KÜLTÜR SANAT - 11 Nisan 2025 Cuma 16:08

Eskişehir Türk Ocağı’nda Dava’nın Davası kitabı konuşuldu

A
A
A
Eskişehir Türk Ocağı’nda Dava’nın Davası kitabı konuşuldu

Eskişehir Türk Ocağı’nda, 12 Eylül Darbesinden sonra görülen "MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasının" kaleme alındığı Dava’nın Davası kitabı konuşuldu. Sohbete, kitabın yazarları Mahir Durakoğlu ve Raşit Demirtaş da katıldı.


Yazarlar kitabın yazılış öyküsünü anlattıktan sonra, Türk Milliyetçilerinin 12 Eylül (1980) darbe döneminde Mamak Cezaevinde yaşadıkları ve MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasında verdikleri onurlu mücadeleyi anlattılar.


Yargıtay Cumhuriyet Savcılığından emekli, yazar Mahir Durakoğlu sohbetinde, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasının hukuki olmaktan ziyade, Türk Milliyetçiliğini ve milliyetçileri suçlamak üzere kurgulanmış bir dava olduğunu ortaya koydu. Darbecilerin ve Savcı Nurettin Soyer’in ön yargılarıyla iddianame oluşturulduğunu, hukuk dışı uygulamaları anlattı. Durakoğlu sohbetinde; savcılık karakolunun MHP ve Ülkücülere düşmanlığıyla tanınan polislerden oluşturulmasını, usulsüz aramaları, akıl almaz işkencelerle alınmış ifadelerle iddianame yazıldığını, hâkim heyetinin ön yargılarını, yargılama sürecinde yapılan usulsüzlükleri de ortaya koydu. Sohbetinin sonunda Av. Şerafettin Yılmaz’ın yazdığı 1454 sayfalık tarihi savunmanın Türk Milletinin, sanıkların ve Mahkeme heyetinin huzurunda okunması gerekirken bunun dahi esirgendiğini anlatarak sözlerini bu savunmanın şu paragrafıyla bitirdi:



"O ruh ki bugün de yarın da milletimize lâzım olacaktır"


"Bu davanın sanıkları sadece devletlerinin yaşaması ve milletlerinin bekası için çırpınan milliyetçilerdir. Çünkü bu davada yargılanan sadece şahıslar değil Türk Milletinin mukaddesleridir, Türk Milliyetçiliğidir. Bu dava açılmakla Kuva-yı Milliye ruhu baltalanmıştır. O ruh ki bugün de yarın da milletimize lâzım olacaktır."


Yazar Raşit Demirtaş ise MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasının insani boyutunu anlattı. Kitapta, Ülkücülerin o günlerde yaşadığı dehşeti yeni nesillere yazıyla bile olsa yaşatmaktan çekindiği için detaylı olarak yazamadığını; sanıkların gözaltına alındıkları an başlayan akıl almaz işkenceleri, C 5 adlı cehennem karakolunda yaşanan vahşeti, kafes denen cehennemi, koğuşlarda, hücrelerde, zindanlarda maruz kalınan sürekli işkenceden sadece sembolik örnekler vererek yazabildiklerini anlattı.


Türk Milliyetçileri Mamak’ta bunları yaşarken, dışarıda milliyetçi avukatların arkadaşlarını savunma amacıyla yaptığı takdire şayan gayretlerini anlatan Demirtaş; "ancak kısa bir zaman sonra bu samimi gayretler azaldı, mahkemeleri ancak bir elin parmakları kadar fedakâr avukat takip edebildi. Ancak, davaların tamamını takip edebilen tek bir büro olduğunu, Av Şerafettin Yılmaz’ın bürosunun imkânsızlıklar içinde fedakârane çalışmalarını ortaya koydu.


"Büronun hukuk kanadı dışında Galip Erdem’in yürüttüğü ülkücü sanıklara ve ailelerine yardım eden bir sosyal kanadı da vardı." diyen Demirtaş Galip Erdem’in insanüstü yardım faaliyetini anlattı.


19 Ağustos 1981 günü duruşmaların ilk gününü, o diriliş gününü, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasının 587 sanığının okuduğu duygu dolu, İstiklâl Marşı ile destanî bir dik duruş hikâyesine çevirdiklerini anlatan Demirtaş; duruşmaları mahkeme heyetinden önce Ülkücü gençlerin açtığını ve o onurlu dik duruşun yedi yıl sürdüğünü söyledi.


Demirtaş, sözlerini Alparslan Türkeş’in: "Böyle bir dava ancak düşman tarafından işgal edilmiş bir ülkede açılabilirdi." sözüyle tamamladı.


Büyük bir topluluğun takip ettiği toplantının sonunda sorulan çok sayıdaki soru ve cevaplardan sonra yazarlar kitaplarını imzaladılar. Kitapların imzalamasından sonra Şube Başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal’ın şükran beratı takdimi ile gece sona erdi.



Eskişehir Türk Ocağı’nda Dava’nın Davası kitabı konuşuldu

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Karabük Polisten kaçan alkollü sürücü kaza yapınca yakalandı Karabük’te polisin "dur" ihtarına uymayıp otomobiliyle kaçan ehliyetsiz ve 1.85 promil alkollü sürücü kaza yapınca yakalandı. Hürriyet Mahallesi Melisa Caddesi’nde 78 ABL 583 plakalı otomobilin sürücüsü M.E.Y. (19), yolda zikzak çizince polis ekiplerin "dur" ihtarına uymayarak kaçtı. Buradan Karabük-Yenice kara yolu üzerinde devam eden kovalamaca sonucu sürücü, direksiyon hakimiyetini kaybederek önce kaldırıma ardından köprü ayağına çarptı. Çarpmanın etkisi ile otomobilin motoru yerinden fırlayarak koptu. Kazada sürücü M.E.Y ve yanındaki Z.C.K. (18) yaralanırken, kaza sonrası polise direnenince ekipler biber gazı sıkarak etkisiz hale getirdi. Bu sırada ihbar üzerine kaza yerine sağlık ve çok sayıda polis ekipleri sevk edildi. Olay yerinde ilk müdahaleleri yapılan yaralılardan otomobil sürücüsü M.E.Y, önce alkolmetreyi üflemek istemeyince ambulansa bindi. Bir süre sonra ambulanstan geri inen ve yüzüne yediği biber gazından dolayı zor anlar yaşayan sürücü polisle pazarlık yapmaya başladı. Trafik ekiplerin alkolmetreyi üflememesi durumunda cezaların katlanarak artacağı söylenen sürücü M.E.Y, 5 ay önce ehliyetini alkollü araç kullanmaktan dolayı alındığını belirterek, ’Alkolmetreyi üflersem mi daha çok yararıma" diye sormasının üzerine polisin üflemezsen cezan daha çok katlanır demesiyle alkometreyi üfledi. Yapılan ölçümde sürücünün 1.85 promil alkollü olduğu tespit edildi. Ambulanslarla Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırılan yaralıların genel durumlarının ise iyi olduğu öğrenildi. 1,85 promil alkollü sürücüye, tarafik ekiplerince Karayolları Trafik Kanunu’nun "dur ikazına uymamak", "sürücü belgesiz araç kullanmak" ve "alkollü araç kullanmak" gibi 6 maddeden toplam 51 bin 948 lira idari para cezası kesildi. Sürücü hakkında ayrıca "trafik güvenliğini tehlikeye düşürmek" suçundan da adli işlem başlatıldı. Diğer yandan kazanın meydana geldiği yerde bulunan Soğuksu KYK kız yurdundaki öğrencilerde yurdun bolkonuna çıkarak yaşananları film gibi izledi.