bulunması gerekirdi. Eski Türk kavimlerinin ayin ve törenlerini, belirli vakitlerde yapılması gereken ayin ve törenlerle beraber tesadüfi olaylar dolayısıyla yapılan törenler olarak ikiye ayırabiliriz. Türk boylarındaki ayin ve törenler kurbansız gerçekleştirilmezdi. Her tören için kanlı veya kansız kurban bulunması gerekirdi. Kanlı kurbanların en önemlisi at idi. Attan sonra koyun geliyordu. En son sığır tercih edilirdi. Kansız kurbanların en önemlisi ruhlara bağışlanarak başı boş salıverilen hayvanlardı. Kansız kurbanların en önemli olanlarından biri de saçı idi. Saçı her topluluğun kendi emeği ile kazandığı, en kıymetli ve kutsal saydığı değerlerden biri olurdu” dedi.


Eğilmez kurbanlıkların hangi renkte olduğunun büyük önem arz ettiğinin önemli olduğunu belirterek “Türkler için at en değerli hayvanlardan birisiydi. Savaşta ve barışta devamlı at üzerinde olan Türkler ayrıca atın etinden ve sütünden de istifade ediyorlardı. Hal böyle olunca Tanrı’ya sunulacak en değerli kurban da at oluyordu. Kurban edilen atların hangi renkte olduğu da önemliydi. Genelde ak, boz ve sarı renkler tercih edilirdi. Eski Türklerdeki kurbanların renkleri hususunda gösterilen hassasiyet, günümüzde kurbanlıkların süslenmesi, kınalanması şeklinde kendini göstermektedir. Türk boylarında kurban törenlerinin yönetimi şamanların göreviydi. Altay dağları civarında yaşayan Türkler Göktanrı’ya beyaz, Toprakana’ya kahve ya da koyu renkli hayvanlar sunuyorlardı. Eski Türk kültürüne ilişkin sağlam temellere dayanan yazılar ve resimler Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra daha fazla çıkmaya başlamıştır. Bu eserlerden birisi Macar seyyahı Balogh Benedek Barathosi’ye aittir. Bu seyyahın 1911 yılında kaleme aldığı yazı aynen şu şekildedir;


“ Baykal kıyılarında kayalık bir yere ulaştık. Burada devasa, üç metre uzunluğunda bir buçuk metre genişliğinde bir kaya öbeği bulunuyordu. Ön kısmı ateş yakmak için yapraklarla örtülmüştü. Bazıları sütle dolu birkaç sürahi getirip lahite süt serpmeye başladılar. Bu arada altı kişi gri bir at getirdi. İki kişi iki yandan atın koşumlarını tuttu, diğerlerinin elinde ise birer halat bulunuyordu, bunları atın ayak bileklerine bağlamışlardı. Baykal’ın suyundan günün ilk ışıkları yansımaya başladığında dört erkek lahite doğru koşarak atı yere devirdiler ve ayaklarını dört bir yandan germeye başladılar. Yaşlı bir adam özel bir bıçakla atın karnını kesti, açılan yarığa elini sokarak kalbe giden damarları bulup çekip kopardı; böylece at fazla acı çekmeden kısa süre içerisinde öldü. Bundan sonra oradakiler hızla atın derisini yüzdüler ve lahite yerleştirdiler. Atın dersisin doğrudan ateşe attılar, yaşam için gerekli nimetleri sağladığı için tanrıya şükranlarını sunmuşlardı. Hayvanın gökyüzüne yükselen ruhu Tanrı’ya insanın şükranını götürecekti. Türklerin hayvan kurbanları sadece Tanrı’nın iyi niyetinin sağlanması değil aynı zamanda dengenin, doğal fonksiyonların devamının garantilenmesiydi. Kısacası evrensel bir ibadet olan kurban, İslamiyet öncesi Türk kültüründe de çok önemli bir yer tutuyordu” ifadelerini kullandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Bakan Fidan: “Irak’ın bölge ülkeleri ile entegre bir ülke olmasını arzu ediyoruz” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Winston Peters ile bir araya geldi. Dışişleri Bakanlığı İstanbul Temsilciliğinde yapılan görüşme sonrası gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Irak’ın yıllardır çatışmalarla, istikrarsızlıkla anılan bir ülke değil, kalkınma hamleleriyle, elindeki potansiyeli kullanan siyasal istikrar ve bölge ülkeleri ile entegre bir şekilde barışçıl Komşuluk ilişkileri içerisinde olan bir ülke olmasını bir her zaman için arzu ediyoruz” ifadelerini kullandı.Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Dışişleri Bakanlığı İstanbul Temsilciliğinde Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Winston Peters ile görüşme gerçekleştirdi. Görüşme sonrası ikili düzenlenen toplantıda gündeme ilişkin basın mensuplarının sorularını yanıtladı.“Terörle mücadele gibi tehditlerin olduğu alanlarda işbirliğimizi ilerletecek”Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak ziyareti ile ilgili sorulan soruya cevap veren Fidan, “Cumhurbaşkanımızın 22 Nisan’da yaptığı Bağdat ve Erbil ziyaretleri gerçekten Türkiye Cumhuriyeti Irak İlişkileri açısından tarihi öneme haiz olmuştur. Bu ziyaret öncesinde çok sistemli ve yoğun bir çalışma gerçekleştirmiştir. Bizim, özellikle Cumhurbaşkanımızın Irak vizyonunda belli parametreler var. Bunların başında Irak’ın yıllardır çatışmalarla, istikrarsızlıkla anılan bir ülke değil, kalkınma hamleleriyle, elindeki potansiyeli kullanan siyasal istikrar ve bölge ülkeleri ile entegre bir şekilde barışçıl Komşuluk ilişkileri içerisinde olan ir ülke olmasını bir her zaman için arzu ediyoruz. Bu vizyon doğrultusunda, bizler neler yapabiliriz, hep bunun arayışı içerisinde olduk. Bu ziyarette ve öncesinde yapılan çalışmalar, hem tehditleri hem fırsatları aynı anda masaya yatıran her ikisine de sistemli, kurumsal, kalıcı çözümler getirme amacı taşıyan bir ziyaretti. Öncesinde yapılan çalışmalarda başta terörle mücadele olmak üzere su konusu, enerji konusu ve kalkınma yolu konusunda temel anlaşma metinlerinin prensipte karara bağlanması konusu fevkalade önemliydi. Cumhurbaşkanımızın ziyareti esnasında 26 anlaşma imzalandı. Bunlar; ekonomi, enerji, terörle mücadele, su, gümrük ticareti gibi çok çeşitli alanlarda imzalanan anlaşmalardı. Biz bundan sonra hem terörle mücadele gibi tehditlerin olduğu alanlarda işbirliğimizi ilerletecek, hem de kalkınma yolu gibi çok somut projelerle 2 ülke arasındaki ilişkileri daha iyi bir noktaya taşıyacağız. Erbil ziyaretinde Cumhurbaşkanımız bölgesel yönetime destek mesajını yenilemiştir. Orayla olan komşuluk ve dostluk ilişkimiz fevkalade önemlidir. Aynı zamanda Cumhurbaşkanımız Erbil ve Bağdat arasındaki iyi istikamette seyretmesi konusunda önem vermektedir. Bu iki şehir arasındaki ilişkinin iyi olması federal başkentte bölgesel yönetimin ilişkilerinin iyi olması hem ülke istikrarı için hem de bölge güvenliği için önemli” dedi.Filistin’in devlet olarak tanınması konusunda Türkiye ve ortakları arasında yoğun bir işbirliği olduğunu belirten Bakan Fidan, “Diğer taraftan Gazze ile ilgili soruya cevaben şunları söyleyebilirim bu konudaki çalışmalarımız kesintisiz devam ediyor. Hem Türkiye olarak hem de uluslararası toplum da bölgesel ortaklarımızla yaptığımız çalışmalar her geçen gün diplomatik mevzi insani mevzi kazanarak savaşımıza, mücadelemize devam ediyoruz. Bunların bir kısmı kamuoyunda görünüyor bir kısmı görülmüyor. Özellikle devlet aktörleriyle yaptığımız çalışmalar gerçekten önemli bir yer tutuyor. Filistin’in devlet olarak tanınması konusunda Türkiye ve ortakları arasında yoğun bir iş birliği var. Hafta sonu Riyad’a yapacağımız ziyarette de işbirliği teşkilatı Arap ligi tarafından oluşturulan temas grubunun diğer üyeleriyle bir araya geleceğiz. Başka ülkelerle de bir araya gelip özellikle Filistin devletinin tanınması konusunda başka neler yapılabilir onunla ilgili çalışmalarımıza devam edeceğiz. Daha önce de söyledim eğer biz Filistin devleti başta olmak üzere önemli siyasal adımlar atmada uluslararası toplumu harekete geçirmekte başarısız olursak bu yaşadığımız 3. Gazze savaşı, ki en vahşi olanı, ne son olacak? Dolayısıyla bizim kalıcı çözüm getirmek için var gücümüzle çalışmamız gerekiyor. Diğer taraftan mevcut vahşetin durması insani yardımların sağlanması için de mevcut dostlarımızla, müttefiklerimizle, uluslararası toplumla çok alanda çalışıyoruz. Birleşmiş milletlerde arkadaşlarımız gece gündüz çalışıyorlar, siyasi açıdan inanılmaz insanı bir çaba var. Sizin de gördüğünüz gibi dünya başkentleri ayağa kalkmış durumda. Bir önceki basın toplantısı vesilesiyle söylediğim gibi artık İsrail’in Gazze’ye işgali ve oradaki insanları öldürmesi, şehit etmesi, 35 bin insanın kanına girmesi meselesi ve işgale olan direniş artık İsrail ve Filistin arasındaki savaş olmaktan çıkmış dünyada ezenle ezilenlerin mücadelesi haline dönmüştür. Uluslararası sistemin kurucularıyla uluslararası sistem tarafından ezilen ve dışlanan aktörler arasındaki mücadeleye everilmiştir” şeklinde konuştu.“iki devletli bir çözümü desteklemeye devam ediyoruz”Filistin konusunda 2 devletli bir çözümü desteklediklerini ifade eden Winston Peters ise,“Çanakkale ve bu 100 yıldan daha uzun bir süre önce gerçekleşen olaylar genç bir ülke için felaketti. Bu felaket, şu anda bir ulus devlete dönüştü. Çok güçlü bir siyasi politika, dış politikayı da takip etti. Bu bize tek bir mesaj veriyor. Bu bölgedeki cömertlik, Mustafa Kemal Atatürk’ün bize göstermiş olduğu cömertlik çok takdir ediliyor Yeni Zelanda halkı tarafında. Filistin Devleti ile ilgili olarak biz çok uzun zamandır iki devletli bir çözümü desteklemeye devam ediyoruz. Ancak bunu savaşın bugün sona ermesi çağrısını da tekrar ediyoruz. Bunu kalıcı bir barış için gerçekleştirmek istiyoruz. Geçici bir şey değil, 5-6 ay sonra tekrar gerçekleşecek bir çatışma değil, kalıcı bir çözüm olması gerektiğini düşünüyoruz. Filistin Devleti ile ilgili olarak ülkelerin büyük bir kısmından farklı düşünmüyoruz” ifadelerini kullandı.