KÜLTÜR SANAT - 22 Ağustos 2024 Perşembe 11:32

Asırlık Osmanlı kumaşı kutnu yeniden moda oldu

A
A
A
Asırlık Osmanlı kumaşı kutnu yeniden moda oldu

Binlerce yıllık geçmişi ve tarihi yapıları ile turistlerin gözde mekânı haline gelen Gaziantep’in yöresel kumaşı olan kutnu büyük ilgi görüyor.


Tüm zamanların en parlak kumaşlarından biri olarak bilinen Gaziantep’e özgü kutnuya olan ilgi son dönemlerde arttı. Özellikle kutnu kumaşının dünyaca ünlü moda devleri tarafından fark edilmesi Osmanlı kumaşı olarak da bilinen kutnuyu yeniden gündeme taşıdı.


Geçmişte moda olan giyim stilleri, desenler veya kumaşlar modacılar tarafından tekrar kullanılarak günümüze uyarlanabilirken, kutnu kumaşı da 14’ncü yüzyıldan gelerek günümüze hareketli bir giriş yaptı.


Saray kumaşı olarak bilinen ve Osmanlı padişahlarının kaftanlarında kullanılan kutnu kumaşına ilginin artması ve dünyaca ünlü olan moda firmaları tarafından kullanılmaya başlaması ustaları yeni modeller üretmeye yönlendirdi. Osmanlı’da saray kumaşı olarak kullanılan ve son zamanlarda yeniden yaygınlaşmaya başlayan kutnu kumaşına ilginin artmasıyla elbise, fistan, ayakkabı, terlik, şal, eşarp, atkı ve hediyeli torba gibi daha pek çok ürün yapılıyor. Gaziantep’i ziyarete gelen yerli ve yabancı turistlerin en çok aldığı eşyaların başında bir birinden güzel Mardin yöresel kıyafetler geliyor.


Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve tarihi İpekyolu üzerinde bulunan Gaziantep’in asırlık yöresel kumaşı olan kutnu dünyaya tanıtılmaya başlanırken, kente gelen yerli ve yabancı ziyaretçiler, yöresel kıyafet satan dükkanların yolunu tutuyor. Özellikle son yıllarda genç kızlar moda seçimini artık yöresel kıyafetlerden yana tercih ediyor.


Türkiye’de yalnızca Gaziantep’te dokunan kutnu kumaşında makineleşmeye meydan okuyan nadir ustalardan biri olan 64 yaşındaki Abdulkadir Mekki, 50 yıldır aynı tezgahta dokuma yapıyor. 5 yaşında başladığı mesleğinde ilk kez kullandığı kutnu dokuma tezgahını o günden beri bırakmayan ve 60 yıldır aynı tezgahta dokuma yapan Mekki’nin kutnu kumaşlarından dokuduğu ürünlere özellikle son dönemlerde gençler yoğun ilgi gösteriyor. Osmanlı’dan günümüze kadar devam eden mesleklerden biri olan kutnu dokumacılığının Gaziantep’te yıllarca önemli bir geçim kaynağı olarak kullanıldığını hatırlatan Mekki, kentte bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki işletmede üretilen kutnu kumaşının kent için önemli bir değeri olduğunu belirtti.


Tarihi Yeni Han’da kutnu üretimi yapan Mekki, kutnu kumaştan üretilen yöresel kıyafetleri yeniden tasarlayarak modern hayata kazandırdığını söyledi.



“Gaziantep’te halen kutnu kumaş üretimi yapılmaktadır”


5 yaşından beri Gaziantep kültürü olan kutnu kumaş üretimi yaptığını belirten Mekki, “Kutnu kumaş yüzyıllardır yani 16’ıncı yüzyıldan bu yana kullanılan bir kumaştır. Konya Selçukluları döneminden bu yana kutnu kumaşı kullanılmaya başlanmış, daha sonra Osmanlı döneminde de Suriye Selçukluları, Halep, Hama ve Humus kentinde kullanmışlar. Cumhuriyet döneminde de bir dönem Bursa ve daha sonra da Gaziantep’te kutnu kumaşı üretimi yapılmıştır. Gaziantep’te halen kutnu kumaş üretimi yapılmaktadır” dedi.


Gaziantep’teki kutnu dokumacılığın üretime geçmesinin 1929 yılında Türklerin Suriye’den Anadolu’ya geçmesi ile başladığını, ilk dokuma ustasının dedesinin babası olan ve Suriye’den gelen Abdulvahap Mekki olduğunu söyleyen Mekki, geçmişte padişah kaftanlarının dikilmesi nedeniyle saray kumaşı’ adıyla anılan kutnu dokumalar olduğunu ve bir süre sonra kadın-erkek tüm halkın, özellikle de varlıklı kişilerin giyimde kullandığı kumaş haline geldiğini kaydetti.



“Kutnu her alanda kullanılmaktadır”


Kutnunun çözgülerinin ipek, atkılarının pamuk ipliğinden saten örgü ile dokunduğunu bildiren Mekki, “Kutnu her alanda kullanılmaktadır. Bir ülkeyi temsil eden bayrak kumaşı ve bir orduyu temsil eden sancak kumaşı, gelinlik kızların çeyizleri, erkeklerin damatlık kıyafetinde kutnu vardır. Yani bebek doğar kutnu kullanılır, ölene kadar da her alanda kutnu kullanılan bir kumaş türüdür” ifadelerine yer verdi.



“İnşallah gençlerimize öğretebilirsek ve okulunu da açabilirsek kutnu kumaşı üretimi devam edecektir”


kutnu kumaşını geleceğe taşıyarak hem Gaziantep’in hem de Türkiye’nin bu değerli mirasını koruma ve tanıtma hedefinde emin adımlarla ilerlediklerini belirten Mekki, “Gaziantep’te, Büyükşehir Belediyesi ve Gaziantep Valiliğinin, Kültür ve Turizm Bakanlığı nezdinde kutnu kumaşı için başlattığı çalışmlar devam ediyor. İnşallah gençlerimize öğretebilirsek ve okulunu da açabilirsek kutnu kumaşı üretimi devam edecektir” şeklinde konuştu.



“Son dönemde kutnu kumaşı daha modernize oldu”


Kutnu kumaşından yeni tasarımlar ve modern kullanımlarla uyarlamalar yaptıklarını belirten Mekki, “Son dönemde kutnu kumaşı daha modernize oldu. yatak örtüsünden tutun kravata kadar ve fıstık kesesi, ev tekstili ve giyim alanında da kutnu kumaşı kullanarak çeşitlilik kazandırdık. Kutnu kumaşı her türlü alanda kullanılıyor. Ayakkabı, terlik, çanta ve turistik amaçlı alanlarda kullanılıyor. kutnuyu anneannelerimiz, babaannelerimiz yüzyıllardır kullanmışlardır. Kutnu kumaşın kullanım alanı da çok gelişmektedir. Trakya’dan tutun da orta Anadolu’ya kadar her bölgenin ve her yörenin kendine özgü kumaşları var. Kutnu kumaşı da Gaziantep’indir. Gaziantep’in dışında kutnu kumaşı üretimi yapılan başka bir il yoktur” ifadelerini kullandı.



“Kutnu kumaşı Gaziantep’e özgü bir kumaştır”


Yöresel kumaş kutnunun kalitesinden ve fiyatından memnun olduğunu dile getiren müşterilerden Nur Bozkurt, “Kutnu kumaşı Gaziantep’e özgü bir kumaştır. Yazın senin, kışın sıcak tutar. Kutnu kumaşa oranın ilgi benim çok dikkatimi çekti. Bende her zaman şal ve ceket tarzı kutnu elbiseler alıyorum. Kutnu kumaşından yapılan çeşitler çok fazla, istediğim her renk ve çeşidi de burada bulabiliyorum. Kutnu kumaşı 1900’larda tercih edilen bir kumaş çeşidiymiş. Ninelerimizin, dedelerimizin zamanında çok tercih ediliyormuş. Geçmişimizi bugüne taşıyalım” diye konuştu.



Asırlık Osmanlı kumaşı kutnu yeniden moda oldu

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Nilüfer’de afet bilinci için güç birliği Nilüfer Belediyesi, sivil toplum kuruluşları ile iş birliği yaparak afet bilincini artırıyor. Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi, Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu ve Pancar Deposu’nda düzenlenen eğitimlerde, deprem ve yangın anında yapılması gerekenler uygulamalı olarak anlatıldı. Afetlerde dirençli bir kent oluşturma hedefiyle çalışmalarını sürdüren Nilüfer Belediyesi, personelini ve vatandaşları tehlikelere karşı bilinçlendiriyor. Nilüfer Belediyesi, BAKUT, ANDA ve MAG-AME Arama Kurtarma dernekleriyle iş birliği yaparak kapsamlı bir eğitim programı gerçekleştirdi. İş birliği kapsamında Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu, Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi ve Pancar Deposu’nda bir dizi etkinlik düzenledi. Eğitimlerde teorik bilgilendirmelerin yanı sıra, tahliye planları gözden geçirildi ve afet anında paniğin önüne geçilmesi için yapılması gerekenler anlatıldı. Eğitimler kapsamında, tatbikatlar da gerçekleştirildi. Senaryo gereğin alarmın çalmasıyla birlikte binaların tahliyesi sağlandı. "Çök-Kapan-Tutun" uygulamasını başarıyla gerçekleştiren personel, güvenli bir şekilde toplanma alanlarına ulaştı. Tatbikatlarda, yangın tüplerinin doğru kullanımı ve başlangıç aşamasındaki yangınlara müdahale teknikleri uygulamalı olarak gösterildi.
İzmir Adet sancılarının çaresi mutfakta Şişkinlik, karın ağrısı, iştah artışı ve benzeri durumlar; adet dönemlerinde çoğu kadın için zorlayıcı ve can sıkıcı olabiliyor. Buna karşı adet sürecinde görülebilen bu etkilerin hafif geçmesinde beslenmenin etkili olabileceğini aktaran Medicana Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, "Adet döneminde beslenme, hormonel dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabilir. Ancak tek başına çözüm olarak düşünülmemelidir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su ile tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" dedi. Adet dönemleri çoğu kadın için sıkıntılı geçebiliyor. Özellikle adet sancısı ve şişkinlik durumu çoğu kadının yaşam konforunu bozabilecek noktalarda seyredebiliyor. Bu dönemi konforlu geçirmek adına çeşitli ilaçlar kullanılabiliyor. Ancak adet sürecinde hafiflemenin daha sağlıklı ve dengeli bir yolu olduğuna dikkat çeken Medicana International İzmir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, beslenmenin hormon dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabileceğini dile getirdi. Kuşku, "Adet döneminde beslenmeyi tek başına çözüm gibi düşünmemek gerekir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su-tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin (yüksek şeker/atıştırmalık ağırlığı gibi) dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" açıklamalarını yaptı. Adet döneminde özellikle aşırı tuzlu ve işlenmiş gıdaların ödem ve şişkinliği artırabildiğini, bunun yanında; yüksek şeker ve rafine karbonhidratlı gıdaların kan şekeri dalgalanmasına neden olmakla birlikte iştah artışı, yorgunluk ve ağrı gibi sorunlara neden olabildiğini aktaran Kuşku, "Adet döneminde paketli işlenmiş gıdalardan, şeker ve karbonhidrat içeren gıdalar mümkün olduğunca tüketilmemeli. Ayrıca, yağdan çok zengin, ağır kızartmalar: sindirim yükü ve inflamatuar yanıt üzerinden yakınmaları artırabilir; düşük yağlı diyetle ağrıda azalma bildiren çalışmalar vardır. Alkol de PMS yakınmalarını artırabildiği için bu dönemde sınırlanması önerilir. Öte yandan gaz yapan gıdalarda belirlenerek tüketiminde dikkatli olunmalıdır" diye konuştu. Zencefil, bitkisel destekçilerden biri Adet sancılarıyla beslenme arasında bir ilişki olduğunun artık daha net bilindiğini aktaran Kuşku, sözlerini şöyle sürdürdü: "Özellikle bazı besin grupları ağrının şiddetini azaltmada destekleyici olabiliyor. Omega-3’ten zengin besinler, örneğin haftada 2 kez tüketilen yağlı balık, ceviz ya da chia tohumu, vücuttaki iltihap yolaklarını baskılayarak adet ağrısında hafif-orta düzeyde azalma sağlayabiliyor. Etkisi çok keskin değil ama düzenli tüketim genel sağlık açısından da oldukça faydalı. Magnezyum içeren besinler (ıspanak, avokado, kakao gibi) kas gevşetici etkileri sayesinde adet sancılarını hafifletebilir. Bu konuda çalışmalar umut verici olsa da herkese rutin magnezyum takviyesi önermek doğru değil. En güvenli yol, magnezyumu gıdalardan almak ve gerekirse kişiye özel değerlendirme yapmak. Kalsiyum, özellikle PMS belirtilerinde; şişkinlik, hassasiyet ve duygu durum değişikliklerinde fayda sağlayabiliyor. Potasyum ise doğrudan ağrı kesici bir etki göstermese de sıvı dengesini düzenleyerek ödem ve şişkinliği azaltmaya yardımcı olabilir. Özellikle zencefil adet sancısı konusunda en çok çalışılmış bitkisel desteklerden biri. Zencefilin klinik çalışmalarda ağrıyı azaltabildiği gösterilmiş durumda. Rezene ve papatya çayı da bazı kadınlarda rahatlama sağlayabiliyor. Ancak bitkisel ürünlerin de bilinçsiz ve sürekli kullanımının riskleri olabileceğini unutmamak gerekir. D vitamini eksikliği olan kadınlarda, bu eksikliğin giderilmesiyle adet ağrılarında azalma görülebiliyor. B6 vitamini daha çok PMS semptomları üzerinde etkili; B12’nin ise doğrudan ağrı azaltıcı güçlü bir kanıtı yok, ama eksiklik varsa mutlaka yerine konmalı. Yeterli su tüketimi de önemli. Hidrasyon, hem ağrı şiddetini hem de şişkinliği azaltmada destekleyici olabilir." Vücudunuz uyarı veriyor olabilir Adet sürecinde beslenmeye dikkat edildiği halde şiddetli sancı durumunun geçmemesi durumunda mutlaka altta yatan bir neden olup olmadığına bakılması gerektiğini vurgulayan Kuşku, "Özellikle ağrının ilk kez çok şiddetli başlaması ya da yıllar içinde giderek artması, ağrı kesicilere rağmen belirgin rahatlama olmaması önemli bir uyarı işaretidir. Bunun yanında aşırı veya pıhtılı kanama, ara kanama, ateş, kötü kokulu akıntı, cinsel ilişkide ağrı, idrar yaparken ya da dışkılama sırasında ağrı, bayılma hissi ya da günlük yaşamı ciddi şekilde aksatan sancılar mutlaka değerlendirilmelidir. Bu yaklaşım, uluslararası kılavuzlarda da açıkça vurgulanmaktadır. Adet ağrısı yalnızca adet günleriyle sınırlı değilse, adet dışı pelvik ağrı da eşlik ediyorsa; cinsel ilişkide derin ağrı, çocuk sahibi olamama öyküsü varsa veya kanamalar belirgin şekilde artmışsa endometriozis, miyom ya da adenomyozis gibi altta yatan hastalıklardan şüphelenmek gerekir. Muayene ve ultrason temel değerlendirme yöntemleridir; gerekirse ileri tetkikler planlanır" ifadelerini kullandı. Toplumda adet süreciyle ilgili bazı yanlış inanışlar olduğunu da belirten Kuşku, şöyle konuştu: "Soğuk içeceklerin herkeste mutlaka sancıyı artırdığı ya da şeker tüketilmezse ağrının dayanılmaz olacağı düşüncesi bilimsel bir genelleme değildir. Bitki çaylarının tamamen zararsız olduğu ve sınırsız içilebileceği algısı da doğru değildir. ‘Adet sancısı normaldir, katlanmak gerekir’ düşüncesi de yanlıştır. Şiddetli ve yaşam kalitesini bozan ağrı mutlaka ciddiye alınmalıdır."