YEREL HABERLER - 19 Ocak 2017 Perşembe 12:25

Bulgurda dünya ihracatına yön veriyoruz

A
A
A
Bulgurda dünya ihracatına yön veriyoruz

Türkiye bulgur üretimi ve ihracatının yarısından fazlasını karşılayan Gaziantepli bulgur üreticileri, son yıllarda bulgur tüketimine yönelik artan talebi Suudi Arabistan ve Almanya’da fırsata çevirmeye hazırlanıyor.
Hayat bulduğu Anadolu topraklarında ‘Sarı Altın’ olarak kabul edilen ve asırlardır sofraların vazgeçilmez besin kaynağı olmayı başaran bulgur, Gaziantepli bulgur üreticileriyle dünya mutfaklarına yelken açmaya hazırlanıyor.
Gaziantep Ticaret Borsası’nın (GTB), Ekonomi Bakanlığı tarafından desteklenen Uluslararası Rekabeti Geliştirme (UR-GE) projesinde bir araya getirdiği Gaziantepli bulgur ve bakliyat üreticileri, Türk bulgurunu alternatif pazarlara taşımak için kolları sıvadı. 2017 yılını ihracatta atılım yılı olarak ilan eden bulgur üreticileri GTB’de düzenlenen ‘Bulgur Bakliyat Sektörü İhtiyaç Analizi’ kapanış toplantısında yeni hedef pazarları masaya yatırarak istişarelerde bulundular. UR-GE projesinde yer alan bulgur ve bakliyat üreticisi 23 firmanın temsilcisi ile yaptıkları görüşmelerde anket çalışmaları ve detaylı analizlerle sektörün stratejik yol haritasının belirlendiğini kaydeden NAVİ Kurumsal ve Stratejik İş Çözümleri Yöneticisi Dr. Alper Altan, bulgurda hedef ülkelerin Almanya ve Suudi Arabistan olarak ön plana çıktığını ifade etti.
Altan,” Hedef pazar analizi çalışmalarımız kapsamında firma beklentilerini göz önünde bulundurarak Türkiye için potansiyel oluşturabilecek hedef ülkeleri puanlama yöntemiyle belirledik. Yapılan puanlama ve analizler neticesinde Almanya ve Suudi Arabistan’ı, bulgur bakliyat sektörü firmalarımız için öncelikli hedef pazar olarak önermekteyiz. ABD, Irak ve Birleşik Arap Emirlikleri ‘de yine puanlama da öne çıkan hedef ülkeler arasında yer almakta ”dedi.
Bulgur’da Türkiye dünya Birincisi
Bulgur ürün grubunda Türkiye’nin yüzde 72’lik ihracat payı ile dünya pazarını domine ettiğini kaydeden Altan, sektörde toplan dünya ihracatının 241 bin ton seviyelerinde olduğunu belirtti.
2015 yılında 200 bin ton ürün kapasitesi ve 101 milyon dolar ihracat tutarıyla Türkiye’nin sektörde başı çektiğini söyleyen Altan, “ Ülkemizi bu sektörde 14 milyon ile Belçika, 8 milyon dolarlık ihracat ile de Amerika Birleşik Devletleri takip etmekte. Sektörün dünya genelinde ihracatı çeşitli etkenlerden dolayı 2015 yılında yüzde 16 oranında düşüş göstermesine rağmen Türkiye yüzde 72’lik ihracat payı ile pazardaki liderliğini sürdürmekte. Öte yandan Belçika ve ABD ise sırasıyla yüzde 10 ve yüzde 6‘lık paylarla diğer önemli ihracatçı ülkeler arasında yer almakta. Sağlık için değerli bir besin kaynağı olması ve dünya nüfusunun sürekli artış göstermesinden dolayı, bulguru çok önemli bir ihraç ürünü olarak görmekteyiz” diye konuştu.
Bulgur üretiminde Gaziantep’in önemli bir merkez olduğuna işaret eden Altan, tarım kökenli ürünlerin işlenmesinde Türkiye’nin öncü şehirlerinden olan Gaziantep’in, Türkiye bulgur üretiminin yarısından fazlasını tek başına karşıladığını sözlerine ekledi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.