EKONOMİ - 22 Temmuz 2019 Pazartesi 11:52

11. Uluslararası Helal ve Tayyib Konferansı 7 Eylül'de

A
A
A
11. Uluslararası Helal ve Tayyib Konferansı 7 Eylül'de

Konularında uzman 13 konuşmacının katılacağı ‘11. Uluslararası Helal Ve Tayyib Konferansı’ 7 Eylül’de İstanbul’da düzenlenecek.

Uluslararası Helal ve Tayyib Konferansı ile ilgili açıklamalarda bulunan Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalama Araştırmaları Derneği (GİMDES) Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Kâmi Büyüközer 8 ülkeden konularında uzman 13 konuşmacının katılım sağlayacağını aktardı. 

Büyüközer, “Biyoteknolojinin inanılmaz gelişmesi ve gayrimüslim emperyal güçlerin Müslümanların helal haram hassasiyetini dejenere etme gayreti ile, bu yüzyıl, bilhassa gıdalarında, helalin harama karıştığı, insanoğlunun yediği ve içtiği şeylerde, helal ile haramın normal duyusal algılarla fark edilemeyecek bir seviyeye geldiği görülmektedir. Evet, insanlar lezzette bir erozyonun olduğunu, nesilde önemli bir değişimin yaşandığını, alerjik ve bakteriyel birçok hastalığın ortaya çıktığını ve de hızla arttığını görmekte ancak, bu değişimlerin ve musibetlerin gerçek sebebinin ne olduğunu bilmediği gibi, kaynağını da genel bilgisi çerçevesinde kavramakta zorlanmaktadır. Nüfusu 2 milyara ulaşan İslam dünyası bu kaostan kurtulabilmek için dininin gereği olan Helal ve Tayyib ürün arama eylemini fark etmiş ve her geçen gün bu arayış eylemini güçlendirerek sürdürmektedir. Ülkemizde de bu arayış, Helal ve Tayyib ürünleri Sertifikalama ve Denetleme çalışmaları ile 2005 yılından itibaren öncü olan GİMDES ile başlatılmış ve bu konunun yaygınlaşmasında, Sertifikama hizmeti ile birlikte yürütülen etkinlikler olan fuar ve konferanslar da önemli rol oynamıştır. Bu anlayışla, 2008-2018 yılları arasında 11 adet Uluslararası Helal ve Tayyib Ürünler Konferansını ve 6 adet Helal ve Tayyib Fuarını gerçekleştirmiştir” dedi. 

İslam ümmetinin artık kendi modernitesini inşa etmeye başladığını söyleyen Dr. Büyüközer, “Bu etkinliklerde GİMDES ve CNR EXPO ev sahipliği yapacak. Tarihi ve doğal güzellikleri ile dünyaca meşhur olan İstanbul, inanıyoruz ki sizi de büyüleyecektir. 100 yıldır kendisine dayatılan, kendisine ait olmayan Batı modernitesine mahkûm edilmiş İslam Ümmeti artık kendi modernitesini inşa ediyor, kaybettiği Helallerini yeniden keşfediyor. 3.8 trilyon dolarlık Helal pazarın gerçekleştirilmesi için üreticimiz, ihracatçımız, satıcılarımız, tüketicilerimiz ve kamu kurumlarımız elbirliği, güç birliği, gönül birliği yapıyoruz. Bütün ümmet elele, gönül gönüle, omuz omuza olmak için 600 yıl İslam’a başkentlik yapmış İstanbul’da buluşuyoruz” ifadelerine yer verdi. 

Sağlıklı nesil için önce Helal ve Tayyib gıda dediklerini ve buna böyle inandıklarını aktaran Büyüközer, “7 Eylül’de, 4-7 Eylül’de gerçekleştirilecek fuar, 6.Hall, Helal ve Tayyib Ürünler alanı içinde 11. Uluslararası Helal ve Tayyib Ürünler Konferansımızı da gerçekleştiriyoruz. Türkiye; Avrupa’nın, Afrika’nın, Orta Doğu’nun ve Asya’nın tam ortasında ve Helal Pazarın çok önemli ve aranan aktörü olarak bütün kardeşlerini GİMDES’in bu etkinliklerine davet etmektedir. 11. Uluslararası Helal ve Tayyib Ürünler Konferansına; Endonezya’dan, Malezya’dan, Amerika’dan, Güney Afrika’dan, İspanya’dan, İngiltere’den, Kuveyt’ten, Türkiye’den konularında uzman 13 konuşmacı katılacak” dedi. 

Büyüközer, konferansta sunum yapacak konuşmacılar şu şekilde sıraladı:
“Dr. Hanı Al Mazeedi, Kuwait Institute for Scientific Research, Kuveyt
Dr. Sukoso, Head of Halal Product Assurance Organisation Agency (BPJPH), Endonezya
Dr. Muhammad Nadratuzzaman Hosen, State Islamic University, Jakarta, Endonezya
Muhammad Mazhar Hussaini, American Halal foundation, Amerika
Dr. ADEL Sabır, European Halal Development Agency., İngiltere
Moulana Saeed Navlakhi, South African National Halal Authority, SANHA, Güney Afrika
Dr. Halim Aydın, MÜSİAD Yönetim Kurulu, Türkiye
Mohamed Mhamdi, Halal Food Quality, İspanya
Dr.Hasan Yetim, İZU, Türkiye
Prof. Dr. İsa Yüceer, Felsefe ve Din Bilimleri- Bitlis, Türkiye
Prof. Dr. Hasan Tahsin Feyizli, Türkiye
Dr. Hüseyın Kâmİ Büyüközer, GiMDES Başkanı, Türkiye
Mehmed Zahit Büyüközer, GİMDES, Türkiye”  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aydın CHP’li Başkana gelen tebrik çiçekleri Abdurrahmanlar imamına ev oluyor Mart ayında gerçekleştirilen yerel seçimlerinde Germencik Belediye Başkanı Seçilen CHP’li Burak Zencirci’ye gelen tebrik çiçekleri ilçeye bağlı Abdurrahmanlar Köyü imamına ev oluyor. Mazbatayı aldıktan sonra Belediye Binası’na gelen yüzlerce tebrik çiçeği özel bir firmaya satılarak geliri Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ne bağışlandı. Cuma günü akşamı mesai bitiminden sonra Belediyeye gelen çiçekçiler, belediyenin girişinden başkanlık makamının bulunduğu 3. kata kadar sıralanan yüzlerce çiçeği topladı. Amaçlarının hem farkındalık oluşturmak hem de çiçeklerin kamuya yararlı bir işte kullanılmasını sağlamak olduğunu belirten Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, çiçeklerin atışından elde edilen geliri makbuz karşılığı dernek yönetimine bağışladı. Belediye Başkanı Zencirci’ye anlamlı davranışından dolayı teşekkür eden Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Hasan Hüseyin Kara ve Köy Muhtarı Akif Şahan, “Başkan köye geldiğinde söz vermişti. Sağ olsun sözünü yerine getirdi. Bu bağış, köyümüzde görev yapacak imama lojman yapımında kullanılacak” diye konuştular. Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, "Seçimlerden önce muhtar beye bu sözü vermiştik. Köyümüzün bazı sıkıntıları var. O sıkıntıları gidermek adına seçimden 25 gün önce muhtarımıza, ’Seçimi kazandıktan sonra Mayıs ayının ilk haftası geleceksin. Değerli dostlarımızdan ve vatandaşlarımızdan gelen tebrik çiçeklerimizi çiçekçiye satıyoruz. Buradan elde ettiğimiz geliri de derneğe bağışlıyoruz. Dernek de o sıkıntılı buradan elde edilecek gelirle karşılayacak’ demiştik. Bugün de bu sözümüzü tutuyoruz. 30 bin TL civarında bir gelir elde ettik. Bu rakam derneğimiz için fena bir rakam değil. Bu son olmayacak. Köy derneklerimize elimizden geldiğince bu yardımlarımız devam edecek" diye konuştu.
Gaziantep 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Romatoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, iltihaplı bel ve kalça romatizmasının (Ankilozan Spondilit) en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu bildirdi. 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Farkındalık Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Kısacık, “Mayıs ayının ilk cumartesi günü, Dünya Ankilozan Spondilit Günü olarak kutlanır. Tüm dünyada kutlanan Ankilozan Spondilit Günü’nde bu yıkıcı hastalığa dikkat çekerek, hastalığın etkilerini anlamak ve toplumu bilgilendirmek amaçlanmaktadır” dedi. Kronik iltihaplı bir romatizmadır Ankilozan spondilitin öncelikle omurgayı etkileyen kronik iltihaplı romatizma olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, toplumlar arasında sıklığı değişmekle birlikte her bin kişiden 1-10’unda bu hastalığın görülebildiğine vurgu yaptı. Ankilozan spondilitin en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, geceleri hastayı uykudan uyandıran bel ağrılarının da belirtiler arasında bulunduğuna dikkat çekti. Genellikle 20-30 yaşlarında ortaya çıkan bu hastalıkta diz ekleminde ağrı şişlik, topuklarda ağrı, gözde üveit olarak adlandırılan iltihabi durumların da ortaya çıkabildiğini ifade eden Prof. Dr. Kısacık, şu bilgileri paylaştı: “Hastalık tanı konmadığı zaman maalesef şekil bozukluğu, erken emeklilik ve iş gücü kaybına neden olabilmektedir. Tanı için hastalarının şikayetlerinin yanı sıra ilgili eklemlerin manyetik rezonans (MR) ya da röntgen gibi yöntemlerle görüntülenmesi gerekmektedir.” Tedavi “Ailesel geçişi oldukça yüksek olan bu hastalık, erken tanı sonrası çok başarılı şekilde tedavi edilmektedir” diyen Prof. Dr. Kısacık sözlerini şöyle tamamladı: “İlaç tedavisinin yanı sıra egzersiz, kilo kontrolü gibi genel yaşam önerileri de büyük önem taşımaktadır. Ankilozan spondilit hastalarının doğru bilgi edinebilmeleri için bu konuyla yakından ilgilenen Romatoloji Uzmanları, ilgili hasta dernekleri ve Romatoloji Derneklerine ulaşmaları en sağlıklı yol olacaktır.”
İstanbul Türkiye’de çocukların yüzde 30’u toksik ebeveyn ile karşı karşıya Son zamanlarda sıklıkla duyulan toksik ebeveynlik kavramı hakkında bilgilendiren İstanbul Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, Türkiye’de yüzde 20-30 oranda çocuğun toksik ebeveyne maruz kaldığını söyledi. Bunun sonucunda depresyonun en fazla görülen hastalık olduğuna işaret eden Kocayörük, “Depresyon hastalarının yüzde 50’sinde travmatik çocukluk yaşantıları söz konusudur. Ülkemiz için de aynı şey geçerli. Genelde depresyon görüntüsü altında olan kişilerin de toksik ebeveynlere maruz kaldıklarını biliyoruz” dedi. Son dönemlerde oldukça yaygınlaşan ‘toksik’ kavramı birçok alanda karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri de ‘toksik ebeveynlik’ kavramıdır. Bu kavram; ebeveynlerin çocukları için en iyisini istese de bazen onları fazlaca sıkmaları ya da özgür bir birey olmalarını kısıtlamaları anlamına geliyor. Anne babaların da aslında toksik ailelerden geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, “Bu yüzden ilişki ve bağlanma şekilleri aslında çocuklarını da etkiliyor. Hatta çocuklarının da ilerde kuracakları ilişki yine toksik şekilde devam edebiliyor. Nesilden nesle aktarılıyor. Burada suçlu aramak yerine çözüme odaklanmalı” açıklaması yaptı. “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri toksik ebeveynliktir” Toksik ebeveyn davranışlarını sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük, “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri, sürekli çocuğu didiklemeleri, sınırları aşmaları, çocuğun birey olduğunu kabul etmekten ziyade kendilerinin bir uzantısı olduğunu görmeleri toksik ebeveynliktir. Örneğin bu ebeveynler; çocuğu sınavda 99 notu aldığında ‘neden 100 almadın’ diye eleştirirler, çünkü hiçbir şeyle yetinmezler. Sürekli çocuk üstünde baskı, otoriter kurarlar. Bunun en büyük nedenleri arasında ise ailelerin çocuklarına empati yapamaması, çocuğun ihtiyaçlarını göremeyip anlayamaması yer almaktadır. Tabii bunu bile isteye yapmıyorlar. Çünkü onların da kendi ihtiyaçları zamanında görülmeyerek onlara da bu şekilde davranıldı” dedi. “Değerlilik ihtiyacı karşılanmayan çocukların kendini geliştirmesi zordur” Tedavisinde ise terapistlere büyük iş düştüğünü belirten Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük şunları söyledi: “İnsanlar kendilerinin farkında da olmalıdır. Ama genellikle bu durumun farkında olmazlar. Sevilmeyip sayılmayan, biricilik ve değerlilik ihtiyacı karşılanmamış çocukların kendilerini geliştirmesi oldukça zordur. Bu yüzden kendilerinden beklentileri de düşüktür. Dünyaya genellikle olumsuz bakarlar. En önemlisi de öğrendikleri bağlanma biçimini, hayatlarında benzer bağlamda gösterecekler. Örneğin; sevgili, eş, arkadaşlık ilişkilerinde bu tarz bağlanma ilişkisi olacak. Mesela aşağılayıcı bir bağlanma stili gördüyse etrafındakileri aşağılayacak. Toksik ebeveynler genellikle klinik tanı almamış olsa da çoğunlukla ruhsal bozukluğu ya da kişilik bozukluğu olan kişilerdir. Narsist bir ebeveynle birlikteyseniz narsist olma ihtimaliniz çok yüksek. Kaygılı bir ebeveynle büyüyorsanız kaygılı olma ihtimaliniz çok yüksek.” “Ailelerini olduğu gibi kabul edip sınır çizerek hayatlarına devam etsinler” Ailelere ve özellikle de çocuklarına önerilerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük son olarak şunları söyledi: “Aileler açık iletişimde olmalı. Çocuğunu dinlemeyi öğrenen her aile, bu anlamda yol katedecektir. Çünkü çocukların ihtiyaçlarını öğrenebildiklerinde, hissedebildiklerinde zaten tutumlarını değiştirecekler. Anne babalar kendilerine şunu sorsunlar; ‘ben çocuğumdan ne istiyorum, o benim bir uzantım mı, ona gücümü mü göstereyim, o benim her dediğimi yapsın mı?’ Yoksa sadece o benim çocuğum ve o ayrı birey. ‘O da kendi başına bir birey olarak kendi hayatını ve kendi yolunu bulacak’ şeklinde mi düşünüyorlar? Bu tür ailelere maruz kalan çocukların tutunacak dala ihtiyacı vardır. Öğretmen ya da başka akrabadan özdeşim kuracağı birilerini bulabilirler. Bu onlara iyi gelecektir. Aileler çoğunlukla toksik olduğunu kabul etmez. Çocuklar toksik bir aileye sahipse onları olduğu gibi kabul edip kendi sınırlarını çizebilir. Ebeveyniyle kuracağı empatik ilişkide çocuk, öfkelenmeyi ve kızmayı bırakabilir. Öfke ve kızmayı bıraktığında da onları olduğu gibi kabul edebilir. Olduğu gibi kabul ettikten sonra da kendi yolunu çizebilir. Diğer türlü anne babasına tepkili hayat yaşamak onları; madde bağımlılığına, kötü arkadaşlar edinmeye, kendine zarar verici davranışlarda bulunmaya kadar götürür. Çünkü kızgınlık ve öfke buna iter. Ailelerini anlayabilirlerse ailesinin onu anlamasını beklemeden hayatlarına devam edebilirler.”