ÇEVRE - 13 Eylül 2018 Perşembe 11:00

Toprağın 50 santimetre altından 2 bin yıllık tarih çıktı

A
A
A
Toprağın 50 santimetre altından 2 bin yıllık tarih çıktı

Roma İmparatorlu’ğunun Doğu hattında günümüze kadar gelen tek lejyon kalesi olan ve Türkiye’de başka örneği olmayan Gümüşhane’nin Kelkit ilçesindeki Satala Antik Kenti’nde kazı çalışmaları devam ediyor.

Roma İmparatorlu’ğunun Doğu hattında günümüze kadar gelen tek lejyon kalesi olan ve Türkiye’de başka örneği olmayan Gümüşhane’nin Kelkit ilçesindeki Satala Antik Kenti’nde kazı çalışmaları devam ediyor. Kazı alanında toprağın 50 santimetre altından 2 bin yıllık Roma dönemine ait eserler ortaya çıkıyor.


Gümüşhane’nin Kelkit ilçesine bağlı Sadak köyü sınırları içerisinde Roma’nın 15. Lejyonu’nun yaklaşık 600 yıl hüküm sürdüğü bölgede başlatılan kazılarda 100 metrekarelik bir alanda toprağın 50 santimetre altında 2 bin yıllık Roma ve Bizans dönemine ait çok sayıda duvar ve eser çıkması arkeoloji dünyasını heyecanlandırdı.


Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından başlatılan kazı çalışmalarını Bartın Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şahin Yıldırım başkanlığındaki heyet sürdürürken, 25 kişilik ekiple yaz başından beri devam ettirilen çalışmalarda şimdiden çok sayıda eser ortaya çıkarıldı.


Roma İmparatorluğunun askeri düzenlemeleri kapsamında doğuda Sasanilerle oluşturduğu sınır hattı çalışmaları kapsamında bilinen 4 lejyon kalesinin yer aldığı Anadolu’da günümüze kadar gelen tek lejyon kalesi olan Satala’da kamulaştırma çalışmalarının tamamlanmasının ardından kazı çalışmalarında ana çalışma yeri olarak lejyonun kalesinin olduğu yer tercih edildi.


Toprağı kazar kazmaz biranda bulgular ve Roma’nın 2 bin yıllık ana kampının lejyon duvarlarının karşılarına çıktığını kaydeden Doç.Dr. Şahin Yıldırım, Satala’nın tarihsel açıdan çok önemli bir yer olduğunu söyledi.



“Toprağı kazar kazmaz Roma’nın 2 bin yıllık ana kampının lejyon duvarları karşımıza çıktı”


Tarlanın 50 santimetre kadar altından itibaren yapı kalıntılarının karşılarına çıkmaya başladığını kaydeden Yıldırım, “Toprağı kazar kazmaz biranda bulgular ortaya çıkmaya başladı. Kazar kazmaz Roma’nın 2 bin yıllık ana kampının lejyon duvarları karşımıza çıktı. Bununla beraber hemen onun alt seviyelerinde ise 600 yıl boyunca kullanmanın getirdiği etkiyle bu mekanlar işlev değişikliğine gitmiş ve ocaklar karşımıza çıkmaya başladı. Daha sonraki evrelerde burası başka bir yapının mutfağı haline dönüştürülmüş. Bir zamanlar komutanın ana kampı iken daha sonra mutfak yapısına dönüşmüş durumda. Ortaçağa ait bir çok bronz sikke buradaki yapıyı tarihlendirmemizi sağladı. Bunlar ekiplerimiz tarafından çözülmesi yapılıyor. Lejyon grupların yapmış olduğu damgalı mühürlü tuğlalar da karşımıza çıkmaya başladı. 15. Lejyonun burada kesin olarak yerleştiğini bu bulgulardan görebiliyoruz. Buradaki kazılar çok uzun soluklu olacak. 20 hektara yakın bir alan leyjon kampının olduğu yer. Kentin ana çevrelendiği yer ise 60-70 hektarlık alan” dedi.



“Günümüze kadar gelen tek lejyon kalesi ise Satala”


Satala’nın tarihsel açıdan çok önemli bir yer olduğunu anlatan Yıldırım, şöyle konuştu:


“Burada Tunç çağından itibaren çevrede yerleşim izlerine rastlanıldı. Ama ana merkezde ise Helenistik dönemden erken evreye giden bir bulguyla henüz karşılaşılmadı. Satala’nın tarihteki asıl önemi ise milattan sonra 1.yüzyıldan itibaren Roma İmparatoru’nun yapmış olduğu askeri düzenlemelerle doğuda Sasanilerle bir sınır hattı oluşturmuşlar. Bu sınırlara da 4 lejyon kalesi yerleştirilmiş. Günümüze kadar gelen tek lejyon kalesi ise Satala. Zeugma’daki henüz bulunmuş değil. Samsat’taki su altında kaldı. Diğer de modern yerleşimin altında. Yani günümüzde bu gördüğünüz lejyonların ana kalelerinin tek örneği durumunda olan yer Satala. Bu bakımdan da çok önemli. Daha öncesinde Roma buraya 16. Lejyonu’nu gönderiyor. Daha sonra o lejyon kaydırılarak buraya 15. Apollinares lejyonunun gönderildiğini görüyoruz. Bu lejyon burada 500-600 yıl kadar kalıyor ve Sasaniler’le olan mücadelede hep ön plana çıktığını görüyoruz.”



“Lejyona ait 2 ana büyük duvarla karşılaştık”


Kazıya Legatus olarak bilinen lejyon komutanının ana üssünden başladıklarını hatırlatan Yıldırım, “Burayı özellikle tercih ettik. İlk çalışma alanı olarak bu bölümü belirledik ve kamulaştırması tamamlanmıştı. Lejyona ait 2 ana büyük duvarla karşılaştık. Sementium harçlı bu iki ana duvar lejyonun ana duvarları. Arada görünenler de Bizans döneminden itibaren mekanlar haline getirilmiş. Selçukluların tam gelme evresinde bu alandaki bütün faaliyetlerin terk edildiğini görüyoruz. Büyük olasılıkla 1071’li yıllarda bu kalenin kullanımı son bulmuştu. Satala’da bir diğer önemli alan olan nekropol alanında çalışması düşünüyoruz ki bu yıl başlattık. Bu alanda lejyonerlere ve yüzbaşı rütbesindeki kişilere ait mezar taşları daha önceki yıllarda bulunmuştu. Bu alanlarda lejyonerlere ve lejyonla bağlantılı mezarlık alanlarına yönelik çalışmalar gerçekleştirdik. Bir de tapınağın olduğu alanda çalışmalar gerçekleştirildi. Kazıların ana destekçisi durumunda Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, ayrıca Gümüşhane Valiliği, Kelkit Kaymakamlığı ve Kelkit Belediyesi ve Bartın Üniversitesinin bu kazılara çok ciddi katkıları var. 25 kişilik bir ekibimiz var. Geçen yıl daha çok altyapıya yönelik çalışma yaptık. Bu yıl ilk çalışmamız nerede ne var yönünde. Ana çalışma yerimiz lejyonun kalesinin olduğu yer olarak tercih edildi. Bu alanda yoğunlaşıldı” diye konuştu.



“Modellenerek canlandırmayla turizme kazandırılacak”


Satala’nın Türkiye’deki tek örnek olduğunu anlatan Yıldırım, “Satala Antik Kenti’nin haricinde başka bir lejyon kalesinin olduğu bir yer yok. Sadece Zeugma’nın olduğu yerde var o da henüz tam ana kamp bulunmuş durumda değil. Buradaki amacımız bütün bu lejyon kalesini ortaya çıkartmak ve bu lejyon yapısının restorasyonunu tamamlamak ve içerde bunu kurgulamak. Modellenerek canlandırmayla turizme kazandırılacak” ifadelerini kullandı.


Yürütülen çalışmaları beraberinde Kelkit Kaymakamı Naif Yavuz, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Ekrem Akdoğan, İl Kültür ve Turizm Müdürü Hüseyin Ateş, Kelkit Belediye Başkanı Ünal Yılmaz ve Gümüşhane Müzesinde görevli Arkeolog Elif Öktem’le birlikte yerinde inceleyerek yapılan kazılar hakkında Doç. Dr. Şahin Yıldırım’dan bilgi alan Gümüşhane Valisi Okay Memiş, burada gazetecilere yaptığı açıklamada, Roma İmparatorluğu döneminde Doğu’da en uçtaki askeri birliği olan 15. Lejyon’un konuşlandığı yerin Satala olduğunu söyledi.



“Buradaki tarihi değerlerimiz gün yüzüne çıkmaya başladı”


Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla Doç.Dr. Şahin Yıldırım’ın başkanlığında yaklaşık 2-3 aydır devam eden bir kazı çalışmasının devam ettiğini vurgulayan Vali Memiş, “Buradaki tarihi varlıkları ve tarihi değerleri biz çok önemsiyoruz. Zaten varlığından haberdardık. Ancak hocamızla beraber buradaki tarihi değerlerimiz gün yüzüne çıkmaya başladı. 2 bin yıllık bir mekanı hocamız ekibiyle birlikte ortaya çıkardı. Burası Roma İmparatorluğu döneminde 15. Lejyon olarak Doğu’da en uçtaki askeri birliğin konuşlandığı yer. Biz yeni başladık ama en az 10 yıl kadar bu bölgede kazı çalışmalarına devam edeceğiz. Hem Bakanlığımızın imkanlarını hem de yerel imkanları kullanarak burada daha fazla netice alacağımıza ümit ediyoruz. Önümüzdeki yıllarda buradaki tarihsel yapının bir benzerini, mikro ölçekteki görselini, Roma askerleri, lejyonları görselleriyle beraber buraya gelen ziyaretçilere göstereceğiz” dedi.



“Satala Antik Kenti ilimiz için önemli bir potansiyel”


Gümüşhane’nin en önemli geçim kaynaklarından birisinin turizm olduğunu belirten Vali Memiş, “Biz göreve geldiğimizde özellikle ifade etmiştik, 500 bin turist hedefimiz vardı. Bu hedefi 2018 yılı sonlanmadan bile yakaladığımızı görüyoruz. Tomara Şelalesi, Zigana kayak ve turizm merkezi, Limni Gölü, Karaca Mağarası, Torul Kalesi cam seyir terasının ardından Satala Antik Kenti de bu destinasyonlarımızdan birisi olacak. İlimiz için önemli bir potansiyel oluşturuyor. Biz bunun mutluluğunu yaşıyoruz. Vatandaşlarımıza istihdam sağlayacağız, hayat standartlarını yükseltecek imkanlar sağlayacağız böylelikle. Tarihimize, değerlerimize sahip çıkacağız. Hocamızı çalışmalarından dolayı kutluyorum” şeklinde konuştu.


Sadak köyü muhtarı ve köylülerinden buralara sahip çıkmalarını isteyen Vali Memiş, “Tarihi değerlerimiz definenin parasal değerinden çok daha değerli ve önemli. O konuda duyarlılık istediğimizi ve beklediğimizi ifade ediyorum. Buranın her geçen gün, her geçen ay, her geçen yıl geliştiğini ve buraya da turist otobüslerinin geldiğini hep birlikte göreceğiz. Burası bizim için çok önemli bir değer olacak” ifadelerini kullandı.


Vali Memiş, kazı alanındaki incelemelerin ardından bu kez alandan çıkan eserleri görerek hakkında bilgiler aldı.


Bugüne kadar alandan çıkan yüzlerce eserin Türkiye’de Erzurum ve İstanbul’daki arkeoloji müzelerinde sergilendiği Satala’da bilinen en değerli parça 1872 yılında bulunan ve paha biçilemeyen bronz Afrodit büstü ise İngiltere’deki The British Müzesi’nde sergileniyor.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.